Giresunda kurulan krallıklar ve tarihi

*MeleK*

♥Ben Aşık Olduğum Adamın Aşık Olduğu Kadınım♥
Giresunda kurulan krallıklar ve tarihi
azziler
Giresun, Anadolunun arkeolojik araştırmaya en az konu olmuş illerinden biridir. Bu nedenle, Giresun'da yazılı tarih öncesi dönemleri aydınlatacak bilgi bulunmamaktadır.Yöre tarihine ilişkin ilk bilgilere Hititler Döneminde rastlanmaktadır.Ancak bu bilgileri içeren yazılı Hitit kaynaklarının sayısı da oldukca sınırlıdır.

AZZİLER DÖNEMİ

Hitit İmparatorluk Döneminde bu gün Erzurum ve Erzincan illerinin bulunduğu topraklarda Hayaşalılar yaşamaktaydı.

Bu bölgenin kuzeyinde, Giresun, Gümüşhane ve Trabzon'un bir bölümünü kapsayan bölgede ise Azziler vardı.

Hitit İmparatorluk Dönemi tabletlerine dayanan tarihsel kaynaklarda, Hayaşa ve Azzi tarihleri birlikte anlatıldığı için, her iki topluluğun yaşadığı tarihsel süreç açık bir biçimde rtaya konulmamaktadır. Bununla birlikte, Azzi ülkesinin, Hitit İmparatorluğuna bağlı Anadolu vassal devletleri arasında yer aldığı bilinmektedir.

Öbür vassal devletlerde olduğu gibi, Azzi ülkesinin de kralının yetkileri oldukca sınırlıydı. Örneğin dış siyasette hiçbir rolu yoktu. Başka bir devletle uzlaşmak ya da savaşmak gibi konularda tek başına girişimlerde bulunamaz, karar veremezdi.


Buna karşın gerek Azziler, gerekse Hayaşalılar, sürekli başkaldıran, boyun eğmeyen topluluklardı.

Nitekim Azziler, İÖ XIV.yy başlarında, Hitit İmparatoru Şuppiluliuma'nın yerine geçen II.Murşil'e karşı ayaklandılar, ama yenilgilye uğradılar.

II.Murşil bu ayaklanmayı bastırdıktan sonra batı Anadolu seferine çıktı. Bu sırada kaşka ve Hayaşalıların yeniden çıkan ayaklanmalarını bastıran Murşil, bu sefer yeni ayaklanmalarla uğraşmak zorunda kaldı.

Vasal devletlerin ayaklanmaları bitmiyordu. Kargamış Kent Devletindeki ayaklanmayı bastırmak için bu günkü Gaziantap bölgesine giden II.Murşilin, bu durumundan Azziler yararlandı. Azzili Aniya, kendisini kral ilan ederek Azzi ülkesinin yönetimini ele geçirdi. Seferden dönen II.Murşil ayaklanmayı bastırdı.

MUŞKİLER

İÖ XII'yy'da Orta Avrupa-Trakya ve Boğazlar yoluyla Anadolu'ya büyük bir göç oldu. Deniz Kavimleri Göçü adı verilen ve başta Frigler olmak üzere bir çok boy ve oymağı içine alan bu göç olayı, Anadolu'nun siyasal ve toplumsal yapısını alt üst etti.

Örneğin Hitit İmparatorluğunun yıkılmasına yol açan nedenlerden biri de, bu kavimlerin akınıydı. Bu göçe katılan Muşkiler(Yunan kaynaklarında Moskoi), Tibarenler ve Taballar, karadenizin doğusuna dek ilerlediler ve Temiskra(Themiskyra-Terme çayı ağzı) ile Moskike dağları(Rize'nin doğusu) arasındaki bölgeye yerleştiler.

Giresun yöresi de bu oymakların yerleşim alanı içinde bulunuyordu. Asıl yerleşim alanları Doğu Karadeniz olmakla birlikte, bu oymaklar daha sonra güneye de uzandılar ve Halys(kızılırmak) dirseğine dek ilerlediler.

Bir süre sonra da kuzeybatıdan ilerleyen Frigler'le birleştiler. Muşki, Tabal ve tibarenler İÖ 1100'lerde, Hitit İmparatorluğunun yıkılmasından sonra güçlü bir devlet kuran Frigya Konfederasyonu içinde yer aldılar.

İÖVII.yy başlarında Frigya Devleti, doğudan gelerek Anadolu'yu kasıp kavuran İskit ve Kimmer akınlarına dayanamayıp yıkılınca, Doğu karadeniz'de tarih sahnesine çıkanlar, Ege kıyılarından gelen Miletoslular oldu.

MİLETOSLULAR DÖNEMİ

Miletoslular, yunan ve İyon kentleri arasında koloni kurmaya en geç başlayanlardı.

Ege kıyılarının çoktan kolonileştirilmiş olduğunu gören Miletoslular, Kimmer ve İskit akınlarının bitmesinden sonra, İÖ 670'te Marmara ve karadeniz kıyılarına uzanmak fırsatını buldular.

Ünlü tarihci Plinius Naturalis Historia adlı yapıtında Miletosluların bu bölgelerde 90 kadar kent kurduklarını yazmakta, ancak bunlardan çoğunun emporion-yükleme boşaltma iskelesi- olmaktan ileriye gidemediğini belirtmektedir.

Bununla birlikte emporionların bir bölümü daha gelişmiş birer ticaret ve balıkcılık merkezi duruma gelebilmişlerdir. Sonradan büyük önem azanan bu merkezler arasında, Sinope, Amisos, Kerasos ve Trapezus gibi kentler vardı.

PERSLER DÖNEMİ

Perslerin Ahameniş sülalesinden gelen prenslerin önderliğinde kurulan Pers Devleti, özellikle II.Kiros (Kuraş) zamanında batıya doğru yayılmaya başladı. II.Kiros İÖ 550'de bugünkü Azerbaycan/Doğu Anadolu bölgesinde yer alan Med Devletinin egemenliğine son verdikten sonra, batıya, Lidya Devletinin üzerine yürüdü.

Lidya kralı Kroissosu İÖ 546'da yendiği zaman, Pers İmparatorluğu artık bütün Anadolu'ya yayılmıştı.

İmparator I.Dareios (İÖ 522-485), çok sayıda boy ve oymağı barındıran bu geniş toprakları merkezi bir yönetim altında toplamak için, ayrı ayrı satraplıklara böldü.

Bu bölümleme, 127 vilayeti kapsıyor ve 23 satraplıktan oluşuyordu. Kerasos, doğuda Skidises (rize) dağları ile btıda Lykos(Kelkit) ve İris(Yeşilırmak) vadileri arasında kalan satraplığın içinde yer alıyordu.

Dareios döneminden sonra bu satraplık Pont Kapadokyası denen daha büyük bir satraplık sınırları içinde kaldı. Bu satraplık, Heredotos'un satraplıklar listesinde 19. sırada yer alıyordu. Satraplık sınırları içinde yaşayan topluluklar, Muşkiler (moskoi), Tibarenler, Taballer. Khalibler, Makronlar, Mardlar ve Mosinekler'di.

Bu oymaklar Pers hazinesine yılda 300 talan vergi ödüyordu. I. Dareois döneminde, bu halkın dağlarda yaşayan kesimi çok geri üretim koşullarında iken, ovalarda yaşayan kesim, üretim ve doğa koşullarının elverişliliğinden yararlanarak, daha ileri bir yaşam sürüyorlardı.

Tevrat'ta Meşek ve Tubal diye anılan Muşki ve Taballar, kuzeyden Pont Kapadokyası'ndan güneye Kilikya'ya uzanan yörelere dek yayılmışlardı. Tarihci Ksenefon, Babilliler'in İÖ 400'de önlerine katıp kuzeye doğru sürdükleri Onbinler'den yani yenik yunan ordusunun artıklarından söz ederken, kimi grupların Kerasos yörelerinde konakladıklarını yazmaktadır.

BİRİNCİ KAPADOKYA KRALLIĞI

İÖ 331'de İskender karşısında kesin bir yenilgiye uğrayan Pers İmparatorluğu dağıldı.İskender, Perslerin egemen olduğu topraklarda, her birinin başına komutanlarını atadığı yeni satraplıklar oluşturdu. Ama İçdoğu Anadolu bölgesini kapsayan Kapadokya bu satraplıkların dışında kaldı ve burada bağımsız bir Kapadokya Krallığı doğdu. Kurucusu I.Ariarates (İÖ 332-323) , bu krallığı, özellikle İris (Yeşilırmak) Havzasında güçlü bir devlet haline getirdi. Bu günkü Zile yakınlarındaki Gaziura'yı başkent edindi. Gaziuralı Ariaates diye anılan bu kral, Sinope'den Trapezuz'a dek uzanan kıyı bölgesini de denetimi altına aldı.

MAKEDONYALILAR DÖNEMİ

Ariarates'in kurduğu devlet, onun ölümüyle (İÖ323) tarih sahnesinden silindi. Bu dönemde İskenderin vasi olarak atadığı Perdikkas'ın da isteği ile Kapadokya bölgesine Makedonyalılar geldi ve bölge bir süre onların denetiminde kaldı. Ancak, I.Ariarates'in üvey oğullarından biri, Kapadokya'yı Makedon egemenliğinden kurtararak yeni bir krallık kurdu. Perdikkasın ordularını yenmeyi başaran bu kral, İskender'in Kapadokya satrapı olan Antiogonos'a da karşı savaştı ve onun komutanlarından Amintasın ordularını bozguna uğrattı. Bu arada Antigonos İskenderin öbür komutanlarına karşı verdiği savaşta yenilince, Ariarates'in oğlu II.Ariarates adıyla Kapadokya Kralı oldu. (İÖ 301). Öte yandan yine Pers sylularından Mitridates Ktistes, Paflagonya ve Pont Kapadokyası yörelerinde ayaklanıyordu. İskender döneminin artıklarına karşı başlayan bu ayaklanma Amnias(Gökırmak) ve İris (Yeşilırmak) vadilerine kadar uzadı. II.Ariarates'in güneyde büyük kapadokyada, Mitridates Ktistes'in ise Kuzeyde Pont Kapadokyası bölgesinde kurdukları krallıklar biribirinden bağımsız olarak gelişiyordu.

Kapadokya Krallığı İS 18'de Romalı Komutan Tiberius'ca yıkılıncaya kadar tarih sahnesinde kaldı. Pontus devletinin kurulduğu yer ise Ilgaz Dağı yakınlarındaki Kimiata kenti'ydi. (İÖ 301)

PONTOS KRALLIĞI DÖNEMİ

Ktistes'in önderliğinde giderek güçlenen Pontos Devleti, batıdaki Yunan koloni devletlerinin koruyucusu durumuna geldi (İÖ 270); güneybatıdaki Frigya ve Galatya'dan kuzeydeki Kelkit havzasına kadar genişledi.

Mitridates Ktistes'in ölümünden (İÖ 266) yerine oğlu Ariobarzanes, ardından da II.Mitridates geçti (İÖ 250-190).

Pontos kralları, daha Ktistes döneminden beri komşuları olan Galatlarla sürekli ilişki içindeydiler. Kimi zaman biribirlerine destek oluyorlar, kimi zaman çatışıyorlardı. Savşcı oymakları, önceleri Pontos devletinin etkinliği altına girdilersede, Ariobarzanes döneminde bu devlete karşı ayaklandılar ve bu ayaklanmalar, II.Mitridates'in egemenlik yıllarına değin sürdü.

Bu dönemde bir barış anlaşması yapıldı. Galatlar Pontos ordularında ücretli askerlik yapmayı bile kabullendiler. Hatta II.Mitridates'in Selökid prensi Antiokos Hieraks'ı yendiği Ankara yakınlarındaki savaşta, Galatlar'ın büyük katkısı oldu (İÖ 211). Ama pont krallarının batıya yayılma girişimlerini, yine galat oymakları federasyonu engelledi. Pontoslular'da yayılma yönünü doğuya çevirdiler.

Farnakes (İÖ 190-169) Pontos Kralı olduğunda, Romalılar yeni bir siyasal güç olarak Önasya'da belirmiş, giderek Anadolu'da etkinleşmeye başlamışlardır.

Roma orduları sonunda Pontos Devletinin Kızılırmak Vadisindeki sınırlarına dağin gelmişti. Ama Roma'nın kalıcı işgalci güçleri anadolu'dan çekilince, Pontos Kralı Farnakes önemli bir fırsat yakaladığını anladı.

Kuzeye doğru ilerleyerek , Miletoslulardan kalma Sinope Kenti'ni aldı (İÖ 183). Bu önemli koloninin düşmesi Karadeniz kıyısındaki Kotyora (Ordu) ve Kerasos (Giresun) gibi öbür koloni kentlerinin de düşmesini çabuklaştırdı. Bu iki kentin halkı, Farnakes'in Kerasosun bulunduğu yerde kurduğu "Farnakeia" adlı kente yerleştirdi.

Farnakes, Sinope ve Kerasos'tan sonra doğuda çoruh ırmağının ağzına değin uzanan kıyı kesimini ele geçirdi.

Khalib, Tibaren, Tabal, Makron (yada Tzan) Behir,Bizer, Ekehir, Muşki (Moskoi) Mosinek, Kokon, Mariandin diye anılan topluluklar hep bu kıyıda yaşıyordu.

Farnakes batıya yönelerek kolonilere üstünlüğünü kabul ettirdikten başka, Paflagonya (Kastamonu Çankırı) içlerine doğru saldırılarda bulundu. O sırada Bergama, Bitinya, Paflagonya, Kapadokya gibi krallık ve Prenslikler Roma'nın uydusu olmuştu. Bu uydu devletleri yıldıran Farnakes Toroslara kadar ileleyip, romalılarla barış yaptı. (İÖ 179).

Paflagonyada ele geçirdiği topraklardan ve Sinope ye değin bütün Batı Karadeniz kentlerinden çekilmek zorunda kaldı. Pontos Devleti böylece, Roma ile uydularınının birleşik cepheleri karşısında duraklamış oluyordu.

Farnakesin kardeşi Mitridates Filipator (İÖ 169-120) IV.Mitridates'in ünvanıyla tahta çıkınca devletin içinde bulunduğu koşulları değerlendirerek karadeniz kıyılarındaki egemenliğini güçlendirmek için bir donanma kurdu.

Başkenti Amasya'dan Sinope'ye taşıdı. Yunanlı, Giritli ve Trakyalılardan oluşan ücretli bir ordu kurdu.

Sonunda Romalıların karşı çıkmasına aldırmaksızın Galatlarla birlikte eski Frigya topraklarını paylaştı.

Kral Filipatorun bu davranışını hiç beklemeyen Romalılar kralı Sinopedeki sarayında gizlice öldürttüler (İÖ 120).

Mitridates Flipator'un sonradan Evpator unvanını alacak büyük oğlu Mitridates, devletin başına geçtiğinde (İÖ 111) Romalıların Kuzey ve Orta Anadoluyu istila çabaları yoğunlaşmıştı.

Farnakes zamanında Pontos Krallığına bağlanan Ermeni Prensliği bile bağımsızlık kazanarak Rize, Farnakia ve Trabzon bölgesini denetimleri altına almıştı.

Pontos Devletinin içine düştüğü bu duraklamayı fırsat bilen Romalılar, bu devletin Frigya üzerindeki etkinliğini kırarak bölgeyi İmparatorluklarına kattılar.

Ancak askeri bir güç olarak ortaya çıkmakta kararlı olan Mitridates Evpator, eski pontos krallarının da yaptığı gibi, Yunanlı subay ve danışmanlara yönetiminde görev verdi. Hatta Darilaos adlı bir yunanlı subayı başkomutanlığa atadı.

Yine kırım yarımadasındaki yunanlıları korumak amacıyla İÖ 110'da bir kırım seferi düzenledi. Evpator yöre halkının da desteğiyle bölgeyi ele geçirdi.

Bu günkü Hopa Batum arasında yer alan kıyılarda tersaneler yaptırdı. Çoruh Dağlarına keşif kolları gönderildi ve yeni coğrafi bilgiler elde edildi. Komşu yörelerdeki (İberya) Gürcüstan, Atropaten ve Ermeni prenslikleriyle ticaret anlaşmaları yapıldı.

Pontoslular yanlızca doğu karadeniz kıyı halklarıyla ilişki kuran eski yunan kolonilerinin tersine, kıyının gerisindeki dağ halkıyla da temasa geçtiler.

Bu dağlık yörelerde kabile düzenini aşamamış Bizerler, Tzanlar ve Heptokometler yaşıyordu. Böylece Pont Krallığının egemenliği, doğuda çoruh havzasından, batıda Lykos Irmağına uzanan bölgeleri de kapsadı. Batı sınırları ise Herakleia'ya (Ereğli) dek uzanıyor ve başkent Sinope, devletin orta kesiminde kalıyordu. Karadeniz artık gerek askeri, gerekse ticari üstünlük açısından, bir pontos gölü olmuş, kara pontos devletinin yerini deniz pontos devleti almıştı.

Bir süre sonra Ege Denizi'de Pont doanmasının manevra alanı haline geldi. Bir İmparatorluğa dönüşen pontos devleti, imparatorun, Pont Kapadokyası, Çoruh(Kolkid), Kırım ve Batı Anadolu Eyaletlerine atadığı oğullarınca yönetiliyordu.

Ege kıyısındaki Yunan kentleri ve orta Anadoludaki Galat tetrarkları, Pontos üstünlüğünü kesinlikle tanımışlardı. Hatta Pontos donanması, gücünü Adriyatik denizinde bile duyuruyordu. Pontoslular Egedeki egemenlik için Rodoslular ile savaşıyordu.

Romalılar, küçük Asyadan batıya doğru ilerleyen bu pontos yayılması karşısında korkuya kapıldılar.

Sonunda Roma ve Pontos orduları Yunanistan da Kerone de karşılaştı. Ancak, Sulla komutasındaki daha deneyimli olan Roma Ordusu, disiplinsiz Pontos Ordusunu bozguna uğrattı. (İÖ 86).

Romalılar ile Pontos arasındaki savaş yıllarca sürdü. Pontos devleti Küçük Asya daki eğemenliğini kaptırmak istemiyordu. Ama Roma'lı komutan Sulla, İÖ 86'da Pontosluları ağır koşullarla barış yapmaya zorladı.

Bundan sonra devletin çeşitli bölgelerindeki valileri bağımsızlıklarını ilan etmeye başladı. Bir süre sonra Romalılar Pontos Krallığına karşı denizden ve karadan bir sefer başlattılar.

Pontos donanmasının Ege Denizindeki yenilgisinden sonra, romalı Lukullus komutasındaki kara ordusu Lykos(Kelkit)Vadisine kadar uzandı (İÖ 71). İki ordu burada, Kabirez denen yerde karşılaştı. Mitridates yenilerek geri çekildi. Mitridates ordusunu bırakarak Komana'ya (Tokat) kaçtı.

Farnakeia, Trapezus ve Sinope Kentlerindeki Khalibler ve Tibarenler, direnmeden Romalılar'a teslim oldular.

ROMA - BİZANS DÖNEMİ

Roma İmparatoru Avgustos döneminde (İÖ 41-İS 14) bugünkü Giresun'un bulunduğu yöreler, merkezi Aras ırmağı vadisinde olan Artaksiad Krallığının etkisi altındaydı.

İmparator Traianus döneminde ise yöre bir Roma vilayeti durumuna getirildi. (İS 117).

İS 254'de İran'daki Sasanlar Romanın doğu sınırlarına saldırılar düzenlediler. Bu saldırılardan Giresun ve yöresi de etkilendi. Aynı dönemde Azak kıyılarında üstlenen ve Boran adı verilen korsanlar, Kırım-Bosfor Krallığının donanmasınıda ele geçirip, Trabzon ve Giresun kentlerine saldırdılar.

Roma'nın ikiye ayrılmasından sonra Doğu Roma (Bizans) sınırları içinde kalan Giresun, Pontos Polemoniakos adıyla anılan yörenin içinde yer alıyordu. Yöre XI.yy da bir süre ermeni prenslikleri etki alanında kaldı.

XI.yy'da, Haçlı seferleri sırasında Giresun ve yöresinin siyasi yapısında değişiklikler oldu.

Bizans başkentinin Haçlı ordularınca istila edilmesi üzerine, İmparator Büyük Komnenos'un oğulları Karadeniz kıyılarına kaçtılar ve Gürcü Prenslerinin de yardımıyla, 1204 de Trabzonu ele geçirip Bizans'tan ayrıldılar.

Burada Sinop'a değin uzanan ve Trabzon Rum İmparatorluğu adı verilen bir devlet kuruldu. Tirebolu ve Giresun da bu devletin sınırları içinde kaldı.

SELÇUKLULAR DÖNEMİ

XI.yy'da gerilemeye başlayan Bizans Devleti ile ona bağlı yerel güçler arasındaki çelişkilerden yararlanan Türkler, 1057'de Giresun'un güneyindeki Şebinkarahisar'a akınlar yapmışlarsa da, yöre, yine Bizans egemenliğinde kalmıştır.

Cenevizliler, XI. yy sonlarına doğru Karadeniz ticaretini ele geçirmiş, Amasya, Samsun, Ordu, Giresun, Tirebolu ve Trabzon gibi önemli liman kentlerine de egemen olmuşlardı.

İstanbul 1204'te Haçlılar'ca ele geçirilip burada bir Latin İmparatorluğu kurulunca, Bizans İmparatoru Alexios Komnenos, İstanbul'dan kaçarak merkezi Trabzon olmak üzere bir rum İmparatorluğu kurdu.

Giresun ve Tirebolu'yu da egemenliği altına alan bu imparatorluğun kuruluşundan sonra İznik teki Bizans İmparatoru Lazarisin kışkırtması ile selçuklular birkaç kez Trabzon yöresine akınlar yaptılar ve kenti kuşattılar.

İmparatorluk bu akınlarda topraklarının bir bölümünü kaybetti ve Selçuklulara vergi vermek zorunda kaldı ise de Giresun ve Tirebolu'yu elinde tutmayı başardı.

Anadolu Selcuklu Devletinin etkinliğini yitirmeye başladığı ve Anadolu'nun İlhanlı egemenliğine girdigi sırada Türkmenler Karadenizin kıyı kesimlerine inerek Halibya adı verilen madenleriyle ünlü Giresun-Ordu yörelerini ele geçirdiler.

Türkmenler'in bu akınları karşısında Giresun Trabzon Rum İmparatorluğundan yardım isteyince, İmparator II.Alexios Trabzon dan getirdiği birliklerle kenti Türkmenlerden geri aldı.

Bu arada Trabzon Rum İmparatorlugu Ceneviz ve Venediklilere imparatorluk sınırları içinde ticaret yapmaları için ayrıcalıklar tanımış, ama bu durum halkın önemli bir bölümünün tepkisine yol açmıştı.

İmparator Mihail döneminde, bu ayrıcalıklar nedeniyle Giresun'da çıkan ayaklanmalarda kent halkı Cenevizlilerin bir bölümünü öldürdü.

Bunun üzerine Ceneviz donanması Giresun limanındaki Rum gemilerini yaktı ve kenti yağmaladı (1348).

İmparator Mihail Cenevizlilere Trabzon'da deniz ticareti için serbest bölge olarak Güzelce Hisar'ı vererek Giresun'u kurtarabildi.

Bu olaylardan bir kaç yıl sonra İmparator III.Aleksios'u tahtından indirmek için başlatılan ayaklanmaya Giresun da katıldı. Ama kent daha sonra yeniden imparatorluk denetimine girdi.

BEYLİKLER DÖNEMİ

Anadolu Selçuklu Devleti'nin çöküşü ile Osmanlılar'ın Anadolu'da siyasal birliği yeniden kurması arasında büyük beyliklerin yanısıra birkaç kente egemen olan küçük beylikler de ortaya çıkmıştı.

Bunlardan biri Ordu ve Giresun yöresindeki Hacı Emiroğulları Beyliği'dir.

Yörenin etkin Türkmen aşiretlerinden birine bağlı olan Hacı Emir'in egemenlik kurduğu tarih bilinmemektedir.Hacı Emir'in egemenliği döneminde yöredeki türkmenlerin akınlarını önlemek isteyen Trabzon Rum İmparatoru III.Aleksios, kardeşi Maria'yı 1358'de onunla evlendirdi.

Hacı Emir,1364'de hastalanarak beyliğin yönetimini bırakınca yerine oğlu Süleyman geçti. Daha sonra iyileşip yönetimi yeniden almak istediyse de, oğlu Süleyman buna karşı çıktı.

Baba ile oğul arasındaki bu savaşımdan yararlanmak isteyen Niksar beyi Tacettin Canii, Hacı Emir'in topraklaına saldırınca Hacı Emir ile oğlu Süleyman çevreden yardım istemek zorunda kaldı.

Süleyman Bey, dönemin etkin kişilerinden Sivas hükümdarı Kadı Burhanettin Ahmed'in (1381-1398) yardımını sağlamayı başardı.

Süleyman Bey, Tacettin Caniti'nin iki saldırısını önlediyse de üçünçü saldırıya hazırlandığını öğrenince Kadı Burhanettin'e sığınmak zorunda kaldı.

İkisi arasında arabuluculuk yapmayı kabul eden Kadı Burhanettin, Tacettin'e elçi ve mektublar göndererek ilişkilerinin düzelmesine çalıştı. Tacettin Caniti, Kadı Burhaneddin'in elçisi Şeyh Yar Ali'ye, Süleyman Bey'e dokunmayacağına söz verdiyse de, elçi daha Sivas'a dönmeden, Süleyman Bey'in ülkesine yeniden saldırdı.

Taceddin çatışma sırasında Süleyman Bey'e yenilip öldürülünce, Hiksar yöresi Kadı Burhaneddin'in egemenliğine girdi. Süleyman Bey de Kadı Burhaneddine bağlanıp, içişlerinde bağımsız olarak yönetimini sürdürdü.

1381'de 12.000 kişilik bir orduyla Giresun Kenti'ni ele geçirdi. Kadı Burhaneddin'in öldürülmesine değin (1398), yörenin yönetsel yapısında bir değişiklik olmadı.

OSMANLI YÖNETİMİ

Amasya yöresinin tümüyle Osmanlı egemenliğine girmesinden ve yerel güçlerin Osmanlı egemenliğini kabul etmesinden sonra, Yıldırım Bayezıd, 1398 ilkbaharında Canik Beyi Kubadoğlu Cüneyd üzerine yürüdü. Cüneyd Bey'in egemenliği altında olan Samsun'un Müslüman Bölümünü ele geçirdi.

Müslüman Samsun ile Canik yöresinin Osmanlı egemenliğine girmesiyle, yöredeki Osmanlıların etkinliği arttı. Çarşamba, Terme ve Niksar yörelerine egemen olan Taceddin oğulları Mahmud'la Alparslan, Ordu ve Giresun Emiri Hacı Emirzade Süleyman Bey, Osmanlı egemenliğini kabul ettiler. Böylece Giresun da Osmanlı yönetimine girince Osmanlı Devletinin sınırı, Trabzon Rum İmparatorluğu'nunki ile birleşmiş oldu.

1402 Ankara Savaşından sonra Timur, Anadolu'da Osmanlıların eline geçmiş bulunan beyliklerin topraklarını eski sahiplerine geri verdi. Giresun ve Ordu da yeniden Hacı Emir soyunun egemenliğine girdi. 1403 de Timur'la görüşmek üzere Karadenizden geçen İspanyol elçisi Klavijo, Ünye yöresinde Melaenao adlı bir Rum soylusunun yönetimi altında bulunduğunu, daha sonra uğradığı Türk topraklarında ise "Hacı Erzemir" adlı bir Türk prensinin egemen olduğunu yazmaktadır. Bu dönemde Giresunda egemen olan beyin ismi kesinlikle bilinmemekle birlikte, elçinin verdiği bilgi yörede Hacı Emir soyunun egemen olduğunu göstermektedir.

Ankara savaşından sonra şehzadeler arasında çıkan taht kavgaları Celebi Mehmedin Osmanlı Devletini yeniden bir yönetim altında toplaması ile son buldu. Osmanlılar, bu ara dönemde, büyük bölümü Anadoluda olmak üzere, önemli ölçüde toprak kaybetmişlerdi. Çelebi Mehmed, devletin başına geçtikten sonra (1413), yitirilen bu yerleri yeniden ele geçirme girişimlerine başladı.

Giresun, Fatih SUltan Mehmed'in Trabzonu aldığı 1461'de kesin olarak Osmanlı Egemenliği'ne girdi ve uzun süre Trabzon Eyaletine bağlı bir kaza merkezi olarak kaldı. Şehzade Selim'in bu kente sancakbeyi olarak atanmasından sonra daha da önem kazandı.

XVI. yy'ın birinci yarısında Tirebolu ve Giresun bir kale ile kale civarındaki bir köyden oluşuyordu ve Çepni nahiyesinin sınırları içinde sayılıyordu.

Yavuz Sultan Selim zamanında Giresun kalesinin halkı zeamet sayılmış ancak, ispençe, öşür ve rusumları Trabzon sancakbeyince alınmıştır. Bu dönemde kalede 31 müslüman aile vardı. Bunlar avarız vergisi vermiyorlardı. kaledeki Hırıstiyan aileler üç bölümden oluşuyordu. Bunların bir bölümü oldukca uzun süreden beri Giresun'da oturan ve 103 aileden oluşan Hıristiyanlardı. İspençe, öşür ve diğer vergileri vermekle yükümlüydüler. İkinci bölüm kent dışından gelenlerdi ve 63 aileden oluşuyorlardı. Bunlar dışında 55 hane ile dışardan gelen ve uzun süreden beri Giresun'da oturan Hıristiyanlardı.

XIX.yy'da karadeniz kıyısında yer alan Giresun ve Tirebolu, kaza merkezleriydi. Günümüzde Giresun'a bağlı olan Tirebolu'nun doğusunda Görele kazası, güneyinde Gümüşhane ve Karahisar-ı Şarki sancakları yer almaktaydı.

Giresun, Tirebolu ve Görele Tanzimatın ilanına değin Trabzon Eyaletine bağlı birer kaza idi.

1846 Devlet Salnamesi, Giresun kazasını, Trabzon Eyaletine bağlı Karahisar-ı Şarki Sancağının bir kazası gibi göstermektedir.

1860 Salnamesinde de Giresun Kazasının konumu aynıdır.

1876 Vilayet Nizammamesinde Giresun ve Tirebolu kazaları Trabzon Vilayetinin Trabzon Merkez Sancağı içinde görünmektedir. Giresun ve Tirebolu'nun yanı sıra, Trabzon Merkez Sancağı'nın öbür kazaları, Bucak, Rize ve Of idi.

1877 Devlet salnamesi Giresun Kazsının Trabzon değil, Sivas Vilayetinin Karahisar-ı Şarki (Şebinkarahisar) Sancağına bağlı olduğunu yazmaktadır. Aynı tarihte Tirebolu ve Görele Kazaları ise, Trabzon Vilayetinin Trabzon Merkez Sancağı içinde yer almaktadır.

1892 Devlet salnamesinde Giresun, Tirebolu ve Görele kazaları, Trabzon Merkez Sancağına bağlıydı. Cuinet' de Giresun kazası 1892'de Trabzon Merkez kaza, Sürmene, Akcaabad, Vakfıkebir, Görele, Tirebolu ve Ordu ile birlikte, Trabzon vilayetinin 4 sancağından biri olan Trabzon sancağı içinde gösterilmektedir. Cuinet'e göre , Giresun kazasının Akköy (merkezi Bulancak), Piraziz ve Keşap olmak üzere 3, Tirebolu Kazasının ise, Görele ve Şiran olmak üzere 2 nahiyesi vardır. Giresun ve Tirebolu'da birer Kaymakam, 4 yıl için halkın seçtiği bir belediye başkanı, bir kışla komutanlığı ile silah deposu ve liman başkanlığı bulunmaktaydı.
 
Geri
Üst