Muhammed Ali Clay Kimdir Diyenlere İşte Biyografisi

T

TİTAN

Forum Okuru
Muhammed Ali Clay Kimdir Diyenlere İşte Biyografisi
boksör muhammed ali hayatı

muhammed ali clay hayatı





Sevgili melekler, bana göre boks sporuna dünyanın dikkatini çeken ve sevdiren iki isim vardır; birisi unutulmayan yabancı filmlerden Rocky serisinin başarılı aktörü Sylvester Stallone biri de dünyaca ünlü yenilmez boksör Muhammed Ali Clay. Bu yazımızda sizlere Muhammed Ali Clay hayatı hakkında bilgiler vermek istiyoruz.. :)


Muhammed-Ali-Clay-67.jpg



17 Ocak 1942’de Kentucky’de dünyaya geldi. Bisikletinin çalınmasına kızıp bir daha hakkının yenmemesi için boksa başladığında 12 yaşındaydı. 1960 Roma Olimpiyatları’nda altın madalya kazanıp ülkesine döndüğünde ise 18 yaşındaydı. Luisville’de zenci olduğu için bir lokantaya alınmayınca, olimpiyat madalyasını nehre attı. O sıralar Amerikalı Müslüman lider Malcolm X ile tanıştı. 25 Şubat 1964'te Sonny Liston’ı nakavtla yenerek dünya ağır sıklet boks şampiyonu oldu. Ertesi gün Müslümanlığı kabul ettiğini açıkladı. Ve Muhammed Ali adını aldı. 1965–67 yılları arasında unvanını 9 kez başarıyla korudu. 1967’de “Benim Viet Kong’la kavgam yok. Bana hiçbiri zenci demedi.” diyerek Vietnam Savaşı’na gitmeyi reddedince boks lisansı elinden alındı. 1971’de mahkeme kararı bozdu. 30 Ekim 1974’te Zaire’de George Foreman’ı nakavtla yenerek şampiyonluğuna yeniden kavuştu. 1979’da boksu bıraktı. 1984 yılında Parkinson hastalığına yakalandı. 1996’da BM tarafından barış elçisi ilan edildi. Kızı Leyla da boksör.



Muhammed Ali Clay Yaşam Biyografisi

Derin Amerikalılar Beyaz, Anglosakson ve Protestanlar) Müslüman olunca Ali’ye fena takarlar. Pentagon bile oyuna alet olur, onu “Y” grubunda olmasına rağmen “A” kategorisine alır ve “ivedi” kaydıyla Vietnam’a yollamaya kalkar. Şampiyon buna karşı çıkar “Vietkonglularla alıp veremediğim yok” der, “hem onlar beni hiç aşağılamadılar!”

“Aferin” dediğinizi duyar gibiyim ama adama böylesi çıkışların hesabını sorarlar. Onu apar topar ligten kovar, ünvanına ve lisansına el koyarlar. Ali’yi “vatan haini” ilan eder ve hiçbir eyalette maça çıkarmazlar. Yetmez, ona bir trafik suçu isnat eder, alelacele içeri tıkarlar. Federasyon medarasyon hikâye, garibim bir başına kalır, oturup derdine yanar.


Vietnam Savaşını ne hükümetler, ne de ordular bitirebilir, bu kirli kavgaya gazeteciler (özellikle foto muhabirleri) nokta koyar. Amerikan halkı napalm bombaları ile yakılan evlerin önünde ağlaşan bebeleri görünce “bu nasıl hürriyet” diye sormaya başlarlar. Savaş muhabirleri cinayet ve tecavüz vakalarını dökmeye başlar, Hollywood mevzuya el atar. Sivil toplum örgütlerinden “niye savaşıyoruz” sorusu yükselince derin devlet tükürdüğünü yalar.


Kelebek gibi uçar...

Muhammed Ali, bokstan koptuğu yıllarda üniversite üniversite dolaşıp konferanslar verir, mevzu boks olsa da yeri geldikçe İslâmiyet hakkında birşeyler anlatmaya çabalar. Ağalar bu faaliyetten çok rahatsız olur, “boksla uğraşsa daha iyiydi” demeye başlarlar. Birkaç maç sonra silinip gideceğine inandıkları için Ali’nin lisansını iade eder, ringlerin yolunu açarlar (1967).
Ve Ali şovları tekrar başlar. Şampiyon, rakiplerine sürekli lâf atar, basın mensuplarının huzurunda madara etmeye bakar. Bu tavır organizatörlerin de işine gelir çünkü gerginlik arttıkça hasılat “tavan” yapar.

Ancak birileri Ali’yle uğraşmaktan caymaz, karşısına dik yokuşlar çıkarırlar. Kâh “komünizm propagandası yapmaktan” soruşturma açar, kâh “ırkçı ve ayrılıkçı” diye yaftalarlar. Bir ara zenci çocukları için (içinde okul ve mescid olan) bir külliye yaptırmaya kalkar ama ona hiçbir banka kefil olmaz. Kimseden teminat mektubu alamaz. Dahası bomba ihbarları ile huzurlarını kaçırırlar.


Arı gibi sokar...

Ali, baskılara rağmen geri adım atmaz. Aksine “ben bir din savaşçısıyım, gücümü Kur’an-ı kerimden alıyorum” demekten kaçınmaz.

Ringteki zaferler zincirine Jerry Quarry’i yenerek başlar. Ancak Joe Frazier ile yaptığı maçı üstün bitirmesine rağmen hakemler rakibinin elini kaldırırlar. Bakın şu aksiliğe ki Ken Norton ile yaptığı maçta çenesi kırılır, maçı bırakmak zorunda kalır. Herkes Ali’nin bittiğini söylerken Frazier’i eze eze yener ve rövanşı alır. Ardından Zaire’de insan azmanı George Foreman’la karşılaşır. Foreman girdiği ormanı baltayla kıymık kıymık edip bitiren bir insan azmanıdır. Ali, maçtan bir ay evvel Kinşasa’ya yerleşir ve halkın sevgisini kazanır. Onları arkasına alır ve boksörlere ders olarak okutulacak bir taktikle Foreman’ı dağıtır. Rakibini 7 raund yorar, 8. raundda saldırır ve zemine uzatır. Ertesi sene Manila’da 25 bin kişinin önünde Frazier’le karşılaşır. Bu ölümüne bir maçtır, 14 raundun sonunda ikisi de perişandır. Ancak Frazier’in şuuru bulanınca Antrenörü Eddie Futch maçtan çekilir unvan Ali’ye kalır.


Yeni bir çığır açar...

İnsan bu, her zaman mükemmel olamaz ya. İşte hanımı Belinda Boyd’dan ayrılıp Veronica Porsche ile evlendiği bunalımlı dönemde tecrübesiz rakibi Springs’e yenilir ve silbaştan mücadeleye atılır. 1978’de Dünya Şampiyonluğunu geri alır.
Profesyonel döneminde sadece 3 kez yenilen, Muhammed Ali, 36 yaşına kadar boks dünyasının efsane ismi olmayı başarır. 56 maçın 53’ünü kazanır, 37’sini nakavtla alır.

Ancak boksörleri bekleyen akıbet (parkinson) onu da yakalar. Dindar bir Müslüman olan Lonnie ile evlenir, Michigan’daki çiftlik evinde gözlerden ırak yaşar.

Bu arada beyazlar da değişir ya da “değişti” rolüne soyunurlar. Atalanta Olimpiyatları’nda meşaleyi yakma şerefini ona bağışlar ve nehre attığı madalyanın yerine, yenisini takarlar.

Ali iyi bir örnek olur. Ekonomi, sanat ve siyaset sahnesinde ağırlıklarınca yer bulamayan zenciler sahalarda boy göstermeye başlar, atletizm, boks ve basketbolda madalyalara el koyarlar…

CEMAL KAMACI'NIN GÖZÜYLE MUHAMMED ALİ...

Muhammed Ali bir istisnaydı’

Biri bisikleti çalındığı, diğeri ayağı kırıldığı için boksa başladı. Aynı boks antrenörü tarafından çalıştırılmak gibi hayatlarında birçok ortak nokta var. ‘Ali‘ filmiyle Türk halkını 70’li yıllara götüren Muhammed Ali efsanesini, tıpkı onun gibi bir dönem rakiplerine ringi dar eden Cemal Kamacı, ZAMAN’a anlattı.


Muhammed Ali Clay, ülkesinden çok uzaklarda Zaire’nin başkenti Kinşasa Ulusal Stadı’nın ortasına kurulan ringdeydi. Vietnam Savaşı’na gitmeyi reddettiği için Amerikan hükümetinin elinden aldığı unvanını geri almak için Foreman ile karşı karşıya geldiğinde Türk halkı bu büyük boksör için yine ellerini açmış dua ediyordu.

Ankara’da Stad Oteli’nde kalan ve sabaha yakın paltosunu sırtına geçirerek TRT’nin yolunu tutan Orhan Ayhan’ın nefis anlatımıyla Muhammed Ali’nin bu dev maçına konuk olan vatandaşlarımız çok şanslıydı. Zira o dönemde ülkenin her yanında elektrik yoktu. Orhan Ayhan o izleyicileri sabahın kör soğuğundan alarak Afrika’ya Muhammed Ali’nin ringdeki dansına götürecek, Ali’nin Foreman’ı 8. rauntta yere sermesiyle havalara zıplatıp, içlerini ısıtacaktı.

Ve yıl 2002. Cemal Kamacı siyaset sahnesinde; aklı ve yüreği ile dünyayı kendisine hayran bıkaran, kelebek gibi uçan, arı gibi sokan dünya eski ağır sıklet boks şampiyonu Muhammed Ali ise hayatının anlatıldığı (Ali) filmiyle sinemalarımızda.

Kamacı’nın da hayatı filme çekilmişti. 1970’li yıllarda Türk insanının gönlünde taht kuran bu iki isimden Cemal Kamacı ile ‘yaşarken ölümsüzleşen’ M.Ali’yi, kendi filmini, boksu, siyaseti ve o unutulmaz yılları konuştuk.

– Sizin gözünüzle Muhammed Ali?

M.Ali dünyanın gelmiş geçmiş en büyük boksörü. O bir istisna idi. Ağır sıklet olmasına rağmen mükemmel fiziği ve tekniği vardı. 48, 51 kilodaki boksörlerde olması gereken teknik onda vardı. İstediği zaman yumruğunu vurur, istediği zaman maçı bitirirdi. Dünya, boksun bütün inceliklerini onda görmüştür. Boksa alakası olmayanlara bile kendini sevdirmiş, hayranlığını kazanmıştır. Diğer ağır sıklet maçlarına nazaran müsabakası uzun sürerdi. Seyirciyi eğlendirirdi. Ona hayran olmayacak, onu örnek almayacak boksör yoktur sanırım. Sonra Müslüman olması dolayısıyla hayatına kıymet getirmiş, bizim için daha büyük mana kazanmıştır.

– Kendisiyle tanıştınız mı?

Onunla Amerika’da bir antrenman öncesi tanıştık. Yanlış hatırlamıyorsam Foreman maçına hazırlanıyordu. Ben de antrenman için Amerika’ya gitmiştim. Hürriyet Gazetesi muhabiri beni onun yanına getirdi. Türkiye’den Müslüman bir boksör diye tanıttı. İlgilendi bizimle.

– Muhammed Ali, Malcolm X’ten etkilenerek Müslüman oldu. Siz Müslüman’dınız ama İslami bir yaşantınız yoktu. Ne oldu da böyle bir dönüş yaşadınız?

1976 senesiydi. Bağdat Caddesi’nde oturuyorduk. 3 yaşında bir kızım vardı. Ansızın menenjit oldu. Hastaneye kaldırdık. 3 saat içinde hayata gözlerini yumdu. Ailece çok etkilendik. Günlerce gözümüze uyku girmedi. Her tarafta onu görüyoruz. Bir gece yarısı eşim namaz kılıyordu, (Filmde de bu sahne işleniyor) onu görünce çok etkilendim. O ana kadar cuma namazı kılıyorum, oruç tutuyordum. Ama İslami anlayışımızın pek iyi olduğunu söyleyemem. O geceden sonra ben de namaza başladım. O gün bugün İslami bir hayat yaşamaya çalışıyoruz.
 
Geri
Üst