Hakka giden arayış ve Selman-ı Farisi

*MeleK*

♥Ben Aşık Olduğum Adamın Aşık Olduğu Kadınım♥
Hakka giden arayış ve Selman-ı Farisi
Uzun boylu, sık saçlı, teni buğday renginde olup güzel yüzlü idi. Sakalının çoğu siyah idi. Elbisesi, izar, rida, emameden ibaretti. Ülfeti külfetsizdi. Samimi ve munis, geçim ehli bir zat idi.
Seçkin ve meşhur sahabilerden biri. İran asıllı olup, İsfahan'ın Cayy kasabasında doğmuştur. Bir rivayete göre de doğum yeri Râmehürmüz'dür. Doğum tarihi hakkında bilgi bulunmamaktadır. Selman Radıyallâhü Anh'ın müslüman olmadan önceki ismi, Mâbah bin Buzahşan'dır. Müslüman olduktan sonra Selman ismini almıştır. Künyesi Ebu Abdullah'tır. Ona nesebi sorulduğu zaman; "Ben; Selman bin Islâm'ım" demiştir. Selman Radıyallâhü Anh'ın babası Mecusilik’e aşırı bağlı olan bir köy ağası (Dikhan) olup büyük bir çiftliğe sahipti. Onun evinde bir ateşgede vardı ve onda ateşin sönmeden sürekli yanmasını sağlama işiyle Selman Radıyallâhü Anh ilgileniyordu. Babasının ona karşı olan sevgisi çok aşırıydı. Bu yüzden onu, kendisine bir zarar gelmesin diye eve kapatmıştı. Bu arada Selman Radıyallâhü Anh, Mecusilik’in gerçek bir din olup olamayacağı hakkında düşünmeye başladı. Ancak o kendi deyimiyle, bir köle gibi eve hapsedildiginden, dışarıdaki olaylardan pek haberdar degildi ve bu yüzden Mecusilik’i diğer dinlerle karşılaştırma imkanından yoksun bulunmaktaydı. Bir ara babası, işleri yoğunlaşınca onu tarlalardan birisine bakması için göndermek zorunda kaldı. Öte taraftan onu, kendisi için her şeyden değerli olduğunu söyleyerek işini bitirince gecikmeden eve dönmesi için uyardı. Bölgede az da olsa Hristiyan bulunmaktaydı. Yola çıkan Selman Radıyallâhü Anh, bir kilisenin yanından geçerken, içerde ibadet edenlerin durumu dikkatini çekti ve içeri girerek onları izlemeye başladı. O, evde hapsedilmiş olduğıı için bu insanların dini hakkında hiç bir bilgiye sahip değildi. Selman Radıyallâhü Anh tarlaya gitmekten vazgeçerek, büyük bir merak içerisinde, akşama kadar orada kalmış ve bu dinin Mecusilikten daha hayırlı olduğu kanaatine vararak, onlara, bu dinin kaynağının nerede olduğunu sormuştu. Onunla ilgilenen hristiyanlar, dinleri hakkında onu bilgilendirmişler ve bu dinlerinin kaynağının Suriye’de olduğunu söylemişlerdi. Selman Radıyallâhü Anh, eve dönmekte gecikince babası endişelenmiş ve onu bulmak için adamlar göndermişti. Eve dönen Selman Radıyallâhü Anh, başından geçen olayı babasına anlattı. Babası ise ona, gördüğü dinde hiç bir hayrın bulunmadığını ve atalarının dininin, karşılaştığı dinden daha iyi ve üstün olduğunu söyledi. Selman Radıyallâhü Anh babasına karşı çıkarak, hristiyanlığın kendi dinlerinden üstün olduğu konusunda onunla tartışmaya başladı. Babası, onun bu durumundan telaşlandı ve ayaklarından bağlayarak onu hapsetti. Selman Radıyallâhü Anh, kilisedeki hristiyanlarla irtibat kurarak, Suriye tarafına gidecek bir kervan hazır olduğu zaman, kendisine haber vermelerini istedi. Böyle bir kervan hazır olduğu zaman, kendisine verilen haber üzerine evden kaçtı ve bu kervana katılarak Suriye'ye gitti. Burada bir rahibin hizmetine girdi ve ondan hristiyanlığın esaslarını öğrenmeye başladı. Ancak bu rahib, kötü bir kimseydi. O, insanları sadaka vermeye teşvik ediyor, fakat topladığı bu sadakaları yerlerine sarfetmeyerek kendisi için biriktiriyordu. Bu rahib ölünce, Selman Radıyallâhü Anh, onun yerine geçen rahibe tabi oldu. Bu kimse zühd ve takva sahibi bir zattı. Ona büyük bir sevgiyle bağlanan Selman Radıyallâhü Anh, ölümü yaklaştıgı zaman; kendisine kimi tavsiye edebileceğini sordu. Rahip ona, tabi olunabilecek tek kişiyi tanıdığını, onun da Musul'da bulunduğunu söyledi. Selman Radıyallâhü Anh, Musul'a gidip, bu kimseye tabi oldu. Onun ölümü yaklaştığı zaman da ondan yine kimin gözetimine girmesi gerektiği hususunda tavsiye istedi. Bu zat ona, üzerinde bulundukları itikadda hiç kimseyi tanımadığını, ancak, Nusaybin'de bulunan bir âlime tabi olabileceğini söyledi. Selman Radıyallâhü Anh doğruca Nusaybine gitti. Nusaybin'deki rahibin yanında bir müddet kaldıktan sonra, onun da ölüm döşeğine yattığını gören Selman Radıyallâhü Anh, yine kime uyabileceğini sordu. Bu kimse, ona, uyulabilecek tek bir kimseyi tanıdığını ve onun Rum diyarında, Ammuriye'de bulunduğunu söyledi.

O ölünce Selman Radıyallâhü Anh, Ammuriye'ye gitti. Ammuriye'de bir müddet kaldıktan sonra burada yanında kaldığı rahibin ölümü yaklaştığı zaman ondan da kime tabi olacağı konusunda vasiyette bulunmasını istedi. Bu kimse ona, yeryüzünde tabi olunabilecek bir kimsenin var olduğunu bilmediğini söyledi ve şöyle ekledi: "Ancak bir peygamberin gelmesi yakındır. O, Ibrâhim'in dini üzere gönderilecek ve kavminin arasından hicret edip, içinde hurma bahçeleri olan iki harra arasındaki bir yere gidecektir. Onun peygamber olduğunu belirten alâmetleri vardır: O, hediye edilen şeyleri yer, sadaka olarak hiçbir şeyi kabul etmez. Iki omuzu arasında da nübüvvet mührü bulunmaktadır. Görünce onu tanırsın. O ülkeye gidip ona katılmayı başarabileceğine inanıyorsan bunu yap."

Selman Radıyallâhü Anh, burada bir müddet kaldıktan sonra, Kelb kabilesinden bir tüccarla karşılaştı. Ondan, ülkesi hakkkında bilgi aldı ve bahsedilen nebinin bu bölgedeki bir yerden çıkması gerektiğine kanaat getirerek, kendisini bir ücret karşılığında birlikte götürmesini istedi. Selman Radıyallâhü Anh'ın teklifini kabul eden Kelbli Arap onu yanına alarak Hicaz'a doğru yola çıktı. Ancak, Vadi'1Kura'ya geldiklerinde bu kimse Selman Radıyallâhü Anh'a ihanet etti ve onu köle olarak bir yahudiye sattı. Vadi'IKura'da hurmalıkları gören Selman Radıyallâhü Anh, kalbi mutmain olmamakla birlikte, Ammuriye'deki rahibin kendisine tarif ettiği yerin burası olmasını arzuluyordu. Vadi'1Kura'da bir müddet kaldıktan sonra, efendisinin amcasının oğlu olan Kureyzaoğulları'ndan bir kimse tarafından satın alınarak Medine'ye götürülen Selman Radıyallâhü Anh, burayı görünce, hocasının kendisine bahsettiği beldeye geldiğini anlamıştı. Rasulullah Sallallahü Aleyhi ve Sellem Mekke'de peygamberlikle görevlendirilip Medine'ye hicret edene kadar köle olarak hurma bahçelerinde çalışmış ve sürekli meşgul tutulduğu ve serbest olarak kimseyle konuşamadığı için, onun varlığından haberdar olamamıştı. Rasulullah Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Kuba'ya geldiği zaman yahudiler, Evs ve Hazrec'in ona iman etmesine kızıyor ve bunu bir türlü hazmedemiyorlardı. Selman Radıyallâhü Anh, hurma bahçesinde bir ağacın tepesinde çalıştığı sırada yahudilerden birisi gelmiş ve ağacın altında oturan Selman Radıyallâhü Anh'ın sahibine (Evs ve Hacrec'i kastederek); "Allah Benî Kayle'ye lânet etsin. Vallahi onlar şu anda, Mekke'den bu gün gelen bir adamın etrafında toplanmış bulunuyor ve onun nebi olduğuna inanıyorlar" dedi. Selman Radıyallâhü Anh şöyle demektedir: "Ben kendi kendime; "bu kesinlikle o peygamberdir." dedim. Öyle bir titremeye başladım ki; ağacın altında duran sahibimin üzerine düşeceğim korkusuna kapıldım. Süratli şekilde ağaçtan aşağı inip; "Ne diyor? Bu haber nedir?" diye sordum. Bunun üzerine efendim bana şiddetli bir yumruk attı ve; "Bundan sana ne! Işinin başına dön" diye bağırdı. Ben ona; "Sadece duyduğum bu haberin ne olduğunu anlamak istemiştim" dedi. Akşam olunca Selman Radıyallâhü Anh, biriktirmiş olduğu bir miktar yiyeceği alarak, Kuba'da bulunmakta olan Rasulullah Sallallâhü Aleyhi ve Sellem'in yanına gitti ve ona; "Senin salih bir kimse olduğunu duydum. Yanınızda ihtiyaç sahibi olan arkadaşlarınız var. Sizin halinizi duyduğum zaman, bunları size vermemin daha iyi olacağını düşündüm" dedi ve getirdiklerini Rasulullah Sallallâhü Aleyhi ve Sellem'in yanına koydu. Rasulullah Sallallâhü Aleyhi ve Sellem, ashabına; "Yiyin" dedi. Ancak kendisi bunlardan yemedi. Selman Radıyallâhü Anh, sadaka kabul etmediğini gördüğü zaman kendi kendine; "Bu alametlerin biridir." dedi. Daha sonra Rasulullah Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Medine'ye geçti. Selmân Radıyallâhü Anh tekrar birşeyler hazırlayarak Rasulullah Sallallâhü Aleyhi ve Sellem'in yanına gitti ve getirdiklerinin sadaka olmadığını, sadece kendisine hediye olarak vermek istediğini söyledi. Onun sahabeleriyle birlikte bunlardan yediğini görünce ikinci alametin de onda var olduğuna kani oldu. Bir zaman sonra Selman Radıyallâhü Anh tekrar Rasulullah Sallallâhü Aleyhi ve Sellem'in yanına gitti. Rasulullah Sallallâhü Aleyhi ve Sellem ashabıyla birlikte oturmaktaydı. O, onlara selam verdikten sonra, Rasulullah Sallallâhü Aleyhi ve Sellem'in etrafında dolaşmaya başladı. O’nun, bildiği bir şeyi araştırdığını anlayan Rasulullah Sallallâhü Aleyhi ve Sellem ridasını kaldırdı. Selman Radıyallâhü Anh, Rasulullah Sallallâhü Aleyhi ve Sellem'in sırtındaki mührü gördüğü zaman Ammuriye'deki rahibin kendisine bahsettiği mührün aynısı olduğunu anladı ve onu öperek ağlamaya başladı. Rasulullah Sallallâhü Aleyhi ve Sellem onu yanına oturtarak halini sordu. Selman Radıyallâhü Anh, oraya ulaşıncaya kadar başından geçen olayları anlattığı zaman, Rasulullah Sallallâhü Aleyhi ve Sellem ve orada bulunan sahabiler bunu hayretler içerisinde dinlemişlerdi.

Selman Radıyallâhü Anh, Rasulullah Sallallâhü Aleyhi ve Sellem'e geldiği zaman Arapçayı meramını anlatacak ölçüde bilmiyordu. Onunla Farsçayı bilen bir tercüman aracılığıyla konuşmuş olduğu rivayet edilmektedir.

Selman Radıyallâhü Anh, Hicret'in beşinci yılına kadar köle olarak yaşamıştır. Bundan dolayı o, Hendek savaşından önceki gazalara iştirak edemedi. Uhud savaşı öncesinde Rasulullah Sallallâhü Aleyhi ve Sellem ona, efendisiyle mükâtebede bulunmasını söyledi. Selman Radıyallâhü Anh, bunun üzerine efendisine giderek onunla, üç yüz hurma fidanı temin edip dikmek ve kırk ukıye (1600 dirhem = yaklaşık 5 kilo) altın vermek şartıyla anlaştı. Bunun üzerine Rasulullah Sallallâhü Aleyhi ve Sellem, Sahabilere: "Kardeşinize yardım edin" dedi. Sahabi güçleri miktarınca fidan temin ederek üç yüz tane fidanı ona verdiler. Rasulullah Sallallâhü Aleyhi ve Sellem, ona: "Selman, git çukurlarını kaz. Dikmeye sıra geldiği zaman onları sen dikme, bana haber ver. Onları kendi ellerimle yerlerine koyayım." dedi. Selman Radıyallâhü Anh, çukurların kazılma işini Sahabîlerin yardımıyla bitirdi. Rasulullah Sallallâhü Aleyhi ve Sellem, bahçeye giderek bütün fidanları yerine koydu. Bu fidanlardan hiç bir tanesi kurumamıştı. Daha sonra, Rasulullah Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Selman Radıyallâhü Anh'ı yanına çağırarak, efendisine ödemesi gereken kırk ukıye altını ödemesi için ona yumurta büyüklüğünde bir altın külçesi verdi. Selman Radıyallâhü Anh: "Bu benim ödemem gereken miktarı nasıl karşılar ya Rasulallah!" demekten kendini alamadı. Rasulullah Sallallâhü Aleyhi ve Sellem ona, "Ey Selman! Allah onunla senin borcunu karşılayacaktır" dedi. Selman Radıyallâhü Anh şöyle demektedir: "Nefsim elinde olan Allah'a yemin ederim ki, onunla kırk ukiyelik ödemem gereken miktarı ödedim". Artık böylece Selman Radıyallâhü Anh hürriyetine kâvuşmuş oluyordu.

Selman Radıyallâhü Anh'ın katıldığı ilk savaş Hendek savaşıdır. Müşrikler, müttefiklerle birlikte oluşturdukları on bin kişilik bir orduyla birlikte Medine'ye doğru harekete geçtikleri zaman, Rasulullah Sallallâhü Aleyhi ve Sellem, şehir içinde kalarak bir savunma savaşı vermeyi kararlaştırmıştı. Ancak, Medine'nin çevresinde düşmanın şehre girişini engelleyecek her hangi bir sur yoktu. Bu durum şehrin savunulmasını oldukça güçleştiriyordu. Yapılan istişareler esnasında Selman Radıyallâhü Anh, Rasulullah Sallallâhü Aleyhi ve Sellem'e, "Ey Allah'ın Rasulü! Biz Iran'da muhasara edildiğimiz zaman şehrin etrafında bir hendek kazarak kendimizi savunurduk" deyip hücuma açık bölgede bir hendek kazılması görüşünü ileri sürmüştü. Bu görüş Rasulullah Sallallâhü Aleyhi ve Sellem tarafından uygun bulunmuş ve derhal hendeğin kazılması için faaliyete geçilmişti. Selman Radıyallâhü Anh, kuvvetli bir kimseydi ve kazı işinde oldukça verimli çalışmaktaydı. Ensar grubu, Selman Radıyallâhü Anh'ı sahiplenerek, "Selman bizdendir" dediler. Bunun üzerine muhacirler; "Hayır Selman bizdendir" demeye başladılar. Bunu duyan Rasulullah Sallallâhü Aleyhi ve Sellem; "Selman bizdendir. O ehli beytimdendir" diyerek onu ehli beytine dahil etmiştir.

Selman Radıyallâhü Anh, daha sonraki bütün savaşlarda Rasulullah Sallallâhü Aleyhi ve Sellem ile birlikte bulunmuştur. Mekke’li müşrikler, Medine önlerine geldikleri zaman şehirle aralarındaki hendeği gördüklerinde şaşırmışlardı. Çünkü Araplar daha önce böyle bir savunma usulünden habersizdiler. Müşrikler, bu hendeği geçmeyi denedilerse de başaramadılar. Savaşın kazanılmasında hendeğin rolü o kadar büyük olmuştur ki, bundan dolayı Hendek savaşı olarak adlandırılmıştır.

Selman Radıyallâhü Anh, Rasulullah Sallallâhü Aleyhi ve Sellem'in yanından vefat edinceye kadar ayrılmadı. Hz. Ebu Bekir Radıyallâhü Anh'ın Halifeliği zamanında da Medine'de bulunmuştur.

Ömer Radıyallâhü Anh devrinde islâm ordusu Iran'ın fethi için harekete geçtiği zaman Selman Radıyallâhü Anh da bu orduya katıldı. Selman Radıyallâhü Anh Iran asıllıydı. Bundan dolayı düşman ordusunun durumunu çok iyi biliyordu. Ayrıca Farsların islâm dinini kabul ederek dalaletten kurtulmalarını şiddetle arzulamaktaydı. Iranlılar, Kadisi'ye yenilgisinden sonra Medain'de toplanmışlardı. Müslümanlar Dicle nehrinin kenarına geldikleri zaman, karşıya geçmek için hiç bir şey bulamadılar. Sa'd bin Ebi Vakkas, karşı sahile bir öncü birliği gönderip geçiş güvenliğini sağladıktan sonra, bütün orduya nehri geçme emrini verdi. Ordu topluca, suları kabarmış bir şekilde akan Dicle nehrine daldı. Sa'd Radıyallâhü Anh'in yanında Selman Radıyallâhü Anh bulunmaktaydı. Sa'd Radıyallâhü Anh, dua ediyor ve Allah Teâlâ'nın dostlarına yardım edeceğini, dinini üstün kılacağını ve Allah Teâlâ'ya isyan eden bir topluluğun iyiliğe (Islâm'a) galebe çalamayacağını söylüyordu. Nehrin ortasında oldukça heyecanlı bir halde bulunan Sa'd Radıyallâhü Anh'a, Selmân Radıyallâhü Anh şöyle demekteydi: "Islâm yepyenidir. AIlah, karaları nasıl müslümanların emrine vermişse, denizleri de onların emrine verecek güçtedir. Allah'a yemin ederim ki, müslümanlar nehre nasıl akın akın girmişlerse nehirden öylece akın akın çıkacaklardır". Gerçekten müslüman ordusu hiç kayıp vermeden karşı kıyıya geçmişti.

İranlı askerler dehşet içerisinde, onların nehri geçişlerine bakıyorlar ve kendi kendilerine; "Şeytanlar geliyor. Vallahi bizim savaştığımız bu topluluk cinlerden başkaları değildir" demekteydiler. Iranlı askerler kaçarak Kisra'nın sarayına sığınıp direnmeye devam ettiler. Buraya gönderilen öncü birliğinin komutanı Selman Radıyallâhü Anh'dı. O, surun önüne geldiği zaman, Islâmın emrettiği şekilde onları üç defa müslüman olmaya, kabul etmezlerse cizye ödemeye davet etti. Selman Radıyallâhü Anh onlara şöyle diyordu: "Ben de aslen sizden biriyim. Size acıyor ve yumuşak davranıyorum. Eğer müslüman olursanız bizim kardeşlerimiz olarak aynı haklara sahip olursunuz. Bunu kabul etmez, dininizde kalmak isterseniz, bize itaat ederek cizye ödersiniz. Bunu da kabul etmezseniz, diğerleri gibi sizinle savaşırız."

Selman Radıyallâhü Anh, meselenin Arapların Acemlere hâkimiyeti meselesi olmadığını onlara anlatabilmek için, "Sizden biri olduğum halde Araplar bana itaat ediyor" diyerek ikna etmeye çalışıyordu. Selman Radıyallâhü Anh ilk iki şartı kabul etmemeleri üzerine onlara üç gün düşünmeleri için mühlet verdi. Üçüncü gün sarayda bulunan askerler teslim olmayı kabul ettiler ve böylece Kisra'nın muhteşem sarayı müslümanların eline geçmiş oldu. Daha önce Behuresir’dekileri de O, Islâm'a davet etmişti. Ancak buradakiler, cizye vermeyi de reddedince savaşılarak mağlup edilmişlerdi.

Selman Radıyallâhü Anh Iran'ın fethi için devam eden askerî harekâtlarda aktif olarak rol almıştır. Selman Radıyallâhü Anh, Hz.Ömer Radıyallâhü Anh döneminde Medâin valiliğinde bulunmuştur.

Valilikten artan vakitlerinde hamallık yapardı. Insanlar onun, Peygamber Sallallahü aleyhi ve Sellem Efendimiz’in “Selman bizdendir. Benim ehli beytimdendir.” diye övdüğü ve cennet üç kişiye aşıktır. Selman, Ali, Ammar” buyurduğu, büyük sahabi, temizler temizi, Pâk, Selmanı Farisi Radıyallahü Anh olduğunu anlayınca ellerine kapanır. Onu hamal zannettikleri için özür dilerlerdi. Ama o hiçbir şeye aldırmaz. Aldığı yükü hedefine kadar götürürdü. Kesinlikle para da almazdı.

Hiçbir zaman ev tutmadı. Sokaklarda yatardı. Ölüm döşeğinde üzerine yorgan örtülünce, dünya nimetlerine gömüldüğünü düşünerek “Ben, Sevgili Efendim’e dünyadan uzak duracağıma söz verdim. Bu kadar eşya ile onun huzuruna nasıl çıkarım?” diye ağlamıştır.
Selman Radıyallâhü Anh, Hicri 36 yılında Iran Medain'de 280 (ikiyüz seksen) yaşında vefat etmişti
 
Geri
Üst