Dilde Yabancılaşma

UzakMavi

Yeni Üye
Üye
Dilde Yabancılaşma
Dilde Yabancılaşma


Mehmet SUCU


[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]Bir televizyon kanalı, 'Best Model Türk Dili Konuşan Ülkeler' yarışması düzenlemiş. Yani Türk dili konuşan ülkelerin mankenlerinin yarışması. Hem Best Model, hem de Türk Dili konuşan ülkeler... Tam, 'altı kaval, üstü şeşhane' deyimine uygun bir durum...

Maalesef günümüz insanı sözlerinin arasına İngilizce, Fransızca vb kelimeleri sokuşturmayı kültürlü olma göstergesi addetmektedir. Sadece sözlerinde yer vermekle kalmayıp, günlük hayattaki bir çok eşyayı ve kavramı da yabancı kökenli kelimelerle anlatmaktadır. Özellikle gençler olmak üzere insanlar artık; 'Blue Jean Center'dan aldığı 'new creation' kıyafetleri giyerek, 'restaurant'a veya 'fast food'a gidiyor. Kapıda 'closed' yazarsa geri dönüyor, 'open'i görünce 'push'u da okuyup kapıyı iterek içeri giriyor. 'Köfte burger' yiyip çıktıktan sonra; 'cafe'ye ya da 'wc'ye gitmek isteyebilir. Daha sonra 'new style dizayn' edilmiş 'club'larda vakit geçiriyor. Eğlencesi genellikle 'non stop'tur. Saçlarına, üzerine 'sprey' sıkmıştır. Arabası 'steyşin' olabilir. Yedek tekerleğe ihtiyacı yoktur, nasıl olsa 'stepne'si vardır. Mükellefi 'stopaj' öder, çiftçisi 'sübvansiyon' bekler, borsacısı 'spekülasyon' yapar. Sanatçıları 'star'dır. 'Suare'de veya 'matine'de mutlaka bulunmalıdır. Tercümesi 'spontone', anlaşması 'stand-by'dir. Yarım gün tatildedir. Ona ihtiyaç duymaz. Çünkü 'part-time' çalışmaktadır. Yılbaşında 'eşantiyon', 'promosyon'lar dağıtılır. Ortamın 'steril' olmasına çalışır. Ancak genellikle 'stres'li olduğundan 'spazm' geçirir.



Yabancı kökenli bu kelimelerin dilimizde bu kadar çok yer tutması, günlük hayatta tabelalarda, basında, caddelerde bu kadar çok kullanılması, dilimizin geleceği konusunda kaygılanmayı gerektirecek boyuttadır. İnsan birçok büyük şehrin caddesinde dolaşırken, kulaklarını tıkayıp sadece tabelalara baksa, kendini rahatlıkla yabancı bir ülkede hissedebilir.



Bu durumun yeni bir şey olmadığını, eskiden de buna benzer durumlarla karşılaşıldığını kaynaklardan, eski yazarların hikâye ve romanlarından öğreniyoruz. Bu konuya değinen yazarlardan biri de Ahmet Hikmet Müftüoğlu'dur. Yazar, 1922 yılında yazdığı 'Turhan Nasıl Çıldırdı?' adlı hikâyesinin kahramanı Turhan'ın şahsında şunları anlatmaktadır: Turhan sokakta, duvarlarda ve cemakânlarda, dükkânların üstlerindeki Fransızca, İngilizce, Almanca, İtalyanca hattâ Rusça ilânlara, yaftalara, reklâm afişlerine bakar: 'Yarabbi! Bu memlekette bir zabıta, bir şehremaneti (belediye başkanı), bir matbuat nizamnamesi yok mu?' diye feryat ederdi. Çünkü Avrupa'nın hiçbir tarafında yerlilerin lisanından başka bir dil, bir yazı ile sokaklarda ilân, yafta görmemişti.



Paris'te, Londra'da, Newyork'da dersaadetten pek çok ecnebi mevcut olduğu halde, İngiltere ve Amerika'da İngilizce'den gayrı sokaklarda bir yazı görülmezdi. Ekseri kahvehanelerde; 'ena isketo' lokantalarda 'ona kutleta', iskelelerde 'ena pedi' çığlıkları biçâre Turhan'ın kulaklarını törpüler delerdi. 'Bu nasıl millî, bu nasıl resmî lisan? Bu nasıl memleket, bu ne kayıtsız, duygusuz millet?' derdi.



Genç; tasavvurunun, tahammülünün farkındaki bu hallere karşı daima isyan ederdi. Polis müdürüne, matbuat müdürüne gider, baştan savulurdu. Ceridelere makaleler yazar, sansür çıkarırdı. Büyük makamlara lâyihalar (dilekçe) takdim eder, 'hıfz' işaretiyle evrak odalarına gönderilirdi. Bu suretle muvaffak olamayınca, yeni ve ateşli bir nesil yetiştirmek için evvelâ hususî bir mektebe fahri, sonra devlet mekteplerinden birine muvazzaf (kadrolu) muallim oldu. Bir müddet geçti, talebeyi dersten başka şeylerle meşgul ettiği suçlamasıyla kınamaya maruz kaldı, istifaya mecbur oldu.'



Restaurant, cafe, center, shop, night clup, wc, express, highlife, newline, colelction, color foto, by by, pardon, part time, full time, carrier, family, jean, new style, creation, open, closed, push, cottonland, full automatice, best model.. vb kelimelerle de, bugünün Turhanlar'ı karşılaşmakta. Ancak günümüzün Turhanları'nın, hikâye kahramanı Turhan kadar şuurlu oldukları söylenemez. Bu kelimelerin kullanılmakla yetinilmemesi, genellikle İngilizce'de yazıldığı şekilde yazılması, söylendiği şekilde telaffuz edilmesi büyük bir çoğunluğu rahatsız etmemekte, çoğunun dikkatini dahi çekmemektedir.



Yazarın seksen sene önce gördüğü ve hikâyeleştirdiği bir meselenin halledilmesi bir yana, bugün daha vahim bir durum almış olması, yeterli çalışmanın yapılmadığını göstermektedir. Seksen sene sonra yine aynı manzaralarla karşılaşılmaması için alınması gereken bazı tedbirler olmalı.



Fertler bu konuda hassas olmalıdır. Türkçe karşılığı bulunan yabancı kökenli kelimeleri kullanmaktan kaçınılmalıdır. 'Pardon, çok pardon' yerine, 'afedersiniz, özür dilerim, izin verir misiniz' vb cümleleri pekâla kullanabiliriz. 'Mersi' yerine 'teşekkür ederim, sağ ol' diyerek, meramımızı ifade etmek değerimizi eksiltmez. Yabancı kökenli karşılıklarını kullanmanın değerimizi artırmayacağı gibi...



Yazılı ve görüntülü iletişim vasıtalarında çalışanlar; yazılarında, programlarında Türkçe kelimeleri kullanmaya özen göstermelidirler. Bu yayınları seyredenler bunları örnek almakta ve bunlardan etkilenmektedir. Buralarda duydukları, gördükleri, okudukları kelimeleri bir süre sonra kullanmaya başlamaktadırlar. Sözgelimi yılbaşı dolayısıyla hazırlanan bir programda sahneye; 'New Years' yazılı bir yazı asmak ne seyirci sayısının artmasına, ne de programın kalitesine bir katkıda bulunabilir. Bunun yerine, 'Mutlu Yıllar, Mutlu Seneler, İyi Yıllar, İyi Seneler', gibi ifadeler kullanılabilir. Böylece muhatap ne denilmek istendiğini daha rahat anlar ve programda meramınızı daha kolay anlatmış olursunuz. Sahası ne olursa olsun, dil konusunda eğitimcilere çok büyük vazife düşmektedir. Sadece eğitimciler değil, herkesin; Türkçe'nin doğru ve güzel kullanılması konusunda büyük bir hassasiyet göstermesi, çok şuurlu davranması, dilimizin geleceği açısından son derece önemlidir.

[/FONT]
 
Geri
Üst