akıl hastalılıkları hakkında yanlış inançlar!

*MeleK*

♥Ben Aşık Olduğum Adamın Aşık Olduğu Kadınım♥
akıl hastalılıkları hakkında yanlış inançlar!
akıl kaybı
Akıl Hastalıkları Hakkındaki Yanlış İnançlar
Uygun tedavi ile psikiyatrik bozuklukların önemli bir kısmı etkili bir şekilde tedavi edilebilir veya kontrol altına alınabilir. Çeşitli akıl hastalıklarının ortaya çıkışını kolaylaştıran etkenler hakkında daha fazla bilgiye sahip oldukça, hastanın tekrar üretken olmasını ve daha iyi bir yaşam sürmesini sağlayan etkin ilaç tedavileri ve psikoterapi yöntemleri geliştirilmiştir. Genel olarak, bazı kişilerde akıl hastalıklarına yatkınlığı sağlayan bir kalıtımın olduğu düşünülmektedir ve stresli bir yaşam olayı (sevilen birinin kaybı, ayrılık, doğal felaketler)hastalığı tetikleyebilir. Çocukluktaki kötü yaşantılar (cinsel tacize uğrama, ihmal, şiddete maruz kalma), ana-baba kaybı gibi travmatik olaylar kişileri psikiyatrik sorunlara daha duyarlı yapabilir. Genetik yatkınlık ve stresli yaşam olayları sonucunda veya onlardan bağımsız olarak, akıl hastalıkları ile beyindeki bazı kimyasal maddelerin azlığı veya aşırı fazlalığı arasında bir birliktelik olduğu gösterilmiştir. Örneğin bazı depresyonlu hastaların kortizon üreten böbreküstü bezi sistemlerinde bir düzensizlik vardır. Bu hastaların adrenal sistemleri vücudun düzenleyici sistemlerine normal yanıt vermemektedir. Antidepresan ilaçlar bu biyokimyasal bozuklukların normale dönmesine yardımcı olurlar ve tedavi altındaki hastaların %80-90’ında depresyon belirtilerinin önemli bir bölümünü ortadan kaldırırlar. Tedaviye psikoterapi eklendiğinde, bu kişiler sosyal, duygusal ve mesleki sorunları ile daha iyi başa çıkabilirler. Akıl hastalarının en esrarengizi olarak bilinen şizofreni de tedaviye iyi yanıt verir. Araştırmacılar, bazı şizofrenili hastaların beyinlerinde biyokimyasal ve yapısal bozuklukların gerçekten şizofreni belirtilerinin nedeni olup olmadığı konusundaki araştırmalara devam etmektedir. Bozukluğun en temel belirtilerinden olan varsanı ve hezeyanlar ilaçlar ile hafifletilebilmekte, hatta tamamen ortadan kaldırılabilmektedir. İlaç kullanmaya devam eden hastaların sadece %20’sinde 2 yıl içinde belirtiler tekrarlanmakta iken, ilaç tedavisi kesilen hastalarda tekrarlama riski 1 yıl içinde %50, 2 yıl içinde nerdeyse %100’dür. Antipsikotik ilaçlar özellikle psikotik belirtiler olarak adlandırılan hezeyanlar, varsanılanlar, anlamsız saldırganlıklar ve diğer davranış ve konuşma bozuklukları üzerinde etkilidir. Aktif dönem olarak da adlandırılan bu dönemden sonra uygulanan psikoterapi, hastaların hastalığı anlaması, gerçek olan ile olmayanı ayırtedebilmeyi öğrenmeyi, kaybettiği sosyal becerileri kazanmaları konularında yardımcı olur. Her ne kadar şizofrenide tam iyileşmeyi sağlayan, yani bir daha ilaç kullanmasını gerektirmeyecek bir tedavi bulunamamışsa da, uygulanan tedavilerle hastalık etkili bir şekilde tedavi edilebilir. Tedavi hastanın ihtiyaçlarına göre belirlenir. Pek çok şizofrenili hasta yeniden toplum içine dönebilir. Akıl hastalıklarının tedavilerinde önemli mesafeler kat edilmiş olmasına karşın, tanı konabilen psikiyatrik hastalığı olan 5 kişiden sadece tedavi arayışına girmekte ve bir hekime başvurmaktadır. Başvuramayan hastalar sessizce acı çekmektedirler. Çektikleri bu acıyı hastalığa bağlamadıkları için, kendi çabaları ile kurtulmaya çalışmakta, bunu başaramadıkları zaman da kendilerini suçlamaktadırlar. Aslında hastalığın kendisi başa çıkma gücünü bozmaktadır. Bu yaklaşımdan dolayı pek çok kişi ne yazık ki, iyileşememektedirler. Bu konuda ailelere de büyük sorumluluklar ve görevler düşmektedir. Düşünce ve davranışlardaki değişiklikleri ve bunları tartışmalar ile değiştiremediklerini fark etmek, bunların bir hastalık belirtisi olabileceğini düşünerek hekime başvurmak önemlidir. Unutulmamalıdır ki, uygun psikiyatrik değerlendirmeden geçen ve önerilen ilaçları kullanan hastalar iyileşmektedir.
 
Geri
Üst