Astroloji ve İslam

PaSikA

Yeni Üye
Üye
Astroloji ve İslam
marifetname burçların özellikleri ibrahim hakkı hazretleri marifetname burçlar
Astrolojinin burçların islamdaki yeri nasıl...Burçların islama göre isimleri neler...Bu sorularının hepsinin cevabı bu yazıda arkadaşlar...

astroloji-36d.jpg

AstroLoji Ve İsLam
Astroloji ;şimdiye kadar bir Bilim dalı olarak değil de, gelecekten haber veren, Fal olarak, Kehanet aracı olarak bizlere lanse edilmiştir.

Geçmişten günümüze kadar pekçok İslam Alimi ve Tasavvuf ehli kişiler Astroloji ilminden bahsederek yıldızların insanlar üzerinde ne gibi etkiler bıraktığını, ve kişinin kendisini tanıması açısından bu ilimin öğrenilmesi gerekliliğini kitablarında bahsetmişlerdir.
Aslında her insan da alemin gizli yanlarını araştırma eğilimi vardır ve astrolojıye ilgi duymaktadır. Bilebildiğimiz kadarı ile Burçlar ilmi olarak bu ilim, ilk olarak Hz.İDRİS (a.s)'a verilmiş ve günümüze kadar bu şeklini almıştır.

İnsanlığın oluş düzeni ve sistemi Astroloji ilminde mevcuttur. Muhyiddin A'râbî burçların tesirleri hakkında:« Dünyâ yaşamı ve tüm insanlar, ilâhî takdir ve tedbir gereği, tamamıyla burçların ve onlardaki güçleri ulaştıran meleklerin hükmü altında olduğu gibi; berzâh âleminde olanlar, yâni ölümü tadıp fizik bedeni terkettikten sonra kıyâmete kadar olan devrede yaşamını sürdüren tüm insanlar ve cennetler ile cehennem dahi bu burçlardan gelen tesirlerin hükmü altındadır.» ifadesiyle konuyu bizlere gayet açık bir şekilde anlatmışlardır.
İbrahim Hakkı Hazretleri de Mârifetnâme' sinde, « Allahü Teâlâ'nın kudreti ile, planetlerin ve burçların maddî yapılarda çeşit çeşit tesirleri daimî olduğundan, bütün halkın şekil, hâl, ahlâk ve tavrı henüz ana rahminde nutfe iken rast gelen baht ve tali'leri tesirlerinden meydana gelmiştir. Ana rahmine nutfe vâhi olduğu saatte, baba ve annenin tâlileri hangi işte ise, o, nutfenin zâtına tesirle işlenmiş olur.
Meselâ saâdeti, şekâveti, anlayışlı, ahmâk, cimri, cömert, korkak, yiğit, sevgi, düşmanlık hırs kanâat, himmet ve alçaklık, fakirlik ve zenginlik, rahat ve rahatsızlık, yaşama ve yaşamama, cemâl ve kemâl, kelâl ve melâl her ne hal üzere ise, o nutfenin zâtına tali olur. Çünkü o nutfe ceninin cisminin levh-i mahfûzdur.
Levh-i mahfûz ise bu âlemin mazharı, aynasıdır. O halde, saîd olan, o saâdetini annesi karnında bulmuştur. Şakî olan da şekâvetini anası karnından almıştır. Nitekim Habîb-i Ekrem (s.a.s) hazretleri şöyle buyurmuştur: Said o kimsedir ki, annesi karnında said olmuş; şakî o kimsedir ki, annesi karnında şakî olmuştur!..Herkesin Tâli'nin tesirini remz ve işaret ile duyurmuştur. Halkın bütün şekil, sıfat ve mizaçları felekî vaziyetler gereğince rahîmlerde ayrı olunca, ölüm vakitler de mizaçlarına göre orada muhtelif takdir olunmuştur.» ifadelerini kullanmışlardır.

Günümüzde astrolojı ilmi hakkında bilgisi olmayan veya bu ilimin ne anlatmak istediğini çözememiş insanlar; bu konu açıldığında, anlatmaya çalışan kişilere değişik gözlerle, şüphe ileªbakmışlardır. Oysa Kur'an-ı Kerim' de yıldızlarla ilgili pekçok ayet mevcuttur.

"O, geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı sizin hizmetinize verdi. Yıldızlar da Allah'ın emri ile hareket ederler. Şüphesiz ki bunlarda aklını kullananlar için pek çok deliller vardır." (Nahl/12)
"Ve yıldızla onlar hidâyet bulurlar." (Nahl/16)
"Allah, gökleri ve yeri hak olarak (yerli yerince) yarattı.Şüphesiz bunda, iman edenler için (Allah'ın varlık ve kudretine) bir nişâne bulunmaktadır." (Ankebut/44)
"Gökte burçları var eden, onların içinde bir çerağ (güneş) ve nurlu bir ay barındıran Allah, yüceler yücesidir." (Furkan/61)
"O, göklerde ve yerde ne varsa hepsini, kendi katından (bir lütfu olmak üzere) size boyun eğdirmiştir. Elbette bunda düşünen bir toplum için ibretler vardır." (Casiye/13)
"Biz gökleri, yeri ve bunlar arasında bulunanları, oyun ve eğlence olsun diye yaratmadık."
"Onları sadece gerçek bir sebeple yarattık. Fakat onların çoğu bilmiyorlar."
(Duhan/38-39)
"Andolsun, biz gökte birtakım burçlar yarattık ve seyr edenler için onu süsledik." (Hicr/16)
"Üstünüzde yedi kat sağlam göğü bina ettik."
"(Orada) alev alev yanan bir kandil yarattık." (Nebe/12-13)
Evet. Hâdi, Cenâb-ı Hak’tır! Dilediğine hidayet eder, dilediğini dalâlette bırakır! Dilediğine nurunu isabet ettirir, hidayet denilen çalışma o yönde, onu çalışmaya kolaylaştırır dilediğine de isabet ettirmez!
Diğer taraftan « Yıldızlar da Allah'ın emri ile hareket ederler. Şüphesiz ki bunlarda aklını kullananlar için pek çok deliller vardır.» şeklindeki açıklama dahi, yıldızların O’nun emri ile birtakım işler yapmak üzere var edildiğini; cansız, işe yaramaz, süs olsun diye yaratılmış şeyler olmadığını anlatmaktadır.
Ancak bütün bunları değerlendirebilmek için « AKLI OLANLARDAN » olmak lâzımdır.ª

Tek «RUH»tan sayısız enerji yayılmış ve onlardan sayısız mânâları içine almış olan «melek»ler oluşmuştur. Çeşitli mânâlar ihtiva eden bu melekler çeşitli şekillerde ve boyutlarda yoğunlaşarak kâh bir tür bedenleri olan yıldızları oluşturmuşlar; kâh da ışın-beden düzeyinde «şuur» varlıklar olarak yaşamalarına devam etmişler ve etmededirler.
«Yıldız» şeklinde bedenlenmiş «şuur birikimleri» olan «melek»ler, kendi varoluş gayelerine uygun olarak, varlığa sayısız mânâlar-ışınlar yaymaktadırlar.
Nihâyet en son olarak, bu sayısız mânâları değerlendirebilecek bir beyin kapasitesi ile insan yaratılmıştır.

İnsan daha ilk yaratılışı anında, yâni 120. günde bu beyin «MELEK» ler tarafından ya da diğer bir ifade ile «BURÇLAR» diye kastedilen sayısız aynı guruptaki «meleklerin» oluşturduğu «yıldızlar» tarafından salınan bir tür ışınlar ile çeşitli hususlarda programlanmalara tabi olurlar.

Kimde hangi mânâları açığa çıkarmayı dilemiş ise, ona uygun olarak «Melek»ler tarafından programlanır. Bu programlanış, « Allah sizi yarattı ve düzenledi, biçimlendirdi . Dileğince terkib etti .» (İnfitâr-7/8) âyetinde anlatılır... İşte kişisel «Ruh» ların, ölüm ötesinde ebedî yaşama devam edecek olan «kişilik ruhları» bu beyinler tarafından bu dünyada ilm-i ilâhî düzen içerisinde oluşturulurlar.
Benzer burçların ışınlarıyla programlanmış olan beyinler ve bu beyinlerin oluşturduğu ruhlar birbirlerini çekerler anlaşırlar. Birbirlerin daha önce hiç tanımasalar bile, daha ilk görüştükleri anda aralarında bu çekicilik oluşur. Ya da benzemeyen türden açılımlarla oluşan ruhlar oldukları için, birbirlerini bir türlü çekemeyip, iterler...
İdrak edebilen için bunlar ve daha nice ayetler bu ilme ne kadar değer vermemizi ve gerekliliğini anlatıyor ,Okuyup anlayabilene ne mutlu.....

Astrolojinin Doğuşu
İlk peygamber olan Hz. Adem'den, son peygamber Hz. Muhammed (S.A.V.)'e kadar 124.000 peygamber gelmiştir. Allah, insanlara, doğru yolu göstermeleri, onların, kendi TEKliğini bilmeleri için gönderdiği peygamberlerin her birine, değişik konularda ilim hazineleri vermiştir.

Çok okuyan, kalemi bulan ve kalemle yazı yazabilen ilk peygamber olan İDRİS peygambere BURÇLAR İLMİ, verilmiş, kendisi de bunu genişletmiştir.
İdris peygamber almış olduğu vahye dayalı bir şekilde burçlar ve yıldızların, gerek insanlar, gerek yeryüzünde mevcut tüm birimler üzerindeki tesir ve önemini anlatmaya çalışmıştır.
Kısaca, Yıldız İlmi, veya Burçlar İlmi, İdris peygamberin mucizesi olup, daha sonra aynı çağda ilk defa Babiller tarafından, mevcut veriler ışığında düzenlenmiş ve genişletilmiştir.
Pek çok İslam düşünürü de, yıldızlar konusunu inceleyerek, varlığın var oluşunda burçların ve yıldızların rolünü, çeşitli kitaplarında anlatmışlardır. Ayrıca Kur'an-ı Kerimde yıldızlarla ilgili 60 küsur ayet vardır.
İslam Alim İmam Aziz bin Muhammed Nesefi "ZUBTEDİL HAKAİK" isimli eserinde "cisimler Alemin Mertebeleri "bölümünde anlatıyor:
" Malum olsun ki; Cenab-ı Hak Hazretleri cisimler alemini halketmek diledi. Önce dört zulmaniye nazar etti. Hemen bunlar eriyip cuşa geldi. Öz ve hülasasınsan Arş-ı Alayı yarattı, kalandan kürsiyi yarattı. Kalandan yedinci göğü yarattı, kalandan altıncı göğü, kalandan beşinci göğü, kalandan dördüncü göğü, kalandan üçüncü göğü, kalandan ikinci göğü, kalandan hava unsurlarını ( ay,yıldızlar, gezegenler v.s ), daha sonra su unsurlarını ve toprak unsurlarını yaratmıştır. Sonra maden, nebat, hayvan ve son olarak da insan meydana gelmiştir."

İNSANIN OLUŞUMU:
Kuran-ı Kerim'de Al-i İmran suresi 60.cı ayette de şöyle buyrulmaktadır.
" O Allah'tır ki; rahimlerde sizi dilediği gibi şekillendiren o'dur. Kendisinden başka ilah olmayan o, Aziz ( mutlak güç ) ve Hakim'dir.( hikmet sahibi )

BURÇLARI TANIYALIM:
Burçların her biri batinen ( özleri itibariyle ) Allah'ın "Esma-ül Hüsna"sının, yani yoplu olarak 99 olarak bilinen, güzel isimlerinin anlamlarının birleşimidir. Her bir burç 99 ismi ihtiva etmesine karşın, bunların farklı bileşimi ve her burçta belli isimlerin daha dominat olması nedeniyle, 12 burç değişik özellikler taşır.
Her burçta ağırlıklı olan isimlerden bazı örnekler:

KOÇ: Cabbar, Kaviy, Aziz, Vahid
BOĞA: Hasib, Metiyn, Hafıd
İKİZLER : Semi, Muid, Fettah, Rauf
YENGEÇ: Batın, Şekür, Müheymin, Hafız
ASLAN : Hayy, Evvel, Baki, Selam
BAŞAK : Basir, Muhsi, Melik
TERAZİ: Musavvir, Vedud, Mümin, Vahhab
AKREP : Kahhar, Muntakim, Mumit, Muktedir
YAY: Alim, Kabız, Gafur, Tevvab, Gani
OĞLAK: Sabur, Metiyn, Mani, Kadir
KOVA: Vasi, Kuddüs, Hakim, Mürid
BALIK: Halim, Latif, Mucib, Batın


Osmanlı'da Astroloji
“Yıldızların hareket ve durumlarından sonuç çıkarma bilimi” diye tanımlanacak astroloji, Osmanlıca’da “ilm-i tencim” ya da “ilm-i ahkam-ı nücum” diye anılır. Yıldızların belirli zamanlarda durum ve yere göre konumlarını gösteren cetvel, zeyc ya da zic ; yıldızların durum, hareket, hız ve yönlerini saptama bilimi de ilm-i zic ya da ilm-i zayiçe adını taşır.
Kişilere özel yıldız cetvel ya da haritalarının adı da zayiçedir. Bu cetveller batıda ve günümüzde ülkemizde horoskop diye anılır. Gökyüzüyle ilgili gözlemler, yıldız hareketleriyle ilgili saptamalar, astrolojinin, astronomiye kaynaklık etmesini sağlamıştır. Rasathane diye adlandırılan gözlemevleri, hem gökbilime, hem de yıldız fallarına , savaş, barış vb. toplumsal olaylar için eşref saati saptanmasına yarıyordu.
Gökyüzü olaylarıyla bilimsel ve simgesel yorumlar yapan müneccimler uzun süre doğu ve batıda saray görevlisi olarak çalıştılar. Osmanlı sarayındaki müneccimbaşılık kurumu cumhuriyet dönemine kadar sürdü.
Yıldız hareketlerini bölgesel olarak gözleyip, çizelgeyi (zic) çıkarmak yaklaşık otuz yıllık bir süreyi kapsar. Bu konuda en ünlü rasathanelerden biri Meraga Rasathanesi, ünlü çizelge çıkaranlardan biri de Zic-i Uluğ Bey’dir.
islam alimlerinin görüşleri

"BURÇLAR" TASAVVUF EHLİNİN GÖRÜŞLERİ
Önce Tasavvufun en önde gelen simâlarından Muhyiddin A'râbî'nin âlemin ve burçların oluşu hakkındaki görüşlerini dinleyelim özetle; Fütuhatı Mekkîye isimli eserinden; MUHYİDDİN A'RABİ DİYOR Kİ:
«Hakk Teâlâ, kendinde bir şey yok iken, mevcûdiyet sıfatıyla sıfatlanmıştır. Diyebilirim ki, Hakk Teâlâ, mevcûdiyetin ta kendisidir.
Resûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem Efendimiz:
«Allah vardı ve onunla beraber hiç bir şey yoktu.»
Buyurmuşlardı.
Hakk Teâlâ kendi nefsi ve hüviyeti yönünden bilinmez; bu bilinmezlik ve görünmezlik keyfiyetine de İLİM denmiştir.
Hakk Teâlâ'nın evvelki şekli, buluta benzer bir duman şeklinde olmasıdır. Burada âlem Bâtın hükmüyle mevcuttu. Bâtınî hükümden ise âlemin zuhuru imkânsızdır.
İşte bu ilk duman da Rahman'ın Zâhir adı olmuştur. Bu durumda kendi nefsini görerek ilmî ve özel bir tecelli ile ruhi şekillerden birini seçmiştir. Bundan sonra Zâtıyla nefsine bakınca nefsini sayısız sıfatlarla muttasıf olarak buldu. İşte bu buluşu meydana getiren ilk bakış İLİM'di.
İlimde mevcût olan bu sıfatlara da makûlât dendi. Aynı zamanda «Aklı evvel» adını bu bakışı yapması hasebi ile aldı. Bu akıl, âlemlerin duman ve bulut içinde gizli olan sıfatlar olduğunu, bunun da kendi nefsi olduğunu seyreyledi. Ve bu sanki gölge olan aklın zâtından uzanan varlık o tecellinin nurundan oluştu.
Buna da «Levhi Mahfuz» veya «Zâti Tabiat» denildi. Bununla beraber bu boyutta bunun tümüne Hayat, İlim, İrade, Kelâm denildi.
Rükünler boyutunda ateş-hava-su-toprak; cisimler âleminde Sıcaklık, rutubet, soğukluk, kuruluk; Canlılar düzeyinde de kan, safra, sevda, balgam denilir.
Bundan sonra «akl-ı evvel» çehresini o dumâna çevirerek, kendisinden neler kaldığını görmek istedi. Fakat bu sıfatların varlığının dışında hiçbir şey göremedi. İşte bütün âlemin sûret ve şekilleri bu zulmet ve gizlilik içinde bulunmaktadır. Hakk Teâlâ’nın ARŞI da bu zulmet içindedir. Arşın etrafında da kürsü, felekler, cennetler, semâlar, rükünler ve doğurucular vardır. Bu varlığın babası Akıldır, anası Nefs.
«Şunu da bil ki, Hakk Teâlâ daha evvelce anlattığımız kürsü içinde şeffaf dairevi bir cisim yaratmıştır. Bunu da 12 eşit parçaya ayırmış ve bu parçalara BURÇLAR adını vermiştir.»
Bu burçlar toprak, su, hava, ateş gibi unsurlardan olup, tıpkı dünya ehlinin unsurlarına benzer.
Hakk Teâlâ her bir burçta cennet ehlinden bir melâikeyi orada iskân ettirir. İşte bu burçlardan cennetlerde tekevvün edecek şeyler tekevvün eder. Değişiklikler ve karışıklıkların tümü bu burçların değişmesiyle ve kurulan düzenin bozulmasıyla olur.
Gerçek olarak âlemimizin öncülüğünü bu 12 burçta bulunan 12 melâike yapmaktadır. Böylelikle bu 12 burç, âlemlerimizin gerçek olarak imamlığını yapmaktadır. Arşın esası 4 kâide üzerine oturtulduğundan, bu burçlar 12 olmasına rağmen, 4 mertebe üzerine bulunurlar.
Konaklar üçtür. Dünya, Berzah, Âhiret. Bu konaklardan her bir konağın dört menzili vardır. Bu konaklarda bunların hükmü geçer. Üç konağı dört menzile çarparsak 12 eder bu da 12 burca delalet eder.
Şu anda bize cennet gibi gelen dünyamız âhıret günü itibariyle ateşe döneceği için Berzahta bu dört menzilin hükmü altındadır. Cennet de bu dördün etkisindedir.
Bunlardan Koç, Aslan, Yay aynı mizaç ve mertebededir.
Boğa, Başak ve Oğlak başka mertebede ve aynı mizaçtadır.
İkizler, Terazi ve Kova başka mertebe ve aynı mizaçtadır.
Nihayet Yengeç, Akrep ve Balık başka mertebede ve aynı mizaçtadır. Bunlar dört hâkim vali olarak bir menzilde bulunurlar.
Dünyanınki ise Yengeç burcudur.
Berzah âlemi ise Başak burcunun hüküm ve etkisi altındadır. Ayrıca bir de dünyanın ateşe dönmesi durumunda sahibi Yengeç Burcu olmaktan çıkar ve Terazi burcunun hükmüne girer. Cehennem ateşine düşenlerin azabı sona erdiğinde ise ikizler burcu dünyayı teslim almış olur.
Cenâb-ı Hakk Teâlâ oniki burcun mümessili olan her bir melaikeye otuz ilim hazinesi vermiştir. Bu burçlardaki melâikeler kâinatta lüzumlu olan şeyleri bu ilim dolabı olan burçlardan olarak indirirler ve bir sene ile yüz sene arasında dünyada bırakırlar.
Cennet ve Cehennem ehline nezaret hakkı da bu 12 burca verilmiştir. Cennetteki hükümler hep bu 12 burçtan çıkar.
Cennetlerdeki meydana getirişlerden tutun da; yemek ve içmek, nikâh ve hareket, değişiklik ve şehvet gibi şeyler hepsi o hazinelerden inen 12 burcun temsilcileri eliyle ve Allâh'ın izniyle olur. Adn cenneti hariç, diğer cennetleri bu 12 burcun mümessilleri bina etmişlerdir.
İnsanın âhıret neşeti berzah neşeti gibidir. İnsanın bâtını kendisine göre bir hayâldir.
Mükevkep felek cennetin tabanı, atlas felekte cennetin semâsıdır. Hava âlemin hayatıdır. Bu nemli sıcak bir havadır. Hava içindeki nispetler ve dereceler yükseldi mi buna ateş adı verilmiş olur. Hararet ve rutubet derecesi düştüğünde ise su adını almış olur. Havadan gayrı süratle değişecek bir şey yoktur.
En azametli burçlar da hava tabiatlı İkizler, Terazi ve Kova burçlarıdır.
Dünyâ ve dünyâ semâsı içindeki aydan sonra ikinci semâda Merkür, üçüncü semâda Venüs, dördüncü semâda Güneş, beşinci semâda Mars, altıncı semâda Jüpiter, yedinci semâda da Satürn vardır.
Bu gezegenlerin her biri meydana geldikten sonraki zaman içinde, burçlardaki hazineler bu gezegenlere melâikeler tarafından indirildiler ve bütün bu uydulardaki rükûnlere tesir etmeye başladılar.
Zaman, tümüyle izafî bir şey olup gerçek varlığı yoktur. Güneşin görünmesiyle gündüz ve kaybolmasıyla gece olur ki bu izafî hükümlerden aylar, mevsimler seneler doğar.
Allah her semâyı imâr edecek ruh âlemleri ve melâikeler yaratmıştır.
İnsanlardan evvel, Allah yeryüzünde ateşten yaratılmış olan cinleri var kılmıştı.
Dünyâdan ayrıldıktan sonra, artık uyku diye bir şey yoktur. Çünkü kıyâmet günüdür.
Mükevkep felek ateşe döndüğünde, bu feleğin içi Mukaar yâni sonsuz ateş derinliği olduğundan cehennem adını almıştır.
Sırat ise, arzımızın üstünden mükevkep felek doğrultusunda ve belirli bir yükseklikte cennet surları dışındaki geniş ve çimenli alana doğru kurulur.
Dünyâda insan bir hayâldir.
Bugün evi denen bu yerler kıyâmet günü Cehennem evi haline gelecektir."
Evet, Hazreti Muhammed Aleyhi's-selâm’ın getirdiği İslâm Dinini en iyi anlayanlardan biri olan Muhyiddini A'rabî'den bu konuda size naklettiğimiz cümleler şimdilik bu kadar.

İBRAHİM HAKKI ERZURUMİ DİYOR Kİ:
Zamanın Gavs-ı A'zâm’ı ve Kutbul Aktabı olarak bilinen büyük âlim, mütefekkir ve mutasavvıf İbrahim Hakkı Erzurumî de Burçlar ve tesirleri hakkında bakın neler demiş:
«Zuhal (Satürn) yıldızın tabiatı gayet soğuk ve kurudur. Erkek olup, gündüze nispet edilmiştir. Nahsı ekber, denilmiştir. Buna bakmak gam ve keder getirir.
Buna karşılık Zühre (Venüs) gezegenine bakmak da surûr ve safâ getirir demişlerdir.
Zuhal yıldızına ahmaklık, cehalet, korkaklık, cimrilik, kin, yalan, levm, tembellik ve geç anlama gibi huylar izafe edilmiştir. Bu yıldız rahimlere vâki olan nutfelere tâli olsa, bu yıldızın tabiatı ve vasıfları Allahü Teâlâ'nın izni ile sirâyet edip, o cibiliyetle doğumdan sonra bu vasıfların meydana çıktığı tecrübe olunmuştur.
Zuhal Çarşamba gecesine ve Cumartesi gününe hâkim bulunmuştur.»
Bu gibi bilgileri her gezegen için anlatan İbrahim Hakkı Erzurumî bu arada çeşitli hadîslerde geçen «beş yüz yıllık yol» tabiri için de şu izâhı yapmaktadır:
«Heyeti İslam'da göklerin ve yerlerin büyüklük ve uzaklıklarını beşer yüz yıllık yol ile tarif etmekten maksat büyüklüklerinde mübalağadan kinayedir, yoksa bu esas ölçüleri değildir.»
Bu şiirinde yıldızların olaylar üzerindeki tesirlerini şu satırlarla ifâde eder. İ. Hakkı Erzurumî:
«Ve sonra Hakkı der, ilm-i felek sırrını a’yân ettim
Otuz beyt içinde Nahs ve Sa’d saatlerini beyân ettim.
İki âlemde bir bildim müessir Zât-ı Mevlâ’yı
Fakat sebeplere bağlanmış ednâyı hem alâyı.
Eğer bilmek dilersen olduğun saat ne saattır
Hangi yıldız hükmeder, ol dem nuhusat ya seadettir.»
Dünyâ üzerindeki oluşumların sebeplerinin yıldızlar olduğunu, ancak bu sebepleri meydana getirenin de Allahü Teâlâ olduğunu böylece tespit eden Erzurumî, Ayın tesirleri hakkında da özetle şunları söylemekte:
«Denizlerdeki med-cezir olaylarında ay baş müsebbibdir.
Ayın ilk on beş gününde sıcaklık ve rutubet çok olduğundan damarlar kan ile dolup insan ve hayvan bedenleri kuvvet bulur.
Dolunaydan sonra soğuk ve kuruluğun ağır basmasıyla ihtilatı erba bedenin derinliklerinde bulunmakla damarlarda kan azalıp, büyüme ve gelişme az olur. İnsan ve hayvan bedenleri zayıflar.
Arabî ayların ilk yarısında hastalanan kolay kurtulurken, ikinci yarıda hastalananlar güç sıhhat bulurlar.
Ayın ilk yarısında canlıların beyin dokuları ziyade olup, ikinci yarısında azalma olur
Mehtapda insan aya karşı uyusa veya çok otursa, bedenine gevşeklik ve tembellik gelip, baş ağrısı ve nezle olabilir.
Mehtapda hayvan eti kalsa az zamanda tadı ve kokusu değişir.
İlk yarıda balıklar su yüzüne yakın olup yağlı ve güçlü iken, ikinci yarıda dibe kaçıp güçleri ve yağları azalır.
İlk yarıda haşerat yeryüzünde daha çoğalır ve yırtıcılar canlıları yemeye daha heveskâr olur. İkinci yarıda bunun tersi olur.
Ayın ilk yarısında dikilen ağaçlar çabuk büyür ve çok gelişir; ikinci yarıda ise dikilen ağaçlar zayıf olur veya kurur.»
Ayın çeşitli burçlarda doğuşunun hangi sahalarda getireceği faydalar hakkında da özetle şunları söylemekte «MARİFETNAME» sahibi. Hakkı:
«Ay;
Koç burcunda doğduğunda her işe başlamayı güzel say;
Boğada olduğunda evlen, ticaret yap, bina yap;
İkizlerde doğduğunda gayrımenkul al, ilim oku;
Yengeçte iken haberleşmeye değer ver, müshil kullan, seyahate çık;
Aslanda iken ihtiyaçlarını, giderecek kişiye arzet, ziraat, tamir ve hacamat yap;
Başakta iken yeni giy, dostlarla sohbet et ve ibâdete ağırlık ver;
Terazide iken alış-veriş yap, sohbet eyle, Kur'ân dinle, devâlı nesneleri iç;
Akreb burcunda iken, temizlen, arın, yanlızlığa çekil, sükût edip iç âlemine dön;
Yay burcunda iken kan aldır, hamam ve traşı iyi say;
Oğlak burcunda iken kuyu kaz, toprakla uğraş, alış-verişi iyi say;
Kova burcuna geldiğinde vasıtalı olarak seyahate çık güzel yerleri gez;
Balık burcunda iken de deniz seyahati iyidir, ortaklık ticareti iyi olur.»
Mârifetnâme'de, Gezegenlerin tesirinin hakikatı bahsinde Beşinci nevî de özetle şöyle demektedir İbrahim Hakkı Hazretleri:
«Yıldızlar meleklerin elinde mecbur ve muztardır. Melekler de Hak Teâlâ'nın emrinde boyun eğerler, itâat ederler. Hepsi onun iradesi ile ve kudreti ile harekette ve hareketsizliktedir.
Güneş sıcak ve kurudur. Ay soğuk ve rutûbetlidir. Yıldızlar bu keyfiyetleri ile âlemde mutasarrıftır. Müneccim -astrolog- bu sözleri ile doğruyu söylemektedir. Ancak bütün işleri, yıldızlara bağlaması doğru değildir. Yıldızlar ancak Hak Teâlâ'nın izni ile bu tasarruflara yetmişlerdir. Yıldızlar ve tabiâtların tesir ve tasarrufda rolleri vardır.
Oniki burçda oniki melek vardır yedi gezegen gece gündüz o burçların kapılarında dolaşıp hizmet ederler!"
Bu konuyu daha detaylı olarak anlatan İbrahim Hakkı konuları geniş boyutlu görmek gerektiğini de belirterek tek bir bilimle çözülemiyeceğine işaret ederek şöyle der:
«Bu hakikatı bu şekilde idrâk etmek ne tıb ilmiyle, ne Hikmeti tabiî ile ve ne de ahkâm-ı nücum-astroloji hükümleri-ile hasıl olur. Ancak nübüvvet ilmiyle bilinir!..»
Günün hangi saatlerinde hangi işlerin yapılmasının uygun olacağını dahi astrolojik tesirlere bağlı olarak açıklıyan Erzurum'lu ibrahim Hakkı, bu konuda da şöyle der:
«Otuz beyt içinde nahs ve sa'd-menfi ve müspet saatleri beyân ettim.
İki âlemde bir bildim müessir zâtı Mevlâyı
Fakat sebeplere bağlamış ednâyı hem â'lâyı
Eğer bilmek dilersen olduğun saat ne saattır
Hangi yıldız hükmeder ol dem nühuset ya seadettir.»
Bu arada günün hangi saatine hangi yıldızın radyasyonu güçlüdür bunun hesabının nasıl yapılacağını öğreten beyitleri yazan Hakkı daha sonra şöyle der:
"Saat zamanlarını bir bir yedi gezegene ver gel.
Olduğun vakte hangi gezegen gelirse hâkim onu bil
Zuhaldir -satürn- nahsı ekber saati hem ağır olurmuş
Yeri yedinci felektir bina yap başlama hiç iş
Mübârek müşteridir -Jüpiter- sa'di ekber saatini hoş bil
Bey ve şira, tezvic edip her şugle ol mail.
Cihan Merihe -mars- mahkûm olduğu saat hiç iş etme
Çünkü nahs-ı esgardır kan aldır kimseye gitme.
Mübârek şems-güneş-hükmünde, taleb kıl cümle yârânı
Yeri dördüncü felektir ziyâret eyle sultanıZühre -venüs- sa'di esgardır o saat ictima eyle.
Sohbet ve tatlı söz et güzel ses istimâ eyle.
Nakş, et, hesab etmek olur mergub
Kamer -ay- sa'd oldu bu gökte o saatte sefer hoştur
Ticaret, şirket, haber ve mektub göndermek hoştur.
Yedi seyyare ahkâmı bu tertib üzere kanundur.
Gel ey Hakkı bil o Hakk'ı, cümle hüküm O'nundur.»
Bedenin terkibi bahsinin ikinci fasıl, üçüncü nevi'nde ise Erzurum'lu İbrahim Hakkı Hazretleri şu görüşü anlatır:
«Allahü Teâlâ'nın kudreti ile, ulvî ecramın -planetlerin ve burçların- süflî cisimlerde -maddî yapılarda- çeşit çeşit tesirleri daimî olduğundan, bütün halkın şekil, hâl, ahlâk ve tavrı henüz ana rahminde nutfe iken rast gelen baht ve tali'leri tesirlerinden meydana gelmiştir.
Ana rahmine nutfe vâhi olduğu saatte, baba ve ******n tâlileri hangi işte ise, o, mutfenin zâtına tesirle nakşıbend, yâni işlenmiş olur.
Meselâ saâdeti, şekâveti, anlayışlı, ahmâk, bahil cömert, korkak, yiğit, sevgi, düşmanlık hırs kanâat, himmet ve alçaklık, fakirlik ve zenginlik, rahat ve rahatsızlık, yaşama ve yaşamama, ceml ve kemâl, kelâl ve melâl her ne hal üzere ise, o nutfenin zâtına tali olur.
Çünkü o nutfe ceninin cisminin levh-i mahfûzdur. Levh-i mahfûz ise bu âlemin mazharı, aynasıdır.
O halde, saîd olan, o saâdetini annesi karnında bulmuştur. Şakî olan da şekâvetini anası karnından almıştır.
Nitekim Habîb-i Ekrem (s.a.s) hazretleri şöyle buyurmuştur:
Said o kimsedir ki, annesi karnında said olmuş; şakî o kimsedir ki, annesi karnında şakî olmuştur!..
Herkesin Tâli'nin tesirini remz ve işaret ile duyurmuştur.
Halkın bütün şekil, sıfat ve mizaçları felekî vaziyetler gereğince rahîmlerde ayrı olunca, ecelî müsemmaları da mizaçlarına göre orada muhtelif takdir olunmuştur.»
Aslına sadık kalarak günümüz Türkçesine «Mârifetnâme»yi kazandıran Bedir Kitabevi'nin basmış olduğu nüshalarda nakletmiş olduğumuz bölümleri daha detaylı olarak okuyabilir inceleyebilirsiniz. Diğer kitabevleri ise maalesef bu bahislerin önemini anlayamadıklarından, günümüzde lüzumsuz sanarak bazı bölümleri, türkçeleştirdikleri metinlere almamışlardır.
Mevzûu daha fazla uzatmamak gayesiyle, Muhteremi İmam Azîz bin Muhammed Nesefî hazretlerinin yazmış olduğu «Zübdetül Hakaik» adlı eserinden alıntılar yapmayacağım. Esasen gününün şartları içinde bu konuları açıklamaya çalışan bu değerli din âlimi «Mebde ve Meâd» adlı eserinde çok teferruatlı olarak çeşitli hususları açıklamış, burçların ve güneş sistemi içindeki yıldızların insanlar üzerindeki tesirlerini anlatmış, ölüm ötesine dair çeşitli hallerden söz etmiştir. Çok geniş olan bu eseri daha sonra «Zübdetül Hakaik» adlı eserinde de özetlemiştir. Arzu edenler günümüz Türkçesine çevrilmiş olan «Zübdetül Hakaik» adlı kitabı da tetkik edebilirler.
İnşâallâh Muhyiddin A'rabî Hazretlerinin «Fütûhatı Mekkiye» adlı eseri de orijinaline sadık kalınarak Türkçeye kazandırılabilse. Bu takdirde görülecektir ki, henüz günümüz insanınca anlaşılamamış ve idrak edilememiş pek çok gerçek geçmişte yaşamış çok değerli âlimlerimiz tarafından tesbit edilmiş, ancak günün şartları dolayısıyla ilmî olarak izah edilememiştir
 
Geri
Üst