Huzur İsrafı

PeLiNiM

Yeni Üye
Üye
Huzur İsrafı
Karşımızdaki bir insana, nezaket ifadesi olarak;

“Ben sizin daha fazla vaktinizi almayayım” cümlesini tekrarladığımız halde, kendimizin vaktini hoyratça savurduğumuzun farkında mıyız?..

Zamanı milimi milimine kullanan ve o kullanma tarzından vazgeçmeyen bir arkadaşım var.. ibadetlerini yapar, günün belli saatlerinde mutlaka Kur’an ve tefsir okur, belli zaman içinde bitirmek zorunda olduğu bir kitabı dâima vardır. Üstünü başını kendisi diker, özene bezene yemek yapar ve bizim “bu kadar zamanı nerden buluyorsun?”sorumuza; “televizyon seyretmiyorum ve kabul günlerine gitmiyorum” şeklinde cevap verir. Kabul günlerine gitmez ama, dostlarını yarım saatliğine, bir saatliğine ziyaret etmeyi ihmal etmez..

Odasının duvarında bir levha asılı;

“Sevdiklerinize zaman hediye edin!”. O küçük levhayı her okuyuşumda, zamandan önce, o zamanı kullanacak şuuru kazandırmalı diyorum.

Arkadaşımın zamanı,çok kıt bir şeyi kullanır gibi itina ile kullanması, zaman anlayışına bir mânâ yüklemesinden kaynaklanıyor.. Zamanı kötü şeylere âlet etmek korkusu öyle yerleşmiş ki...

Danteller ören, dikiş diken, konu-komşunun yardımına koşan genç bir komşumuz var apartmanda.. Bir gün bana “bizimkisi de hayat mı?.. Yiyoruz, içiyoruz, uyuyoruz.. Sonra kalkıyoruz yine aynı yerden devam ederek yine yeyip-içip yine uyuyoruz” dedi..

Aslında vaktini iyi kullanmaya çalışan biri olmasına rağmen yaşadığı hayat O’na mânâsız geliyor.. Her geçen günün binbir borçla geçer gibi ağırlık bıraktığını söylüyor.. Bütün bu ağırlığın sebebini ibadet etmemekte buluyor ama bu ağırlığı ortadan kaldırmak için hiçbir gayert göstermiyor.. Konuyu ne zaman açsam “Dâima yarın namaza başlıyacağım” diyor.. “Mü’min için yarın yoktur” diyorum. Onun için o, bütün yapmak istediği iyilikler ve güzellikler için bugünü barınak bilir..

Ve yaşlı ninem “Her nimetin bir külfeti vardır evlatçığım” diyor. “Teknik onca kolaylık getirdi.. İnsanların yaptıkları işleri makinalar üstlendi ve karşılığında onların mutluluğunu aldı” Nineme göre teknik, bir mutluluk israfı. Zamandan kazandırıyor ama huzurdan çalıyor..

Kadının daha önce ev işlerinden başını kaşıyacak zamanı yoktu. Bulduğu zaman biriminde ise, yorgunluğunu başka bir işle gidermeye çalışırdı.. Şimdi, makinalar sayesinde evin işleri hafifledi ve arta kalan zaman, geçmişin kadınıyla mukayese edildiğinde, büyük bir yekûn tutuyor.. Bu noktada nineme hak veriyorum..

Bütün bu reel gelişmeler, kadını daha huzursuz etmekten öteye gidemiyor..

Arta kalan zamanı insana yakışır şekilde, yeni şeyler öğrenmek, kendisini yetiştirerek değerlendirmek yerine kadın, bakışlarını etrafına dikiyor, özentinin ve başkalarının hayatıyla kendi hayatını mukayese eden bir dünya görüşünün baskısı altında; kendisinden daha güzel olan, daha güzel giyinen, daha rahat yaşayan ve daha çok eğlenen kadınları seyretmekle meşgul oluyor.. Yani artan zamanı, hep başkalarına özenmekle, başkalarını kıskanmakla geçiriyor..

Medya ise bu kıskançlığı ve özentiyi her gün kamçılıyor..

Sosyal sınıflar arasındaki statü farkının kaldırılmasını en fazla kadın zorluyor.. Görgüyle, bilgiyle, kültürle değil de; kıyâfetle, onların yaptıklarını yapmaya çalışmakta zorlanan sosyal statüyle. Tam “Yetiştim” ümidiyle ferahlanılmaya çalışırken başka acımasız yeni, kadını mutsuz ediyor..

Alt tabakadakiler kıyafetleriyle, üst tabakadakilere benzemeye çalişırken, üst tabaka da kıyafetindeki farklılıklarla ve yaşantısıyla, alt tabakadan farklı olmaya çalışıyor.. Bütün bir vakit, aradaki mesafeyi kapatabilmek uğruna heba ediliyor..

Evet; “Şeytan hep aylaklara yaptıracak bir kötülük bulur”


alıntı
 
Geri
Üst