Bazı Kitaplar Niçin Çok Satar?

Bilge Gökçen

Yeni Üye
Üye
Bazı Kitaplar Niçin Çok Satar?
Çok satan kitapları okumuyorum, derseniz, kınayacak olanların sertliği şaşırtıcı olabilir. Çoğunlukla aynı düşünmemek sakıncalıdır. Aslında sertlik, zorla kabul ettirilecek bir düşüncenin varlığını gerektirir ya da bir topluluğun çıkarlarını koruma güdüsünü. Burada ikisi de olmadığına göre, kendini korumaktadır öfke.Nitelikli edebiyata karşı, onu savunanları, gözü edebiyattan başka bir şey görmemekle suçlayan ortak duygunun ortalamayı kıskançlıkla koruma çabası kendi bildiğini savunur. Başkalarının onu sevmesini istemenin kestirme yollarından biridir bu. Böylece çoğunluğun içinde yer alır, üstelik nitelikli olana takaza etmenin tadını çıkarır, bununla mutlu olur.

Popüler olanı yücelten güç, postmodernizmin ortalama değer ve inançlara yatkın olup onları bir değer haline getirme atılganlığından alır cesaretini. Bunu çoğu kez kendine postmodern adını vererek yapmaması kullananları rahatlatır. Orada yaptıklarını öne çıkarmadan, bir küçük hayat kurar kendine. O kadar küçüktür ki, o hayatın nesini paylaşabilirsiniz, ötekine bile yetmezken size gene hayallerinizi yaşamak kalır.

Bizi, biz yapan toplumda ayırt eden, çeşitli nedenlerle bölünmüş adaları yan yana getirerek yaşamak zorunda bırakan nedenler yalnızca kadın ve erkek, laik ve dinci, sol ve sağ, zengin ve yoksul kavramlarıyla anlatılmaktan çıktı. Kültür kavramları insanları daha çok ilgilendirirken, daha kalın çizgilerle ayırıyor. Üstelik öteki ayrımları ikincil görmeye başlayan benim gibi gene küçük bir azınlık, sözgelimi popüler ile kalıcı olan arasındaki çatışmanın bir yanında bulunmak zorunda kalıyor ya da bu ayrımları Secret peşinde koşanlarla edebiyatın gerçekte ne olduğunu anlatmaya çalışanlar arasında görüyor.

Uzun zamandan, yaklaşık son yirmi yıldan beri edebiyat içinde bir çekişme yaşıyoruz. Bizden başkası da belki pek farkında değil bunun, sonunda kitapla sıcak ilişkisi olmayanları ilgilendirmesi olanaksız, ama bir toplumu geleceğe taşıyacak düşünce, duygu ve ruh da ancak insanın kendinde yaşadıkları olabiliyor.

Bir yanı dedikodu öbür yanı siyasal çekişme

Orada insan şu soruyu sormadan edemiyor: Niçin bizim yüzüne bile bakmadığımız bazı kitapları birileri peynir ekmek gibi alıyor ve bizim sevdiğimiz kitaplar bin bile satamazken ötekiler çok satıyor?

Niçin benim Secret'ın kapağını bile kaldırmaya zamanım yokken, kısacık bir zamanda 300 bin kişi bu kitabı satın alabiliyor? Son bir yıl içinde Elif Şafak'ın Baba ve Piç romanından başka büyük satış rakamlarına ulaşan bir edebiyat kitabı olmadı, ama Secret'tan başka, Musa'nın Çocukları ve sülalesiyle ilgili kitaplar, ilki yaklaşık 100 bin olmak üzere, sattıkça satıyor ve kim olduğunu kestiremediğim bir okur kitlesi, elbette kitapçılara girip bu kitapların peşinde koşuyor. Anlatılan kendi hikâyesi değil, ama bir yanı dedikoduysa, öbür yanı siyasal çekişmenin kurgusu.

Musa'nın Çocukları anlaşıldığı kadarıyla böyle bir hesaplaşma-yan tutma kitabı; toplumsal çatışmalar bir de böyle silahlarla birilerinin elini güçlendiriyor ve kitap elbette bazen çok etkili, hasımları üstünde moral ve maddi bakımdan yıkıcı etkiler yaratabiliyor ve bu gelgit içinde yazarları tutuklanıp hapishaneye bile gönderilebiliyor. O kadar...

Secret da bildik 'sır kitapları'ndan ve gerçek hayatla ilgili gibi görünse de, bizim öte dünyayla içli dışlı olmaya yatkın insanlarımızın hayatlarındaki boşlukları doldurmaya aday olduğu için çılgınca satılıyor. Mistik ya da dinsel dünyalar içinden çıkmış internet sitelerinde Secret için yapılmış, herhangi bir kitap için görülemeyecek sayıda okur yorumunu görünce, etkilenmemek olanaksız. Meğer kitap ne çok okunur, üstüne düşünülür, bir de oturulup hakkında yorum yazılırmış.

Bizim o nostaljik zamanımızda böyle yüz bin satılan kitaplar yoktu. Hangisi daha iyiydi, ister istemez sorulur. Eskisinin daha iyi olduğunu savunacak değilim; ama ne olduğu belli olmayan, kaynağı ve soyu belirsiz şimdikiyle barışık yaşamak zorunda da değilim. Ayrıca şimdi daha nitelikli okumalar içindeyiz, ama o yıllardaki kadar tutkulu değil.

Bir tek Secret tek başına 300 bin satılabiliyorsa, gene bizim bildiğimiz anlamda yayıncı olmayan yayıncısının ilk ve tek kitabı olarak baş aşağı dikilmiş bir yayıncılık girişimi yaratıyor ve olağan kitapların bir yılda bin satılsa iyi sonuç sayıldığı koşullarda, tek başına Secret demek üç yüz kitap yerine geçiyor. Notos Kitap Yayınevi'nin üç yüz kitap yayımlaması için neredeyse on beş yıl geçmesi gerekir ki, yayıncısı da gözünü Secret bürüdüğü için ancak beş kitap yayımlayabildi; çünkü üç yüz kitap yerine geçen bir kitabı var.

Anlamsız kitaplar çok satar, nitelikli kitaplar az satar, demeye varmaz dilim. O zaman Nâzım Hikmet ile Yaşar Kemal'in kitaplarının bugüne dek milyonlarca satılmasını açıklayamam. Ama Nâzım Hikmet ile Yaşar Kemal'in kitaplarının niçin çok satılabildiğini açıklarken Secret ile Musa'nın sülalesi kitaplarının niçin çok satıldığını açıklamakta güçlük çekiyorum.

Elbette bugün o denli çok kitap yayımlanıyor ki, biz hangisini okuyacağımızı şaşırmışken, çok çeşitli kesimlerden pek çok okurun neler okuduğunu da izleyemiyoruz. Biz bir yılda çok sayıda roman yayımlanmasına hayıflanabiliyoruz da, çok satılanların yalnızca popüler, mistik kitaplar olmasını umursamıyoruz. Oysa burada toplumsal kültürün aldığı yaranın derinliği daha önemli.

Nasıl iyi okumayan iyi yazamazsa, iyi okumayan da iyi anlayamaz. Okul eğitimindeki kayıpları karşılamanın tek yolu olan kitap okuma etkinliği de boşa geçirilmiş olur. Gerçi okunsun da, ne okunursa okunsun, denir, ama bunun da anlamlı bir sonuç verdiği görülmedi. Alkım Yayınları, Ahmet Altan'ın kitaplarını çok ucuza satılmak üzere 500 bin bastıktan sonra bu güçlü rüzgârı arkasına alıp çok sayıda kitap yayımlamış olmadı. Bunun pekâlâ önemli bir yayıncılık sorunu olarak görülebileceğini düşünüyorum. Hem yayıncılığı 1 liraya kitap yayımlayacak kadar büyük bir hizmet duygusuyla kanatlandır, hem de birkaç kitabı yüz binlerce basarken yayımlayacak kitap bulamayan bir yayınevi konumunu seç. Kitap yayıncılığından günlük gazeteye geç... Anlaşılması zor (ve kolay) bu durumlar yüzünden kitabın değerini ölçmenin biçimleri de bozulmuş oldu.

Derslerde kötü edebiyat kitapları

Bir kitabı değerli kılan nedir?

Kimin gözünde elbette... Secret okurlarının gözünde bir kitabı değerli kılan özellik ruhani duygularla düşünce kırıntılarını birleştiren kesişme noktalarıysa, bir iki liraya satılan bir kitap için fiyatı olabilir. Sonra okurdan okura, zaman içinde yaşamayı sürdürür mü bu kitaplar? İlle de yüz yıl sonra okunmayı önemsemek zorunda değildir bir yazar, ama yüz yıl yaşama inadını taşıyan yazarlar gibi okunmayı da beklememeli o zaman.

O zaman bir çocuktan nitelikli edebiyat kitaplarını okuyup onların kazandıracağı duyguları önemseyenlere dudak bükmek de bugünün züppelikleri arasında sayılacaktır. Derslerde kötü edebiyat kitaplarındaki kargaşa içinde tanışma fırsatı bulamayacağı Oktay Rifat'ı okuyup sevmenin anlamı nedir bir genç öğrenci için? Edebiyat derslerinde Secret'i, tarih derslerinde Musa'nın Çocukları'nı okutmak yerine, çağdaş Türk edebiyatının nitelikli örneklerini okutmak, öğrenciye ya da öğretmene ne kazandırır?

Yoksa, çocukları, edebiyatı hiçbir zaman sevemeyeceklerine inandırmakla yükümlü, kötücül görevliler miyiz? Milli Eğitim Bakanlığı'nın bu yıl hazırlattığı Türk Edebiyatı ders kitaplarının sunduğu berbat edebiyat dünyası karşısında, liseli gençlere, ne okursanız okuyun, diyerek rahatlayacaksak, fazla söze gerek kalmaz.

Sorun da okuduğumuz kitapların konuları ve onlara ne anlattığı değil yalnızca; bunlar da okumaya giden kapıları açar, ama gençler kendilerine göre bir oturup kalkma kültürü, düşünme biçimi edinecek, bunu yüz binlerce sattığı için kullanım değeri yüksek kitaplardan alacaksa, toplumun yaşlılarını derinden ilgilendirdiği görülen öteki bütün tartışmaların anlamı kalır mı?

Çok satan ve taşıdıkları tuhaf anlamlarla okurları kararsızlık içinde bırakan kitapların yayıncılığı da ayrı bir yayıncılık türü. Şu farkla ki, bir tür kapkaççılık gibi yürütülüyor. En kısa sürede nasıl en çok satan kitaplar yayımlarım, oradan ne kazanırım, sonra nasıl sıyrılırım... sorularıyla yapılana yayıncılık denmez elbette, hiçbir yerde bu kafayla yayıncı olunmaz. Bunları da yayıncılar sorgulamalı...

Semih Gümüş
 
Geri
Üst