Cimriliğin Bukadarına Pes

RoCCo

Yeni Üye
Üye
Cimriliğin Bukadarına Pes
CİMRİLİĞİN BU KADARINA PES!


Resûlüllüh (s.a.v.) bir adam gelerek:
- Yâ Resûlüllüa! Falanca komşum, hurma saplarını benim bahçeme koyuyor. Bana eziyet veriyor, dedi.
Allah Resûlü o zâtı çağırarak, ona:
- Filancanın bahçesine koyduğun hurma saplarını bana sat, teklifini yaptı. Adam:
- Olmaz dedi. Allah Resûlü:
- Öyle ise bana hediye et onları, dedi. Adam bu teklife de:
- Olmaz dedi. Allah Resûlü son bir teklifte bulundu:
- Peki, cennette karşılığı verilmek şartı ile onları bana ver! Adam, bu son derece câzip teklife de:
- Olmaz, karşılığını verince, Allah Resûlü, şöyle söylemekten kendini alamadı:
- Selâm vermekten kaçınan kimse dışında, senden daha cimrî bir kimseyi görmedim. (1)
Cürmüm İle Geldim Sana

Medîne-i münevverede saatçılık yapmakta olan Ali Osman isimli İzmirli bir Türk vardı. Bu zât Medîne-i münevvereye hicret ettikten bir müddet sonra, mesleği olan işi yapmak üzere bir dükkân açmak için izin almaya çalıştı. Uzun süre bunu sağlayamadı. Parası bitti. Bir gece Allahü teâlâya iltica ile yalvardı. O gece rüyâsında esmer, kır sakallı, uzunca boylu bir zât;
- Evladım, resmî dâireye girdiğinde sağ tarafında gördüğün şu üçüncü şahsa mürâcaat et. Gerisine karışma buyurdu.
Ali Osman Efendi sabahleyin doğruca denilen şahsın yanına gitti. O şahıs, Ali Osman Efendi'ye;
-Seni Kuddûsî hazretleri mi gönderdi? Git hemen dükkânını aç, işine başla, dedi.
Ali Osman hemen gidip dükkânı izin almış gibi açtı. O şahıs izin belgesini sonradan gönderdi. Bir müddet sonra rüyâsında aynı zâtı gördü. O zât;
-Oğlum bana Kuddûsî derler. Cebine bir hediye koydum, onu al ve amel et, dedi. Ali Osman Efendi uyandığında cebinde Kuddûsî hazretlerinin şu şiirinin yazılmış olduğu kâğıdı buldu:



Ey rahmeti bol pâdişâh,
Cürmüm ile geldim sana,
Ben eyledim hadsiz günâh,
Cürmüm ile geldim sana.

Hadden tecâvüz eyledim,
Deryâ-yı zenbi boyladım,
Ma'lûm sana ki neyledim,
Cürmüm ile geldim sana. Senden utanmayup hemân.
Ettim hatâ gizlü ayân,
Urma yüzüme el-emân,
Cürmüm ile geldim sana.

Aslım çü bi katre menî,
Halk eyledin andan benî,
Aslım denî, fer'îm denî,
Cürmüm ile geldim sana. Gerçi kesel fısk-ü-fücûr,
Ayb-ı-zelel çok hem kusûr,
Lâkin senin adın Gafûr,
Cürmüm ile geldim sana.

Zenbim ile doldu cihân,
Sana ayân zâhir nihân,
Ey lutfü bî-had Müste'ân,
Cürmüm ile geldim sana. Adın senin Gaffâr iken,
Ayb örtücü Settâr iken,
Kime gidem sen vâr iken,
Cürmüm ile geldim sana.

Hiç sana kulluk etmedim,
Rah-ı rızâna gitmedim,
Hem buyruğunu tutmadım,
Cürmüm ile geldim sana. Bin kerre bin ol pâdişâh,
Etsem dahî böyle günâh,
Lâ-taknetû yeter penâh,
Cürmüm ile geldim sana.

İsyânda Kuddûsî şedîd,
Kullukda bir battal pelîd,
Der kesmeyip senden ümîd,
Cürmüm ile geldim sana.
Ali Osman Efendi, o günden sonra bu şiiri okumadan işine gitmedi ve verilen vazifeleri devamlı yaptı.

ÇARŞAFIN İÇİNDEN SANA NE

Haçkalı Baba, bir gün karısı Zehra Hanımla birlikte yolda giderken arkalarından gelen biri nefsinin buyruğu ve gözünün kuyruğu ile Hoca'nın çarşaflı hanımını merak ediyormuş:
"Acaba bu çarşafın içinde nasıl bir beden var? Filan fdiye merak ederken, adamın içindeki hinliği ve hainliği gönül ekranında seyredip duran Hoca, adama yol kenarındaki bir evi göstererek:
-Ha bu evin içi nasil bir yerdur uşağum? diye sormuş.
Adam:
-İlin evinin içinden dışından bana ne baba? diye cevap vermiş.
Bunun üzerine Haçkalı Baba:
-Doğru dersin daa! Doğru deysin eyi de... İlin çarşafından sana ne de içindekini merakedip duraysun daa? Diye gürleyince, adam ibiğini bükmüş toz olmuş.


[SIZE=-1]Kaynaklar:
[/SIZE][SIZE=-1]1) Fazilet Takvimi 1997[/SIZE][SIZE=-1]
2)
[/SIZE] Haçkalı Baba, Mustafa Özdamar, Kırk Kandil, 2003[SIZE=-1] [/SIZE]
 
Geri
Üst