Gebelikte Risk Faktörleri

PaSikA

Yeni Üye
Üye
Gebelikte Risk Faktörleri
[FONT=Arial,Helvetica]GEBELİKTE RİSK FAKTÖRLERİ[/FONT]
RİSK FAKTÖRÜ NEDİR?
Gebelikte başlayan ve doğum eyleminden lohusalık döneminin bitimine kadar olan dönemde anne adayının kendisini ya da bebeğini ilgilendiren muhtemel normaldışı durumların ortaya çıkma olasılığı her anne adayı için eşit değildir.
Gebelikte anne adayının kendisiyle ve/veya bebeğiyle ilgili normaldışı durumların ortaya çıkma olasılığını artıran faktörlere GEBELİKTE RİSK FAKTÖRLERİ adı verilir.
Örnek 1: 35 yaşından daha ileri yaştaki bir anne adayının kromozomal anomalili (Down sendromu gibi) bebek doğurma riski artmıştır. Bu bağlamda "ileri yaş", kromozom anomalisi olan bir bebek doğurma açısından mutlak bir risk faktörüdür.
İleri anne yaşı diğer bazı normaldışı durumların ortaya çıkması açısından da risk faktörüdür. Burada tek örnek olarak kromozom anomalisi verilmiştir.
Örnek 2: Gebelik öncesinde tanısı konmuş diabeti olan bir anne adayının bebeğinde anomali ortaya çıkma olasılığı ve kendisinde de preeklampsi gelişme olasılığı bu hastalığı olmayan bir anne adayına göre belirgin bir şekilde artmıştır. Bu bağlamda "gebelikte diabet" anomalili bir bebek doğurma ve preeklampsi gelişimi açısından istatistiksel olarak mutlak bir risk faktörüdür.
Gebelikte diabet diğer bazı durumların ortaya çıkması açısından da risk faktörüdür. Burada örnek olarak anomalili doğum ve preeklampsi gelişimi verilmiştir.
Yaşanmakta olan ya da yaşanacak bir gebeliğe ait risk faktörlerinin büyük bir kısmı anamnez (doktor tarafından yapılan sorgulama) esnasında ortaya çıkarılabilir.
Risk faktörleri gebeliğin başından beri sabit bazı faktörler olabilir (ileri anne yaşı, ya da daha önce ölüdoğum yapmış olmak gibi), gebeliğin erken dönemlerinde ortaya çıkarılabilir (tanısı konamamış hipertansiyon, erken dönemde geçirilen kanamalar gibi), ya da gebeliğin ileri dönemlerinde ortaya çıkarılabilir (gebeliğe bağlı hipertansiyon, intrauterin gelişme geriliği gibi).
Risk faktörlerinin gebe kalınmadan önceki dönemde belirlenmesi, önlem alınması açısından en iyi sonuç verir. Zira risk faktörlerinin önemli bir kısmı kontrol edilebilir (sigarayı bırakmak, anemi (kansızlık) tedavisi görmek, kronik hipertansiyon ya da diabetin kontrol altına alınması gibi).
Kontrol edilemeyen risk faktörleri için ise daha sık doktor kontrolleri yapılarak henüz risk gerçekleşmeden önlem alınmaya çalışılabilir (daha önceden ölüdoğum yapmış bir anne adayının bebeğinin iyilik durumunun sık olarak değerlendirilmesi ve gerektiği durumlarda müdahale edilmesi gibi)
Gebeliğinizde sorgulamayla ya da muayeneyle saptanmış belli bir risk faktörünün olması, o riskin gerçekleşeceği anlamını taşımaz, yanlızca riskin yükseldiğini gösterir. Benzer bir şekilde risk faktörü olmaması, gebeliğinizin tümüyle sorunsuz seyredeceği anlamını taşımaz, ancak gebeliğinizin sorunsuz seyretme olasılığının yüksek olduğunu gösterir.
Gebelikte risk yaratması muhtemel faktörler ve bu faktörlere bağlı olarak ortaya çıkabilecek riskler aşağıda özetlenmiştir:

1-Anne adayının yaşı
İdeal gebelik yaşı 18-35 yaş arasıdır. Bu yaş aralığı kadın fizyoloji ve anatomisinin gebeliği tolere edebilmesi açısından en uygun yaşlar olmakla beraber hem ülkemizde hem de dünya üzerinde bu yaş aralıklarının altında veya üstünde yeralan çok sayıda gebelik vardır. Hem çok erken yaşta yaşanan gebelikler, hem de ileri yaşlarda yaşanan gebelikler bazı normaldışı durumların ortaya çıkma riskini artırırlar.

2-Baba adayının yaşı
Baba adayının yaşı ilerledikçe, aynen anne adayı yaşının ilerlemesiyle birlikte arttığı gibi düşük yapma riski de artar. Ancak bu risk kadınlarda yaşa paralel ve kesin bir bağlantı gösterirken, baba adayının yaşı özellikle 40'ın üzerinde olduğu durumlarda klinik anlam kazanır.
Baba adayı yaşı arttıkça ve özellikle 40 yaşın üzerinde, spermlerin genetik yapısında yeni mutasyonlar ("genetik değişiklikler") ortaya çıkma riski de yaşa paralel olarak artar. Bu artış, bebekte "otozomal dominant" grupta yeralan genetik hastalıkların ortaya çıkma riskinde artışa neden olur. Bu grup genetik hastalıklara verilebilecek en iyi örnek akondroplazi adı verilen genetik hastalıktır. Bariz cücelikle seyreden ve ender görülen bu hastalığın bebekte ortaya çıkma riski baba adayının yaşı arttıkça artar.

3-Sosyokültürel ve ekonomik özellikler
Anne adayının eğitim seviyesi arttıkça gebelikte kendisiyle ve bebeğiyle ilgili ortaya çıkması muhtemel normaldışı durumların riski azalır. Bunun nedeni anne adayının bilinçlenmesi nedeniyle erken dönemde doktora başvurması ve böylece tıbbi yardımı daha erken almasıdır.
Anne adayının yaşadığı ülkenin ekonomik özellikleri de risk faktörlerini doğrudan etkiler. Yaşanılan ülkenin sunduğu sağlık hizmetleri ülke insanlarına ne kadar eşit dağıtılırsa, normaldışı durumların ortaya çıkma riski de o oranda azalır. Doktora erişilebilirlik ne kadar kolaysa risk de o kadar azalır.

4-Anne adayının (ve baba adayının) mesleği
Anne adayının ve bazı durumlarda baba adayının mesleği de bir risk faktörüne dönüşebilir. Özellikle kimyasal maddelere, radyasyona maruz kalınan mesleklerde çalışan anne ve baba adaylarında gebelik oluşma aşamasında ve gebelik oluştuktan sonra bazı normaldışı durumların ortaya çıkma riski artabilir.
"Ağır işlerde çalışmak": Bilinenin aksine "yorgunluk" ve "ağır işte çalışmak" düşük yapma gibi normaldışı durumların ortaya çıkma olasılığını belirgin bir şekilde artırmaz. Ancak çalışma temposu ruhen ve bedenen aşırı zorlayıcı olan anne adaylarında erken doğum tehdidi ve erken doğumyapma riskinin arttığı bilinmektedir. "Yorgunluk" ve "ağır işte çalışmak" tanımı net olarak yapılamayacak iki olgudur ve kişilerarasında belirgin farklılıklar göstermektedir. İkiz ve diğer çoğul gebelik olgularında zaten varolan erken doğum riski nedeniyle bu tür bir gebelik taşıyan anne adaylarının bu konuda daha duyarlı olmaları gerekir.

5-Akraba evliliği
Akraba evliliklerine ülkemizde sık rastlanır. Özellikle birinci derece akraba evliliklerinde genel populasyonda varolan %2-3 olan anomalili bebek doğurma riskinin iki kat arttığı kabul edilir.




6-Anne ve baba adayının kan grupları
Anne adayının Rh (-) baba adayının Rh (+) kan grubuna sahip olması durumunda çiftte Rh uygunusuzluğu ("kan uyuşmazlığı") söz konusudur. Bu durumun ilk gebelikte bebekte bir sorun yaratma ihtimali oldukça düşükken, gerekli önlemler alınmadığında sonraki gebeliklerde ya da yenidoğan döneminde Rh (+) kan grubuna sahip bebeği etkileme riski artar.
Diğer bir "kan uyuşmazlığı" sorunu da anne adayının kan grubunun O olması durumunda ortaya çıkabilir. Bu annenin bebeği A ya da B grubuna sahip olduğunda, bebekte yenidoğan sarılığı ortaya çıkma riski artar. ABO uyuşmazlığı olarak adlandırılan bu durum yenidoğan döneminde fototerapi gerektirebilmesine karşın, genellikle selim bir durum olarak kabul edilir.

7-Anne adayının gebelik öncesi kilosu
Gebeliğe özellikle "aşırı yüksek" bir kiloyla başlamak gebelikte çeşitli normaldışı durumların ortaya çıkmasına neden olabilir. Öncelikle bu durumların sık görülmediğini ve dış görünüşe bakarak kilo hakkında karar vermenin yanlış olacağı bilinmelidir.
Tıbben kilonun normal olup olmadığının değerlendirilmesi için vücut kitle indeksi (VKİ) hesaplanır ve VKİ'si 20'den düşük olanlar "zayıf", 30'dan yüksek olanlar "şişman" olarak değerlendirilir.

Gebeliğe düşük VKİ değeri ile başlayan anne adaylarının normal beslendikleri ve normal kilo aldıkları sürece gebeliklerinde ve bebeklerinde normaldışı bir durumun ortaya çıkma riskinin arttığına dair bir bulgu yoktur. Sorun, düşük kilolu olmanın beslenme bozukluğuna bağlı olduğu ve beslenme bozukluğunun gebelikte de devam ettiği durumlarda ortaya çıkabilir. Ancak aşağıdaki çalışma bunun da çok olağan bir durum olmadığını göstermektedir:
İkinci Dünya savaşında Almanlar Hollanda'yı işgal ettiklerinde yöre halkını 6 aylık bir sürede açlığa (günlük 450 kcal'dan oluşan tek öğün yemek) mahkum etmişler ve bu dönemde gebe olan anne adaylarının gebeliklerinin ne şekilde sonuçlandığını incelemişlerdir.
İnceleme sonuçları bu 6 aylık dönemde gebeliği devam eden anne adaylarından doğan bebeklerin ortalama olarak 250 gram daha düşük tartılı doğduklarını, ancak bebeklerde anomali riskinde artış olmadığını, yenidoğan ölümlerinde artış olmadığını, doğan bebeklerin yaşamlarını daha sonra normal olarak sürdürdüğünü göstermiştir. Bu konuda yapılmış ve başka örneği olmayan bu çalışmadan elde edilen bilgilere göre beslenme bozukluğunun bebek üzerinde ciddi bir sorun yaratabilmesi için açlığın çok daha şiddetli olması gerektiği sonucuna varılabilir. Bebek her durumda annesinin beslenme durumuna ve besin depolarına bakmadan ihtiyacı olanı almaktadır. Ancak yine de bu konuda daha fazla sayıda bilgi elde edilene kadar gebelikte beslenmenin önemi unutulmamalı ve gebelikte ilgili konuda anlatılanlara uygun bir beslenme alışkanlığı titiz bir şekilde sürdürülmelidir.

8-Anne adayının boyu
Eski tıp kitaplarında anne adayının boyunun 150 santimetreden düşük olması kesin bir sezaryan nedeni olarak gösterilmektedir. Gerçekten de boyu "kısa" olan anne adaylarında baş-pelvis uygunsuzluğu (annenin "çatısının" bebeğin başının geçmesine izin vermemesi) nispeten daha sık görülür. Ancak böyle katı bir kuralı benimsemek yerine her anne adayında pelvisin doktor tarafından değerlendirilmesi ve anne adayının taşımakta olduğu bebeğin doğum kanalından uygun bir şekilde geçip geçemeyeceğinin belirlenmesi daha uygun bir yaklaşımdır.

9-Anne adayının daha önce geçirdiği jinekolojik operasyonlar
Daha önceden geçirilmiş tüm jinekolojik operasyonlar (sezaryan burada jinekolojik operasyonlar arasında sayılmamaktadır) ne kadar iyi bir teknik uygulanırsa uygulansın, mutlaka pelviste (pelvis: genital organların bulunduğu anatomik bölge) yapışıklıkların oluşumuyla sonuçlanır. Bu yapışıklıklar sıklıkla mesane ile uterus arasında, uterus arka duvarıyla kalın barsak son kısmı arasında, yumurtalık ve tüpler etrafında oluşur, daha yaygın oldukları durumlarda ince barsakları da ilgilendirebilir.
Pelviste operasyonlara bağlı yapışıklıkların yaygınlık derecesi arttıkça yeni yaşanacak bir gebelikte bazı sorunların oluşma riski artar:

  • Pelvisteki yapışıklıklar yumurtalıktan salınan yumurta hücresinin fallop tüpüne ulaşmasını engellediğinde gebe kalamamasorunu ortaya çıkabilir.
  • Yine pelvisteki yapışıklıkların derecesiyle doğru orantılı olarak yeni oluşan gebeliğin dış gebelik olma riski hafifçe artar: Özellikle tüpler etrafında oluşan yapışıklıklar tüp etrafında yarattıkları bası nedeniyle kanal geçişini tıkadıklarında döllenmiş yumurta hücresinin uterus iç tabakasına ulaşmasına engel olabilirler. Böyle bir durumda implantasyon ("yerleşme") tüplerden birinin içinde ortaya çıkar ve dış gebelik başlar.
  • Pelvisteki yapışıklar yaygın olduklarında, doğumun sezaryanla gerçekleşmesinin gerekli olduğu durumlarda sezaryan teknik olarak daha zor seyreder ve operasyon esnasında başta mesane olmak üzere uterusun komşu organlarında zedelenmeler oluşabilir.
Sevindirici olanı, günümüzde uygulanan cerrahi yöntemlerde operatörün aldığı önlemlerle ve kullanılan nitelikli dikiş materyaliyle jinekolojik operasyonlara bağlı yapışıklıkların genellikle yaygın olmamasıdır. Özellikle son 10 yılda yaygınlaşan laparoskopik cerrahi, bu tür yapışıklıkların daha da az olmasını sağlar.
Doğurganlık çağındaki kadınlara en sık uygulanan cerrahi girişimler yumurtalık kisti operasyonları, miyomektomi (miyom çıkarılma) operasyonları, konizasyon ("rahimağzındaki kanser öncüsü lezyonların tedavisinde hastalıklı bölgenin cerrahi olarak çıkarılması işlemi) ve dış gebelik operasyonlarıdır. Yine servikal erozyonlarda ("rahimağzı yaraları) koter (yakma) ve kriyoterapi (dondurma) sıklıkla uygulanan ufak cerrahi girişimlerdir. Bazı durumlarda da ameliyatla "tüplerini bağlatmış" olan kadın yeni bir ameliyatla tüplerinin "tekrar açılmasını" isteyebilir.

  • Miyomektomi esnasında uygulanan tekniğe göre miyomektomi sonrası oluşan gebelikte doğumun sezaryanla gerçekleştirilmesi daha uygun olabilir.
  • Konizasyon ender durumlarda serviks (rahimağzı) yetmezliği nedeni olabilir.
  • "Rahimağzı yarasına" uygulanan koter ve kriyoterapinin yeni yaşanacak bir gebelik üzerinde olumsuz bir etki yaratması beklenmez.
  • Tüplerin "tekrar açılması" için yapılan operasyonlar başarısızlıkla sonuçlanabilir ve bu tür operasyonlar sonrasında oluşan gebeliklerin dış gebelik şeklinde olma riski belirgin olarak artar.

10-Anne adayının daha önce geçirdiği ya da şu anda varolan jinekolojik hastalıklar ve gebeliği sağlayıcı tedavi uygulamaları
Doğurganlık çağındaki kadınlarda vajinit, pelvik enfeksiyonlar ve idrar yolu enfeksiyonlarına oldukça sık rastlanır. Yine servikal erozyon ("rahimağzı yarası"), hormonal dengesizlikler, adet düzensizlikleri bu yaş kadınların sık yaşadığı jinekolojik sorunlardandır.
Geçirilmiş ve tedavi edilmiş vajinitler ve/veya idrar yolu enfeksiyonları gebelik üzerinde olumsuz bir etki göstermezken, gebelikte devam eden aktif bir vajinit veya idrar yolu enfeksiyonu çeşitli sorunlara neden olabilir.
Geçirilmiş birpelvik enfeksiyon tüplerin tıkanmasına neden olmuşsa gebe kalamama nedeni olabileceği gibi dış gebelik riskinde artışa da neden olabilir.
Servikal erozyon ("rahimağzı yarası") nedeniyle uygulanan koter (yakma) ve kriyoterapi (dondurma) uygulamalarının gebelik üzerinde olumsuz bir etki yaratması beklenen bir durum değildir.
Hormonal dengesizlikler gebe kalamama sorununa yolaçabilirler ve bunlar arasından polikistik over ek olarak tekrarlayan düşüklere neden olabilir.
Yine miyomlar, over kistleri, endometriozis gibi hastalıklar da bu yaşlarda sık görülen hastalıklar arasında yeralırlar:
Miyomlar sayıları ve büyüklüklerine göre gebelikte çeşitli sorunlara neden olabilirler.
Over (yumurtalık) kistleri özellikle büyük olduklarında gebelikte torsiyon ("boğulma") gibi sorunlara neden olabilirler ve gebelik esnasında operasyon gerektirebilirler.
Genital sistem gelişim kusurları tedavi edilmediklerinde düşük ve erken doğum riskinde artışa neden olabilirler.
Aktif bir endometriozis (endometriozis rahim iç tabakasının pelvisin çeşitli yerlerinde bulunması durumudur ve bu bölgelerde ciddi yapışıklıklara neden olur) gebe kalamama nedeni olabilir.
Anne adayına gebe kalamama nedeniyle uygulanan tedavilerin hemen tümü (ovulasyon induksiyonu ("yumurtlamayı sağlayıcı ilaç verilmesi") ve yardımcı üreme teknikleri (tüp bebek, mikroenjeksiyon gibi)) oluşan gebeliğin çoğul gebelik olma ihtimalini belirgin olarak artırır.

11-Anne adayının daha önceden geçirdiği operasyonlar ve geçirdiği ya da şu anda varolan hastalıklar ve bu nedenle kullanılan ilaçlar
Anne adayının daha önceden genel anestezi altında geçirdiği operasyonlarda genel anesteziye bağlı oluşmuş sorunların, doğumun genel anestezi altında uygulanacak bir sezaryanla gerçekleşmesi durumunda tekrarlama riski vardır. Bu nedenle anne adaylarının daha önceden yaşanmış olan "genel anestezi sorunlarını" doktorlarına iletmeleri önemlidir.
Daha önceden geçirilmiş apandisit operasyonu:
Perforasyon (delinme) aşamasına gelmeden opere edilen bir apandisitin, gebeliğin seyrini değiştirmesi beklenmez. Ancak "komplike" bir apandisit operasyonu sonrasında pelviste yaygın yapışıklıklar oluşmuş olabilir ve bu da yukarıda anlatılan yapışıklığa bağlı sorunların ortaya çıkma riskini artırır.
Daha önceden "selim nedenlerle" geçirilmiş jinekolojik olmayan operasyonların gebeliğin seyrini değiştirmeleri beklenmez. Bu operasyonlara örnekler KBB (Kulak-burun-boğaz) operasyonları, "basit" mide operasyonları, kolesistektomi (safra kesesinin alınması) gibi operasyonlarıdır. Ancak "ciddi nedenlere bağlı" geçirilmiş operasyonlar (kalp, beyin hastalıkları gibi) operasyon sonrası iyileşme durumunun derecesine göre gebeliğin seyrini etkileyebilir.
Anne adayının daha önceden geçirdiği ya da şu anda varolan kronik sistemik hastalıkların hemen tümü gebeliğin seyrini değiştirebilir. Ancak bunlar arasında özellikle üzerinde durulması gerekenler kalp hastalıkları, kronik böbrek hastalıkları, kronik karaciğer hastalıkları, sistemik lupus gibi bağ dokusu hastalıkları, nörolojik hastalıklar (epilepsi), anemi (kansızlık), kanama-pıhtılaşma bozuklukları, astım ve diğer kronik akciğer hastalıkları, ciddi hormonal dengesizliklerle seyreden hastalıklar (böbreküstü ve tiroid bezi hastalıkları, diabet gibi), kanser gibi hastalıklardır.
Bu hastalıklar "gebeliğin seyrini değiştirebilen kronik sistemik hastalıklar" başlığı altında ayrıca ele alınacaktır.
Daha önceden geçirilmiş hastalıklar yanında, daha önceden geçirilmemiş hastalıklar da gebelikte önem kazanabilir: bunlar geçirilidiklerinde vücutta bağışıklık bırakan enfeksiyon hastalıklarıdır ve bazı enfeksiyonlara bağışık olmayan kişiler gebelikte bu enfeksiyonu geçirildiklerinde çeşitli sorunlar ortaya çıkabilir. En önemli ve gebelikte ender de olsa görülebilen ve gebeliğin seyrini olumsuz etkileyebilecek iki enfeksiyon hastalığı rubella (kızamıkçık) ve toksoplazmadır.
Rubella (kızamıkçık), aşısı olan bir enfeksiyon hastalığıdır ve bu hastalığa karşı doğal ya da aşıyla oluşturulmuş bağışıklığı olmayan anne adaylarının gebelik öncesi dönemde aşılanmaları önemlidir.
Anne adayının kronik bir hastalığı nedeniyle kullanmakta olduğu ilaçlar (astım, epilepsi, kalp hastalığı gibi) arasından teratojen özelliği olanları gebeliğe başlar başlamaz bir başkasıyla değiştirilmeli ya da değiştirilmeyen ilaçların dozları gebelik fizyolojisine uygun olarak yeniden ayarlanmalıdır.

12-Baba adayının kendisinde varolan hastalıklar ve kullanmakta olduğu ilaçlar
Baba adayının kendisinde varolan habis hastalıklar ve bunun için aldığı tedavi (kemoterapi) sperm üretimi ve sperm işlevleri üzerinde olumsuz etkiler gösterebilir ve bu durum bir gebe kalamama nedeni olabilir.
Baba adayının kullandığı ilaçların gelişmekte olan fetus üzerinde teratojen etkiler yaratabileceği konusunda bilimsel bir veri henüz yoktur.

13-Ailelerde genetik geçiş gösterebilen (kalıtsal) hastalıkların varlığı
Anne adayının ve baba adayının akrabalarında varolan zeka geriliği, metabolizma hastalıkları, bazı bedensel hastalıklar, anomalili doğumlar, hipertansiyon, diabet, hiperkolesterolemi, bazı ruhsal hastalıklar (şizofreni gibi) nesilden nesile genetik geçiş gösterebilirler. Bu tür hastalıklara sahip kişilerin anne ya da baba adayına akrabalığı ne kadar yakınsa, doğacak bebeğin bu hastalığa yakalanma ya da bu hastalığın taşıyıcısı olma riski de o kadar yükselir. Özellikle anne ve baba adayının da birbiriyle akraba olması durumunda bu risk daha da artar.
Ailelerinde bu tür hastalıklar bulunan çiftler, akrabalarında görülen hastalığın özelliklerini iyice araştırıp not aldıktan sonra bu durumu doktorlarına iletmeli ve bu olayın kalıtsal geçiş özellikleri konusunda daha fazla bilgi alabilmek için genetik danışmanlık hizmeti veren merkezlere başvurmalıdırlar.

14-Bağımlılık yapıcı madde kullanımı (sigara, alkol ya da uyuşturucu-uyarıcı madde kullanımı)
Bağımlılık yapıcı maddeler kullanan anne adaylarının gebeliklerinde normaldışı durumların ortaya çıkma riski artar.

15-Anne adayının fiziksel durumu (beslenme, egzersiz, uyku düzeni):
Anne adayının fiziksel durumu gebelikte normaldışı durumların ortaya çıkma riskini direkt olarak etkilemez. Ancak düzenli egzersiz yapan, düzenli uyuyan, düzenli beslenen, "fit" yani "formda" olan) anne adaylarının gebelikte rastlanması muhtemel sorunları daha az yaşadıkları, doktorlarına gebelik seyrince daha az yakındıkları da bizim dikkatimizi çekmektedir. Aksine "düzensiz" bir hayat yaşayan anne adaylarında gebeliğe bağlı yakınmalar daha şiddetli yaşanmaktadır.

16-Anne adayının genel ruhsal durumu ve gebelik konusundaki duygu ve düşünceleri
Anne adayının gebeliğe hazır olmasının önemi büyüktür. Gebeliğin istekli bir şekilde sürdürülmesi bilimsel olarak kanıtlanmış olmasa da gebeliğin seyrini olumlu olarak etkiler. Kaliteli bir gebelik dönemi yaşamak için anne adayının tüm sorunlardan uzak olarak gebeliğine odaklanmış olması gerekir. Bu da kaliteli bir doğum ve keyifli bir annelik dönemi ve "iyi yetiştirilmiş bir çocuk" anlamına gelir.
Günümüzde anne adayları tv, radyo, basılı yayın ve internet sayesinde adeta bir bilgi bombardımanına uğramaktadırlar. Nedense ülkemizde halen gebelik ve doğumla ilgili hazırlanan program ve yazılarda olayın daha çok olumsuz yönleri üzerinde durulmakta, bu da anne adayını ruhsal olarak olumsuz yönde etkilemektedir.
Yine anne adayının çevresinde yeralan arkadaş ve yakınları benzer bir şekilde olumsuz "öyküler" anlatmakta ve bu da anne adayını olumsuz olarak "şartlandırmaktadır". Özellikle ülkemizde anne adayları adeta bilinçli bir şekilde korkutulmaktadır. "Şartlandırmalar" insanın davranışını yönlendiren en önemli etkenlerdir ve olumlu şartlanmış bir anne adayının olumlu sonuçlarla karşılaşma olasılığı bilimsel olarak kanıtlanmış olmasa da kanımca yüksektir.
 
Geri
Üst