Meleklerim Yaz Hastalıklarına Dikkat Edin....

LaViNYaM

>>>ιкιz αηηєѕι<<<
Meleklerim Yaz Hastalıklarına Dikkat Edin....
Yaz Hastalıkları Nelerdir
Yaz Hastalıklarının Önemi




Yazın sıklıkla görülen hastalıklara karşı önemlinizi alın ve bedeninizi bu tarz mikroplardan koruyun.Yiyeceklerinize uykunuza ve temas halinde bulunduğunuz ortamlara dikkat etmenizi öneririz...özellikle sıcak havalarda toplu taşıma araçlarında ya da kapalı kalabalık ortamlarda bulunduğunuzda dikkat edin...Ortamlardan çıkınca mutlaka ellerinizi sabunla yıkayın..




84d6b7ad1ba7e8.jpg


Kaynağı bilinmeyen, açıkta satılan veya dağıtılan, denetimsiz içme suları ve bu sularla yıkanmış sebze ve meyvelerin, "yaz hastalığı" deyince akla ilk gelen nedenlerin başlında yer aldığı belirtildi.


Bu hastalıklar arasında ilk sırayı besin zehirlenmeleri alırken; tifo, paratifo, viral hepatit ve yaz ishalleri de bu şekilde bulaşıyor. Yaz aylarında sık görülen enfeksiyonlarla ilgili bilgi veren Anadolu Sağlık Merkezi Enfeksiyon Hastalıkları Bölüm Başkanı Prof. Dr. Semra Çalangu, yaz aylarında havanın sıcaklığı nedeniyle zamanın büyük bölümünün ev dışında, açık havada geçirildiğini belirterek, "Bu yüzden, yaz aylarında sıklığı artan bazı sağlık sorunları doğrudan doğruya açık havada bulunmakla ilgilidir. Böcek ısırması, yılan sokması, güneş veya sıcak çarpması gibi.


Örneğin Güneydoğu Anadolu illerimizde, yöreye özgü sayılabilecek bir 'yaz hastalığı' bile vardır. Gece sıcak nedeniyle damda uyuyanlar ve damdan düşenler, yaz aylarında travmaların sayıca artmasına sebep olurlar. Yaz aylarında suda boğulma sayısının da arttığını biliyoruz. Demek ki bazı tıbbi olayların artışı, doğrudan doğruya çevre faktörlerine bağlıdır. Bunlara yaz hastalıkları yerine yaz kazaları da diyebiliriz" dedi.


Yaz aylarında sıcaklık nedeniyle vücudun büyük kısmının açıkta kalması, kısa kollu ve şort biçiminde giysilerin tercih edilmesinin tatarcık, arı, sivrisinek gibi eklembacaklıların sokmasını ve bunlar aracılığı ile bulaşan hastalıkların artmasını kolaylaştırdığını dile getiren Çalangu, "Bu hastalıkların bir kısmı sadece böcek ısırığına karşı alerjik bir reaksiyon olarak ortaya çıkabilir ve lokal tedaviyle kısa sürede düzelebilir. Ama sıtma, tatarcık humması gibi hastalıklar özgün tedavi gerektirir. Bu hastalıklar da, yine yöreye özgüdür. Yani herhangi bir sivrisinek sokması sıtmaya yol açmaz. Sıtma, ancak bir bölgede yerleşik ise, yaz aylarında görülme sıklığı artabilir" açıklamasında bulundu.


Yaz aylarında sıcaklık artışı nedeniyle insanların, gerek buharlaşma gerek terleme şeklinde çok miktarda sıvı kaybettiğine de değinen Çalangu, "Bu kaybedilen sıvıyı yerine koymak, susuzluğu gidermek için alınan sıvılar, yaz hastalıklarının bir diğer nedenidir. Özellikle kaynağı bilinmeyen, açıkta satılan veya dağıtılan, denetimsiz içme suları ve bu sularla yıkanmış sebze ve meyveler, yaz hastalığı deyince aklımıza ilk gelen hastalıkların başlıca sebebidir. Bu hastalıklar arasında ilk sırayı besin zehirlenmeleri alır. Tifo, paratifo, viral hepatit ve yaz ishalleri de bu şekilde bulaşırlar" uyarısında bulundu.


"BAĞIRSAK ENFEKSİYONLARI YAZIN DAHA SIK GÖRÜLÜYOR"

Çalangu'nun açıklamasına göre, bağırsak enfeksiyonlarının yaz aylarında daha sık görülmesinin bir nedeni, su kaybının artmasına bağlı olarak susama hissinin artması ve bu gereksinimi karşılamak için de temiz olup olmadığına aldırmadan her türlü içeceğin daha fazla tüketilmesi. Bir diğer neden de artan sıcaklık nedeniyle yiyeceklerin daha çabuk bozulması. Yaz aylarında kırda piknik yapanların, çoğunlukla yörede bulunan pınar veya çeşme sularını içme suyu olarak kullandığını belirten Çalangu, "Oysa bu sulara insan veya hayvan dışkısının ya da atıklarının karışmış olması, suyu kirletir. Bu kir gözle görülen bir şey değildir. Suda bulunan ve bağırsak enfeksiyonları gibi hastalıklara sebep olan mikroplar gözle görülmez. İçme suyu olarak kullanılmasa bile, kirli su ile yıkanmış meyvelere de mikrop bulaşır. Özellikle çiğ olarak ve kabuğu soyulmadan yenilen yiyecekler daha çok risk taşır. Bu suları kullanarak hazırlanan ve içeceklerin içine atılan buz, daha da tehlikelidir" açıklamasında bulundu.


Yaz aylarında yiyeceklerin, pişirilmiş olsalar bile, mutlaka buzdolabında saklanması gerektiğinin altını çizen Çalangu, sıcakta kalan ve özellikle açıkta satılan yiyeceklerin, üzerlerine konan sineklerin mikrop taşıması yanında, mikropların Proteinli gıdalar üzerinde daha kolay üremesi yüzünden adeta "zehirli" hale geldiğini kaydediyor. Bu durumda "yemeğin kokması" aslında o yiyecek üzerinde mikropların aşırı şekilde çoğalmasından başka bir şey değil. Çalangu, "Sütlü ve mayonezli yiyecekler, et, krema bu açıdan oldukça fazla risk taşır. Bu şekilde kirlenmiş suların ve bu sularla hazırlanmış içeceklerin içilmesi; bu sularla yıkanmış salata gibi yiyeceklerin çiğ olarak yenmesi, açıkta satılan veya Otel-tatil köyü gibi yerlerde "açık büfe"lerde sergilenen uzun süre açıkta bekletilmiş yiyeceklerin yenmesi bu besinler üzerindeki mikropların bağırsaklara geçerek hastalık yapmasına neden olur. Aslında, midenin asit yapısı bu mikroplara karşı önleyici bir engel oluşturur. Ama mide hastası olduğu için mide asidini azaltıcı ilaç kullananlarda bu koruyucu engel ortadan kalkar ve onlar bağırsak enfeksiyonlarına daha kolay yakalanırlar" değerlendirmesini yaptı.


"İSHAL, ENFEKSİYON BELİRTİSİ"


Bağırsak enfeksiyonlarının çoğunda en önemli belirtinin ishal olduğunu kaydeden Çalangu, diğer belirtileri şöyle açıklıyor:

"Çünkü bağırsaklar, bu beklenmeyen misafiri, yani yiyecek-içeceklerle gelen mikropları dışarı atmaya çalışırlar. Bazen ishalden önce hastalık, bulantı ve kusmayla başlar. Eğer mikroplar bağırsak duvarını istila etmezse, sadece toksinleri aracılığıyla hastalığa sebep olursa, ishal çok sayıda, bol ve sulu dışkılama şeklindedir. Dışkıda cerahat ve kan yoktur. Ateş yüksek değildir. Karın ağrısı ya yoktur ya da hafiftir. İshalle çok miktarda su ve tuz kaybedildiği için dil kurudur. Kaybedilen tuzlar ve sıvı yerine konulmazsa; hastanın tansiyonu düşer, bitkinleşir. Kolera örneğinde olduğu gibi kaybedilen sıvıyı yerine koymakta yetersiz kalınırsa, böbrek yetmezliği gelişebilir, hasta da kaybedilebilir."
Sıvı kaybının çocuklarda ve yaşlılarda daha tehlikeli olduğunun altını çizen Çalangu, "Yiyecek-içeceklerle alınan mikroplar, bağırsak duvarını istila etmişse kanamaya yol açabilir. Halk arasında kanlı ishal diye bilinen dizanteri bunun tipik örneğidir. Dışkı kanlı, cerahatlidir. Genellikle hastanın ateşi ve karın ağrısı vardır. Dışkılama sayısı fazladır ama miktarı azdır. Tifo, yiyecek ve içeceklerle bulaştığı halde ishalin ön planda olmadığı bir bağırsak enfeksiyonudur. Tifonun en önemli, bazen tek belirtisi ateştir. Baş ağrısı, deride ve özellikle karın bölgesinde kırmızı lekeler, dalgınlık hali tifoyu akla getirmelidir" uyarısını yaptı.



İshalin tek tedavisinin kaybedilen sıvıyı yerine koymak olduğunu bildiren Çalangu, "Kaybedilen sıvı sadece sudan ibaret değildir. Suyla birlikte sodyum, potasyum, klor, bikarbonat gibi yaşamsal önemi olan, 'elektrolit' dediğimiz tuzlar da kaybedilir. Bu nedenle, sadece su içmek, ishalle kaybedilen sıvı gereksinimini karşılamaz. İçilen sıvının içinde bu elektrolitlerin de olması gerekir. Çay ve kahvede bu elektrolitler yoktur ama kolalı içecekler hem elektrolit içerdikleri hem de şekerli oldukları için ishal tedavisinde tavsiye edilebilir" dedi.



İshalin çocuklarda daha sık görüldüğünü ifade eden Çalangu, "Çocuklar da kolalı içecekleri severler. Başka sıvıları içmek istemeseler bile, iştahı kesilmiş çocuklar genellikle kolayı pek reddetmez" açıklamasını yaptı.


"KESİLMEYEN İSHAL, HAYATİ TEHLİKE"

Kaybedilen sıvı ve tuzları yerine koymak için içine şeker ve biraz tuz katılmış portakal suyu, içine biraz muz katılmış tuzlu ayran gibi içeceklerle farklı seçenekleri öneren Çalangu, "Eczanelerde satılan 'oral rehidratasyon paketleri' her yaştaki hasta için önerilir. Bu paketlerden bir tanesi bir litre suya katılarak hastaya içebildiği kadar içirilmelidir. Her dışkılamadan sonra 1-2 bardak içirilerek kaybedilen sıvının yerine koyulması önerilebilir. Bulantı ve/veya kusma nedeniyle ağız yolundan sıvı alamayan hastalara, vakit geçirilmeden, damar yoluyla serum verilmelidir. Sadece tuzlu veya sadece şekerli olan serumlar, tedavide yetersiz kalır. Verilecek serumlar, tıpkı ağızdan alınanlarda olduğu gibi, yeterince elektrolit ve özellikle bikarbonat içermelidir" diye konuştu.

Tedavide dikkat edilmesi gereken en önemli noktanın ishali kesmeye çalışmak olduğunun altını çizen Çalangu, "İshal, bir korunma, bağırsağa girmiş olan mikropları bağırsaktan uzaklaştırma yoludur. Hele kanlı ve cerahatli ishal varlığında asla ishal kesici ilaç kullanılmamalıdır. Aşırı su kaybına yol açan, kan ve cerahat içermeyen bol sulu ishallerde, daha fazla su kaybına engel olmak için ishal kesici ilaçlar verilebilir ama bu konuda kararı hekim vermelidir" dedi.

Çalangu'nun açıklamasına göre, sıvı kaybı ağız yolundan karşılanamıyorsa, hasta bulantı veya kusma, aşırı iştahsızlık nedeniyle ağızdan sıvı alamıyorsa mutlaka hastaneye başvurulmalı. Çünkü bu durumda, hastaya serum vermek gerekiyor. Ayrıca ağızdan sıvı verilmesine rağmen ağız ve dil kuruluğu devam eden, karın derisinin esnekliği ve gerginliği kaybolan, tansiyonu düşen hastalar da hastaneye götürülmeli.
 
Geri
Üst