İşimiz "İŞ" Olmaktan Çıkarsa...

*MeleK*

♥Ben Aşık Olduğum Adamın Aşık Olduğu Kadınım♥
İşimiz "İŞ" Olmaktan Çıkarsa...
Yetişkin dünyasının büyük bölümünü işgal eden çalışma yaşamı sadece kazanç elde ettiğimiz mekân değildir. Yaptığımız işe verdiğimiz anlam; aynı zamanda yaşamımıza verdiğimiz anlamı da gösteren değerli bir ölçüttür. Bunun yanında iş; kendimizi güvende ve işe yarar hissetmemizi de sağlar. Toplum içinde arzu edilir bir statüyü makamı; sadece “iş” yaparak elde etme şansımız vardır.

İşimiz sıkıcı geliyorsa geçmek bilmeyen saatleri saymadan duramıyorsak ve yaratıcılığımız azalmış ya da yok olmuş gibi hissediyorsak; bir tehlike var demektir. “Ben ne için çalışıyorum?” “yaptıklarımın farkındalar mı?” gibi sorgulamalar kolayca yaşamın bütününe yönelik tehditler haline gelebilir.

“Salla başını al maaşını” tarzında sadece kazanca yönelik bir tavır çalışan ve işveren için rahatsız edicidir. Çalışanın kendini değersiz ve yetersiz algılamasına neden olduğu gibi; işletmenin zora girdiği dönemlerde ihtiyaç duyduğu bağlılığı da engeller. Kendi emeğini dahi önemsemeyen bir çalışanın amaçlara yönelik adımlar atmasını sağlamak zordur. İnsan ömründen uzun yaşaması umudu ile kurulan işletmede çalışanların “batan geminin fareleri” haline gelmeleri bundan dolayı hızlı işleyen bir süreçtir.

Gün geçtikçe bir düstur haline gelen “her çalışanın bir alternatifi vardır” düşüncesi; çalışan ve işveren arasındaki karşılıklı güvenin ve sadakatin gelişmesini engelleyen bir çıkmazdır. Çalışan en önemli itici güç olarak kazancını görmeye başlar. Önemli bir amaca hizmet ediyor düşüncesi hızla kaybolur. İşverenini bağlanmaya değer bir lider olarak görme olasılığı azalır. “Ben onların bulabilecekleri en iyi adamım bana mecburlar” megalomanisi de aynı oranda burnunun ötesini göremeyen ve üretken olmaktan öte boşa zaman geçiren çalışanları besler. Bunlar süreç içinde kendini tekrarlayan işe ve hedeflere giderek yabancılaşan çalışanlardır. Çalışanın “ben gerekliyim ama yerim doldurulmaz değildir” düşüncesi; iç ve dış çatışmaları durduran üretime destek veren ve çalışan ile işi arasındaki doyumu artıran bir anlam taşır. Karşılıklı olarak işveren ve çalışanın birbirlerinin gerekliliğinin fakında olurlar.

Çalışan işini daha iyi yapmak için yoğunlaştığında verdiği hizmetin kalitesi artar. Çalışan için bu başlı başına bir ödül ve itici güçtür. Yapılan işten doyum elde etmek ve mutlu olmak için ilk şart para değildir. Aksine işin sonunda alınacak paraya odaklanmak işin doyumunu engelleyen kalitesini düşüren bir çıkmazdır. Bu durumda çalışanın işine bağlılık geliştirmesini ve hedefler için özveride bulunmasını beklemek sadece bir düştür.

Çalışan; “onlar için önemim nedir?” sorusuna iyi bir cevap vermeye ihtiyaç duyar. “Adam yerine” konduğunun farkında olmak ister. Ona sorulsun onun da fikri alınsın diye bekler. Yaptığı işle ilgili bir sorumluluk ve sınırlı olsa da karar verme esnekliği işine sahip çıkmasını sağlar. Değişiklikler emrivaki yapılırsa ve doğrudan uyması beklenirse işine duyduğu güveni zedelenir. Başarıdaki payı bilinir ve dile getirilirse onuru incinmez. İş tecrübesi ve buna bağlı olarak geliştirdiği bireysel farklılıklarına saygı duyulması; iç çatışmalara düşmesini engellediği gibi amirleri ve çalışma arkadaşları ile dengeli ve saygın iletişimde bulunmasına olanak verir.

“İş”; kendi başına bizi mutlu etmeye başladığında amacımız işimizi en iyi şekilde yapmak olur. Bu hem işveren için hem de hizmet verdiğimiz kişiler için memnuniyet verici bir üretimdir.
 
Geri
Üst