Gecenin Karası

magical

Yeni Üye
Üye
Gecenin Karası
saçlarının karası beyazdır kar gibi karadır gece gibi beyazdır kar karadır gece cevabı
Gecenin Karası
Seni tanıdım. Zaman akıp gitmişti üzerimden. Şakaklarımdaki siyahlar beyaza dönmüştü çoktan. Ama senin gözlerin gecenin karasına meydan okuyarak dans etmekteydi dünyayla. Gece gözlerine ne düşer bilemedim o an. Gecenin karası mı, şafağın öncesi mi, yoksa aylin mi düşer gözlerine. Kokunu hissettiğimde yağmurdan sonraki ruhuma hoş gelen toprak kokusunu aldım o an. Toprak kokusu, ne asil bir koku... Özümüz, közümüz, son mekânımızın kokusu… Ondan sonraki kokuları ise alma şansımız yok bu yaşam sürecinde. Doruklarda ki kar gibi temiz ruh halin. En mahrem vadinin en mahrem noktasında açılan çiçekler gibi yüreğin. Çiçekler açmış her türünden; kırmızı, beyaz, mor, sarı, yeşil ve bir çift de siyah gül…
Bir yamaçta açan papatyalar var ya, sarı yeşil ve beyaz. Bir o kadar da zarif ve rüzgâra karşı mahcup… Ama sen, bir o kadar dirençli. Saçlarının karası, gözlerinin karası, kaşlarının karası bir siyah gecede çobanın kavalından çıkan ağıt gibi sardı yüreğimi. Rüzgârın serin yaz gecelerinde yüreğimi bohçaladığı gibi… Birlikte içilen ilk çayın demi gibi kara gözlerin. Masum duruşunun altında rüzgârın kızı olduğun saklıydı aslında. Özgürlüğün adıydı tavırların ve karalılığın. Rüzgârın teslim aldığı gazeller gibi teslim almaya başlamıştın o an beni… Saçlarının karasını örtüyordu kırmızı ve siyah bir örtü. Esarete terk edilmişti geceden kara saçlar. Müjganında hasret türküleri, şarkıların hüzzam tınısı, mağrur ve dik bakışları çatık siyah kaşlar takip ediyordu. Ya suskunluğun! Genç bir ölümün matemiydi. Arada tebessüm belirirdi dudaklarında, güneşin denize gömüldüğü gibi kızıl ve sıcak…
Bir an uyandım gülümseyen sessiz çığlığı ile gözlerinin. Sanki rüzgâr sarkıyordu saçlarından, sanki saçlarının karası avuçlarımdan akıyordu, sanki mahremin mahremime uzanıyordu usul usul… Hiç farkında olmadan nasıl bir sevginin ağırlığı altına girdiğimi kara gözlerin rüzgârı hatırlatıyordu ara ara. Karaların kızı da bilmiyordu üstümüzdeki gök kubbenin kaçıncı sevgiye şahitlik edeceğini ve oturulan mekânda hangi aşk masallarının anlatıldığını da… Üçlü saç ayağında rüzgâr farklı bir dans sergiliyordu. Üç kara. Rüzgâr artık karaya bürünmüştü. Tel tel çıkan saçlara değen rüzgâr aniden farklı bir müzikal gibi tınısını ulaştırıyordu kulaklara. Kaşlar derin bir soluk çekince rüzgârın soluğu kesiliyordu o an. Belki de rüzgâr rüzgâr olalı en anlamlı dokunuşunu sergiliyordu. Rüzgâr bir yandan kara gözler tarafından öpülürken bir yandan da bu muazzam kokuyu alıp dağıtmak için çırpınıyordu. Her üçü de bir asmadan asılan kara üzüm asması gibi salınıyordu, olanca karalıklarıyla. Belki gerisini yazmamalıyım, ebedi bir sır gibi esmeli içimde. Üç karasına da yemin ederim ki, artık o üçü benim kaderim, kıskandım ona esen rüzgârı. Ama bir şey var ki, rüzgâr karalara bürünürken kararmış yüreğim mavileşiyordu.
Sıcaklığın esintiyle meydana getirdiği etki ruha ağır bir itme yapmıştı. Ten terlemişti belki. Rüzgâr hasta edebilirdi. Artık gök kubbe uykudan uyanmış, yanı başımızda ikindi ezanları okunmaya başlamıştı. Yaradan af çıkarmıştı bize özel. Yağmur yağsaydı şimşekler bu başlangıcın ilk kıvılcımları olacaktı belki. Belki de bulutlar yarışa girecekti ilk damlayı düşürmek için. Belki bir gün geceye renk veren saçlar bir günahla uyanacak sabaha. Belki o sabah yağmur yağacak, günah dolu saçları yıkamak ve arındırmak için ve de günah dolu ruhları… Bir çölün yağmuru özlediği kadar özlenmişse günahlar, gecenin kara rüzgârı nasıl eserse essin ses duyulmaz olur gönül vadilerinde. Belki de iklim sadece o an üçlü noktada değişecek ve ben buna şahit olan ilk insan olacağım.
Bir insan tanıdım, her ne yapsa hoşa gider. Kimi zaman ses kilitlenir dudaklarında, muhabbetine doyum olmaz. Kimi zaman gözlerinin içinde ırmaklar akar, serinletir yaz sıcağında. Bakarsın dalmış çok ötelere, o zaman ufkunda salınmak istersin ağır ağır. Bakarsın yürümek ister uzun uzun. Seyredersin yürüyüşünü ve hatırlarsın Kafkas oyunlarındaki kuğu gibi süzülüşleri… Sesinden turnalar kıskançlığa kapılır mı bilmem, ama anlayışında nice çöller yeşerir onu bilirim. Sanki düşler ülkesinin kraliçesi, sanki bir çingene gibi kıvrak bünyesi.
Bir dost tanıdım, saçları, kaşları, gözleri ve de yüreği gecenin karası… Hangi doğrultudan bakarsan bak, muazzam bir kristal gibi, hoş görünmekte göze. Sanki saklı tabiatın anası… Nereye koyarsan koy tamamlar eksiği. Bakarken denize ufuk olur çizgisi, bakışları zümrüdün özünün karada yansıması.
Bir dost tanıdım yüreğimin üç saklı karası.
27.03.2009 / Kütahya Hamza Yaşar Ocak...
 
Geri
Üst