Besmele-i şerifenin faziletleri nelerdir?

Uzman SühaN

Administrator
Besmele-i şerifenin faziletleri nelerdir?
Her şeyden evvel Besmele-i şerife'nin manasını bir teneffüs edelim.

"Besmele" "Bismillâhirrahmânirrahîm"in kısaltılmış şeklidir. Hayırlı bir işe başlarken, Allah-u Teâlâ'nın İsm-i şerif'ini anmak ve bu mübarek İsm-i şerif ile işe başlamak mânâsına gelir.

Allah-u Teâlâ ile kulları arasındaki derûnî münasebeti ifade eden "Besmele-i şerife", her hayrın anahtarı, İslâm'ın bir sembolüdür.

Bir Hadis-i şerif'te şöyle buyurulmaktadır:

"Bütün ilâhî kitapların anahtarı Besmele-i şerîfe'dir." (Münâvî)

Allah-u Teâlâ'nın adı ile başlamasının hususi bir hikmeti, İsm-i celâl'i zikretmenin de bir bereketi vardır.

Allah-u Teâlâ Habib-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem-ini bütün işlerinde, önce Zât-ı Akdes'inin güzel isimlerini zikretmeyi öğreterek yetiştirdi. Bunu bütün mahlûkatı için, uyacakları bir hüküm, takip edecekleri bir yol kıldı.Rahîm İsm-i şerif'i: Çok merhamet eden, inanıp sâlih ameller işleyenleri, verdiği nimetleri iyiye kullananları ahirette daha büyük ve ebedî nimetler vermek suretiyle mükâfatlandıran demektir.

Dünyada inananı-inanmayanı, çalışanı-çalışmayanı ayırdetmeden bütün mahlûkatına sayısız dünyevî nimetler bahşedip, onları korurken; âhirette de inananı, çalışanı ayırıp onları cennet ve Cemâlullah ile mükâfatlandırması, işte bu "Rahîm" sıfatının bir neticesidir.

"Ve O'nu sabah-akşam tesbih edin. Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için rahmet eden O'dur.

Melekleri de size duâ ederler. Allah müminlere karşı çok merhametlidir." (Ahzâb: 42-43)



b.jpg






Öyle bir "Rahîm" ki yalnız kendisine itaatkâr olanları sever, seçer ve onları ebedî saâdete nâil ve dâhil eder, tarifi mümkün olmayan bir saâdetin içine koyar, ebedî bir hayat içinde yaşatır.

Allah-u Teâlâ'nın "Rahman" oluşu başlangıcı olmayışı, "Rahîm" oluşu ise ölümsüzlüğe göredir. Bundan dolayıdır ki yaratıklar, Allah-u Teâlâ'nın Rahman olmasıyla başlangıçtaki rahmetinden, Rahîm olmasıyla da sonuçta meydana gelecek merhametinden doğan nimetler içinden büyürler. Hem müminlerin hem kâfirlerin Rahman'ı, fakat yalnız müminlerin Rahim'idir.

Celâl ve ikram sahibi olan Allah'a karşı nasıl bir kulluk lâzım geldiğini düşünmek gerekir. Bunca ihsana karşı bunca isyan yakışır mı?

Hazret-i Ali -radiyallahu anh- Hazretleri'nden şöyle rivayet edilmiştir:

"Bismillâhirrahmânirrahîm demek çeşitli ağrı ve hastalıklara şifâdır. Bismillah ile alınan ilaçlar şifâdır. Allah'ın rahman adı bütün varlıkları ihata eder, inananları korur. Rahim adıyla ameli sâlih işleyenleri âhiret nimetleriyle mükafatlandırır." (Tefsir-i Kur'an)



Eûzü Besmele İle:

Allah-u Teâlâ Kur'an-ı kerim okumak isteyen kimseye, ilk önce şeytanın şerrinden Zât-ı akdes'ine sığınmasını emretmektedir:

"Kur'an okuyacağın zaman kovulmuş şeytandan Allah'a sığın." (Nahl: 98)

Bu sığınma da:

"Euzü billâhi mineşşeytanirracîm.", "Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım!" demektir.

Kur'an-ı kerim tilâvetinden faydalanmak isteyenler "Besmele"den önce bu "İstiâze"yi okumak suretiyle bu tavsiye emrini yerine getirmektedirler.

İstiâze; sığınma, korunma, talep etme mânâlarına gelir. Şeytandan, kötülük ve şerlerden, haramlardan günahlardan, cehennemden... Allah-u Teâlâ'ya sığınmak, kulluğun en mühim hususiyetlerindendir.

Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde:

"Allah'a sığın!.." buyuruyor. (Mümin: 56)

Hıfz-u himayesine sığınılacak, yardım istenecek, kapısına başvurulacak yegâne mâbud O'dur.

Şeytan kıyamete kadar insanları iğva edeceğine yemin ettiği için, insanın etrafını çevirmekten vesveseler vermekten bir an olsun boş bulunmamaktadır.

Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde tekrar tekrar duâ edip yalvaran kişinin söyleyeceği lâfızlarla şeytanın iğvalarından, hile ve desiselerinden kendisine sığınmayı emir buyurmuştur:

"De ki: Rabb'im! Şeytanların vesveselerinden sana sığınırım. Rabb'im! Yanımda bulunmalarından da sana sığınırım." (Müminun: 97-98)

Her insan daha hayatta iken noksanlıklarını gidermeye çalışmalı, her zaman için şeytanın şerrinden Allah-u Teâlâ'ya sığınarak muvaffakiyet dilemelidir.

Ebu Hureyre -radiyallahu anh-den rivayet edildiğine göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:

"Sizden herhangi birinize şeytan gelir de; (Şunu) böyle kim yarattı? (Şunu) böyle kim yarattı? En sonu; Rabb'ini kim yarattı? (diye vesvese verir) derse. Şeytanın vesvesesi Rabb'inize kadar erişince o vesveseli kişi hemen 'Euzü billâhi mineşşeytanirracîm' desin. Ve vesveseye son versin!" (Buhârî; 1353)

Süleyman ibn-i Surad -radiyallahu anh- rivayete göre şöyle demiştir:

"Bir keresinde Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- ile beraber oturmakta idim. O sırada iki kişi sövüştüler. Bunlardan birinin (şiddet ve gazabından) yüzü kızarmış ve şah damarları şişmişti. Bunun üzerine Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-;

"Ben bir kelime bilirim ki; eğer şu kişi o kelimeyi söylesin kendisinde bulunan gazap hali muhakkak gider. O kişi 'Euzü billâhi mineşşeytan', dese kendisinde bulunan bu hâl gider." buyurdu.

Orada bulunan ashâb o kişiye; 'Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şeytandan Allah'a sığın! buyurdu' dediler. O da; 'Vay, bende delilik mi var?' diye itiraz etti." (Buhârî; 1356)

Rivayete göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:

"Güzel rüyâ Allah'tandır. Fena rüyâ da şeytandandır. Biriniz korkunç yani karışık rüyâ gördüğünde hemen sol tarafına tükürüp üflesin ve o rüyânın şerrinden Allah'a sığınsın. (Euzü billâhi mineşşeytanirracîm, desin) Bu suretle o rüyâ, gören kimseye zarar vermez." (Buhârî; 1358)



İstiâze; Allah-u Teâlâ'ya yaklaşanların vasıtası, O'ndan korkanların sarıldığı ip, suçluların barınacakları çare, musibete uğrayanların merciidir. Kalp ve ruhu şeytanın istilâsından kurtarmaya ve Allah-u Teâlâ'nın hıfz-u himâyesi altına girmeye vesiledir.



İstiâze "Firâr-ı ilâllah" makamıdır. Şirkten Tevhid'e, küfürden imana, zulümden adalete, nifaktan sadakate, riyâdan ihlâsa, kibirden tevâzuya, cimrilikten cömertliğe, israftan kanaate, adâvetten muhabbete, tefrikadan ittifaka, kötülükten iyiliğe, günahtan sevaba... kaçıp sığınmaktır.

Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde:

"Allah'a kaçınız.!." buyuruyor. (Zâriyat: 50)

O'nun Zât-ı ulûhiyetine ilticâ edin, her işinizde O'na itimat ve teslimiyette bulunun.

Bir Âyet-i kerime'sinde ise şöyle buyuruyor:

"Allah, rızâsını arayanları onunla kurtuluş yollarına eriştirir ve onları izni ile karanlıklardan aydınlığa çıkarır, onları dosdoğru bir yola iletir." (Mâide: 16)

Allah-u Teâlâ'nın ism-i şerif'lerinden birisi de "Mü'min"dir. İmanı ihsan buyuran, emniyet bahşeden, kendisine iltica edip sığınanları hususi himayesine alıp muhafaza eden ve huzura erdiren demektir. Emniyet ve eman kaynağı O'dur, her şey her an O'na yönelip sığınmaya muhtaçtır.

Başta Peygamber Aleyhimüsselâm Efendilerimiz olmak üzere, Allah dostları bütün ibtilâlara, meşakkatlere, ezâ ve cefâlara karşı Hazret-i Allah'a tevekkül etmişler, huzuru O'na sığınmakta bulmuşlardır.

Nuh Aleyhisselâm cehalet ve bilgisizlikten, sebeplere bağlanmaktan Allah-u Teâlâ'ya sığınarak ilticâda bulunmuştur.

Âyet-i kerime'de şöyle buyuruluyor:

"De ki: Ey Rabb'im! Bilmediğim bir şeyi senden istemekten sana sığınırım. Eğer beni bağışlamaz ve bana merhamet etmezsen ziyan edenlerden olurum." (Hud: 47)

Onun bu sığınışı sayesinde Allah-u Teâlâ da kendisine emniyet vermiş, hem kendisini, hem de beraberinde olanları denizin şiddetli dalgalarından kurtarmıştır.



Yusuf Aleyhisselâm Züleyha'nın kendisine musallat olup zinaya düşürmesinden endişeli olduğu bir zamanda huzur içinde:

"Allah'a sığınırım." dedi. (Yusuf: 23)

Bu gönülden gelen istiâze sayesinde Allah-u Teâlâ onu böyle bir felâkete düşmekten korumuş hem de Mısır'a vezir yapmış, din ve dünya şerefine ulaştırmıştır.



Musa Aleyhisselâm, Firavun'un kendisini öldürmek için teşebbüs ettiğini duyunca, görünüşte Firavun ve hanedanına karşı çok zayıf görüldüğü halde, sebepleri yürüten Allah-u Teâlâ'ya sığındı.

Âyet-i kerime'de şöyle buyuruluyor:

"Musa dedi ki:

Ben, hesap gününe inanmayan her kibirliden, benim de Rabb'im sizin de Rabb'iniz olan Allah'a sığınırım." (Mümin: 27)

Musa Aleyhisselâm'ın bu yüksek beyanatı gösteriyor ki, her mümin her zaman her hususta Allah-u Teâlâ'ya sığınmalı, daima O'nun hıfz-u himayesine iltica etmelidir.



Allah-u Teâlâ Felâk ve Nas Sûre-i şerif'lerinde kendisine sığınmayı emir ve tavsiye buyurmaktadır.



Besmeleye Saygı ve Hürmet:

Muhterem Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Hazretleri şöyle buyuruyorlar:

"Sen sen ol, Hakk ile kulun arasına girme. Çünkü bilmezsin. 'İyi!' de, 'Allah rahmet eylesin!' de geç. İyiyse iyi, kötüyse kötü. Bişri Hafi -kuddise sırruh- Hazretleri çok sarhoş bir haldeyken yerde bir kâğıt buluyor, bakıyor ki üzerinde Allah yazıyor. Alıyor onu, öpüyor, tozunu-toprağını siliyor ve duvara asıyor. Allah-u Teâlâ ona hidayet ediyor.

Onun içindir ki sakın karışma! Çünkü iyi zannınla kaybetmezsin, belki iyiyse kötü zannınla kaybedersin. Ne gerek sana! Gidiyoruz işte."

Hadis-i şerif'te şöyle buyuruluyor:

"Kim kirlenmemesi için, yerden, üzerinde 'Bismillâhirrahmânirrahîm' yazılı bir kâğıdı saygıyla kaldırırsa, Allah katında sıddıklardan olur, müşrik bile olsalar ana-babasının kabir azabı hafifletilir."

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyurmuşlardır:

"Miraç gecesi bütün cennetler bana gösterildi. Cennette dört nehir gördüm:

Biri, su; biri, süt; biri, cennet şarabı ve biri de bal nehri idi.

Cebrail Aleyhisselâm'a: 'Bu nehirler nereden gelip nereye dökülür?' diye sordum.

Cebrail Aleyhisselâm: 'Kevser havuzuna dökülüyor. Ancak nereden geldiğini bilmiyorum. Allah'a duâ et, sana bildirir yahut gösterir' dedi."

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Rabb'ine duâ etti.

Bir melek gelip Peygamber Aleyhisselâm'a selâm verdi ve "Ey Muhammed! Gözlerini kapat!" dedi.

Peygamberimiz -sallallahu aleyhi ve sellem- devam ederek şöyle buyurdu:

"Gözlerimi kapattım, sonra o melek: 'Gözlerini aç!' deyince açtım, kendimi bir ağaç altında buldum. Orada kapısı kırmızı altın, kendisi beyaz inciden büyük bir kubbe gördüm. Dünyadaki insan ve cinlerin hepsi bu kubbe üzerine konulsa, bir dağ üzerine oturmuş bir kuş gibi kalırdı.

Nehirlerin bu kubbenin altından aktığını gördüm. Dönmek isteyince melek bana:

'Neden o kubbeye girmiyorsun?' dedi.

'Nasıl gireyim, kapısı kilitli ve bende anahtarı yok?' dedim.

Melek: 'O kapının anahtarı 'Bismillâhirrahmânirrahîm'dir' dedi. Kilidi tutup, 'Bismillâhirrahmânirrahîm' deyince kilit açıldı. Kubbeye girdim. O dört nehrin, kubbenin dört direğinden aktığını gördüm. Dört direk üzerinde de 'Bismillâhirrahmânirrahîm' yazılı idi. Öyle ki; su nehrinin 'Bismi'nin 'mim' harfinden, süt nehrinin 'Allah'ın 'he' sinden, cennet şarabının 'Rahman'ın 'mim'inden ve bal nehrinin de 'Rahim'in 'mim'inden çıktığını gördüm. Anladım ki, dört nehrin aslı, Besmele-i Şerif'edendir.

O esnada Allah-u Teâlâ buyurdu ki;

'Ey Muhammed! Ümmetinden her kim kalbi riyâdan halis bir şekilde, beni bu isimlerle zikreder, 'Bismillâhirrahmânirrahîm' derse, o kimseyi bu nehirlerden sularım.'"



Besmele İle İlgili Ashâb-ı Kirâm'dan Hatıralar:

Hazret-i Ömer -radiyallahu anh-, Amr bin As'ı Mısır'a vali olarak gönderdiğinde, Amr bin As -radiyallahu anh- o sene Nil nehrinin yükselmediğini gördü. Sebebini sorduğunda Mısırlılar şu cevabı verdi:

"Her sene Nil'in kabarması, verimli hale gelmesi için ailesinin müsadesiyle bakire bir kız kurbanlık olarak Nil'e atılır. Ve ancak o zaman Nil kabarmaya başlar."

Amir bin As -radiyallahu anh- buna engel oldu ve "Bu ancak cahiliye devri adetidir." dedi. Durumu bir mektupla halife Ömer -radiyallahu anh-e bildirdi. Hazret-i Ömer -radiyallahu anh- ona şu yazıyı hazırlatıp gönderdi ve nehre atmasını istedi:

"Bismillâhirrahmânirrahîm...

Ey Nil! Eğer sen emirsiz akıp gidiyorsan bizim sana hiçbir ihtiyacımız yoktur. Değilse Allah'ın izniyle akıp yoluna devam et..."

Amr bin As -radiyallahu anh- bu yazılı kâğıdı Nil'e atınca Nil kabardı ve çok verimli bir duruma geldi. Böylece o kötü âdet de kökünden yıkılıp hükümsüz kaldı.



Bizans İmparatoru Kayser, Hazret-i Ömer -radiyallahu anh-e mektup yazıp;

"Bende hiç dinmeyen bir baş ağrısı var, doktorlar ilaç bulmaktan aciz kaldılar. Eğer bildiğin bir ilâç varsa gönder" dedi.

Hazret-i Ömer -radiyallahu anh- ona bir takke gönderdi. Kayser, bu takkeyi başına koyduğunda başı ağrımıyor, başından çıkardığı zaman yine ağrımaya başlıyordu. Kayser, bu hale şaşırıp merakla takkeyi kontrol ettiğinde, içinde üzerine Besmele yazılmış bir kâğıt olduğunu gördü.





Halid bin Velid -radiyallahu anh-, Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'in nübüvvetinin hak olduğunu ispat edebilmek için, kâfirlerin kibir ve inatçılığına karşı, kâmil bir iman ve kalp kuvveti ile okuduğu Besmele-i şerife'nin ardından hiç tereddüt etmeden bir kâse zehir içtiği halde hiç tesir etmemiştir. (Taberânî)



Besmele ve Süleyman Aleyhisselâm:

Süleyman Aleyhisselâm'ın Sebe Melikesi Belkıs'a yazdığı mektup da Besmele ile başlamaktadır:

"Mektup Süleyman'dandır ve o: 'Bismillâhirrahmânirrahîm.' (ile başlamakta)dır." (Neml: 30)

Bütün peygamberler hidayet rehberleridirler. Bize ölçü bırakmışlardır. Resulullah Aleyhisselâm da mektuplarına besmele ile başladı.

"O peygamberler Allah'ın hidayet ettiği kimselerdir. O halde sen de onların gittiği doğru yolu tutup onlara uy, o yoldan yürü." (En'am: 90)



Besmele ve Nuh Aleyhisselâm:

Nuh Aleyhisselâm gemiyi hazırladıktan sonra, beraberinde taşımakla emrolunduğu kimselere "Gemiye binin!" dedikten sonra "Bismillah" ile başlayan şu duâyı okudu:

"Onun akması da durması da Allah'ın adıyladır. Şüphesiz ki Rabb'im çok bağışlayandır, çok merhametlidir." (Hûd: 41)

Çünkü gemi kurtuluş için bir sebep olmakla beraber tek sebep değildi.

Gemiyi yürüten de durduran da O'dur. Bu bakımdan gönülleri Allah'a yöneltmek gerekiyordu.

Onlar ise geminin hareket etmeye başlaması sırasında ve sonunda Allah-u Teâlâ'yı zikrettiler, kendilerini boğulmaktan kurtardığı için şükranlarını arzettiler, bu ilâhî lütfa hamdettiler.

Fahreddin-i Râzi Hazretleri;

"Nuh Aleyhisselâm gemiye bindiği zaman Hûd suresinin 41. Âyet-i kerime'sini okuyunca Besmele'nin yarısına gelince umulan kurtuluşu elde etti. Ömür boyu bu kelimeye devam eden kimse kurtuluştan nasıl mahrum kalır.

Bunun gibi Hazret-i Süleyman da Neml suresinin 30. Âyet-i kerime'sinde geçen sözüyle dünya ve ahiret mülkünü elde etti. Kulun bu Besmele ile dünya ve ahiret mülküne ulaşacağı umulur." buyuruyorlar.



Yazı ve Besmele:

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyuruyorlar:

"Siz bir yazı yazdığınızda; "Bismillâhirrahmânirrahîm"i belirtmeyi güzelce yapın. Hacetleriniz yerine gelir. Rahman'ın rızâsı olur." (Ramuz el-Ehadis)

Enes bin Mâlik Hazretleri'nden rivayetle Resulullah Aleyhisselâm:

"Besmele'yi özenerek yazan kişi affedilir." buyurduğu rivayet edilmiştir.

Hazret-i Ali -radiyallahu anh- Hazretleri Besmele'yi yazan bir adama bakıp;

"Besmele'yi güzelce yaz. Çünkü onu güzelce yazan bağışlanır." buyurmuşlardır.

Ömer bin Abdülaziz -rahmetullahi aleyh- katiplerine şöyle derdi:

"Allah'ın kitabını tazim için Be harfini uzatın. Sin harfini iyice belirtin. Mim harfini iyice yuvarlak yapın."



Çok Kıymetli Bir Duâ:

"Allah'ım! Eûzü Besmele'nin yüzü suyu hürmetine;

Allah'ım! Fâtiha-i şerif ve İhlâs-ı şerif yüzü suyu hürmetine;

Allah'ım! Tâhâ ve Yâsin-i şerif yüzü suyu hürmetine;

Allah'ım! Kelâm-ı kadîm'in yüzü suyu hürmetine; ululuğun hakkı için, azâmetin hakkı için; Nur'undan Nur'unu yarattın, kâinâtı da o Nur'la donattın, o Nur'un yüzü suyu hürmetine ve o Nur'dan halkettiklerinin yüzü suyu hürmetine;

Allah'ım! Bütün peygamberlerinin, Âdem Aleyhisselâm'ın, Nuh Aleyhisselâm'ın, İbrahim Aleyhisselâm'ın, Musa Aleyhisselâm'ın, İsa Aleyhisselâm'ın yüzü suyu hürmetine;

Allah'ım! Ashâb-ı kehf'in ve Ashâb-ı kiram'ın yüzü suyu hürmetine;

Allah'ım! Şühedâ'nın, Pîrân-ı izâm'ın yüzü suyu hürmetine;

Allah'ım! Mübarek beldelerin, gün ve gecelerin yüzü suyu hürmetine;

Allah'ım! Seçkin meleklerin Cebrâil Aleyhisselâm'ın, Mikâil Aleyhisselâm'ın, İsrâfil Aleyhisselâm'ın, Azrâil Aleyhisselâm'ın ve diğer meleklerin yüzü suyu hürmetine;

İstemem icap ettiği halde istemesini bilmediğim, fakat senin bildiğin şeyleri ihsan ve ikram buyur! Habib'in ne istemiş ise onu istiyorum, onun yüzü suyu hürmetine bize de ihsan buyur!

Zât'ına neden sığınmışsa, ben de ondan sana sığınıyorum. Bilmediğim tehlikelerden de beni muhafaza buyur!" (Ömer Öngüt -kuddise sırruh-)



Besmele Berekettir:

Besmele, bunca sayısız nimetlerin Sahib'inin, ikram edicisinin ve nimetlerden istifade etmek için sıhhat verenin Hazret-i Allah olduğunu bilmek, şükür etmek ve sahib-i Hakiki'yi zikretmektir. Yemekten evvel "Bismillah ya hayrur razîkîn" denilir. Besmele o kadar mühimdir ki; Hadis-i şerif'te beyan buyurulduğu üzere yemeğe başlarken Besmele unutulduğu takdirde, hatırlandığı zaman "Bismillahi fi evvelihi ve âhirihî = Başında da sonunda da Allah'ın adıyla" demek gerekir. (Ebu Dâvud: 3767 - Tirmizi: 1859)

Hazret-i Âişe -radiyallahu anhâ- Vâlidemiz'den rivâyet edildiğine göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz, Ashab'ından altı kişi içerisinde yemek yiyordu. Derken bir bedevî geldi. Besmele çekmeksizin yemeği iki lokmada yutuverdi.

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz:

"Eğer bu adam Besmele çekseydi yemek hepimize yeterdi." buyurdu. (Tirmizî)

Besmele-i şerife, yemeğe bereket katmakta, yiyenlerin doyunmalarına katkıda bulunmaktadır.

Besmele çekilmeyince yemeğe şeytan da ortak olmakta, yemeğin bereketini kaçırmaktadır.

Ashab-ı kiram'dan bazıları bir defasında "Yâ Resulellah! Biz yiyoruz, fakat bir türlü doymuyoruz." demişlerdi. Bunun üzerine onlara "Siz ayrı ayrı yemekte olmayasınız? " diye sordu. "Evet!" diye cevap verdiler.

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz buyurdu ki:

"Öyleyse yemeğinizde toplanın. (Bir sofra kurarak hep beraber yiyin.) Yemeğe Allah'ın ismini zikrederek başlayın. Böyle yaparsanız yemeğiniz hakkınızda mübarek kılınır." (Ebu Dâvud: 3764 - İbn-i Mâce: 3284)

Yemek, imkân dahilinde topluluk halinde yenmelidir. Âile fertleri yemekte bir araya gelmeli, bu Sünnet-i seniyye şuurla ihyâ edilmelidir.

Rivayete göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:

"(Güneş batıp) gece karanlığı, yâhut gecenin bir kısmı hâsıl olduğu zaman, çocuklarınızı (dışarı çıkmaktan) men ediniz! Çünkü şeytanlar o sırada dağılır, (faaliyete geçer)ler. Yatsıdan bir saat geçince de (dışarıdaki) çocuklarınızı (meskeninize) koyunuz! Ey mümin, o zaman Allah'ın ismini anarak (Bismillâhirrahmânirrahîm diyerek) kapını kapa! Besmele ile kandilini söndür! Su kırbasının ağızını Besmele ile bağla! Yine Besmele ile kap-kacağını kapat! Velev ki o kap üzerine enine (tahta parçası gibi) bir şey koysun!" (Buhârî; 1355)

Ebu Hureyre -radiyallahu anh-den rivayet edilmiştir:

"Birgün mümin bir kimsenin şeytanı ile kâfirin şeytanı karşılaşmışlar. Kâfirin şeytanı yağlı, semiz, parlak ve temizdir. Müminin şeytanı zayıf, pis, kirli ve çıplaktır. Kâfirin şeytanı sorar; "Bu ne hâl?" Müminin şeytanı şöyle cevap verir; "Ne yapayım. Bir adama düştüm ki, adam yiyeceği zaman Besmele okur, aç kalırım, içeceği zaman Besmele okur, susuz kalırım, giydiği zaman Besmele okur, çıplak kalırım, temizlendiği zaman Besmele ile temizlenir, ben de pis kalırım." dedi. Kâfirin şeytanı da; "Ben öyle bir adamla arkadaşım ki hiç 'Besmele' çekmez, ben de ona ortak olurum." dedi." (İhyâu Ulûmi'd-Dîn)



Eve girerken ve yemeğe başlarken çekilen Besmele-i şerife şeytanın evdeki nasibini kesmekte ve gecelemesini önlemektedir.

Câbir -radiyallahu anh-den rivâyet edildiğine göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyurmuşlardır:

"Kişi evine döndüğü zaman içeri girerken ve yemek yerken Allah'ın adını zikrederse, şeytan (avanelerine) 'Size burada gecelemek de yok, akşam yemeği de yok.' der. Amma evine girerken Allah'ı zikretmezse şeytan 'Burada gecelemeye yetiştiniz.' der. Kişi yemeğine başlarken 'Bismillah' diyerek Allah'ı zikretmezse şeytan 'Yemeğe de yetiştiniz yatmaya da!' der." (Müslim: 2018)

Diğer bir Hadis-i şerif'lerinde ise şöyle buyuruyorlar:

"Sizden bir kimse evine girmek isteyince bir şeytan o hâneye girmek için kendisini takip eder. Lâkin hâneye girerken Besmele-i şerife'yi okur ise şeytan 'Benim için bu hâneye girecek yer yoktur' diye ümidsiz olarak geri döner." (Müslim)

Ebu Mâlik el-Eş'arî -radiyallahu anh-den rivayete göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- buyururlar ki:

"Bir kimse evine girdiğinde şöyle söylesin:

(Allahümme innî es'elüke hayral-mevleci ve hayral mahreci bismilâhi velecnâ ve bismillâhi haracnâ ve alâllahi tevekkelnâ)

"Allah'ım! Senden giriş ve çıkışların hayrını dileriz. Allah'ın adıyla girdik, Allah'ın adıyla çıktık. İşlerimizde Allah'a tevekkül ettik."

Bu duâyı okuduktan sonra âilesine selâm versin." (Ebu Dâvud)

Enes bin Mâlik -radiyallahu anh-den rivayete göre; Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- evden çıkarken şu duânın okunmasını tavsiye buyurmuşlardır:

(Bismillâh tevekkeltü alellâh velâ havle velâ kuvvete illâ billâh)

"Allah'ın adıyla çıkıyorum. İşlerimde ona tevekkül ettim. Güç ve kuvvet ancak Allah'tandır." (Ebu Dâvud)

İbn-i Abbas -radiyallahu anh- anlatıyor:

Ebu Bekir -radiyallahu anh- günün sıcak bir vaktinde mescide gitmişti. Ömer -radiyallahu anh-in şöyle dediğini duydu:

"Yâ Ebu Bekir! Bu saatte niçin dışarıya çıktın?" O ise bu saatte kendisini dışarıya çıkmaya mecbur eden sebebin açlık olduğunu söyledi. Ömer -radiyallahu anh- de "Benim çıkmama sebep de vallahi bundan başka bir şey değildir." dedi.

Bu şekilde dertleşirlerken birden Resulullah Aleyhisselâm çıkageldi ve kendilerine bu saatte niçin çıktıklarını sordu. Onlar da şiddetli açlıktan dolayı çıktıklarını söylediler.

Bunun üzerine Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz:

"Nefsim kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, beni de dışarı çıkaran şiddetli açlıktan başka bir şey değildir. Kalkın benimle birlikte gelin." buyurdu.

Yürüyüp Ebu Eyyub el-Ensârî -radiyallahu anh-in kapısına geldiler. Ebu Eyyub, Resulullah Aleyhisselâm'a her gün yemek veya süt ayırırdı. O gün Resulullah Aleyhisselâm geç kaldığından, ayırdığını çocuklarına yedirmiş, kendisi de hurmalığa çalışmaya gitmişti. Kapıya geldiklerinde dışarıya hanımı çıktı. Resulullah Aleyhisselâm'a ve yanındakilere:

"Hoş geldiniz!" dedi. Resulullah Aleyhisselâm "Ebu Eyyub nerede?" diye sordu. Bu sırada Ebu Eyyub ise hurmalığında çalışırken Resulullah Aleyhisselâm'ın geldiğini duydu ve koşarak geldi. O da "Hoş geldiniz!" dedikten sonra "Yâ Resulellah! Bu zaman sizin gelme vaktiniz değil!" dedi. Resulullah Aleyhisselâm "Doğru söyledin." diye mukabele etti. Ebu Eyyub -radiyallahu anh- gidip üzerinde kurusu, olgunu ve tazesi bulunan bir hurma salkımı getirdi.

Resulullah Aleyhisselâm "Ben bunu istemedim, bize kuru hurma topla." deyince, Ebu Eyyub -radiyallahu anh- "Yâ Resulellah! İstedim ki hem kuru, hem olgun, hem de tazesinden yiyesiniz. Değil kuru hurma, ben size bununla beraber bir hayvan da kesebilirim." dedi. Resulullah Aleyhisselâm Ebu Eyyub'a kesecek olursa sağılanını kesmemesini söyledi. Bunun üzerine tutup bir oğlak kesti ve hanımına "Sen de bize hamur yoğurup ekmek yap! Sen iyi ekmek yaparsın." dedi. Oğlağın yarısını alıp haşladı, yarısını da kızarttı. Yemek pişip de Resulullah Aleyhisselâm ve Ashâb'ının önüne getirilince, Resulullah Aleyhisselâm oğlaktan biraz alıp bir ekmeğin içine koydu ve Ebu Eyyub'a "Bunu Fâtıma'ya götür. Zira günlerdir o böyle yemek görmedi." dedi. O da derhal alıp Fâtıma -radiyallahu anhâ-ya gitti.

Yemeği yiyip doyduklarında Resulullah Aleyhisselâm "Ekmek, et, kuru, taze ve olgun hurma!" dedi ve gözleri yaşararak ilâve etti:

"Nefsim kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, işte bunlar kıyamet gününde hesabını vereceğiniz nimetlerdir."

Bu söz Ashab'a ağır geldi. O zaman Resulullah Aleyhisselâm şöyle buyurdu:

"Şu kadar var ki, böyle nimetlere kavuşup onları yerken 'Bismillâh' deyiniz. Doyduğunuz vakit de 'Bizi doyuran, bize nimetler veren ve iyilik eden Allah'a hamdolsun.' deyin. Zira ancak hamd ile bu nimetlere mukabele edilir." (Kenzül-ummâl: 4/40)



Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz hayırlı bir evlada mâlik olmak için dahi mukarenetten evvel "Bismillâh" demeyi tavsiye buyurdular.

Abdullah bin Abbas -radiyallahu anhümâ-dan rivayete göre, Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:

"Sizden bir kimse eşine temas etmek isteyince:

(Bismillâhi Allahümme cennibneş-şeytâne ve cennibiş-şeytâne mâ razektenâ)

"'Bismillâh. Ey Allah'm! Bizi şeytandan uzaklaştır. Şeytanı da, bize ihsan ettiğin çocuktan uzak kıl!' derse ve o birleşmeden bir çocuk takdir olunursa, şeytan ona hiçbir zaman zarar veremez." (Buhârî. Tecrîd-i sarîh: 1812)
 
Geri
Üst