Bir Bahar İklimi...

M

Misafir

Forum Okuru
Bir Bahar İklimi...
Ümit, ruhumuzu var olmaya kanatlandıran :):):):)fizik bir güçtür. Onsuz, yaralı bir kuş gibi ne uçabilir gönül, ne de bir adım yol alabilir. Yorgun ve mecalsiz, kalır yarı yolda... Zira özünün feri sönmüş, kalbinin gücü tükenmiştir.
Bir kandile benzetilir Ziya Gökalp'in dilinde ümit. Onsuz ruh ziyâsız, kalp ışıksız, gönül aydınlıktan uzak kalmıştır...Yağı tükenmiş bir lâmbaya benzer ümitsiz insanın hâli Gökalp'in düşünce dünyasında... Güneşi küsûfa uğramış bir gök kubbesi nasıl kararmıştır; ümitten yoksun bir gönül göğü de öylesine bir zifiriliğe gömülmüştür. "Her yer karanlık" diyen Makber şairi gibi feryat etmekten başka bir şey gelmez elimizden ümit kaçkınları için. Belki pürnur o mevki diyebilmek uğrunda bir parça ümit ışığı görmemiz ve kalbimizi kendine çekecek bir küçük ziyâ parçası hissetmemiz gereklidir.

A. Bunn da bu minvalde şöyle der:
"Bazen sıkı sıkı sarılırız en küçük ümide,
Kalbimiz selâm durur ona, bizim zorlamamız ile."

Demek o kadar muhtaç olduğumuz bir :):):):)dır ki ümit, ruhumuz onun en küçük parçasına bile temenna çekiyor ve iştiyak gösteriyor...

Ümitsiz hiçbir engel aşılamaz. Nefessiz yaşanmadığı gibi ümitsiz yürek de hayatiyetini kaybeder.. Belki yaşıyormuş gibi durur ama bir kadavradan farkı yoktur. Ümit, vücutta kan gibidir. Nasıl kan her türlü canlılığın ve hayatiyetin önemli bir unsuru ise; ümit de bütün aksiyonların ve hamlelerin merkezidir, kaynağıdır. Ne zaman o kaynak kurusa artık insan hareket ve fiiliyat gücünü yitirir. Bir kenara çekilmek için bile bir parça ümit gereklidir. Yani ümidi sıfırlanmış bir insan yaşamak için bütün sermayesini, iştiyakını ve sebepleri bitirip tüketmiş bir zavallıdır. Onun ölümden başka çaresi yoktur.

Öyleyse, ümitsizlik bir noktada intiharın eşiğidir, dense sezâdır...

Bakın Oscar Wilde ne diyor bu hususta;
"Bir dua nefesinde cesaretimiz yoktu,
Ortaya sürülmedi, hüznümüz, kederimiz,
Neydi ölüm, neydi ümit, bildiğimiz yoktu,
İçimizde soldu gitti nice hislerimiz..."

Evet, işte böyle bazı şeylerin iç dünyamızda tek tek ölümü bizleri bir gün ümitsizlik kaosuna çekebilir. Bir gün bir his, bir diğer gün bir düşünce ölür gider. Bir zaman gelir ki içimiz de kupkuru, susuz çöllere dönmüştür ve bizler viran bir gönle sahip olduğumuzun çok sonra farkına varmışızdır..

Artık ölü hisler ile ümitlerimizi birbirinden ayırmak bile güçleşir. Nasıl, bir felâkette, biçilmiş ekinlere dönmüş insanların hangisinin canlı, hangisinin ölü olduğunu sezemez isek; aynen öyle, insan ruhu bir defa böylesine ümitsizlik taununa veya tufanına tutuldu mu, asla canlıyı cansızdan, ölüyü diriden ayırt etmek mümkün değildir.

Ümidin soluk verdiği ve içimize nefesini gönderdiği demler en canlı anlarımız, en kutlu ve mesrûr vakitlerimizdir. İçimizde hayat sevgisi ve yaşama aşkı varsa ve hele hele bu aşkı sonsuzluk cihetine kanalize edebiliyorsak asla zararda değilizdir. Zira ümitli olmak zaten kazanç ufkuna yelken açmaktır. Bir de bu ebedî hazine istikametine kanatlanmanın, en çetin engelleri, en zorlu handikapları geçmek için şart olduğu düşünülürse ümit plânında yapılan her şey birer kutlu hamle ve aksiyonlar zinciridir...

Ümit, sonsuzluk yolunda bir burak, bir refreftir.. Hakk'a yükselişin en emin basamakları ümit taşlarıyla örülenlerdir. İblisin bile ümit beslediği ve kurtuluş dilendiği bir rahmet atmosferinde, insanın ümitsizlikten meyus bir şekilde ağlaması ne kadar düşük ve pespaye bir seviyedir, siz düşünün.

Fakat bu ümit lâubalilik şeklinde bir sevincin sebebi değil, havfın koynunda gelişen bir bahar ve saadet filizidir...

İşte, "İnsanın göğsündeki sonsuz bahar ümidi"ni, insanın bir hiç olmasının yanında, daima kutsî bir seviyeye sahip bulunması şeklinde tarif eden Pope, bu nirengi noktasını keşfetmekle bahtiyardır...

Evet, insan belki madde itibarıyla güçsüz olabilir, âciz bir varlık olarak diğer yaratıklara göre fakrı daha fazla olabilir, ama o daima mübarektir ve daima azizdir.

İşte insanı "merdüm-i dide-i ekvân olan âdem" şeklinde tarif eden Şeyh Galib, bu hiçlik noktasından ele alıp onu kâinatın bir misal-i musağğar'ı olarak niteleyip, bu konuda onun adına yeise düşecek hiçbir unsur bulunmadığını vurgulamaktadır.

Zira insan kâinatın özü ve çekirdeği olmak hasebiyle muallâ bir mevkiye sahiptir. Kur'ân buna, ahsen-i takvim suretinde yaratılış diyor. Ama bu azizlik noktasını ve üstün seviyeyi kaybeden insana da esfel-i sâfilin seviyesini gösterip ikaz ile işaret ediyor. Ve ümitsizliğin bir inançsızlık alâmeti olduğunu belirtiyor. Demek ki insanı yeise düşürecek hiçbir hâl yoktur. Kalbimizin üzüntü girdabında bizi boğacak gizli açık hiçbir karamsar tablo bulunmamaktadır. Ta ki insan kendi eliyle karanlığı ve kaosu ruhuna ve kalbine örmüş olmaya.. Ve kendi kendini darağacına gönderip idam etmeye
 
Geri
Üst