Çocukların dikkatinde eksiklik ve hiperaktivite

  • Konbuyu başlatan Misafir
  • Başlangıç tarihi
M

Misafir

Forum Okuru
Çocukların dikkatinde eksiklik ve hiperaktivite
Çocuklarda dikkat eksikliğinin sıklıkla okul çağının başlamasıyla belirginleştiğini gözlemekteyiz. Okula başlamadan önce genellikle her şeyden çok çabuk sıkılan ve bıkan çocuklar bir takım agresif hareketlerle de dikkat çekerler. Sevdikleri oyuncaklarla bir süre oynayıp daha sonra onlardan bile sıkılıp oyuncaklarını kırdıkları yada parçaladıkları gözlenir. Okul çağının başlamasıyla birlikte bu çocukların öğrenmeye, ders çalışmaya karşı son derece ilgisiz oldukları, düzenli bir şekilde oturup ders çalışmadıkları, hatta zaman zaman masa başında kısa bir süre bile oturmakta zorlandıkları, ödev yapmaktan hoşlanmadıkları, genelde anne yada babalarının zorlamasıyla derslerin zar zor yaptıkları gözlenir.

Bunlara ek olarak dikkat eksikliği olan çocukların, başladıkları bir iş bitirmekte çok zorlandıkları, başladıkları bir işi bitirmeden bir diğerine geçtikleri, kendisine söylenenleri yerine getirmekte ciddi sorunlar yaşadıkları gözlenir.

Okulda genelde okuma ve yazma becerilerinde yaşıtlarından daha kötü seviyede olurlar. Tuttukları defterler düzensiz ve yazıları bozuk olabilir. Sabırsızlıkları nedeniyle okurken sık sık hata yapabilirler, tam okumama, hızlı okuma, yanlış okumalar çok sık görünür. Özellikle dikkatsizliğe bağlı hataları belirgin düzeyde tekrarladıkları görünür.

Okul öncesi dönemde dikkat eksikliği çok sık olarak fark edilemese de, özellikle çabuk sıklıma, sabırsız tutumlar, bir konuya yada bir işe konsantre olamama şikayetleriyle anne ve babalar okul öncesi dönemde de dikkat eksikliği sorunun fark edebilirler.

Dikkat eksikliği olan çocukların bazıları özellikle ilkokul 3 yada 4. sınıfa kadar belirgin bir sorun yaşamayabilirler. Ancak özellikle derslerin ağırlaşması ve konsantrasyon gerekliliğinin artmasıyla dikkat eksikliği sorunu belirgin hale gelir.
Dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu önceleri minimal beyin disfonksiyonu (MBD) olarak bilinirdi. Bu rahatsızlığın en belirgin üç özelliği şunlardır;
  • dikkat eksikliği
  • aşırı hareketlilik
  • atak olma durumu
Hiperaktif çocukların hareketleri amaca yönelik değildir, durmak yorulmak bilmezler. Motor hareketlerindeki koordinasyon bozukluğu ve beceri yetersizliği çok sık görülür. Bazen düğmelerini bile ilikleyemedikleri görülebilir. Özellikle bilişsel işlevlerdeki bozukluklar çok çarpıcıdır. Dikkat süresi son derece kısa ve yoğunlaşma yeteneği çok düşüktür. Hafıza yerindedir ancak yargılamada bozulmalara rastlanabilir.

Bu çocukların kişiler arası ilişkileri incelendiğinde, çok kısa sürede ilişki kurabildikleri ancak arkadaş olamadıkları, herhangi bir nedenle arkadaşına tükürüp onu dövdüğü, saçını çektiği, rahatsız ettiği gözlemlenir.

Çok çabuk uyarılırlar, tehlikeli durumları algılamakta ve kavramakta zorluk çekerler. Başlarına bir kaza gelmemesi için anne baba öğretmen yada başka bir büyüğünün sürekli kontrolü gereklidir.

Ergenlik öncesi dönemde çocukların ortalama %5 ila %10u bu belirtileri göstermektedirler. Özellikle erkeklerde kızlara oranla belirgin olarak fazla görülmektedir.
Başlangıç yaşı 4-5 olarak belirtilse de daha küçük yaşlarda da bu olgulara rastlanabilmektedir. Dikkat bozukluğu olan hiperaktif çocuklar bebeklik dönemlerinde de anne babaları tarafından huzursuz, uykusuz, huysuz, zor bir bebeklik dönemi geçirdikleri ifade edilir. Özellikle yürümeye başladıkları dönemden itibaren aileleri için çok yorucu bir çocuk oldukları gözlenir.
Anne babalar zaman zaman okul öncesinde bu belirtileri çocukların zekasına verir ve olağan kabul ederler ve genellikle okul dönemi başlar başlamaz öğretmenlerinin uyarıları sonucunda aileler psikologlara başvurur. Klinik bulguların dışında psikologlar tarafından yapılan bazı testler aracılığıyla (Wisc-R, Bender-Gestalt gibi) dikkat eksikliği ve hiperaktiviteye ait önemli ipuçlarına rastlamak mümkündür.

Özellikle son dönemde yapılan araştırmaların ışığında dikkat eksikliği ve hiperaktivite tedavisinde oldukça önemli bir yol alınmıştır. Özellikle bilinçli anne babaların başvurdukları psikolog, uzman hekim, ve okuldaki öğretmenleri ile işbirliği içinde kordine bir şekilde hareket etmeleriyle hiperaktivite ve dikkat eksikliğinin tedavisinde önemli bir yol kat edilir.
 
Ce: Çocukların dikkatinde eksiklik ve hiperaktivite

Çocukların Dikkat Eksikliği


Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB) okul öncesi ve ilkokul yaşlarında ortaya çıkan bir durumdur. Bu çocuklar hareketlerini kontrol altına almakta ve dikkatlerini toplamakta zorlanırlar. Her 100 çocuktan 3-5 tanesinde DEHB’na rastlanmaktadır.
DEHB ilk olarak 1845’de Dr. Heinrich Hoffman tarafından tarif edilmiştir.

DEHB çocuk, aile, okul ve diğer çevre için zor bir durum olmakla beraber tedavi edilebilir bir hastalıktır.

DEHB’nun karakteristik belirtileri aşırı dikkatsizlik, içgüdüsel düşüncesiz hareketler ve aşırı hareketliliktir. Bu belirtiler erken çocukluk döneminde başlar. Benzer şikayetler daha az yoğun bir şekilde normal çocuklarda da saptanabileceğinden DEHB tanısı mutlaka bu konuda uzmanlaşmış profesyoneller tarafından gerekli testler yapıldıktan sonra koyulmalıdır. Aşırı hareketli bir çocukta sadece disiplin problemi veya dikkatini toplayamayan bir çocukta sadece motivasyon eksikliği olabilir. Şikayetler okul başarısını, aile ve çevre uyumunu etkiliyorsa DEHB yönünden değerlendirilmelidirler.

DSM-IV-TR (Mental Hastalıklar Tanı ve İstatistik Rehberi) tanı kriterlerine göre DEHB’na işaret eden 3 tip davranış tarif edilmektedir. Buna göre Hiperaktivite baskın (bu tipte dikkat eksikliği belirgin değildir) , Dikkat Eksikliği baskın (bu tipte hiperaktivite belirgin değildir) ve Hiperaktivite ve Dikkatsizlik beraber olmak üzere 3 altgruba ayrılabilir.

Hiperaktif-İmpulsif olan birinci gruptaki çocuklar huzursuz, sürekli hareket eden, elleri ayakları durmayan, oturduğu yerde kıvranan çocuklardır. Oturmaları, sessiz ve uslu olmaları gereken ortamlarda yerlerini terketmek, koşmak, tırmanmak, gürültü yapmak eğilimindedirler. Bir soru sorulduğunda sorunun bitmesini bekleyemeden akıllarına gelen cevabı ağızlarından kaçırırlar. Sıralarını beklemekte oldukça zorlanırlar.

Dikkat eksikliği olan gruptaki çocuklar ise alakasız şeylerden kolayca dikkatleri dağılan, konsantre olamadıklarından çok sık hata yapan, yönergeleri takip edemeyen, sıklıkla eşyalarını kaybeden, ödev vb yapmaları gereken şeyleri yapmayı sıklıkla unutan, bir işi tamamlamadan başka bir işe sıçrayan, çabuk sıkılan çocuklardır. Hayal dünyasında gibi dalgın, geç ve yavaş tepki vermeleri dikkat çekicidir.

Bahsedilen durumlar herzaman DEHB tanısı koymak için yeterli değildir. Herkesde zaman zaman bu şikayetler kısmen görülebilir. Tanı için şikayetlerin küçük yaşlarda, okul öncesi dönemde başlamış olması ve 6 aydan uzun süre devam etmesi önemlidir. Ayrıca davranışların çocuk için ev, okul, oyun gibi sosyal ortamlarında ciddi problem yaratıyor olması gerekir.

Yani yukardaki belirtilerin bazılarını taşıyan ancak okul başarısı ve arkadaşlık ilişkileri iyi olan bir çocuğa DEKB tanısı koymak çok doğru olmaz. Yine mesela oyun bahçesinde, parkta dikkat çekecek kadar aşırı hareketli olan ancak başka yerlerde sakin ve ‘normal’ davranan bir çocuğa da DEHB tanısı koymak uygun değildir. Dolayısıyla öncelikle şikayet edilen davranışların gerçekten aşırı olup olmadığı, ne kadar süredir devam ettiği, ortama göre değişiklik gösterip göstermediği tanı için önemlidir. Özellikle aileler çocuklarının davranışlarındaki bazı aşırılıkların yaş grubuna göre normal olabileceğini bilmelidir.

Yaş grubuna göre davranış özelliklerine tanıdık olan öğretmenler DEHB olan çocukları farketmekte tecrübeli olmakla beraber Dikkat Eksikliği baskın tipteki çocuklar nisbeten farkedilmekte şanssızdırlar.

DEHB olduğundan şüphelenildiği durumlarda başvurulması gereken profesyonel grupları içinde aile hekimleri, çocuk doktorları, çocuk psikiatristleri, erişkin psikiatristleri, psikologlar, çocuk gelişim uzmanları ilk olarak sayılabilir. İlk başvuru için aile hekimleri ve çocuk doktorları uygun olmakla beraber uzun süreli takip ve tedavi için çocuk ve ailenin bir psikiatrist veya çocuk psikiatristinin takibine girmesi ve önereceği ilaç ve diğer tedavilere devam etmesi uygun olur. Psikologlar tıp doktoru olmadıkları için ilaç yazma yetkileri yoktur ancak doktorun önerdiği test ve tedavileri uygulamak üzere aile ve çocukla yakın iletişim içine girebilirler. Nöroloji uzmanları da sıklıkla DEHB tanısı koymakta ve ilaç tedavisi vermektedir ancak tedavinin psikoterapötik kısmı için destek gerekir.

DEHB olduğundan şüphelenildiğinde yapılması gereken ilk şey, DEHB’nu taklit edebilecek diğer durumların varlığını saptamak üzere bilgi toplamaktır. DEHB benzeri davranışların gözlemlendiği durumlar için kısaca çocuğun hayatında aile fertlerinden birinin ölümü, boşanma, ailenin maddi sarsıntı geçirmesi gibi ani bir değişiklik olup olmadığı, çocuğun hafif de olsa sara benzeri bir nöbet veya işitme kaybına yolaçabilecek bir kulak enfeksiyonu geçirip geçirmediği, beyni etkileyebilecek bir hastalık veya ilaç kullanımı olup olmadığı, öğrenme güçlüğüne bağlı bir başarısızlık, çocukluk çağı anksietesi ve depresyon sorgulanmalıdır.

Çocuğun sağlık kayıtları, okul başarısı, aile içinde veya okul ortamında stres yaratan faktörler araştırılmalıdır. İdeal olarak anne, baba, kardeşler, bakıcı, öğretmen gibi çocukla ilişkisi içinde olan kimselerle de görüşme yapılmalı, değişik ortamlardaki davranış kalıpları tesbit edilmelidir. Fiziksel yapıyı değerlendiren testlerle beraber öğrenme güçlüğünü, psikososyal ortamları, sürekli performansı değerlendiren testler de uygulanmalıdır.

Aileler doğal olarak neden böyle bir rahatsızlığın kendilerinin ve çocuklarının başına geldiğini, bu durumda kendilerinin bir sorumluluğu, kusuru olup olmadığını merak ederler.

Yetiştirme tarzı ve sosyal faktörlerin tek başına DEHB’na yol açtığını söylemek için yeterli kanıt yoktur. Nedenler daha çok genetik ve nörobiyolojik kaynaklı görülmekte, çevresel faktörler bir miktar etkilese de daha çok biyolojik nedenlerle ortaya çıkan bir hastalık olduğunun bilinmesi, ailenin suçluluk duygusundan kurtularak çocuklarına bu hastalıkla mücadelede daha faydalı olabilmeleri için gereklidir.

Çalışmalar hamilelik süresince sigara ve alkol kullanımının DEHB riskini arttırdığını göstermektedir.
Boyaların artık kurşunsuz imal edilmesi nedeniyle daha az rastlanmakla beraber, okul öncesi dönemde kurşuna maruz kalma da bir neden olarak sayılmaktadır.
Beyin hasarına neden olan kazalar da DEHB benzeri tablolar yaratmaktadır, ancak DEHB olanların tamamında bir kafa travması hikayesi saptanmamıştır.
Bir başka şüphe rafine şeker ve katkı maddelerinin DEHB belirtilerini arttırması üzerine yoğunlaşmış, bazı kısıtlamalarla DEHB olan çocukların %5’inde fayda sağlanmakla beraber, normal çocuklarda rafine şeker kısıtlanarak yapılan çalışmalarda öğrenme ve davranış üzerinde anlamlı bir fark saptanmamıştır.

DEHB toplumda %5 sıklığında görülürken DEHB olanların yakın akrabaları arasında bu oranın %25’e çıkması, hastalığın genetik özelliğini vurgulamaktadır.

Yakın tarihli bir çalışmada fMRI, PET, SPECT gibi görüntüleme yöntemleri kullanılarak yapılan karşılaştırmada DEHB olan çocuklarda beyin hacminin tüm alanlarda %3-4 oranında daha düşük olduğu, beynin değişik bölgeleri arasında iletişimi sağlayan liflerin bulunduğu beyaz cevherin, medikal tedavi alan çocuklarda normal çocuklarla aynı hacimde iken, hiç tedavi almamış olanlarda anormal şekilde düşük olduğu saptanmıştır.
Bununla beraber bahsedilen görüntüleme yöntemlerinin tanısal amaçlı kullanımı için yeterli veri olmadığı, araştırma amaçlı kullanılabilecekleri belirtilmiştir.

DEHB bazen tek başına olmayıp öğrenme bozuklukları, Tourette sendromu (kontrol altına alınamayan tekrarlayıcı hareketlerle seyreden nörolojik bir hastalık), bazı aşırı davranış ve iletişim bozuklukları, anksiete, depresyon, bipolar bozukluk gibi hastalıklar ile beraber rastlanmaktadır.

DEHB tedavisi de hastalığın kendisi gibi çok yönlü değerlendirilmesi gereken bir tablo sergiler. İlaç tedavisi ile beraber uygulanan davranışçı tedaviler ve toplumsal tedbirler ile en etkili sonuçların alındığı saptanmıştır. İlaç tedavisinde kullanılan ilaçların etkinliği, içeriklerine, dozajlarına, hastanın tedaviye uyumuna göre değişmektedir. Yaşa ve tedaviye alınan cevaba göre ilaç değişikliği önerilebilir ancak önemli bir konu tedavinin istikrarlı bir şekilde uzun süre devam ettirilmesidir. Yapılan çalışmalarda uzun süreli ilaç tedavilerinin bağımlılık yapmadığı, hatta erişkin yaşlarda madde bağımlılığı riskini azalttığı da saptanmıştır. DEHB tedavisinde kullanılan ilaçların yanetkileri doza bağlı olarak nisbeten göze alınabilir. Yanetki olarak iştahsızlık, uykusuzluk, huzursuzluk ve anksieteye sık rastlanmaktadır. İlaçlar sadece çocukluk döneminde değil, gençlik ve erişkinlik döneminde de faydalı olmaktadır.

DEHB tedavisinde ilaç kullanımı tartışmasız bir tıbbi gereklilik olmakla birlikte tek başına ilaçla kısa sürede tüm şikayetlerde tam düzelme beklemek gerçekçi olmaz. İlaç tedavisi ile beraber uygulanacak psikoterapi, davranışçı tedavi, sosyal beceri kursları, destek gruplarına katılım, aile bilgilendirme ve eğitimi de tedavide ihmal edilmemesi gereken kısımlarını oluşturur.
 
Geri
Üst