Hz Nuhuhun Gemİsİ

*MeleK*

♥Ben Aşık Olduğum Adamın Aşık Olduğu Kadınım♥
Hz Nuhuhun Gemİsİ
Nuh "Rabbim, yeryüzünde kafirlerden yurt edinen hiç kimseyi bırakma." dedi. Çünkü Sen onları bırakacak olursan, Senin kullarını şaşırtıp-saptırırlar ve onlar, kötülükten sınırı aşan (facir'den) kafirden başkasını doğurmazlar." (Nuh Suresi, 26-27)

Ayette de belirtildiği üzere, Allah, Hz. Nuh'un duasına karşılık olmak üzere isyanlarında direten topluluğa sel felaketi gönderdi. Tarihi kaynaklarca, Dicle ve Fırat nehirleri arasında kalan Mezopotamya ovasında gerçekleştiği düşünülen tufan sırasında sular ovanın tamamını kaplayacak derecede yükselmiştir. Kuran'da belirtildiği üzere; yağan şiddetli yağmur, nehirlerin taşmasıyla birleşerek büyük bir tufana sebebiyet vermiştir.

Öncelikle burada önemli bir husus belirtmek gerekmektedir. Tufan; bazı kaynaklarda geçtiği gibi, tüm dünyayı kaplayan bir felaket değil, yalnızca Nuh Kavminin bulunduğu, yani Mezopotamya Ovası'nı etkisi altına alan, yöresel bir felakettir. Bugün elde edilen bütün arkeolojik bulgular da, tufan vakasının yöresel olduğunu işaret etmektedir.

O bölgede yapılan kazılar, su baskınının, bölgedeki uygarlığın bir süre duraksamasına neden olduğunu göstermektedir. İkinci önemli husus ise, yapılan çalışmalar sonucunda, olayın aynı Kuran'da anlatıldığı şekilde meydana geldiğidir. (Detaylı bilgi için: Kavimlerin Helakı, Harun xxxxx, Araştırma Yayıncılık)

Gemi Cudi'ye Oturdu

Kuran'da, Hz Nuh'un yaptığı geminin, Tufan sonrası "Cudi"ye oturduğu bildirilmektedir. "Cudi" kelimesi kimi zaman özel bir dağ ismi olarak kullanılır, ancak kelime aynı zamanda Arapça'da "yüksekçe yer-tepe" anlamına da gelmektedir. Dolayısıyla Kuran'da "Cudi"nin, özel bir dağ ismi olarak değil, sadece geminin yüksekçe bir mekana oturduğunu anlatmak için kullanılmış olabileceği de söz konusudur. Ayrıca "Cudi" kelimesinin "yüksekçe yer-tepe" anlamından, suların belirli bir yüksekliğe eriştiği ancak, çok büyük dağların seviyesine kadar yükselmemiş olduğu anlamı da çıkarılabilir. Yani Tufan, Muharref Tevrat'ta anlatıldığı gibi tüm yeryüzünü ve yeryüzündeki tüm dağları yutmamış, sadece belirli bir bölgeyi kaplamış olmalıdır. Ve büyük olasılıkla Cudi kelimesi, Kuran'da özel bir isim olarak kullanılmıştır. (En doğrusunu Yüce Allah bilir.)

Buna göre Cudi'nin neresi olduğunu araştırmak gerekir.

Ararat, Ağrı Dağı Mı?

Muharref Tevrat'ı ve İncil'i kaynak alan Yahudi ve Hıristiyan araştırmacıların büyük çoğunluğu, Hz Nuh'a ait geminin kalıntılarının Ağrı Dağı'nda olduğuna inanmaktadırlar. Bunun sebebi de, Kitab-ı Mukaddes'in tufandan bahseden bölümlerinde geminin oturduğu yerin "Ararat" olarak geçmesi ve Ararat'ın da, Ağrı Dağı ile aynı dağ olduğu sayılmasından kaynaklanmaktadır.

Ararat kelimesi Tevrat'ta sıradağ adının yanında başka pasajlarda krallık veya ülke adı olarak da yer almıştır.

Örneğin; 2. Krallar ve İşaya bölümlerinde Ararat kelimesi bir ülkenin adı olarak geçmektedir:

Bir gün Nisrok'un tapınağında tapınırken, oğullarından Adrammelek'le Şareser, onu kılıçla öldürüp Ararat ülkesine kaçtılar. Yerine oğlu Esarhaddon kral oldu. (Tevrat, 2. krallar, 19/37) ve (Tevrat, İşaya, 37/38)

Yeremya bölümünde ise bir krallık olarak geçmektedir:

Ülkeye sancak dikin! Uluslar arasında boru çalın! Ulusları Babil'le savaşmaya hazırlayın. Ararat, Minni, Aşkenaz krallıklarını Ona karşı toplayın. Ona karşı bir komutan atayın, Çekirge sürüsü kadar at gönderin üzerine. (Tevrat, Yeremya, 51/27)

Tekvin bölümünde ise dağ silsilesinin adı olarak geçmektedir:

Sular yeryüzünden çekilmeye başladı. Yüz elli gün geçtikten sonra sular azaldı. Gemi yedinci ayın on yedinci günü Ararat dağlarına oturdu. (Tevrat, Tekvin, 8/4)

Arkelojik araştırmaların sonucunda, Tevrat'ta geçen Ararat, tarihte Urartu olarak bilinen topluluğun MÖ 1000 yıllarında Van şehri civarında kurdukları devletin adı olduğu anlaşılmıştır.

Asur dilinde aslı "Uruatri" olan "Urartu" kelimesi, İbranice Kitab-ı Mukaddes'te "Ararat" şeklini almıştır. Uruatri kelimesi "dağlık bölge, yüksek memleket" demektir. Bu isme ilk defa MÖ 1274 yılına ait Asur Kralı 1. Salmanasar'ın kayıtlarında rastlanmıştır. Buradan ortaya çıkan sonuç ise, Van gölünün güneydoğusundaki bölge ve o bölgede yaşayan topluluğa verilen addır. (Oktay Belli, Anadolu Uygarlıkları Ansiklopedisi, 1-149)

Tevrat'ta "Ararat Dağları" ifadesini, bugünkü Ağrı Dağı yerine, Van Gölü'nün güneydoğusundaki dağlar olarak anlamak daha doğrudur. Çünkü, Urartular bu bölgede yaşıyorlardı ve bu bölge de Cudi Dağı'nın bulunduğu Cordyean bölgesiydi.

Tevrat'ın Tekvin 8/4 bölümünün Aramice ve Süryanice tercümeleri geminin indiği dağı Türe Kardu Dağı olarak zikreder. Bu dağlar da Van Gölü'nün güneydoğusundaki dağlardır.

Denildi ki: "Ey yer, suyunu yut ve ey gök, sen de tut." Su çekildi, iş bitiriliverdi, (gemi de) Cudi üstünde durdu ve zalimler topluluğuna da: "Uzak olsunlar" denildi. (Hud Suresi, 44)

Süryani yorumculara göre Türe Kardu, Kuran'da geminin indiği yer olan Cudi Dağı'dır. Ayrıca Süryani Rahip Horiepiskopos Aziz Günel, Nuh'un Gemisinin Türe Kardu Dağı'na oturduğunu teyit ediyor ve bu dağın da Cudi Dağı olduğunu söylüyor. (Aziz Günel, Türkiye Süryaniler Tarihi, 29 Bekir Aksoy, 91)

Yapılan arkeolojik kazılar ve jeolojik çalışmalar, geminin Cudi Dağı üzerinde oturmuş olabileceğine işaret etmektedir. Sonuç olarak; eski çağlarda yaşamış birçok uygarlığa ait tabletlerde ve elde edilen birçok tarihi belgede; tufan olayı, kişi ve yer isimleri farklılık gösterse de, çok büyük benzerliklerle anlatılmış ve "sapkın bir kavmin başına gelenler" bir ibret kaynağı olarak çağdaşlarına sunulmuştur

emek27dw9wm5st6wxea1et3.gif
 
Geri
Üst