Doğu Anadolu’da Öntürk İzleri

*MeleK*

♥Ben Aşık Olduğum Adamın Aşık Olduğu Kadınım♥
Doğu Anadolu’da Öntürk İzleri
Tarih öncesi çağlarda bile, Anadolu ve özellikle Doğu Anadolu bölgesi ile Azerbaycan ve Asya bozkırları arasında kopmaz bir birliğin olduğu açıktır. Bu durum ayrıca, tarih öncesi dönemlerden, yeni zamana kadar, Orta Asya’dan Anadolu’ya devamlı göçlerin yapıldığını ortaya koyar.

Merhum Prof. Ekrem Akurgal, TUBİTAK tarafından hazırlanıp yayınlanan Anadolu Kültür Tarihi adlı kitabında, “Anadolu tarihinin başlangıcının, Çayönü’de -7250, Çatalhöyük’te –6500’ ler olarak tespit edilmiş olduğunu, yazının ise, Orta ve Güneydoğu Anadolu’da – 1700 sıraların- da kullanılmaya başladığını” yazmaktadır. “– 8 binden önce Doğu Anadolu’da Türk kültürüne ait herhangi bir ize rastlamadığımız gibi, Hitit önce- sinde de bu konuyla ilgili bir belgeyle karşılaşmadık” der.

Halbuki –3 binlerde, Doğu Anadolu’da bir “Türkî krallığı”nın varlığını Belgelerle Türk Tarihi dergisinin 1988’de yayınlanan 42. Sayısından öğrenmiştik. Sözü bu belgeyi sunan Prof. Dr. Ekrem Memiş’e bırakalım: “...Şimdiye kadar Anadolu’nun 26 Ağustos 1071 Malazgirt zaferinden sonra Türk Yurdu olduğu zannediliyordu. Fakat, Hititler dönemine ait olan ve Hitit Çivi yazısı ile yazılmış bir metne göre, Türkler Doğu Anadolu’da oturmakta idiler. Onlar bir “şehir devleti” kurmuşlardı. Bu devlet “Türkî Krallığı” adını taşıyordu ve kralın adı İLŞU NAİL idi. Hiç şüphe yok ki bu kral Türklerin kralı idi...”. “...söz konusu bu belge, -2350/2150 yılları arası Mezopotamya’da büyük bir devlet kurmuş olan Akad İmparatorlarından Naram Şin’e ait olup, Anadolu hakkında bilgi veren ilk yazılı belgedir. Şartamhari adlı bu belgenin üç kopyasın- dan ilki Babil’de, ikincisi Mısır’da, üçüncüsü ise Hattuşaş (Boğazköy) arşivinde bulunmaktadır. Kbo III. sayılı metin Hitit dilinde ve Hitit çivi yazısıyla yazılmıştır ve belli ki Hititler zamanında (-1750 / 1200) Akad’ca orijinalinden tercüme edilmiştir. Metnimiz, H.T. Güterboch tarafından ZA (Zeitschrift für Assyrologie) Berlin 1938, sayı 44 s. 67-68’de yayınlanmıştır. (Yazık ki Atatürk Aynı yıl vefat etmiştir.) Baştan ilk 7. satırı kırık olan metnin mevcut 8. ila 18. Satırlarından 15’i TÜRKİ KRALI İLŞU-NAİL kaydı taşır...”

Bu belgeyle ortaya yeni bir sorun çıkar: Türkler Anadolu’ya ne zaman gelmişlerdir? Sayın Memiş’e göre Tufan olayı doğru olmalıdır ve Nuh un gemisinden çıkanlar arasında Nuh’un oğlu Yafes’in Türk adını taşıyan oğlu da vardır, öyleyse, Türkî Krallığı mensupları bu Türkler olmalıdırlar. Biz Tufan Konusunu bir tarafa bırakıp Türkler’in Ön-Türkler’in torunları ve onların büyük bir buzdağının uçlarından ancak biri olmuş olabileceklerini ileriki satır ve sayılarda ayrımlı bir şekilde incelemeden önce, İlşu-Nail adını görelim; Kâzım Mirşan bu konuda şu açıklamayı yapmıştır; İLŞU ANA İL, İlşu (Anga-o’na) il olmalıdır yani, İLŞU’YA İL – ÜLKE DEMEKTİR. Ön-Türklerde buna ait pek çok örnek vardır: BİL/GE QAĞAN(Bil’e, ülkeye, egemenliğe kağan), BİL/GE QUTLUĞ TURQAN (Bil’e, egemenliğe, Turqan-sancak beyi) gibi...
Başka bir örnek; Hazar’ın kuzeyindeki Astrahan ilinin Ön-Türkçe adı, “Buuşum Oğ” dur. Halkına, Buuşım İL denir. Bu belgenin açığa çıkardığı gerçekleri görelim;

-Prof. Sina Akşit’in bulgularına göre Türk Tarihi – 220’de başlıyordu. Onu en az ikibin yıl ileriye alacağız.

-Prof. Akurgal Anadolu Türk tarihinin + 1071’de başladığını kabul etmiş, örneğin bunu 3. Askerî Tarih Semineri’nde ifade etmiştir. Bu tarihi üçbin yıl ileri alacağız.

-Prof. T. Tekin, Türk adının +6. yy.da ortaya çıktığını ifade ediyordu. Bu tarihi iki bin dört yüz yıl geriye alacağız.

-Renfrew, Hint-Avrupa dillerini Anadolu’ ya yerleştirirken bu gerçeği bilmiyordu, ya da Hititçilerin vermiş olduğu bütün bilgilerin doğru olduğunu kabul etmişti.

-A. Uhri’nin Eski Anadolu Dilleri isimli makalesinde de bu belgeyi göremedik.

Bunun Boğazköy arşivinde bulunduğu yıllardan 1988’e kadar, bu arşivde çalışmış olan yerli/yabancı çok sayıda araştırmacının gözünden kaçmış olması üzücü bir olaydır. Gelelim İlşu-Nail sözcüğünün Ön-Türkçe okunmasının ortaya çıkardığı gerçeklere;

-Asya olsun Anadolu olsun Türk tarihinin ve genelde evrensel tarihin incelenmesi için Ön-Türkçe’nin bilinmesi şarttır. Bunun için de;

-Anadolu lehçesinin yetersizliği kabul edilmelidir. Asya Türk lehçeleri ilk seviyede bilinmesi gereken dillerin başında gelmektedir. Bu noktadan hareketle, Antik Türk Dili ve ondan sonra da Ön- Türk diline inilir.

İlşu-Nail sözcüğünün yanlış, daha doğrusu “yakıştırma” yoluyla okunması, Luvili, Nesili, Neşa Umnali Dili, Muvatalli, Murşili vs. kelimelerin –önfikirlerle Türkçe’nin, Türk kültürünün dışlanması sonucu- tamamen yanlış okunabilecekleri, bu yanlışlıkların ise büyük tarihi yanlışlara yol açabileceğini düşünmek ve kabul etmek zorundayız.

Bu nedenle sayın Akurgal ve bütün araştırmacılarımız, mükemmel bildikleri Almanca, İngilizce, vb. dilleri seviyesinde Asya Türk lehçelerinden birini dahi bilmiş olsalardı, biz Türkler, tarih ve uygarlıklar dışına itilmeyecek, kimliğimize, kişiliğimize, kültürümüze sahip olabilecektik.

Boş bırakılmış olan Doğu Anadolu tarihi
Rahmetli Akurgal, Doğu Anadolu tarihinin – 8. binlerde, Elazığ’da Çayönü’de başlamış olduğunu nakletmektedir. Halbuki Prof. Afif Erzen bu tarihi, - 13. binlere ve Prof. Ersin Alok ise – 15. binlere kadar indirmektedirler.

Sözü 1984’de yayınlanmış olan, “Doğu Anadolu ve Urartular” adlı eserin yazarı Prof. Dr. A. Erzen’e bırakalım; (2) “...Bundan 30 yıl öncesine kadar, Doğu Anadolu yüksek yaylasında tarih öncesi kültür hakkında pek az bilgi sahibiydik. Avrupa ve Avustralya’da keşfedilen kaya üstü resimleri nedeni ile insanlık tarihinin en eski kalıntı merkezlerinin buraları olduğu sanılıyordu. Buna karşı, Anadolu, özellikle bir kavşak yeri olan Doğu Anadolu yüksek yaylasında, tarih öncesi bir kültürün, neredeyse insanların yaşamadığı, var olmadığı sonucuna varılıyordu. Oysa Türk bilim insanlarının son yıllarda gerçekleştirdiği sistemli araştırmalar sonucu, bu yaylaların, tarih öncesi çağların, en eskisinden başlamak üzere yoğun bir “iskân” geçirdiği bugün artık kesinlikle açıklığa kavuşmuştur. Doğu Anadolu bölgesinde bulunan kaya altı sığınaklarına ve kaya üstlerine ve mağara duvarlarına çizilmiş olan, hayvan ve insan resimleri, sembolik şekiller bu gerçeği tüm çıplaklığıyla ortaya koymaktadırlar.”
Prof. A. Erzen, bu gerçekleri 1967 yılında İstanbul Edebiyat Fakültesi’ne bağlı olarak kurmuş olduğu Van Bölgesi Tarih ve Araştırma Merkezi sayesinde yapmış olduğu yoğun çalışmalarla ortaya koymuştur. Bunun için de Doğu Anadolu, meslektaşları bilim adamları tarafından 4. bölgeye bölünerek incelenmiştir:

-Adıyaman/Malatya, Palanlı kaya resimleri, tarih – 8.bin

-Prof. Kılıç Kökten, Kars Bölgesi, Kağızman ilçesi, Camışlı köyü, Kurbanağa ve Yazılıkaya resimleri, - 10 / 5. bin arası.

-Dr. Oktay Belli, Van bölgesi, Yeşilalıç, Yedi Salkım, Çapanuk, Bihırî mağaralarında, insan, tanrıça, dans eden kişiler, güneş sembolleri, - 13 / 6. bin arası.

-Prof. Muvaffak Uyanık, (Araştırmalara 1960 yılında başlamıştır, bu konuya ilk olarak eğilmiş olmak şerefini taşır.) Van, Hakkari bölgesi, Tir-i Şin yüksek yaylası, 35 bin kaya resminden Azerbaycan ve Kobistan’da 4. bin kadar resim, güneyde Filistin bölgesinde yüzlerce resim sürer. Tarih –7/6 bin. (Yalnız bunların arasında geç tarihli yapılmış olup, Orta Asya ile ilişkisi olmayanlar da vardır. )

-15 bine inen Doğu Anadolu tarihi

Prof. Ersin Alok, (3) 1972/79 yıllarında, Van Hakkâri sınırında büyük bir alanı kapsayan Tir-i Şin yaylasını geniş bir şekilde yeni- den inceleyerek, bu yayladaki kaya resimlerinin tarihlerini –15/7. bin arasına yerleştirmiş, kaya resimlerinin sayısını 40. bin kadar olduğunu ifade ederek Prof. M. Uyanık’ın vermiş olduğu sayıyı doğrulamıştır. Bu resimler arasında, 1979’da buzul dönemi sonuna ait, yani, -15.bin tarihli –şimdilik- Anadolu’daki en eski kaya resmini tespit etmiştir.

Prof. Alok 1978’de Gevaruh Vadisinde, sayısı 10 bini aşkın kaya resimleri bulunduğunu keşfetmiştir. (-10/8.bin) En geç, yani günümüze en yakın tarih olarak –1.500’le, Cudi Dağı kaya resimlerini ve Sat Dağı, Gevaruh-Varagöz Vadisinde –8.bin tarihinde başlayan kaya resmi kültürünün –1.000’de son bulduğunu tespit etmiştir.

Sonuç olarak şunları söyleyebiliriz:

a- Doğu Anadolu Yüksek Yaylasında, yani Kafkaslar’dan Kuzey Irak’a kadar, çok geniş alanı kaplayan yaylalarda, ASYA ÖN-TÜRK KÖKENLİ kaya resimleri kültürü 15.binden, -1.000 yılına kadar sürer.

b- Bu 14.bin yıllık uzun sürede, Orta Asya ve Üst Asya’dan gelip bu yörede, yani, Kafkaslar’dan Irak’ın kuzeyine kadar bütün Doğu Anadolu yüksek yaylasına yerleşenler bu yaylaya (Azerbaycan ve bugünkü Ermenistan dahil)

c- Anadolu içlerine yayılanlar Antalya’da “Bel- dibi Ateşevi” ile Akdeniz’e kadar.

d- Güneye, Orta Doğu’ya inenler, Mezopotamya’ya (Hualpa, Halep Sırlı Taşı,- Tel Es Saw wan toprak kaplarını süsleyen DAMGA’ar. Sümer alfabesindeki Ön-Türkçe DAMGA’ar) Suudi Arabistan’a (Med in Salih yazıtı) Ot-Oğ’a (Ön-Mısır’daki Ön-Türkçe okunmuş kartuşlar) Sina Yarımadasında (Sinai yazıtı) yazılarıyla, Ön-Türk kültürünü yaymışlardır.

Bu nedenle, Hint-Avrupa dilleri denilen teoriyi savunanlar, özellikle Kafkaslar ve Doğu Anadolu’ya bu teoriyi yerleştirenler, bu uzun süreli kültürü bilmediklerinden, bildikten sonra da, belki onu hiçe saydıklarından, Hintçe’ye yakıştırılan kökenin yanlış ve eksik olduğu üzerinde düşünmelidirler. Acaba bu konuda sayın Ord.Prof. Akurgal ve sayın A.Uhri’nin yanıtları olacak mı?
 
Geri
Üst