Çünkü Gitmiştin..!

zelihaseyma

Üye
Üye
Çünkü Gitmiştin..!
Çünkü Gitmiştin..!

Çünkü gitmiştin...

Soğumuştu mevsim ardından bakarken. Soğuktu dilsiz duvarlar, içine kirli su birikmiş kaldırımlar. Bulut perdelemişti mavi gökyüzünü.

Ketumdu üstelik semalar.. Vermedi ödünç bir damla yaş bile. Islak kaldırımlarda yankılandı ayak seslerin.

Ve gittin…

Yitirdim güneşimi, serin bir koyuluğa dönüştü gümüşten kumsallar. Eteklerine tutunmuştu yeşil yapraklar, ağaçları çıplak kaldı yüreğimin.

Gittin bereketini yitirdi, kurudu topraklar. Yer değiştirdi mevsimler, umutsuzca kanat çırptı börtü böcek. Gelmedi beklenen bahar…

Kışı başlattı gidişin. O kış ki, mutlak bir memnuniyetsizliği müjdeledi şeytani bir hazla insanlara.

Çünkü gitmiştin…

Yarım kalmıştı masal. Boğucu bir nem tıkamaktaydı genizlerimizi. Bir masal kahramanı gibi dalgalandırarak denizleri, silkeleyerek derin maviliği gitmiştin çünkü. Okyanuslar takıldı gözbebeklerime. Her gün bir damla alıp, her gün, her gece birer birer damlatıp. Keder damıtarak baktım uzaklara.

Ayrılığın soğuk yalnızlığı yapışıp kaldı sana hoşçakal diyen ellerimde. Gittin, evlerin camları keder buharından oluşan şekillerle kirli artık. Bacalarından kurum fışkıran kem ruhların ışıldayan gözleri karartıyor şehirleri.

Bu şehirler ki, senin gülüşünle aydınlanırdı. Şen şakrak türkülerin yankılanırdı taş duvarlarda. Sıkılı değildi yumrukları insanların. İçini titrettiğin gülüşlerini kimseden esirgemeyen sen, ardında somurtkan bakışlar bırakmıştın.

Mahzun bir yetime dönüştü Atlantis’in çocukları. Mahzun, boynu bükük ve sahipsiz... Hatırlar mısın; okşardık başlarını her önlerine eğişlerinde yanaklarını onların? Şimdi o çocuklar, çakır gözlerini her sabah ufuklara dikip, yolunu gözlüyorlar. Gördükleri her serapta sen varsın bu çölden şehirde!

Ve ben yüreğimin iç acılarının toplamını kaldıramayacak kadar bir sıkletin altında iki büklüm, ayrılıkların iç açısıyla bakıyorum denizlere.

Denizler… Hatırladın mı, kıyısında ıslıklar çala çala yürüdüğümüz o kayalıkları? Geleceğe dair hayaller kurardık hani gümüş rengi kumsalında. Sen ipince parmağınla şekiller çizerdin ve ben hayret ederdim bu kadar büyük olabilecek hayallere. Parmakların kadar uzundu görebildiğin gelecek.

Ama... Ama benden gizlemiştin gidişini. Belki de korkutmak, buruk bırakmak istememiştin yüreğimi. Şimdi senin uzağa bakışın kadar yakına bakıyor gözlerim. Bir güneş batışına bile tahammül edemiyorum bazen sensiz.

Uzadıkça sensizlik, keskin bir öfke kaplıyor içimi. Kızıyorum her şeye. Önce bulutlara haykırıyorum öfkemi. Ardından yere çeviriyorum kızgın bakışlarımı. Şarkılara, şiirlere, şairlere öfkeleniyorum sonra.

Nasıl da kandırmışlar beni bunca yıldır. Nasıl da, aldanmışım kafiyelerin arasına gizlenen hayallere!

Bir tükenişe dönüştü beklemelerim sonra. Buzdan bir camın çatlayışı gibi çatlaklar belirdi ümitlerimde. Dokunmayı bırak, bakınca bile büyüyen kanı çekilmiş kılcal damarlar gibi sardı her yanımı çatlaklar.

Yoruldum her sabah, dönüşüne dair düş görmüş olarak uyanmayı hayal etmekten. Yoruldum sensiz rüzgara savurmaktan eteğinden aldığım yaprakları. Biliyorum bilsen halimi, duysan sesimi kandıracaksın beni. Kumsal bulamasan bile boşluğa çizeceksin yine pembe panjurlu hayaller. Sonra "bak" diyeceksin, "Burası sofa.. Bu merdivenlerden çıkacak yetimler. Sonra şu odadan geçerek açılan geniş terastan yıldızlara dokunacaklar."

Ben yalanına bile razıyım artık seninle ilgili her şeyin. Bir umudun, bir güneşin… Üzerinde senden kokular kalan aynaya her bakışımda gerçeği fısıldıyor bana yansımalar.

Çünkü gitmiştin…

Puslu bir zemheri soğuğu vardı havada.

Kış sonuydu gittiğinde, şimdi yaz başı. Bu kadar tirat yaktıktan sonra ardından, halâ merhamet etmeyecek misin??

Ne yani, bir daha dönmeyecek misin??
 
Geri
Üst