K.K.T.C. Hakkında Genel Bilgi ve K.K.T.C. Resimleri

PaSikA

Yeni Üye
Üye
K.K.T.C. Hakkında Genel Bilgi ve K.K.T.C. Resimleri
kktc hakkında bilgi kuzey kıbrıs türk cumhuriyeti hakkında bilgi kktc kısa kıbrıs genel bilgiler genel
Kıbrıs, Sicilya ve Sardunya’dan sonra Akdeniz’in üçüncü büyük adasıdır. Başkenti Lefkoşa olan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin 2006yılı verilerine göre toplam nüfusu 264,172’dir. Kıbrıs, adını Tunç çağından başlayarak işletilen zengin bakır yataklarından almıştır.Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, bozulmamış doğal güzellikleri, eşsiz tarihi zenginlikleri ile Akdeniz’de cennet bir adadır. Kuzey Kıbrıs, dost canlısı insanları, neredeyse tüm yıl boyunca güneşle yıkanan kilometrelerce uzunluğundaki kıyı şeridi; altın kumsalları ve 9000 yıllık görkemli tarihi ile sizlere en misafirperver karşılamayı sunar. Gotik kiliseler ile birarada bulunan Beşparmak Dağları’na hakim haçlı kaleleri, tapınak kalıntıları ile İngiliz kolonyal mimari örnekleri tarihin fantastik bir karışımı olarak karşınıza çıkar.
fft99_mf6312047.Jpeg

Ülkeye Giriş
TC vatandaşları kimlik veya pasaport ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne giriş yapabilirler.
İklim
Kıbrıs’ta Mayıs ayı ortalama sıcaklığı 28 °C’dir. Deniz sıcaklığı ise yaklaşık 25 °C’dir
 
Moderatör tarafında düzenlendi:
Cevap: K.K.T.C. Hakkında Genel Bilgi ve K.K.T.C. Resimleri

Gelenek, Görenek ve Adetler
Toplum hayatında gelenek, görenek ve adetlerin en güzel yansıdığı ve ortaya çıktığı ortamlar çeşitli törenler ve kutlama günleridir. Bunlar arasında düğünler, sünnet törenleri, bayram törenleri, çocuk doğumu, çocukların okula başlaması yer almaktadır. Kıbrıs Türk toplumunun karakteristiklerinden biri de “Konuk Ağırlama” tarzıdır. Bu durum, tüm dünyada bilinen geleneksel Türk konukseverliğinin bir yansımasıdır. İkram yapılırken her zaman yaşlı kişilere öncelik tanınması adettendir. Kıbrıs insanı, ikramda önceliği daima kahveye vermiş, bunun yanı sıra şerbetler de tercih edilmiştir. Bunlar arasında bal, gül, şeker, harup ve macun şerbetleri baştadır. Çeşitli meyvelerden hazırlanan macun sunumu da ayrı bir zevktir.

Halk Dansları
Kıbrıs Türk halkı, çeşitli etkinliklerde (düğün, kına gecesi, ekin kaldırma gibi) halk dansları oynamaktadır. Bu danslar genellikle Karşılamalar, Mendil Oyunları, Zeybekler, Kadın Oyunları, Dramatize Oyunlar ve Kasap Oyunları sırası izlenerek oynanılır. Karşılamalar, “Kadın ve Erkek Karşılamaları” olarak gruplandırılır. Kadınların oyunun temposu genellikle daha ağırdır. Karşılamalar dört kısımdan oluşmakta olup, dört ayrı ritme sahiptirler. Mendil oyunları veya sirtolar; orta hızda, neşeli ve erkekçe figürler içermektedir. Başlıca sirtolar olarak; Aziye sirtosu, İskele sirtosu, Karagözlü sirtosu, Kına sirtosu sayılabilir.

Geleneksel El Sanatları / Yemeniler
Geçmişte yemenilerin kullanımı oldukça yaygın olup, çeşitli süslemeleriyle kadın dünyasının zenginliğini ortaya koymaktaydı. Kıbrıs’ta kullanılan yemeniler genelde tam kare biçiminde olup; önceleri sadece kenarlarına motif işlenir, iç kısımları sade bırakılırdı.Daha sonra yemenilere dal ve çiçek motifleri basılmaya başlandı. Günümüzde yemeni modern anlamda eşarp olarak gelenek başka bir düzlemde sürdürülmektedir.

Geleneksel El Sanatları / Lefkara İşi
Lefkara işi Kıbrıs’ta yapılan yerel el sanatlarının en önemlilerinden birisidir. İlk olarak, Lefkara köyünden çıktığı için bu adı almıştır. Lefkara işi 2 grupta toplanır; “Keten üzerine Lefkara işi” ve “İğne işi Lefkara”. İkisinin de işlemesi sırasında yastık kullanılır. Lefkara işi geçmiş dönemlerde halkın kendi kullanımı için yapılırken, sonraları ticari amaçlı olarak ve günümüzde özellikle turistik el işleri kapsamında yapılmaktadır.

Geleneksel El Sanatları / Hesap İşi
Bu iş daha çok Lapta ve Kazafana bölgesinde yaygın olarak yapılan bir el sanatı türüdür.

Geleneksel El Sanatları / İpek İşi
İpek Böceği kozalarından işlene ürünlerdir.

Geleneksel El Sanatları / Bitkisel Örücülük
Kendiliğinden yetişen veya kültürü yapılan bazı bitkilerin sapını, yapraklarını, ince dallarını ya olduğu gibi yada yararak ince şeritler haline getirdikten sonra çeşitli şekillerde değerlendirme işidir. Kıbrıs’ta örücülüğün en yaygın olduğu yerler Mesarya ve Karpaz bölgeleridir.

Kuzey Kıbrıs Mutfağı
Kıbrıs mutfağı, tarih boyunca değişik kültürlerden etkilenmiştir. Bu yüzden tamamen Kıbrıs’ a ait herhangi bir yemek yoktur. Fakat orijinlerinde yapılan ufak değişikliklerle Kıbrıslılar lezzetli yemekler yaratmayı başarmışlardır.Her yemek kendine özgü bir lezzet taşır, yemeğin pişirilmesi ve sunumu Kıbrıs insanın karakterini yansıtır. ‘ Molohiya ’ Arap orijinli bir yemek olmasına rağmen hazırlanışı lezzeti ve sunumu ile Kıbrıs lezzetlerindendir. Bazı yemeklerin adı, hazırlanışı ve lezzeti bölgeden bölgeye farklılık gösterir. Kuzey Kıbrıs damak zevki olanların uğrak yeridir. Çeşitli sebze yemekleri, ızgaralar, hamur işleri, balık, çorbalar, kebaplar, lahmacun ve pideler Kıbrıs mutfağının sadece bir kısmıdır. Bir çok meze çeşidi, tatlılar, kekler, aparatif olarak yenilebileceği gibi ana yemeklerden sonra da yenilebilir. Yerel mutfağın dışında birçok restorantta Çin, İtalyan, Fransız ve Hint yemeklerini tadabilirsiniz.
 
Cevap: K.K.T.C. Hakkında Genel Bilgi ve K.K.T.C. Resimleri

Kuzey Kıbrıs Coğrafyası

Yeri
Kıbrıs, 9.251 km2 lik alanı ile Akdenizin üçüncü büyük adasıdır ve Akdenizin kuzeydoğusunda bulunur. Ada Türkiye'nin 64 km güneyinde, Suriye'nin 96 km batısında, Mısır'ın 400 km kuzeyinde ve Yunanistan anakarasının yaklaşık 770 km güneydoğusunda bulunur. Kıyılarının toplam uzunluğu 780 km'yi bulur.

Yüzey Şekilleri
Adanın kuzeyinde kıyıya çok yakın uzanan ve beş tepeli görünümünden dolayı Beşparmak Dağları olarak adlandırılan dağlar bulunur. Kıyıya paralel olarak 160 km boyunca uzanan bu dağlar Akdenizin doğusundaki büyük Alp-Himalaya zincirinin en güney ucunu oluşturur. Güneyde ise Troodos Dağları (Karlıdağ) bulunur. Bu dağların en yüksek noktası olan Olmypos dağı 1.951 m yüksekliğindedir. Adanın iç tarafında ise Mesarya olarak ta bilinen İçova bulunur. Yarısı sulanan bu ova adanın temel tahıl üretim alanıdır.

Akarsular ve İklim
Adanın bütün önemli ırmakları Troodos dağlarından doğar. En büyükleri olan Kanlı Dere Gazimağusa Körfezine, Karyoti Irmağı Güzelyurt Körfezin, Kuris Irmağı ise Episkopi Körfezine dökülür.

Kıbrıs'ta Akdeniz iklimi hüküm sürer. Yazlar sıcak ve kurak, kışlar ise ılık ve yağışlıdır. Yıllık ortalama yağış miktarı 500 mm'dir. En düşük ortalama 350 mm ile Lefkoşa'da, en yüksek ortalama ise 1025 mm ile Olympos dağında görülür. Ortalama sıcaklıklar ise yazları 20-30 °C, kışları ise 5-15 °C arasında değişir.

Bitki Örtüsü
Adanın kuzey kıyısı boyunca yaprak dökmeyen ağaçlarla kaplı verimli bir ova vardır. Burada ayrıca zeytin, keçiboynuzu, portakal, limon ve greyfurt ağaçları yetişir. Troodos Dağları çam, meşe, servi ve sedir ormanlarıyla kaplıdır. Güney ve batıdaki dağ yamaçlarında üzüm bağları uzanır. Sonbaharla ilkbahar arasında İçova çok bol yetişen kır çiçekleri, çalılık ve fundalarıyla yemyeşil ve renkli bir görünüm alır. Ayrıca okaliptus, akasya, selvi ve çam ağaçlarının birçok türünün görüldüğü ormanlık kesimler vardır. Adanın batı ucunda, Güzelyurt çevresindeki alanlarda portakal bahçeleri bulunur.

Nüfus
Adanın toplam nüfusu yaklaşık olarak 900.000 kadardır. Bu nüfusun yaklaşık 200.000 kadarı Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde, geri kalan 700.000 kadarı ise Rum tarafında yaşamaktadır. En büyük şehir iki kesimin de başkenti olan Lefkoşa'dır. Lefkoşa'nın toplam nüfusu 250 000 kadardır. Lefkoşa, ortasında bulunan bir hat ile Türk ve Rum kesimini ayırmaktadır. Limasol ise yaklaşık 150 000 kişilik nüfusu ile Lefkoşa'dan sonra adadaki ikinci büyük kenttir.

Doğal Kaynaklar
Adanın en önemli doğal kaynağı bakırdır. Bakır'ın bir çok dildeki karşılığının (copper, Kupfer, cuivre, cobre) Kıbrıs'tan geldiği bilinmektedir. En önemli bakır kaynakları Türk tarafındaki Gemikonağı yakınındadır. Adada bakırdan başka demir sülfürü, asbest ve kromda çıkarılmaktadır.

Arkeoloji ve Sanat
Kıbrıs coğrafi konumu nedeniyle Yakındoğu ve Ege uygarlıkları arasında bir köprü oluşturmaktadır. Kıbrıs sanatında bu uygarlıkların etkileri yerel geleneklerle kaynaşmış özgün bir yaratıcılığa dönüşmüştür.

Kıbrıs tarihinde etkin olan uygarlıklar burada çeşitli eserler bırakmışlardır. Bu uygarlıklar arasında Yunan, Mısır, Asur, Pers uygarlıkları sayılabilir. Ortaçağ sıralarında adaya hakim olan Batı uygarlığı da adaya çeşitli eserler, özellikle kiliseler bırakmıştır. Osmanlılar zamanında bu kiliselerin bir kısmı camiye dönüştürülmüş, bir kısmına ise dokunulmamıştır. Ayrıca gene bu dönemde çeşitli camiler, türbeler, tekkeler, hamamlar, hanlar, konaklar ve kaleler inşa edilmiştir. Bu özellikleri ile Kıbrıs bir uygarlıklar harmanı gibidir.
 
Cevap: K.K.T.C. Hakkında Genel Bilgi ve K.K.T.C. Resimleri

Kıbrıs'ta Orkideler

Dünyada 20,000'den fazla orkide çeşidi bilinir. Bunlardan 45’i Kıbrıs’ta, 30’u Kuzey Kıbrıs’ta bulunmaktadır. Herbaryum’da Kıbrıs’ a ait 40’dan fazla orkide alkollü preparatlar içerisinde sergilenmektedir. Kuzey Kıbrıs’ta bulunan orkidelerin isimleri şunlardır;

Sevebilmek Için Öncelikle Tanımak Gerek :
"Orkide" denince akla herzaman gizemli bir güzellik gelmektedir. Bizlere düşen görev, bu eşsiz güzelliklere sahip çıkmak, onların korunmasını ve tanıtımını sağlamaktır. Belki de söze “orkide nedir? ve “yaşadığımız çevrede yabani orkide mevcut mudur?" soruları ile başlamak daha doğru olur. Orkide dendiğinde, pahalı, hoş kokulu ve göz alıcı renkleriyle, genellikle bayanlara sunulan çiçekler akla gelmektedir.
Oysa bu yaygın imajın ötesinde, asırlar boyunca insanoğlunun gözdesi olmuş, onbinlerce türe sahip doğanın gizemli bireyleri orkideler, bizlere çok uzakta değildir. Bir piknikte veya arkadaşlarla çıkılan bir doğa yürüyüşünde, çoğuna defalarca rastladınız ama belki de ilginiz olmadığından, onları farkedemediniz. Eğer orkideler ile yeni tanışıyorsanız veya onlara ilgi duyuyorsanız, başlangıçta sitemizdeki bilgiler, size iyi bir rehber olacaktır. Sitemizde yer alan bitkilerin tamamı, Kuzey Kıbns’ta doğal olarak yetişen orkidelerdir. Bu 32 taksonun biri Kıbns endemiği, diğerleri ise beş kıtada yayılşa sahip bireylerdir.
Orkideler başlığı altında bulacağınız bilgiler ile hem amatör doğa tutkunları hem de botanikçiler Kuzey Kıbrıs orkidelerini yakından tanıma fırsatına sahip olacaklardır.
Liliaceae familyasından orijinlendiği düşünülen, Orchidaceae familyası, bitkiler alemindeki en büyük ve en evrimleşmiş bitki familyalarından biridir. Orkideler, Dünya çapında 400- 800 cinse ait 25000'den falza bitkiyi içeren, bitkiler aleminin en farklı familyasıdır. Doğal orkideler yönünden dünyanın en zengin kaynakları arasında olan Amazonda, binlerce tür tanımlanmış daha fazlası ise hiç şüphesiz keşfedişmeyi beklemektedir. Orkideler,

  • Kolon olarak bilinen, birleşmiş stamen ve pistilleri ile,
  • Üç petal ve üç petal benzeri sepalleri ile,
  • Dudak veya labellum olarak isimlendirilen ve çiçeğiboyunasimetrik kılan farklılaşmış petali ile,
  • Polinia olarak bilinen ve birkaç büyük kütle halinde birleşen polenleri ile,
  • Resüpinasyon olarak bilinen çiçeğin gelişimi sırasında kendi ekseni etrafında bükülmesi ile, diğer çiçekli bitkilerden ayrılırlar.

Orkidelerin Ekolojisi :
Orkidelerin ekolojisi, çiçekleri kadar kompleks bir konudur. Orkideler, büyük bir habitat _çe|itliliğine sahiptir ve özellikle de tropik ve ihman bölgeler olmak üzere dünyanın hemen hemen her yerinde bulunabilirler. Çoğu orkide diğer bitkiler üzerinde (epifitik), çürürnüş materyal üzerinde (saprofitik) veya çoğu bitki gibi bağımsız olarak (ototrof) olarak yaşar. Hemen hemen tüm orkideler, başhca an ve yabanarısı olmak üzere, kelebek, karınca, sinek ve diğer böceklerle tozlaşır. Üstelik, hemen hemen her orkide türünün tozlaşmasında sadece bir veya iki böcek türü görev alır. Çok çeşitli olmalarına rağmen, tozlayıcı böceklerinin ölmesi onların yokolmasına sebep olabilir.
Kuzey Kıbrıs Orkideleri :
Nadir olmaları ve güzellikleri nedeniyle orkideler, tüm doğaseverlerin özel merağıdır. Kuzey Kıbrısta, orkide florası 32 tanımlanmış tür, alttür ve varyete ile varlığı doğrulanmayı bekleyen üç veya beş tür içerir. Botanikçiler bazı türlere kuzey-batı Avrupadan aşinadır, örneğin piramit orkidesi ve helezon orkidesi, fakat bunların yanında rnenekşe orkide, dil (çiçekli orkide, çıplak adam orkidesi gibi türler egzotik türlerdir. şüphe yoktur ki dikkatli botanikçiler bu ve diğer orkideleri daha sık bulacaklardır fakat gerçek şudur ki bu türler lokalize olmuştur ve tesadüfen bulunmaları sevindiricidir.

Orchis italica
Orchis İtalyanca Poir. İtalya Orkidesi, Naked Man Orchis Çok yıllık iki oval veya elips şeklinde yumrulu otsular. Yapraklar en fazla 10, parlak teşil, rozet şeklinde.Gövde dik 50 cm boya kadar, yapraklı. Çiçek durumu seyrek ve çok çiçekli. Çiçekler çıplak adamı anımsatır. Mordan krem beyazına kadar değişen renklerde. Pembemsi-beyaz veya beyaz pembe noktalı. Tür garik içinde, maki içinde veya Çam ormanı altında, bazen namli çayırlık tepelerde, kalkerli, topraklarda, deniz seviyesi ile 1000 m arasında yayılış gösterir. Çiçeklenme periyodu Nisan-Mayıs.





Dactylorhiza romana
Dactylorhiza romana (Seb.) Soo Romanlı Orkide, Roman Orchid Çok yıllık iki-üç yumrulu otsular. Gövde dik 35 cm boya kadar. Yapraklar en fazla 10, genellikle rozet şeklinde, oblongtan şeritsi-mızrakımsıya kadar. Çiçek durumu azdan çok çiçekliye kadar, silindirik, seyrek veya yoğun. Çiçekler mahmuzlu, parlak sarı veya mat sarı ve noktasız. Tür, kuru taşlık yerlerde, Çam ormanında, genellikle Orchis morio ssp. Picta ile birlikte, 150 ile 1000m arasında yayılış gösterir. Çiçeklenme periyodu Mart –Mayıs






Neotinea maculata
Neotinea maculate (Desf.) Stearn Sık Çiçekli Orkide, Dense-flowered Orchid Çok yıllık iki oval veya elips şeklinde yumrulu otsular. Gövde dik 45cm boya kadar. Yapraklar 3-6, parlak yeşil, rozet şeklinde ve bazen yapraklar gövdede mevcut. Çiçek durumu yoğun ve çok çiçekli. Çiçekler beyaz ve koyu pembe uçlu. Tür, garik içinde, Çam ve Selvi ormanlarında, genellikle kalkerli topraklarda, 100 ile 1000m arasında yayılış gösterir. Çiçeklenme periyodu Mart-Nisan.







Orchis papilonacea
Orchis Papilonacea L. Kelebek Orkisi, Butterfly Orchis Yumrulu çok yıllık otsular, gövde 50cm boya kadar. Yapraklar en fazla 10 tane, genellikle rozet şeklinde, noktasız. Çiçek durumu en fazla 14 çiçekli, seyrek veya sık. Çiçekler koyu pembe, kırmızı veya mor ve daha koyu noktalı veya damarlı. Tür, garik içinde veya kuru otlak alanlarda kalkerli topraklarda, deniz seviyesinde yayılış gösterir. Çiçeklenme periyodu Mart-Nisan






Spiranthes spiralis (L.) Chevall.
Helezon Orkide, Autumn Lady's Tresses: Çok vıllık otsular, kökler tuberli ve etli, gövde 35 cm kadar boylu. Yapraklar beneksiz, etli, tabanda ve gövde üzerinde. Çiçek durumu spiral kıvrılmış, çiçekler çok sayıda, beyaz, kokulu. Tür, çayırlıklarda ve kum tepelerinde, garik veya Çam ormanı altında, deniz seviyesi ile 300 m arasında yayılış gösterir. Çiçeklenme periyodu Eylül-Kasım.








Orchis simia
Orchis simaia Lam. Maymun Orkidesi, Monkey Orchid Çok yıllık iki oval veya elips şeklinde yumrulu otsular. Gövde dik 45cm boya kadar. Yapraklar 3-6 parlak, lekesiz, rozet şeklindeve bazen yapraklar gövdede mevcut. Çiçek durumu yoğun ve çok çiçekli. Çiçekler beyaz ve koyu pembe uçlu. Tür garik içinde, çayırlık yerlerde, taşlı bayrılarda Çam ormanında, kalkerli torpaklarda 500 ile 1000 m arasında yayılış gösterir. Çiçeklenme periyodu Nisan-Mayıs.








Ophrys bornmuelleri ssp. Bornmuelleri
Ophrys bommuelleri M.Schulze ex Bornm. ssp. bommuelleri Bornmüler’in Ofrisi, Bornmueller’s Orchid Çok yıllık iki yumrulu otsular. Gövde 40 cm kadar boylu. Yapraklar 3-4, gövdedeki 1 tanesi hariç diğerleri tabanda. Alttür bornmuellerinin çiçek durumu çok seyrek, uzamış, en fazla 15 çiçekli. Labellum kahverengimsi, tüylü, krem sarısı omuzlu ve omuzlarının altında h-şeklinde krem sansı marjinli. Tür, garik içinde, çam ormanı altında veya çayırlıklarda, kalkerli topraklarda, deniz seviyesi ile 1000 m arasında yayılış gosterir. Çiçeklenme periyodu Mart-Nisan.








Orchis collina
Orchis Anatolica Boiss. Var.anatolica Anadolu Orkidesi, Anatolian Orchid Bitki çok yıllık, otsu iki yumrulu... Gövde 50cm boya kadar. Yapraklar 2-5, oblong veya eliptik, rozet şeklinde, koyu yeşil ve koyu noktalı veya lekeli.Çiçek durumu seyrek, en fazla 14 çiçekli. Çiçekler beyaz, açık pembe ve mor, kırmızı noktalı. Tür, garik içinde, taşlık yerlerde, Çam ormanı açıklıklarında kalkerli topraklarda, 150 ile 1000m arasında yayılış gösterir. Çiçeklenme periyodu Mart-Mayıs.









Limodorum abortivum (L.) Swartz.
Menekşe Renkli Orkide, Violet Limodore Bitki genellikle sağlam görünüşlü. Gövde, kalın, dik 80 cm’ye kadar, mor, mor-kırmızı veya mavimsi-mor ve kuşkonmazı anımsatır. Çiçek durumu en fazla 25 çiçekli başakçık. Çanak ve taç yapraklar açıktan koyu mora kadar. Tür, Çam ormanlarında, kuru otlaklarda, kalkerli topraklarda 800 ile 1000 m arasında yayılış gösterir. Çiçeklenme periyodu Nisan-Haziran.









Serapias vomeracea (Burm.fil.) Briq.ssp. orientalis W.Greuter
Serapyas, Tongue Orchid Çok yıllık 30 cm kadar boylu otsular. Yapraklar 4-6, geniş mızraksı, mavimsi veya sarımsı-yeşil. (Jigek durumu kısalmış, 3-6 çiçekli. Tüm Serapias çiçekleri iki parçalı dudağa sahip. Ön parça dili anımsatır. Bu alt türün S. vomeracea ssp. laxifloraya göre daha büyük ön dudağı veya dili var. Tür, nemli kalkerli veya hafif asidik topraklarda, Zeytin veya Çam ağaçları altında, deniz seviyesi ile 400 m arasında yayılış gösterir. Çiçeklenme periyodu Mart-Mayıs.







Serapias vomeracea ssp. Laxiflora
Serapias vomeracea (Burm.fil.) Briq. ssp. laxiflora (Soo.) Golz et Serapyas, Tongue Orchid Çok yıllık 60 cm kadar boylu otsular. Yapraklar 4-7, şeritsiden mızraksıya kadar değişken, noktasız. Çiçek durumu uzamış, en fazla 10 çiçekli. Tüm Serapias çiçekleri, Ophrys çiçekleri gibi benzer şekilli, dili andırır ve bu alt türün S. vomeracea ssp. orientalise göre küçük ön dudağı veya dili var. Tür, öncelikle nemli kalkerli topraklarda, deniz seviyesi ile 800 m arasında yayılış gösterir. Çiçeklenme periyodu Mart-Nisan.







Serapias parviflora. Ophrys fusca ssp. Fusca
Serapias parvijlora Parl. Serapyas, Tongue Orchid Çok yıllık 40 cm kadar boylu otsular. Yapraklar 6-9, taban yaprakları noktalı, dar veya genis, mızraksı.Çiçek durumu uzamış, en fazla 12 veya daha fazla çicekli. Çiçekler diğer Serapias türleri ile karşılaştırıldığında, solgun renkli ve en kısa dile sahip. Tür, kuru taşlı tepelerde, garik içinde; kalkerli veya asidik topraklarda, deniz seviyesi ile 300 m arasında yayılış gösterir. Çiçeklenme periyodu Mart-Mayıs.








Ophrys fusca ssp. Fleischmanii
Ophrys fusca Link. ssp.Jusca Gumprecht Esmer Ofris, Sombre Orchid Çok yıllık iki oval yumrulu otsular. Yapraklar 6'ya kadar, rozet şeklinde, dar veya geniş elips şeklinde. Çiçek durumu seyrek, en fazla 5 çiçekli. Labellum, çiçeğin böcek şeklindeki kısmı, kahverengi ve üst kısmına yakın daha açık renk göz şeklinde noktalı, ve karakteristik dar sarı marjinli.Tür, Çam, Selvi, Zeytin veya Çitlembik altında, garik içinde, kireçtaşı tepelerde veya kalkerli yerlerde, deniz seviyesi ile 1000 m arasında yayılış gösterir. Çiçeklenme periyodu Şubat-Nisan.








Ophrys fusca ssp. tricolor
Ophrys fusca Link, ssp.jleischmanü (Hayek) Soo Israil Ofrisi, Fleischmann's OrchidÇok yıllık iki oval yumrulu otsular. Yapraklar 6'ya kadar, rozet şeklinde, dar veya geniş elips şeklinde. Çiçek durumu seyrek, en fazla 10 adet böcek şeklinde çiçekli. Labellum, kahverengimsi- sarımsı ve beyaz w-şeklinde çizgi ile iki belirgin parçaya ayrılmış.Tür, garik içinde veya Çam ormanlarında, kalkerli topraklarda, 500 ile 1000 m arasında yayılş gösterir. Çiçeklenme periyodu Şubat-Nisan.








Ophrys lutea ssp. galilaea
Ophrys lutea Cav. ssp. galilaea (H.Fleischm. et Bornm.) Soo San Ofris, Yellow Orchid Çok yıllık iki oval yumrulu otsular. Gövde 40 cm kadar boylu. Yapraklar 4-8, hepsi tabanda rozet şeklinde. Çiçek durumu seyrek, en fazla 7 çiçekli. Böcek şeklindeki çiçekler O. fusca ssp. Fusca’yı anımsatır fakat bunun daha geniş sarı marjini vardır. Tür, garik içinde veya taşlık yerlerde, Çam veya Zeytin altında, kalkerli topraklarda, deniz seviyesi ile 1000 m arasında yayılıs, gösterir. Çiçeklenme periyodu şubat-Nisan.








Ophyrs bornmuelleri ssp. grandiflora
Ophyrs bornmuelleri M.Schulze ex Bornm. ssp. grandiflora (Fleischm. et Soo) RenzetTaubenheim Büyük Çiçekli Ofris, Wide-lipped Orchid O. bornmuelleri ssp. bornmuelleri'den çiçek durumunun çok yogun ve daha az uzamış, en fazla 7 çiçekli oluşu ile ayrılır. Labellum, kahverengimsi, tüylü, krem sansı omuzlu ve omuzlarının altında h-şeklinin krem sarısı marjini yok. Tür, nemli çayırlıklarda, garik içinde, Çam veya Selvi altında veya kalkerli topraklarda, 100 ile 700 m arasında yayılış gösterir. Çiçklenme periyodu Mart-Nisan.







Ophrys sphegodes ssp. Mammosa
Ophrys sphegodes Mill ssp. mammosa (Desf) Soo Memeli Ofris, Breasted Orchid Çok yıllık iki yumrulu otsular veya oval yumrulu otsular. Gövde 80 cm kadar boylu en fazla 4 gövde yaprağına sahiptir. Çiçek durumu seyrek, en fazla 15 çiçekli. Çiçeğin, böcek şeklindeki kısmı siyahımsı renk ve h-şeklinde parlak morumsu çizgili. Tür, garik içinde, Çam ormanı altında, kalkerli topraklarda, deniz seviyesi ile 1000 m arasında yayılış gösterir. Çiçeklenme periyodu Mart-Haziran .








Ophrys sphegodes ssp. Transhyrcana
Ophrys sphegodes Mill ssp. Transhyrcana (Czernjak) Soo Sintenis’in Ofrisi, Long-beaked Orchid O. sphegodes ssp. Mammos’dan böcek şeklindeki çiçek kısmının (Labellum) dar olması ile ayrılır. Tür, garik içinde, Çam ormanı altında, genellikle nemli yerlerde, kalkerli topraklarda 100 ile 1000 m arasında yayılış gösterir. Çiçeklenme periyodu Mart-Nisan.









Ophrys apifera var. Chlorantha
Ophrys apifera Huds. var. chlorantha (Hegetschw.) Richter arı Ofrisi, Bee Orchid Çok yıllık iki oval yumrulu otsular. Yaprak 9 taneye kadar, koyu yeşil genellikle rozet. Gövde 50 cm kadar boylu, 1-2 gövde yaprağına sahiptir. Çiçek durumu seyrek, en fazla 17 çiçekli. Labellum tam, yeşil, sarımsı-yeşil ve pembe, alt kısmında belirgin ekli ve ek üzerinde iki sarımsı noktalı Labellumun boğazı yakınında atnalı şeklinde lekeli. Tür, kumlu veya kalkerli topraklarda, yaklaşik 200 m yükseklikte yayılış gösterir. Çiçeklenme periyodu Nisan.







Ophrys argolica ssp. elegans
Ophrys argolica H.Fleischm. ssp. elegans (Renz) Erich Nelson Zarif Ofris, Eyed Orchid Çok yıllık iki küçük yuvarlak veya oval yumrulu otsular. Yapraklar 3-4 adet çoğunlukla tabanda. Gövde 35cm kadar boylu 2-3 gövde yaprağına sahiptir. Çiçek durumu seyrek, en fazla 6 çiçekli. Çiçeğin, labellumu kısmen bütün, soluk pembemsi-menekşe, leylak veya mor renkli, omuzları yumuşak tüylü. Labellum ortasında gözlük şeklinde metalik mor noktalı. Tür, çayırlıklarda , Çam, Selvi altında gölgelik yerlerde, garik içinde, kum tepeleri üzerinde veya kalkerli topraklarda, deniz seviyesi ile 1000 m arasında yayılış gösterir. Ciçeklenme periyodu Şubat-Mart.







Ophrys kotschyi
Ophrys kotschyi H. Fleischm. et Soo. Kıbns Ofrisi, Cyprus Bee Orchid Çok yıllık iki oval yumrulu otsular. Yaprak koyu yeşil, bir tanesi hariç hepsi tabanda. Çiçek durumu en fazla 10 çiçekli. Çanak yaprakları yeşil damarlı açık pembe renk ve petaller zeytin yeşili, merkezinde mor noktalı. Omuzlartüylü ve uçları sarı noktalı. Kıbrısın tek endemik orkide türü. Tür, çayırlıklarda, Çam, Selvi, Akasya ve Ökaliptus altında, garik içinde, kum tepeleri üzerinde veya kalkerli topraklarda, deniz seviyesi ile 1000 m arasında yayılış gösterir. Ciçeklenme periyodu Mart-Nisan.







Ophrys scolopax
Ophrys scolopax Cav. Çulluk Ofrisi, Woodcock Orchid Çok yıllık iki küresel veya elips şeklinde yumrulu otsular. Yaprak en fazla 10. tane ve hepsi tabanda gruplaşmış. Gövde 60 cm kadar. Ciçek durumu seyrek, en fazla 12 çiçekli. Çiçeğin böcek şeklindeki kısmı daha dar, kahverengimsi renkte mor boyunlu. Omuzlar tüylü ve ek kısmı üç loblu. Tür, Çam, Selvi altmda gölgelik alanlarda, garik içinde, kuru topraklarda, deniz 100 ile 1000 m arasında yayılış gösterir. Çiçeklenme periyodu Mart-Haziran.







Ophrys umbilicata ssp. Umbilicata
Ophiys umbilicata Desf. ssp. umbilicata Gobekli Ofris, Navel Orchid Çok yıllık iki yumrulu otsular. Yapraklar en fazla 8, genellikle tabanda. Gövde 45 cm ve 1-2 yapraklı. Ciçek durumu en fazla 12 çiçekli. Böcek şeklindeki kısım labellum, biri merkezde ikisi omuzların altında, üç beyaz sınırlı kahverengi noktalı. Omuzlar tüylü ve labellum dipte sarımsı ekli. Tür, farklı habitatlarda, deniz seviyesi ile 800 m arasında yayılış gösterir. Çiçeklenme periyodu Mart-Nisan.








Ophrys umbilicata ssp. attica
Ophrys umbilicata Desf. Ssp. attica (Boiss Orph) J.J. Wood Göbekli Ofris, Navel Orchid O. umblicata ssp. Umblicata’dan daha uzun omuzları, daha geniş labellumu ve dipte daha kısa ek kısmı ile ayrılır. Tür, graik içinde, Çam, Selvi altında gölgelik yerlerde, kuru otluklarda, kalkerli topraklarda, deniz seviyesi ile 300 m arasında yayılış gösterir. Çiçeklenme periyodu Mart-Nisan.









Barlia robertiana
Anacamptis pyramidalis (L.) L.C.M Rich. Piramit Orkidesi, Pyramidal Orchid Çok yıllık otsular, 75cm boya kadar. Gövde dik 2-3 yapraklı. Yapraklar kışın rozet şeklinde ve çiçeklenme zamanı gövde üzerinde. Bir önceki yılın yaprakları çiçeklenmeden önce kurur. Çiçek durumu çok çiçekli, kon-piramit şeklinde. Çiçekler pembeden kırmızımsı-pembeye kadar. Tür, garik içinde, kuru otuklarda, Çam oramanı açıklıklarında kalkerli topraklarda, deniz seviyesi ile 100 m arasında yayılış gösterir. Çiçeklenme periyodu Mart-Mayıs.








Orchis anatolica var. anatolica
Barlia Robertiana (Loisel.) Greuter Dev Orkide, Giant Orchid Çok yıllık 2-3 büyük yumrulu otsular. Yapraklar 5-8, büyük, noktasız ve gödenin tabanında gruplaşmış. Gövde yaprakları sapsız ve çok küçük. Gövde 80cm kadar. Çiçek durumu, çok çiçekli. Ç, çekler büyük, kokulu, beyaz veya pembe ortası beyaz ve pembemsi noktalı. Tek türe sahip bir cins, dünyada geniş yayılışa sahip, deniz seviyesi ile 500 m arasında yayılış gösterir. Çiçeklenme periyodu Şubat-Mart.








Orchis morio ssp. picta
Orchis morio L. ssp.picta (Loisel.) Aschers. et Graebn Soytarı Orkidesi, green -winged Orchis Çok yıllık iki yumrulu otsular. Gövde 40 cm boya kadar, etli genellikle kımrızı veya mor. Yarklar rozet şeklinde koyu yeşil. Çiçek durumu seyrek, en fazla 20 çiçekli. Çiçekler mordan krem beyazına kadar değişen renklerde. Tür garik içinde, kumlu veya taşlık yerlerde, genellikle kalkerli topraklarda, deniz seviyesi ile 400 m arasında yayılış gösterir.Çiçeklenme periyodu Şubat-Mart









Orchis coriophora ssp. fragrans
Orchis coriophora L.ssp.fragrans(Poll.) Camus Tahtabiti Orkidesi, Bug Orchis Çok yıllık yumrulu otsular. Gövde 60cm kadar. Yapraklar rozet şeklinde, en fazla 10 tane ve birkaçı gövdede, lekesiz. Çiçek durumu yoğun ve çok çiçekli. Çiçekler mor, kırmızı veya kırmızımsı-mor, üç kırmızı noktalı güzel kokulu. Tür garik içinde, kuru otluk alanlarda ve yol kenarlarında, kalkerli topraklarda, deniz seviyesi ile 600 m arasında yayılış gösterir. Çiçeklenme periyodu Nisan-Mayıs.
 
Cevap: K.K.T.C. Hakkında Genel Bilgi ve K.K.T.C. Resimleri

beach10216fe2pg9.jpg

Kıbrıs akdeniz’de zor bulunan tertemiz plajlara sahiptir. Büyük otellerin lüks plajlarından, kum tepecikleri ardında kaybolmuş küçük otellerin şahane kumsallarına kadar yüzücüler için farklı kıyı şeritleri ve imkanları vardır. Gazimağosa ve Boğaz arasında kalan doğudaki kıyı şeridinde altın kumsallar 15mil uzunluğa kadar varmaktadır. Kuzeyde Girne’nin her iki tarafında da barların bulunduğu ve değişik sportif faaliyetlerin yapıldığı samimi plajlar mevcuttur. Bunun yanısıra gözlerden uzak koylar 20 mil boyunca manzarayı süslendirmektedirler.


beach9214e9ckp5.jpg



Kıbrıs'ta Plajlar


Karpaz’ın her iki tarafında da makiler ve yabani zeytinlerle kaplı kusursuz güzellikteki geniş kum tepecikleri cesaretli ve iyi donanıma sahip yürüşçüleri bekliyor. Aynı zamanda Milli Park olan bu rüya bölgesinde asfalt yol mevcuttur. Ancak bölgeye ulaşımda güvenilir bir arazi aracı tercih edilmelidir. Batıda ise, maceraperestler için ideal olan Güzelyurt koyu inanılmaz bir güzellikle uzanır.


Su sıcaklığı yılın sekiz ayı boyunca yüzmenin keyfine varmak isteyenler için ideal derecesini korur. Avrupalı ziyaretçilerin çoğu ise, adamızın ideal iklimi dolayısıyla tüm yıl boyunca denizin keyfini hem yüzerek hemde yelken, dalış, sörf, deniz kayağı gibi su sporları yaparak çıkarırlar.
Ülkedeki lüks Plaj klüplerinden olan Escape Beach Club, Girne'nin en güzel koyuna sahiptir.

Mayıs ve Ekim ayları arasında ortalama deniz suyu sıcaklığı 24C olan Kıbrıs sahilleri, lokanta, kafeterya, bar gibi tesislerin yanısıra şemsiye ve diğer ihtiyaçları karşılayacak olanaklara sahiptir. Ayrıca Su kayağı, Muz, Ringo, Jet-ski, Paraşüt, Sörf, vb... her türlü aktivite ile animasyonlar da mevcuttur.
 
K.K.T.C. Tarihi

Konu başlıkları



Eski Çağ'dan İngiliz Yönetimine

Uzaydan Kıbrıs Adası


Kıbrıs Adası, eski çağlarda Hititler’den, Eski Mısırlılar’a birçok medeniyetin yönetimine girmiştir. M.Ö. 58 yılında ada Romalılar tarafından alınmış, ve 350 yıl boyunca Roma İmparatorluğu kontrolünde kalmıştır. M.S. 395’te, Bizans İmparatorluğu’nun bir parçası olan adada halk Putperestlikten yavaş yavaş Ortodoks Hristiyanlık'a kaymıştır. Kıbrıs'a çeşitli dönemlerde Müslüman Araplarca saldırlılar olmuşsa da ada uzun süre Bizans yönetiminde kalmıştır. 1191'de İngiliz Kral Aslan Yürekli Richard Üçüncü Haçlı seferi sırasında adaya yerleşmiş ve daha sonra adayı Templar Şövalyeleri’ne satmıştır. Adayı 1192 yılında satın alan Guy de Lusignan'ın, soyu 1489’da Venedikliler’in adayı alışına kadar yönetmiştir. Sonra ki yıllarda Venedikliler ada yönetimi için Memluklülere vergi vermişlerdir. 1571 yılında Osmanlılar adayı fethetmişler ilk Türk yerleşimciler adaya bu tarihde gelmeye başlamışlardı. Bu gün ada da yaşayan Kıbrıs Türkleri'nin (Barış Harekâtından sonra Türkiye'den gelenler hariç) soyu bu Osmanlı idaresinde adaya gönderilen Türklerden gelmektedir. 1571 tarihinden 1878'e dek Osmanlı yönetiminde bulunan Kıbrıs eyalet statüsünde olmuştur. Hatta bu zaman diliminde Anadolu'da Akdeniz kenarındaki bazı liman şehirleride Kıbrıs Eyaleti'ne bağlanmıştır.

İngiliz Yönetimi Yılları

1877 - 1878 yılları arsında gerçekleşen ve tarihte 93 Harbi olarakta biline Osmanlı-Rus Savaşı sonrasında Osmanlı Devleti'nin Ruslar karşısındaki yenilgisi üzerine Ruslara karşı fazla ödün vermemek amacıyla, İngilizlerin isteyi üzerine ada 92000 altına Britanya İmparatorluğu’na kiralandı. Osmanlı mülkiyeti devam ediyor sayılmakla birlikte, yönetim tamamen İngilizlere geçti. İngilizler adayı yönetmek için "Komiser" tayin ettiler. 1914'de başayan Birinci Dünya Savaşı'nda Osmanlı'nın İngiltere kaşısında ki Almanya'nın yanında savaşa girmesi üzerine İngiltere adaya tamamen el koyduğunu açıklayıp, adaya vali tayin etti. Hem Birinci Dünya Savaşı yıllarında hem de Kurtuluş Savaşı yıllarında İngiltere'ye bağlı olmaya devam eden Kıbrıs adası, Türk Kurtuluş Savaşı sonrasında 1923'de imzalanan Lozan Barış Antlaşması’nın 20. Maddesi gereğince, İngiltere’ye ilhak edildi. 1925 yılında Kıbrıs Crown Colony olarak ilan edildi ve adaya ilk Türkiye Cumhuriyeti konsolosu atandı. 1931'den itibaren Rumların Enosis isyanı başladı, Rumlar İngiliz valisinin konağını yakınca İngiliz politikası sertleşti. Türk cemaati Enosis’e karşı olduğunu açıkladı. 1939'da Almanya'nın Polonya'ya saldırısı ile başlayan İkinci Dünya Savaşı'nda İngiltere, Ortadoğu’nun kontrolü için stratejik önemi olan adayı elinden kaçırmamak için, özerklik vaadinde bulunacağını yaymasına rağmen Rumlar amacı ise Enosis’di. 1943 yılında Kıbrıs Adası Türk Azınlığı Kurumu (KATAK) kuruldu. Yalnız İngiltere güdümlü yapısı nedeniyle gelişememesi üzerine Doktor Fazıl Küçük 1944'de Kıbrıs Milli Türk Halk Partisi’ni kurdu. İkinci Dünya Savaşı’nın ardından bütün dünyada kolonilerin tasfiyesi eğilimi yaygınlaşınca, Kıbrıs Rum Ortodoks Liderliğine 18 Ekim 1950'de başına Makarios III seçilmesi ile yoğun bir kampanyaya girişti. Yunanistan Hükûmeti 1954'de Birleşmiş Milletler’e ulusların kendi kaderlerini tayin haklarının (Self-determinasyon) Kıbrıs için de uygulanması yolunda başvuruda bulundu. Türkiye'nin karşı çıktığı bu istek ve Birleşmiş Milletler'ce de reddedildi. Yunan terör örgütü EOKA 1 Nisan 1955’de adada faaliyete geçti. Rumlar arasında Enosisçi-Anti Enosisçi çatışması başladı. Türkiye ilk kez sorunda taraf olmayı kabul etti ve 29 Ağustos’ta Londra’da İngiltere ve Yunanistan’ın katıldığı toplantıda, Türkiye de temsil edildi. Konferans devam ederken, EOKA terörünün Türkleri de hedef almaya başlaması karşısında, İstanbul’da ki mitingler kontrolden çıktı. Daha sonraları 6-7 Eylül Olayları diye anılacak olan yağma ve tahribat, Türkiye’deki Rumlar kadar, diğer azınlıkları da zarar gördü. İngiliz Hükûmeti, karışıklıkların baş kışkırtıcısı sıfatıyla Başpiskopos Makarios’u 1956'da Seyşel Adaları’na sürdü.
200px-T%C3%BCrk_Mukavemet_Te%C5%9Fkilat%C4%B1.jpg

Türk Mukavemet Teşkilatı Arması


Birleşmiş Milletler'de Türkiye ilk kez, taksim tezini açıkladı. İngiltere, askerî üssünün kalması koşuluyla self-determinasyon’u kabul etmeye yanaştı. NATO arabuluculuk görevini üstlenince, EOKA geçici olarak ateşkes ilan etti; Makarios serbest bırakıldı. 15 Kasım 1957'de Türk Mukavemet Teşkilatı kuruldu. 1958 yılında gündeme gelen MacMillan Planı’na göre Kıbrıs’ın İngiliz Milletler Topluluğu içinde kalmasına ama Türkiye ve Yunanistan’la da bağlara sahip olmasına karar verildi.

Zürih ve Londra'dan doğan yeni devlet Kıbrıs Cumhuriyeti

İki halk arasında başlayan çarpışmalar sonucu, Rumların savunduğu Enosis ve Türklerin savunduğu Taksime karşı bir orta yol olarak, adanın bağımsızlığı fikri doğmuştu. Bu fikrin, İngiltere, Yunanistan, Türkiye ve ABD tarafından benimsenmesinden sonra, İngiltere Başbakanı ve üç devletin dışişleri bakanlarının katılımıyla 11 Şubat 1958'de Zürih Antlaşması ve 19 Şubat 1959'da da Londra Antlaşması imzalandı.
Bu anlaşmaların altına İngiltere ve iki anavatan yanında, adadaki her iki toplum da eşit statüde iki kurucu ortak olarak imza attı. Londra ve Zürih Anlaşmalarına uygun olarak hazırlanan Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası ile buna bağlı Kuruluş, İttifak ve Garanti Antlaşmaları'nın, 16 Ağustos 1960’da yürürlüğe girmesi ile iki uluslu, bağımsız Kıbrıs Cumhuriyeti doğmuş oldu. Bu fonksiyonel federatif bir ortaklık cumhuriyetiydi. Egemenlik ve bağımsızlık iki ulusal topluma ortaklaşa verilmişti.
Zürih ve Londra anlaşmalarına göre Cumhurbaşkanı Rum, Yardımcısı Türk olacaktı. Bakanlar Kurulu 7 Rum 3 Türk üyeden; Temsilciler Meclisi 35 Rum 15 Türk üyeden; Cumhuriyet Ordusu 60-40 ve memur kadroları 70-30 oranı ile her iki toplum fertlerinden oluşacaktı. Her iki toplumun kendi içişlerine bakacak birer Cemaat Meclisi olacaktı. Bu Meclis toplumsal harcamalar için vergi koyma hakkına sahip olacaktı. Ayrıca din, eğitim ve kültür işlerinden de sorumlu olacaktı. İç güvenliği, polis ve jandarma sağlayacaktı. Ceza davalarında mahkeme heyeti suçlunun ait olduğu toplumun yargıçlarından oluşacaktı. Beş büyük şehirde ayrı belediyeler olacaktı. Resmî dil Türkçe ve Rumca olacaktı. Cumhurbaşkanı yardımcısı veto yetkisine haiz olacak ve önemli konularda Türk üyelerin ayrı oy çoğunluğu gerekli olacaktı. Her iki anavatan kendi toplumlarına eğitim ve kültürel alanlarda mali yardımda bulunabilecekti. Ayrıca adaya simgesel Türk ve Yunan birlikleri yerleştirildi.
200px-Flag_of_Cyprus.svg.png

1960 Antlaşmalarına istinaden kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti bayrağı


Zürih ve Londra anlaşmalarına ek olarak, Kıbrıs Cumhuriyeti, Türkiye, İngiltere ve Yunanistan arasında imzalanan Garanti Anlaşması'nın l. maddesinde:
“Kıbrıs Cumhuriyeti herhangi bir devletle tamamen veya kısmen herhangi bir siyasi veya iktisadi birliğe katılmamayı taahhüt eder. Bu itibarla herhangi bir diğer devletle birleşmeyi veya adanın taksimini doğrudan doğruya veya dolaylı olarak teşvik edecek her nevi hareketi yasak ve ilan eder”
denilmektedir. İkinci maddede ise şöyle denmektedir:
“Yunanistan, Türkiye ve Birleşik Krallık, Kıbrıs Cumhuriyeti'nin bu anlaşmanın birinci maddesinde gösterilen yükümlülüklerini göz önüne alarak, Kıbrıs Cumhuriyeti'nin bağımsızlığını, toprak bütünlüğünü, güvenliğini ve aynı zamanda Anayasanın temel maddeleriyle kurulan düzenini tanırlar ve garanti ederler”
4. Maddenin son paragrafı ise şöyledir:
“Ortak veya anlaşarak hareket olası olmadığı taktirde garanti veren her üç devletten herbiri, bu anlaşma ile kurulan düzeni tekrar kurmak amacı ile harekete geçmek hakkını saklı tutarlar.”
Türkiye, 1974 Barış Harekâtını, işte bu anlaşmanın 4. maddesinin kendisine verdiği hakka dayanarak yapmıştır. Bu nedenledir ki, 1974 Barış Harekâtı Uluslararası bir anlaşmadan doğan bir hakkın kullanılarak, o anlaşmanın yüklediği sorumlulukların yerine getirilmesidir.
1963'den 1974'e

1963 yılında Yunan Başbakan Karamanlis’in istifası ve ülkeyi terk etmesinin ardından Yunanistan sürekli kabine bunalımları geçirmeye başladı, bu yüzden Kıbrıs üzerinde etkisi azaldı. 30 Kasım 1963’te Makarios aralarında anayasanın değişmez maddelerininde bulunddğu 13 maddeden oluşan anayasa değişiklik önerilerini sundu. Bunlar arasında Kıbrıs Türkü olan Başkan Yardımcısı’nın veto hakkının ortadan kaldırılması; Temsilciler Meclisinde ayrı çoğunluklar ilkesinin ortadan kaldırılarak kararların basit çoğunlukla alınması; ayrı belediyelerin ortadan kaldırılması gibi maddeler de bulunmaktaydı. ABD Başkanı Kennedy, Makarios’a bundan vazgeçmesini önerdi ve Türkiye tek taraflı değişiklikleri kabul etmeyeceğini bildirdi. Kıbrıs Türkleri'nin de reddi üzerine Kıbrıs Rumları, 21 Aralık 1963’te Kıbrıs Türklerine karşı ada çapında saldırıya geçerek, önceden Yunanistan’la işbirliği içerisinde hazırlanmış ve ada Türklerini 24 saat içerisinde yok etmeyi amaçlayan “Akritas Planı”nı yürürlüğe koydular. 21 Nisan 1966 tarihli Patris Gazetesi'nde yayınlanan bu plana göre Türk halkı sindirilerek ada Yunanistan'a bağlanacaktı.
200px-Makarios_III_and_Robert_F._Wagner_NYWTS_cropped.jpg

Başpiskopos III. Makarios


21 Aralık 1963’te EOKA, Akritas Planı’nın silahlı eylem safhasını uygulamaya koydu. Kanlı Noel adı verilen bu haftada EOKA, yüzlerce Türk’ü öldürdü, binlercesini yaraladı.
Bu gelişmeler ışığında, 27 Aralık 1963’te bir İngiliz komutasında üç garantör ülkenin askerleri barışı koruma kuvvet adı altında adada göreve başladı. 30 Aralık 1963’te Rumların saldırılarının durduğu yere, Lefkoşa’nın Türk ve Rum Kesimlerini ayıran Yeşil Hat çizildi. 1964 Ocağında Londra’da, üç garantör ülke ve adadaki toplum liderlerinin katıldığı bir konferans düzenlensede fakat olumlu bir sonuç alınamadı. 4 Mart 1964 yılında BM Güvenlik Konseyi 186 sayılı kararı ile Kıbrıs Hükûmeti’nden şiddeti ve kan dökülmesini önleyecek kararlar almasını istedi. Bu kararla birlikte ilk defa Rum Yönetimi, Kıbrıs Hükûmeti olarak tanınmaya başladı. 4 Nisan 1964’te kontrolü karar mekanizmalarında artık Türklerin bulunmadığı Kıbrıs Cumhuriyeti’ne verilen BM Barış Gücü adada göreve başladı. 4 Nisan 1964’de ise Makarios Kıbrıs Cumhuriyeti’ni kuran anlaşmaları tek yönlü olarak feshettiğini açıkladı.
Bu olaylar neticesinde yüzlerce Türk'ün öldü veya yaralandı, 103 köyden 30 bin Türk göçmen durumuna geldi, Türklere ait ev ve mallar tahrip ve talan edildi. Bu saldırılarla aynı anda Kıbrıs Türkleri devlet mekanizmasının bütün organlarından dışlanırlar ve 1960 yılında kurulan ortaklık cumhuriyeti yerine tamanen Rumlar'dan oluşan bir devlet oluştu.
Makarios’un yeni politikasını oluşturan Kıbrıs Türklerini ekonomik ve sosyal baskılarla çökertme çabaları, dönemin BM Genel Sekreteri U Thant'ın o zamanki raporlarında da açıklıkla ifade edilmektedir. 10 Eylül 1964 tarih ve s/5950 sayılı raporun 222’nci paragrafında aynen şöyle denilmektedir:
“Kıbrıs Türk Toplumuna karşı bazı hallerde tam bir abluka şiddetinde uygulanan ekonomik kısıtlamalar, Kıbrıs Hükûmetinin muhtemel bir çözümü empoze etmek için askerî harekât yerine ekonomik baskı kullanmakta olduğunu göstermektedir.”
1963 - 1974 yılları arasında göçmen olan 30 binden fazla Türk, çadırlarda, sinema salonlarında okullarda barınmak zorunda kaldı. Türk Halkı üretimden koptu. Adanın % 3'lük bir bölümündeki kuşatma boyunca, dış dünyadan soyutlanan Kıbrıs Türklerinin haberleşmesi, ulaşımı, ekonomik ilişkileri tümü ile yasaklanmıştı. Adaya BM Güvenlik Konseyi’nin Mart 1964 kararıyla gönderilmiş bulunan BM Barış Gücü, Kıbrıs Türklerine karşı yürütülen bu yoğun ekonomik kıstlamalar ve aralıksız sürdürülen terör hareketleri karşısında etkisiz kaldı.
1967’de Rum saldırıları tekrar başladı. Yunan ordusunun 15 bin askeri, gayri resmî olarak adaya yerleştirildi. Türklere karşı sürdürülen soykırımın kesilmesi için Türk ve Yunan başbakanları arasında düzenlenen toplantı bir sonuç vermeyince, Türkiye askerî müdahalede bulunacağını açıkladı.
170px-Rauf_Denktash.jpg

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Kurucusu ve İlk Cumhurbaşkanı Rauf Raif Denktaş


TBMM hükûmete müdahale yetkisi verdi. Türk uçakları Kıbrıs üzerinde uçmaya başladı. Donanma ve çıkarma birlikleri harekete geçti. ABD’nin arabuluculuğuyla Yunan birliklerinin geri çekilmesi sağlanınca, Türk harekâtı durduruldu. Yunanlılar üç Türk köyünden geri çekilirken arkalarında 24 ölü bıraktılar. 1964’ten beri Türkiye’de bulunan Rauf Denktaş gizlice adaya gitti. Denktaş, Yunanlılarca tutuklandı ama Türkiye ve ABD’nin baskısıyla iade edildi.
1967 saldırıları Rum toplumu arasında Enosis’in artık Türkiye’nin muhalefetine rağmen silah zoruyla gerçekleştirilemeyeceğini, bunun daha başka yöntemelerle elde edilmesi gerektiği yönündeki inancın güçlenmesine neden olmuştur. Bu, zamanla Başpiskopos Makarios ve Yunanistan’da 1967’de işbaşına gelen Cunta arasında başta gelen ihtilaf konularından birisini oluşturacak ve Cunta’nın 1974’te Makarios’a karşı bir darbe düzenlemesine sebep olacaktı.
Kıbrıs’ta nihai amaç Enosis’ti, ama bunun kimin tarafından ve hangi yoldan gerçekleştirileceği konusunda Makarios’la Cunta birbirlerine düşmüşlerdi. 15 Temmuz 1974'de gerçekleşen darbe ile Makarios’u destekleyen Akel ve Edek mensupları katledilerek iktidara el konuldu ve geçici bir süre için Nicos Samson Cumhurbaşkanlığı’na getirildi. Adadaki İngiliz üssüne sığınan Makarios, Kıbrıs’ı terk etmek zorunda kaldı. Durumu görüşmek üzere New York’a giden Makarios 19 Temmuz 1974’te BM Güvenlik Konseyi’nde konuşma yapmak yaptı. Bu konuşmasında Makarios EOKA-B’yi terörist örgüt olarak niteleyerek, bunu Yunanistan’ın yönettiğini ve Kıbrıs’ta darbe yaparak adayı işgale yeltendiğini resmen açıkladı. Darbe ile Rumlar tarafından gerçekleştirilen Türk ve Rum katliamı 20 Temmuz 1974'de gerçekleşen Kıbrıs Barış Harekâtı ile son buldu.

Ayşe tatile çıkıyor

Dönemin Türkiye Başbakanı Bülent Ecevit, adadaki Yunan işgalini önlemek amacı ile müdahaleye karar verdikten sonra, 1960 Antlaşmalarına göre üç garantör devletten biri olan İngiltere ile birlikte müdahale etmek amacıyla görüşme yapmak için, 16 Temmuz 1974’te İngiltere’ye gitti. Fakat İngiltere böyle bir harekâta sıcak bakmıyordu.
Bunun üzerine Türkiye hükûmeti 1960 Garanti Antlaşması’ndan kaynaklanan tek yanlı müdahale hakkını kullanarak 20 Temmuz 1974’te Barış Harekatını gerçekleştirdi.
Türkiye’nin 1974 yılında adaya gerçekleştirmiş olduğu müdahalenin, uluslararası anlaşmalardan kaynaklanan yasal bir zemine dayandığı ve işgal olarak kesinlikle tanımlanamayacağı gerek Avrupa Konseyi’nin 29 Temmuz 1974 tarih ve 573 sayılı kararı, gerekse de Atina Yüksek Mahkemesi’nin 21 Mart 1979 tarihinde aldığı 2658/79 sayılı kararla tescil edilmiştir.
200px-H%C3%BCrriyet_-_20_Temmuz_1974.jpg

20 Temmuz 1974 tarihli Hürriyet Gazetesi


Avrupa Konseyi 573 sayılı kararının 3. maddesinde;
“Adada diplomatik yollardan bir anlaşmaya varılamamasından dolayı, Türk Hükümeti 1960 Garanti Antlaşması’nın 4. maddesine göre müdahale hakkını kullandı”
denmektedir. Atina Temyiz Mahkemesi ise karında;
“Türkiye’nin Zürih ve Londra Anlaşması çerçevesinde garantör devlet olarak Kıbrıs’a müdahalesi yasaldır. Asıl sorumlu, haklarında dava açılan Yunanlı Subaylardır”
demektedir.

Kıbrıs Türk Federe Devleti

15 Temmuz 1974'de gerçekleşen darbe ve bunun sebebiyet verdiği olayları izleyen aylarda Cenevre Konferansı yapılmış ve bu Konferans’ta Kıbrıs’ta fiilen iki ayrı özerk idarenin bulunduğunu üç garantör ülke olan Türkiye, Yunanistan ve İngiltere tarafından kabul edilmiştir. Ancak 1974’te kurulan ve Cenevre Deklerasyonu’nda varlığı teyid edilen Otonon Kıbrıs Türk Yönetimi, Kıbrıs Türkleri'nin ihtiyaçlarını karşılamaya yeterli değildi. Yeni doğan özgürlük ortamında Kıbrıs Türkleri’nin politik, ekonomik, sosyal ve idari ihtiyaçlarını karşılamak ve Kıbrıs’ta ileride kurulacak iki kesimli federal bir Kıbrıs Cumhuriyeti’ne zemin hazırlamak için Otonom Kıbrıs Türk Yönetimi 13 Şubat 1975’te Kıbrıs Türk Federe Devleti olarak yeniden düzenlenerek Fazıl Küçük tarafından ilan edildi.
1975’te kurulan Kıbrıs Türk Federe Devleti, 1963’te Kıbrıs Türklerinin idare dışına atılmaları ile başlayan ve önce Geçici Kıbrıs Türk Yönetimi şeklinde gelişen bir sürecin sonunda ortaya çıkmıştır.
Barış Harekâtı sonrasında sonrasında nüfus aktarması ile her iki taraftaki esirler, yaralılar ve sivil halkın istedikleri bölgeye geçmesi sağlanmış ve iki toplumlu, iki kesimli federal bir Cumhuriyetin temelleri oluşturulmuştur.

1977 - 1979 Doruk Anlaşmaları ve Nüfus Mübadelesi

1975 yılında Viyana'da 6 tur görüşme yapılmış ve bu görüşmelerde soruna federal bir çözüm bulunması konusu ele alınmıştı.
KTFD’nin ilanını izleyen yıllarda Rum baskıları ve ambargolara rağmen toplumlararası görüşmeler sürdürülmüştür. Bu görüşmelerin Viyana’da yapılan 30 Temmuz-2 Ağustos 1975 tarihleri arasında üçüncü turunda Nüfus Mübadelesi Anlaşmasına varılmış ve bu Anlaşmanın Eylül ayı içerisinde BM gözetiminde fiilen uygulanmasıyla Güney’de kalmış 8.000 kadar Türk kendi arzularıyla Kuzey’e geçmiş, Kuzey’de kalmış Rumların birçoğu da kendi arzularıyla Güney’e gönderilmişlerdir. 1974 olayları ve sonrasında Güney’den Kuzey’e geçmiş Kıbrıslı Türklerin toplam sayısı 65,000 civarındadır.
6. turdan sonra görüşmelerin çıkmaza girmesinden 1.5 yıl kadar sonra, kilitlenmeyi çözmeyi amaçlayan Rauf Denktaş, BM Genel Sekreteri Kurt Waldheim'a Makarios'la buluşma önerisi yapmıştır. Denktaş'ın bu önerisi Makarios tarafından kabul edilmiş, görüşme 12 Şubat 1977 tarihinde yapılmış ve federal bir çözüme doğru dört maddelik bir anlaşma imzalanmıştır.
1977'de Makarios'un ölümünden sonra, yine Denktaş'ın önerisi ile yeni bir doruk anlaşması gerçekleşmiştir. Kiprianu ile Rauf Denktaş arasında imzalanan 19 Mayıs 1979 tarihinde 10 maddelik anlaşma imzalanmıştır. Bu anlaşmadan sonra başlayan toplumlararası görüşmeler, Rumların BM Genel Kuruluna başvurdukları Mayıs 1983 yılına kadar kesintilerle devam etmiştir.
Mayıs 1983'de Rum liderliğinin konuyu tek yanlı olarak BM Genel Kurulu'na götürmesi ve Türk tarafı gıyabında haksız bir karar çıkartması sonucunda Kıbrıs Türk halkının 15 Kasım 1983'de kendi bağımsız devletini ilan etmiştir.

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin İlanı

Kıbrıs Rumları'nın, kendilerini 1960 yılında kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti'nin devamı olduklarını iddia etmeleri nedeniyle Kıbrıs Türkleri ile yapılacak anlaşmalara yanaşmamaları ve Kıbrıs Türk Halkı üzerine izolasyonları yoğunlaştırmaları üğzerine Self-determinasyon hakkını kullanan Kıbrıs Türk Federe Dveleti meclisi, 15 Kasım 1983'de oybirliği ile aldığı bir kararla, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni ilan ettiğini dünyaya duyurdu. KKTC'nin kuruluş bildirgesini kurucu cumhurbaşkanı Rauf Denktaş okudu.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kurulması, Rum tarafının, Yunanistan’ın ve bazı devletlerin yanısıra BM Güvenlik Konseyi’nin de tepkisini çekti.
Güvenlik Konseyi, 18 Kasım’da aldığı bir kararla bağımsızlık kararını kınadı. Türkiye Bğımsızlık kararı sonrasında KKTC'yi ilk ve tek tanıyan ülke oldu. Türkiye’ye yakın bazı devletler Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni tanımanın eşiğine gelmişlerdi ki, ABD ve İngiltere’nin baskıları ile bu kararlarından vazgeçtiler. 13 Mayıs 1984’te de BM Güvenlik Konseyi 550 sayılı kararı ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ilanını ayrılıkçı bir hareket olarak tanımladı.
Northern_Cyprus_coa.png

KKTC'nin Arması



Görüşmeler ve Çözüm Arayışları

KKTC’nin ilanından sonra, Kıbrıs Türk tarafı adına 2 Ocak 1984’te KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş tarafından Rum yönetimine bir iyiniyet önerisi sunulmuştur. Bu öneride, Maraş ve Lefkoşa Havaalanı’nın açılması, kayıp şahıslar komitesinin çalışmaya başlaması, iki tarafın çeşitli alanlarda karşılıklı ilişkilerini geliştirmesi gibi konular yer almaktaydı, bu öneri Rum Yönetimince reddedildi.
Daha sonra BM Genel Sekreteri taraflara, Ocak 85 belgesi olarak bilinen iki toplumlu iki bölgleli federayon önerisini sundu ve Rumlar bunu da reddetti.
Viyana’da ve New York’ta Denktaş ve Kyprianou’nun da katılımları ile BM Genel Sekreteri’nin gözetiminde gerçekleşen görüşme sonucunda BM Genel Sekreteri ile özel temsilcilerinin hazırladıkları başka bir belge (Draft Framework Agreement) ortaya çıktı.
O zamanki BM Genel Sekreteri Javier Pérez de Cuéllar iki tarafı da belgeyi imzalamak üzere BM’e çağırdı. Bu belgeye de 29 Mart (1986) belgesi dendi. Belge, Kıbrıs’ta iki toplumlu iki bölgeli federal bir Cumhuriyet kurulmasını öngörüyordu. Denktaş kabul ettiğini açıklarken Rum Yönetimi Lideri Kyprianou belgeyi reddetti. Bunun sonucunda BM Genel Sekreteri BM Güvenlik Konseyi’ne sunmuş olduğu raporda (S/18/02) BM girişimlerinin çıkmaza girmesinin sorumlusu olarak Rum tarafını gösterdi.
1988 yılında Kıbrıs Rum Yönetimi Cumhurbaşkanlığı seçimleri yapıldı ve Kipriyanu seçimi kaybetti. Yerine Yorgo Vassiliu geçti. Bunun üzerine KKTC Cumhurbaşkanı Denktaş, yeni bir paket hazırlayıp Vassiliu’ya sundu. Belge Kıbrıs’ta Rumlarla Türkler arasında bir güven ortamı yaratılması için çağrıda bulunuyor, karşılıklı işbirliğinin artırılması ve geliştirilmesini öneriyordu. Bu belge de reddedildi ve toplumlararası görüşmeler devam etti.
KKTC Cumhurbaşkanı Denktaş’ın 1988 tarihli son iyi niyet önerilerinden sonra, 19 Temmuz 1989 tarihinde Rum kadınların KKTC sınırlarını delme eylemine kadar görüşmeler devam etti ve bu sınır delme eylemiyle görüşmeler kesintiye uğradı. Sonrsında görüşmeler yeniden başlatılmaya çalışılsada Birleşmiş Milletler'in paketleri her iki tarafın da onayı olmadan sunmaları sonrasında yeniden kesintiye uğradı. Durumu değerlendirmek için olağanüstü toplanan KKTC Meclisi ise 23 Ağustos 1989 kararlarını aldı. Kararda; iki kesimlilik, siyasi eşitlik, Türkiye’nin etkin ve fiili garantisi Kıbrıs Türk halkının temel hakları olarak sıralanılıyordu.
BM Genel Sekreteri Javier Pérez de Cuéllar gözetiminde yapılan görüşmeler çıkmaza girmesi sonrasında BM Güvenlik Konseyi 12 Mart 1990’da 649 sayılı, 11 Ekim 1991’de 716 ve 10 Nisan 1992’de 750 sayılı kararları aldı. Bu kararların ortak noktası; Kıbrıs sorununun çözümünün bağımsızlığı ve toprak bütünlüğü güvence altına alınmış, tek egemenliği bulunan, tek vatandaşlılık temellerine dayalı, siyasi olarak eşit, iki toplumlu, iki kesimli bir federasyon öngörmesiydi.
Görüşmeler 1992 yılında tekrar başladı. Zamanın BM Genel Sekreteri Boutros Boutros-Ghali taraflara kendi adıyla anılan bir harita ve çözüm planı sundu. Kıbrıs Türk tarafı haritaya non-paper yani harita olmayan harita adını verdi. Çünkü bu haritaya göre Türk tarafına %28.2 oranında toprak bırakılıyor, 37 Türk köyünün ve Güzelyurt'un Rumlara verilmesi isteniyor, Karpaz’da bir Rum kanton bölgesi oluşturulması ve Rum göçmenlerin kuzeye dönmesi öngörülüyordu. Türk tarafı bunu reddetti.
100 maddelik çözüm planının 91’ini Türk tarafı kabul ettiğini açıklarken, Rum tarafı reddetti. Fikirler Dizisi dı verilen çözüm planı önemi Avrupa Birliği konusunun ancak bir çözümden sonra gündeme gelebileceği, bu konunun iki halkın ayrı referandumuna sunulacağı, eşitlik ilkelerine dayalı, Türkiye’nin etkin ve fiili garantisinin olduğu federal bir çözüm önermesi ve merkezi devletin zayıf olması idi.
New York’ta yapılan 1. ve 2. tur görüşmelerde diplomatik teamüllere, eşitliğe ve demokratik müzakere yöntemine ters görüşmeler, Gali Haritası ve planının Türk tarafına empoze edilmek istenmesi karşısında KKTC Meclisi 31 Temmuz 1992 tarihli kararı aldı ve Kıbrıs’ta ancak Kıbrıs Türk halkının kabul edeceği bir çözümün geçerli olacağı, BM Genel Sekreteri’nin taraflara çözüm empoze edemeyeceğini vurguladı.
1993'de BM Genel Sekreteri Boutros Boutros-Ghali tarafından bu sefer Güven Yaratıcı Önlemler adı altında başka bir belge hazırladı. Belgeye göre, Maraş (Kıbrıs) kenti ve Lefkoşa Uluslararası Havaalanı'nın iki toplumun yararına açılmasını ve iki toplum arasındaki temas ve işbirliğinin sağlanmasını amaçlıyordu. Bu belge de Rum tarafınca KKTC'nin tanımasına ve ekonomik ambargoların kalkmasına imkân sağlayacak bahanesiyle reddedildi.
1993 yılında Rum Kesimi'nden yapılan başkanlık seçimlerini bu kez Klerides kazandı ve AB konusunu gündeme getirerek, Kıbrıs sorununun bu çerçevede çözümlenebileceğini ortaya attı.
Rum Yönetimi Yunanistan'la ortak bir askerî anlaşma imzalayıp, sürekli silahlanmaya milyonlarca dolar harcamaya başladı. Son olarak Rusya’dan S-300 füzeleri satın alıp, bunu adadaki Türk askerine karşı koz olarak kullanmayı denedi. Fakat girişimler neticesinde bu füzeler adaya gelemedi ve 1998 yılında S-300 füzeleri Girit’e konuşlandırıldı.
Rumların tek yönlü AB üyeliği müracaatının ardından daha da karmaşık bir hal alan Kıbrıs görüşmeleri 1995-1997 yılları arasında, adaya gelen çeşitli diplomatlar vasıtasıyla devam etti. Başta ABD ve İngiltere olmak üzere birçok ülke Kıbrıs'taki gelişmelerden haberdar olmak ve olası bir anlaşmaya katkı sağlamak amacıyla adaya özel temsilci gönderdi.
Bu çerçevede, KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Raif Denktaş’ın görüşmeler sürecine yeni bir ivme kazandırmak amacıyla Rum tarafına yapmış olduğu öneri ve girişimler, Kıbrıs Rum Yönetimi Lideri Glafkos Klerides tarafından görüşmeler için gerekli zemin olmadığı gerekçesiyle reddedildi.
17 Nisan 1996 tarihinde Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 5 daimi üyesi, New York’ta yapılan görüşmede Genel Sekreter’in iyi niyet misyonu (good offices mission) çerçevesinde yürütmekle olduğu çabalara ve iki tarafça üzerinde mutabık kalınan zirve anlaşmaları temelinde bütünlüklü bir anlaşmaya varılmasına tam destek verdi
Aynı yılın haziranında Denktaş, BM Genel Sekreteri Boutros Ghali ile İstanbul'da görüştü ve görüşmelerin yeniden başlaması için gerekli yolları tartıştı. Boutros Ghali, Clerides ile görüşmesinin ardından yaptığı açıklamada iki tarafında kendisinin yeni özel temsilcisi Profesör Han Sung-Joo ve Özel Temsilci Yardımcısı Gustave Feissel ile çalışmalarının önemine değinir. Bu şekilde hızlanan diplomasi trafiği bir kez daha Rum tarafının uzlaşmaz tutumu nedeniyle bir sonuca ulaşamadı.
Adada gerilim Rum tarafının silahlanma çabaları ve KKTC sınırlarına yönelik yaptıkları eylemlerle arttı. Rum tarafının tahrikkar ve provokatif tutumu nedeniyle iki halk arasında var olan güvensizlik daha da arttı.




Daha sonra yapılan referandum sonucu halk KKTC Anayasasına büyük bir çoğunlukla evet demiştir. Yıllarca süren toplumlararası görüşmelerden bugüne değin herhangi bir sonuç çıkmamıştır. En son BM Kıbrıs Çözüm Planı ile iki toplum arasında yeniden birleşme imkânı da referandumda Kıbrıslı Türklerin evetine karşı Rumların hayır demesi sonucu gerçekleşmemiştir.

Ada Tarihi - Kıbrıs Adası

Kıbrıs'ın ilk sakinlerinin adaya Anadolu, Suriye veya Filistinden MÖ 7000-6500 yıllarında göç ettikleri sanılmaktadır. Doğal afetler yada düşman saldırılarından kaçarak sallarla adaya çıktıkları ileri sürülen bu insanların ülkelerinin dağları, açık havalarda adadan görülebilmektedir. Doğu akdenizin en önemli adası olan bu ada Kıbrıs adını, Tunç çağından başlayarak işletilen zengin bakır yataklarından almıştır. Konumu ve zeytin, tahıl üzüm gibi doğal zenginlikleri Kıbrıs'ı önemli bir ticaret merkezi haline getirmiştir. Bu özellikleri ile Kıbrıs, pek çok eski uygarlığın eline geçirmek için uğraş verdiği ve adayı eline geçiren bu uygarlıkların her birinin geride önemli kültür mirasları bıraktığı bir cazibe merkezi olmuştur. Mısırlılar, Asulular, Fenikeliler, Persler, Romalılar, Bizanslılar, Lüzinyanlar, Venedikliker ve Osmanlılar adada hükü sürmüş bu eski uygarlıkların en önemlileridir. Kıbrıs, gerek doğal güzellikleri gerekse tarihi zenginlikleri ile günümüzünde cazibe merkezlerinden biridir.

Kronolojik Takvimi

MÖ 7000 - 3000 Yeni Taş Devri
MÖ 3000 - 1450 Bronz Çağı
MÖ 1450 - 700 Eski Mısır Egemenliği
MÖ 700 - 545 Asur Egemenliği
MÖ 545 - 345 Pers Egemenliği</SPAN>
MÖ 345 - 290 Helen Egemenliği</SPAN>
MÖ 290 - 58 Ptolemik Egemenliği</SPAN>
MÖ 58 - MS 395 Roma Egemenliği</SPAN>
395 - 1190 Bizans Egemenliği</SPAN>
1190 - 1191 İngiliz Egemenliği</SPAN>
1191 - 1489 Lüzinyan Egemenliği</SPAN>
1489 - 1570 Venedik Egemenliği</SPAN>
1570 - 1878 Osmanlı Egemenliği</SPAN>
1878 - 1960 İngiliz Egemenliği</SPAN>
1960 - 1974 Kıbrıs Cumhuriyeti</SPAN>



1974'de Kıbrıs Barış Harekatı sonrasında 1974 - 1983 yıllarında Türk Federe Devleti ile Rum Yönetiminde kalan Kıbrıs. 1983'de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Kıbrıs Cumhuriyeti olarak ikiye bölündü.
Yüzölçümü: Toplam 9251 km² (3608 mil); Kuzey Kıbrıs 3355 km² Güney Kıbrıs 5896 km²

Cyprus (Island) History The first inhabitants of Cyprus thought to have migrated to the island from Anatolia, Syria or Palestine between the years 7000 - 6500 BC. The mountains of the countries of these people that were climed to came to the island with rafts when they were escaping from natural hazard and enemy attacks are seen from the island in open weathers. The name of Cyprus which is the most important island in the Eastern Mediterranean, took from the reach copper mines that were started to process from the Bronze age.Its location and its natural resources such as olives, cereals and grape made Cyprus a very important trade center. With these properties, many old civilizations tried to capture it and those which managed, each left behind important cultural heritage and made the island center of attraction. Egyptians, Assyrian, Phoenicians, Romans, Byzantines, Louisianans, Venetians and Ottomans were the most important civilizations which ruled the island. Cyprus, with its natural beauties and historical richnedd is also the center of attraction of todays.

The Chronological Calendar of Cyprus History

BC 7000 - 3000 New Stone Age
BC 3000 - 1450 Bronze Age
BC 1450 - 700 Old Egypt Domination
BC 700 - 545 Assyrian Domination
BC 545 - 345 Persian Domination</SPAN>
BC 345 - 290 Helen Domination</SPAN>
BC 290 - 58 Ptolemik King Domination</SPAN>
BC 58 - AC 395 Roman Domination
395 - 1190 Byzantine Domination</SPAN>
1190 - 1191 E</SPAN>nglish Domination
1191 - 1489 Louisianans Domination
1489 - 1570 Venetian Domination
1570 - 1878 Ottoman Domination
1878 - 1960 </SPAN>English Domination
1960 - 1974 Cyprus Republic</SPAN>
1974 - 1983 KKTC - Greek
</SPAN>
mapold1194c0hp0.jpg



Area: Total 9251 sq² (3608 mile); North Cyprus 3355 sq², South Cyprus 5896 sq²
 
K.K.T.C.'nin Tarihi Yerleri

LEFKOŞA

Girne Kapısı:

girne_kapisi.jpg


Eski Lefkoşa şehrini çevreleyen surların üzerinde bulunan 3 kapıdan biri de kuzeydeki Girne Kapısı’dır. Burası kentin en önemli giriş çıkış noktalarından biriydi. Mimar Proveditore Francesco Barbaro’nun adından esinlenerek " DelProveditore Kapısı" olarak da bilinen kapıyı, Türkler 1821’de tamir ederek üzerine kubbeli bir oda eklemişlerdir. Kapı üzerindeki kitabede Kur’an-ı Kerim’den ayetler bulunmaktadır. Kapının kuzeye bakan tarafına 1820’de II. Mahmut’un turası yerleştirilmiştir. İngilizler tarafından Napolyon’a karşı Akka’yı savunmak üzere getirilen, kapının önünde bulunan toplar, daha sonra Türklerin eline geçmiştir.
Selimiye Camii (St. Sophia Katedrali):
selimiye.jpg

Katedral, Kıbrıs'taki en büyük, en görkemli ibadethane ve en önemli Gotik mimari eser olarak kabul edilmektedir. Daha önce aynı yerde bulunan Hagia Sophia adlı bir Bizans kilisesinin üzerine kurulduğu söylenmektedir. Latin Başpiskoposu Eustorge de Montaigu tarafından 1208 yılında yapımına başlanmış ve 1326 yılında katedral kutsanarak ibadete açılmıştır. Kıbrıs'ın en önemli kilisesi olduğundan, Luzinyan krallarının taç giyme törenleri burada yapılmaktaydı. Yapı, 1373 yılında Cenevizliler, 1426 yılında Memlükler tarafından yağmalanmış ve birkaç depremde zarar görmüştür. 1491 yılındaki yer sarsıntıları sonucu, Katedralin doğu bölümü yıkılmış ve Venedikliler tarafından onarılırken, eski bir Lüzinyan kralının (2. Hugh ) mezarı ortaya çıkmıştır. Bozulmamış durumda olan cesedin başında altın bir taç, üzerinde de altından eşya ve belgeler bulunmuştur. Fransız mimar ve ustaları tarafından inşa edilen katedral Orta Çağ Fransız mimarisinin çok güzel bir örneğidir. Katedral, anıtsal bir kapıyla başlar. Kapının üzerindeki taş oyma pencereler, eşsiz bir Gotik sanatı örneğidir. Girişin iki yanında bitirilememiş olan çan kulelerinin üzerine, Osmanlılar tarafından cami minareleri oturtulmuştur. Katedralin içi, üç koridor ile altı yan bölmeden oluşmuştur. İçinde küçük ibadethaneler vardır. Bunlardan kuzeydeki St. Nicholas'a (Noel Baba), güneydekiler Meryem Ana ve St. Thomas Aquinas'a adanmıştır. Caminin kadınlar bölümü olarak bilinen kısmı eskiden hazine dairesi olarak kullanılmıştır. St. Sophia'nın içinde, birçok Luzinyan soylusu ve kralları gömülüdür. Bunların mermer mezar taşları hala döşeme kaplamasının bir bölümünü oluşturur. Bu taşlar hasır ve kilim altında kaldıkları ve cami içinde ayakkabı giyilmediğinden üzerlerindeki yazı ve resimler bozulmadan kalmıştır.

Bedesten:
bedesten.jpg

Bina 12.yy’da bir Bizans kilisesi olarak yapılmıştır. (St. Nicholas Kilisesi). Daha sonra Lüzinyanlar tarafından yapılan bazı Gotik eklemelerle genişletilmiştir. Venedik döneminde ise yeni değişikliklerden sonra Yunan Ortodoks Metropolisine verilen bina, farklı mimari tarzlarla hibrid bir dokuya sahiptir. Osmanlılar döneminde daha çok tekstil ürünlerin satıldığı bir çarşı ve depo işlevi görmüştür. Kuzey kapısı üzerindeki taş işçiliği St. Sophia Katedralinin kapısınınkine benzer.


Taş Eserler Müzesi (Lapidary Müzesi)
lapidary.jpg

Selimiye Camii'nin doğusunda bulunan Taş Eserler Müzesi (Lapidary Müzesi), 15. yy'da inşa edilmiş Venedik tarzı bir yapıdır. Orta çağlardan bugüne değin bir çok taş eser (armalar, mermer eserler, lahit ve sütunlar) örneklerini barındırmaktadır. Giriş kapısının karşısında görkemli taş işlemeli pencere, eskiden Sarayönü meydanında olup İngiliz döneminde yıktırılan Lüzinyan sarayından getirilmiştir. En göze çarpan eserler olarak Dampierre ailesine ait lahit ve 13. yy’da Kıbrıs Mareşali olan Adam of Antioch’a ait mezartaşı sayılabilir. Ayrıca mermerden bir St. Mark Aslanı da avluda bulunan eserler arasındadır.


Venedik Sütunu (Atatürk Meydanı)
venediksutunu.jpg

Atatürk Meydanı’ndaki Venedik Sütunu (Dikilitaş) Venedikliler tarafından 1550’de dikilmiştir. Eskiden üzerinde St. Mark aslanı bulunuyordu. Osmanlılar sütunu kaldırarak Sarayönü Camisinin avlusuna koymuşlardır. İngilizler 1915 yılında, 6 m yüksekliğindeki sütunu şimdiki yerine yerleştirmişlerdir. Tek kurşuni renkte bir granit olan sütunun, Salamis’teki bir mabetten getirildiği sanılmaktadır. Sütunun alt tarafında 6 İtalyan ailesinin armaları bulunmaktadır. Sütunun üzerindeki bakır küre sonradan ilave edilmiştir. Atatürk Meydanının batısındaki binalar (Devlet Daireleri) 1900’lerin ilk yıllarında İngiliz Koloni devrinde inşa edildiklerinden özel bir görünüme sahiptirler. Binaların doğuya bakan yönünde bir çeşme vardır. Ayrıca Kraliçe Elizabet’in 1953 yılında tahta çıkması nedeniyle inşa edilen bir platform bulunmaktadır. Üzerinde İngiltere’nin arması bulunan bu platformdan, İngiliz valisi, Kraliçe’nin tahta çıktığını ilan etmiştir.


Lefkoşa Surları
Türklerin Kıbrıs’ı almak üzere olduğu dönemde Venedikliler, Lefkoşa şehrini savunabilmek için, kentin çevresindeki eski Lüzinyan surlarının yerine 1567 yılında yeni surlar yapmaya başladılar. Surların planını Guilio Savorgnano adlı ünlü Venedikli bir mühendis çizmiştir. Daire şeklinde 3 mil çevresi olan bu surların üzerinde, her biri birer kale sayılabilecek 11 burç ve toplam 3 kapı bulunmaktadır. Surlar, dışı taşla örülmüş kalın toprak duvarlardı. Surlarda bulunan kapıların adları, kuzeyde "Porta Del Proveditore - Girne Kapısı-" doğuda "Porta Guiliana- Magosa kapısı" ve batıda "Porta Domenico - Baf Kapısı" dır. Venedikliler surları yapabilmek için 3 millik çevrenin dışında bulunan evleri, sarayları, manastır ve kiliseleri yıkıp taşlarını surların yapımında kullanmışlardır. Surların yapımında Frenk soylularının ve diğer katkısı olan kişilerin adları da (Rochas, Loredano, Barbaro gibi) burçlara verilmiştir. Venedikliler Lefkoşa kenti surlarını bitirmeden Osmanlılar tarafından yenilgiye uğratılmışlardır.


Kumarcılar Hanı
kumarcilar_hani.jpg

17. yy. sonunda yapılmış olan bir Osmanlı yapısıdır. Giriş kapısındaki işlemeli Gotik kemerin biçimi ve oranlarının yapıdaki diğer kemer ve Osmanlı mimari üslubuna aykırı olması nedeniyle daha önceden var olan bir yapıya - muhtemelen bir manastır - ait olabileceği düşünülmektedir. Yapı dörtgen bir plan üzerine inşa edilmiş olup, iki katlıdır; camisi yoktur. Yolcular üst katlardaki odalarda kalır, alt kattaki odalarsa hayvanlarının konaklaması ve eşyaları için depo amaçlı kullanılırdı.


Büyük Han

buyuk_han.jpg

Tarih ve mimari değerler bakımından Lefkoşa’daki Türk eserlerinin başında Büyük Han gelmektedir. 1572 yılında adanın ilk Osmanlı Valisi Beylerbeyi Muzaffer Paşa tarafından yaptırıldığı kabul edilmektedir. Yapı dörtgen bir plan üzerine, iki katlı inşa edilmiş olup, geniş bir avlunun çevresinde sıralanan odalar kemerli ve kubbeli bir sundurmaya açılmaktadır. Büyük Han’ın çeşitli yapılardan ve yerlerden alınmış taşlardan yapıldığı bellidir. Aynı şekilde avlunun ortasındaki mermer sütunlar üzerine yapılmış mescidi tutan sütunların da başka bir yapıdan alınmış olunması muhtemeldir. Altı köşeli, konik başlıklı taş bacalarla, bu kubbeli küçük mescit, Hanın Türk tarzı mimarisini tamamlayan önemli unsurlardır. Hanın zemin katındaki odalar dükkan, depo ve ofis olarak kullanılmıştır. Üst kattaki sekizgen bacalı birer şömineleri olan odalar ise yatak odalarıdır. Anadolu’da sık rastlanan benzerleri gibi olmasına rağmen, bir farklılığı da mevcuttur. Bu tip han ve kervansaraylar genellikle tek bir ana kapıya sahip olmalarına rağmen, Büyük Han’ın bir girişi daha bulunmaktadır.


Derviş Paşa Konağı (Etnoğrafya Müzesi)
dervis_pasa.gif

19. yy.’da yapılmış bu iki katlı konağın sahibi Kıbrıs’ta ilk Türkçe gazetelerden olan "Zaman" gazetesini yayınlayan Derviş Paşa’dır. Konak, Lefkoşa surlar içinde tarihi çevre dokusunu en yoğun biçimde koruyan Arap Ahmet Mahallesinde bulunmaktadır. İki giriş kapısı olan konağın esas giriş kapısı üzerinde hicri 1219 (miladi 1807) tarihi okunmaktadır. Konak iki katlı olup, alt katı taştan, üst katı ise kerpiçten inşa edilmiştir. Sonradan ilave edildiği belli olan baş odanın süslemeli tavanında miladi 1869 tarihi okunmaktadır. Konak "L" planlı olup, geniş bir iç avlusu vardır. Alt kat odaları iç bahçeyi çevreleyen revaklı galerilere açılmaktadır. Üst kata avludaki haznenin üzerine oturan ahşap bir merdivenle çıkılmakta ve odalar kapalı bir sofaya açılmaktadır. 1978 - 1988 yılları arasında yapılan restorasyon çalışmaları sonucunda, konağın kütüphane, kültür merkezi veya Eski Eserler ve Müzeler Dairesi olarak düzenlenmesi uygun görülmüştür. Bir bölümü baş oda, gelin odası, yatak odası, yemek odası ve tezgah odası olarak düzenlenen konağın bir bölümünde de günlük yaşantıda kullanılan eşyalar sergilenmektedir. Teşhir ve tanzimi "müze - ev" olarak tamamlanan konak 21 Mart 1988 tarihinde Etnografya Müzesi olarak ziyarete açılmıştır.


Büyük Hamam
buyuk_hamam.jpg

Günümüzde de çalışır durumda olan Büyük Hamam eski bir Latin kilisesinin kalıntıları üzerine inşa edilmiştir. İşlemeli Gotik tarzı kemer kapısından ve taş duvarlarından da Luzinyan yapısı olduğu belli olan bu yapının adı "St. George of the Latins" kilisesiydi. Yapının bir özelliği de bina zemininin yoldan 2 - 3 metre kadar aşağıda kalmış olmasıdır.


Sultan Mahmut Kütüphanesi

sultan_mah_kut.jpg

1829 yılında Sultan II. Mahmut tarafından inşa ettirilmiş olan yapı, Selimiye Camiin doğu kapısı yanında bulunmaktadır. Bina, kubbeli büyükçe bir odayla, yine kubbeli ve kemerli bir sundurmadan oluşmaktadır. Arap Ahmet Camii gibi klasik Osmanlı Cami ve Medrese mimarisinin bir örneğidir. Kütüphanede 1700 kadar kitap bulunmakta, bunların arasında el yazması Kur’an-ı Kerim ve değerli Arapça, Türkçe ve Farsça kitaplar yer almaktadır.


Mevlevi Tekkesi

17. yüzyıl başlarında yapılmıştır. Fetihten sonra adaya gelen Türklerin çoğu Konyalı olduğundan Mevlana’nın hayat tarzını kabul ettirmek istemişler ve Lefkoşa’da bu tekkeyi kurmuşlardır. Zamanla ölen Mevlevi ilerigelenleri arka odalara gömülerek türbe haline getirilmiştir. Tekke şu an müze olarak kullanılmakta, Mevlevi giyisileri, müzik aletleri ve etnografik malzemeler sergilenmektedir.

Haydarpaşa Camii (St. Catherine Kilisesi)

haydarpasa_camii.jpg

St Sophia’dan sonra en dikkate değer Lüzinyan yapısı St. Catherine Kilisesi -şimdiki Haydar Paşa Camii’dir.- Tarihçi Sir Harry Luke tarafından Kıbrıs’ın en zarif ve mükemmel Gotik binası olarak tanımlanmaktadır. St. Catherine Kilisesi 14. yy. da inşa edilmiş olup, Osmanlıların adaya hakimiyetlerinden sonra cami haline getirilmiştir. Binanın yukarı doğru daralan ayaklarının arasına uzun ve dar Gotik pencereler yerleştirilmiştir. Pencerelerin üst kısımları alçıdan geometrik desenlerle süslüdür. Kilisenin üç girişi vardır; Gotik stilde yapılmış olan güney kapısının ince taş işçiliği ve kapı sövesinin üzerinde Lüzinyan armalarının kabartmaları göze çarpmaktadır. Batı kapısı daha büyük olup, aynı mimariye sahiptir; sövesi gül ve ejderha motifleriyle süslüdür. Kuzey girişi daha sadedir, burası dirsekler üzerinde elinde balık tutan çıplak bir kadın figürü ve ejderha türü kabartmalarla süslüdür. Kilisenin içinde bir koro yeri, törenlere ait eşyaların saklandığı bir oda, hazine ve küçük bir vaftiz havuzu bulunmaktadır.

Arap Ahmet Camii
arap_ahmet_camii.jpg

Lefkoşa'daki Türk yapısı camiler içinde en dikkate değer olanı Arap Ahmet Camii'dir. 1845 yılında inşa edilen cami, diğer bir çok cami gibi eski bir Latin kilisesinin yerine yapılmıştır. Caminin döşemesini oluşturan mermerler arasında Lüzinyan ve Venedik dönemlerinden kalma 25 kadar yazılı ve resimli mezar taşı bulunmaktadır. Cami, Kıbrıs'ın fethinde Türk ordusunun generallerinden olan Arap Ahmet Paşa'nın adını taşımaktadır. Klasik Türk Cami mimarisinin güzel bir örneğini oluşturur. Kemerli bir sundurması ve 6 metre çapında bir kubbesi vardır. İçinde eski Türk mezarları olan bahçesi günümüze dek korunabilmiştir. Şadırvanı, selvileri ve eski mezarları ile Lefkoşa şehrinin özel bir köşesidir. Camideki mezarlar arasında, 1832 yılında Lefkoşada doğmuş olup, Osmanlı Devleti hizmetinde 4 kez Sadrazamlığa (Başbakanlık) dek yükselmiş olan Kamil Paşa'nın da mezarı vardır.Kamil Paşa 1913 yılında Lefkoşa'da ölmüş ve caminin avlusuna gömülmüştür. 1926 - 1931 yıllarında Kıbrıs Valisi olan Sir Ronald Storrs, Kamil Paşa'nın mezarını 1927 yılında yaptırıp, üzerine Türkçe ve İngilizce bir kitabe koydurmuştur.


Yeni Cami
Lefkoşa'da kiliseden çevrilen camiler arasında yer almaktadır. Yeni Cami, geniş ana mekanı, cemaat yeri revakları ile dikkati çekmektedir. Minare, ana yapıdan ayrı olup, etrafında bir takım yapı izleri taşımaktadır. Muhtemelen, minare etrafındaki esas cami yapısı bir sebeple yıkılmış ve yakında bulunan şimdiki binadan faydalanılmıştır. Yapıya bağlı türbe binaları ve mezarlar dikkati çekmektedir.


Turunçlu Camii
Yazıtında, 1825 yılında Kıbrıs Valisi Seyit Mehmet Ağa tarafından yaptırıldığı belirtilmektedir. Dört kemer üzerine oturan ahşap bir tavanı vardır. Kuzey tarafındaki işlemeli başlıkları olan ahşap sütunların üzerine oturmuş galerisi kadınlara aittir.


İplik Pazarı Camii
19. yy.’da yapılmış olup, adını Osmanlılar döneminde burada kurulu olan bir pamuk pazarından almıştır. Örme taş külahlı minaresinin aynı noktada kendinden önce var olan bir camiye ait olduğu sanılmaktadır.

Saray Önü Camii
saray_onu_camii.jpg

Lefkoşa kentinin en merkezi yerinde bulunmaktadır. Eski bir Latin kilisesiyken camiye çevrilip, 1890’lar itibariyle harap bir vaziyette bulunduğundan, Ali Paşa tarafından 1902 yılında yeniden yaptırılmıştır. Arap tesiri bulunan caminin çok değerli bir ahşap tavanı vardır. 1962 yılında şadırvanı yıktırılırken, üzerinde Yunanca yazılar bulunan kapaklı bir mermer lahid ( sarcophagus ) ortaya çıkmıştır. Bu tarihi eserin harf stilinden ve gövdesindeki kocaman bir haçtan, Bizans dönemine ait olduğu anlaşılmaktadır. Günümüzde Evlendirme Dairesi olarak kullanılmaktadır.


GİRNE
Girne Kalesi
girnekalesi.gif

Kale 7.yy'da, Arap akınlarına karşı kentin korunması için yapılmıştır. Lüzinyanlar döneminde, Kantara kalesi gibi önemli bir yer olmuştur. Bu dönemde kale bazı yapısal değişikliklere de uğramıştır. Bu restorasyon çalışmalar 1373 yılındaki Cenevizliler kuşatması ile ara bulmuş, daha sonra yeniden devam etmiştir. Kale yapılırken o dönemin savunma taktikleri zırhlı şövalye ve okçulara göre düşünüldüğünden, 1489'dan sonra kaleyi kontrole alan Venedikliler, Osmanlı topçu saldırılarını gözönüne alarak yeniden inşaya girişmişlerdir. Kuzeybatı ve güneydoğu kulelerini ekleyerek, önlemler almaya çalışmalarına rağmen, Lefkoşa'daki Osmanlı zaferinden sonra kaleyi direniş göstermeden 1570 yılında Osmanlılara teslim etmişlerdir. Kaleye giriş bir hendek üzerinden olmaktadır. 1400'lü yıllara kadar bu hendek içi su dolu olarak kullanılmıştır. İç kapının tonozunda bulunan üç aslanlı Lüzinyan amblemi başka bir yapıdan buraya getirilmiştir. Kalenin içinde 1100'lü yıllarda yapıldığı sanılan bir Bizans kilisesi (St. George Kilisesi) yer almaktadır. 1570 yılında Kıbrıs'ın Osmanlılar tarafından fethi sırasında şehit düşen Osmanlı Amirali Cezayirli Sadık Paşa'nın lahiti de kalede bulunmaktadır. Kalenin diğer bölümlerini Kuzeybatı, Güneybatı ve Güneydoğu Venedik kuleleri, Lüzinyan dönemi Bekçi odası, Lüzinyan dönemine ait büyük salon, çeşitli zindan ve ambar amaçlı kullanılmış olan odalar, Bizans dönemine ait kule, Venedik Savunma platformu, sarnıç, Venedik dönemine ait cephanelik ve top mazgalı ve Batık Gemi Müzesi oluşturur. Kalede yakın dönemde, Eski Eserler Dairesi tarafından yapılan çalışmalarla çeşitli tarihsel tipleme ve mekan canlandırmaları ile adeta bir Açık Hava Müzesi atmosferi yaratılmaya çalışılmaktadır.


Anthipanitis Kilisesi
Eski bir manastırın önemli bir bölümüdür. Mimari tarzı Kıbrıs'ta fazla rastlanmayan bir tiptedir. Kubbe bir sekizgen üzerindeki yuvarlak sütunlar üzerine oturtulmuştur. Beşikkemerli ve giriş kolu 15. yy'da eklenen, Gotik tarzdaki taş işçiliğinin güzel örneklerindendir. Binadaki fresklerden günümüze dek gelenlerin bir kısmı orijinal, bazıları 15. yy'a aittir. Orijinal fresklerde Başmelek Cebrail ile Mihail'in arasında göğsünde çocuk olan Meryem figürü de yer almaktadır. Bazı fresklerde Cebrail figürü ve St. Anthony ve vaftiz sahnesi, St. Eudoksia ile St. Paul figürleri de bulunmaktadır. Kubbedeki tahtın hazırlanması ile ilgili 15. yy'a ait figürde, İsa meleklerle çevrilmiş bir madalyonun ortasında, bir yanında Meryem, bir yanında vaftizci Yahya olduğu durumda resmedilmişlerdir. Ayrıca on iki havari ve peygamberler sahnede bulunmaktadırlar.

Batık Gemi Müzesi
batik%20gemi.jpg

Girne Kalesi'nde bulunan Batık Gemi Müzesi'nde sergilenen gemi, bugüne dek ele geçen en eski gemi olarak bilinmektedir. Akdeniz’de İskender’in ölümünden sonra kurulan Hellenistik krallıklar dönemine aittir. İlk olarak 1965 yılında bir sünger avcısı tarafından suyun üç metre derinliğindeyken farkedilmiş ve Pennsylvania Üniversitesi araştırmacıları tarafından çıkarılmıştır. Batıktaki badem kalıntılarına yapılan testler M.Ö. 288, kerestesine yapılan testler ise M.Ö. 389 yılını göstermektedir. Bu da geminin battığı zaman yaklaşık seksen yıllık olduğunu gösterir. Geminin 15 metre uzunluğundaki gövdesi Halep çamından yapılmıştır. Akdeniz ağaç kurdundan korunması için de kabuk koruyucu bir madde ile kaplanmıştır. Gemide bulunan 400 civarındaki anforanın Rodos’tan yüklendiği sanılmaktadır. Bunun yanısıra İstanköy işi 29 adet bozalt değirmen taşıyla da karşılaşılmıştır. Teknenin adaya yönelmeden önce Akdeniz ve Ege kıyılarında alışveriş yaptığı, tekne mürettabatının ana besin kaynağının badem olduğu bulunan kalıntılardan anlaşılmaktadır. Gemide insan iskletine ise rastlanmamıştır.


Halk Sanatları Müzesi

Girne Limanı’nda bulunan 18. yy’a ait bir Kıbrıs evi günümüzde müze olarak kullanılmaktadır. Giriş katında zeytinyağı mengeneleri, karasaban, tezgah, küp ve döven gibi hasatla ilgili tarım araçları bulunmaktadır. Üst kat ise geleneksel el sanatı örneklerine ayrılmıştır. Bunlar arasında tığ işleri, yatak ve masa örtüleri, yün çorap, oymalı sandıklar, gelinlikler ve dolaplar yer alır.


İkon Müzesi

Eski Arkhangelos Kilisesi, Girne ve çevresinde toplanan ikonların sergilendiği bir ikon müzesi olarak kullanılmaktadır. Kilisenin Çan kulesi, 1860 yılında inşa edilmiş olan kiliseye yirmi beş yıl sonra ilave edilmiş olup, bu çan kulesi Girne şehrinin hemen her yerinden görülmektedir.


St. Hilarion Kalesi
Buffavento ve Kantara kaleleri gibi adanın Arap saldırılarına karşı korunması için yapılan kalelerden biridir. Kalenin adı Hilarion adlı bir azizden gelmektedir. Buraya 10.yy'da bir manastır ve kilise de inşa ettirilmiştir. Kalenin adına ilk kez 1191'li yıllardaki kayıtlarda rastlanmaktadır. Bir dönem canlı ve stratejik bir önemi olmasına rağmen, daha sonraları Lüzinyan soylularının yazlık ve dinlenme yeri işlevini görmüştür. Özellikle ateşli silahların icadı ve kıyı şeritlerinin savunmasının önem kazanması ile birlikte, Kantara ve Buffavento kaleleri gibi önemini ve işlevini yitirmiştir. Kalede üç ayrı bölüm bulunmaktadır. Ana girişi koruyan savunma yeri Bizanslılar tarafından 11.yy'da güçlendirilmiştir. Aşağı bölüm atlar ve askerler için kullanılmaktaydı. Daha üstteki bölümde, kral sarayı, mutfak, kilise yer almaktadır. Bu bölümde su deposu da bulunmaktadır. Yukarı Kalenin girişinde bir Lüzinyan Kapısı vardır. İki zirvenin ortasında avlu bulunmaktadır. Soylular doğu bölümünde ikamet ederler, mutfak ve diğer gündelik odalar ise batı bölümünde yer alırdı. Kraliyet konutunun ikinci katında bulunan Kraliçe Penceresi'nden (gotik tarzda oyulmuş bir pencere) çevrenin panoraması doyumsuzdur. Zirvede ise Prens John kulesi bulunmaktadır.


Bellapais Manastırı

bellapais.jpg

Gotik sanatın eşsiz örneklerinden biri olan manastır, Beşparmak dağlarının eteklerinde kurulmuştur. Fransızca "Abbaye de la Paix" yani "Barış Manastırı" sözcüklerinden bugünkü adı doğmuştur. Manastırın ilk sakinleri 1187 yılında Kudüs’ten göç eden Augustinian mezhebi rahipleridir. İlk manastır binasının yapımı 1198 - 1205 yılları arasındadır. Bugün görünen yapının büyük bir kısmı Fransa Kralı III. Hugh tarafından (1267 - 1284) inşa ettirilmiştir. Avlunun etrafını çeviren revaklar ve yemekhane ise Kral IV. Hugh döneminde (1324- 1359) yapılmıştır. Kıbrıs Osmanlılar tarafından alındıktan sonra manastır, Yunan Ortodoks Kilisesine verilmiştir. Avlunun yanındaki kilise manastırın en iyi durumdaki kısmıdır. Ön yüzdeki İtalyan freskleri 15. yy’da yapılmışlardır. Avludaki iki mermer lahit bir dönemler rahipler tarafından lavabo gibi kullanılmıştır. Lahitlerin arkasındaki kapıda, Kudüs, Lüzinyan ve Kıbrıs krallıklarının armaları asılıdır. Manastırın yemekhanesi de Gotik sanatın eşsiz örneklerindendir. Orta avlunun doğusunda rahiplerin iş odaları ve meclis odaları yer almaktadır. Meclis odasının ortasındaki sütunun ise erken dönem Bizans kilisesine ait olduğu düşünülmektedir. Rahiplerin yatakhaneleri ile hazine odası üst katta yer almaktadır.


Buffavento Kalesi
Girne dağlarında 950 metre yüksekliğe kurulmuş olup, St. Hilarion ve Kantara kaleleri ile birlikte Arap saldırılarına karşı oluşturulmuş olan savunma hattının bir parçasıdır. Lüzinyanların döneminde (1192 - 1489) kale hapishane olarak kullanılmıştır; adı da "Aslan Şatosu" olarak geçmektedir. Venedik döneminde, adanın savunması için kıyı şehrindeki kaleler önem kazandığından, Buffavento kalesi ihmal edilmiştir. Kale, Aşağı ve Yukarı Kale olmak üzere iki bölümden oluşmuştur. Aşağı Kale’nin kemerli bir girişi vardır. Girişin karşısındaki odalarda erzak saklanır ve bir kısmı da yatakhane olarak kullanılırdı. Odalar altında bir de su sarnıcı bulunmaktadır. Yukarı Kale’nin kapı ve oda kemerlerindeki, kırmızı tuğla işçilik Bizans tarzındadır. Burada bulunan kiliseden geride az bir kalıntı vardır. Buffavento’nun kelime anlamı "Rüzgara Boyun Eğmeyen"dir . Kaleden bakıldığında Trodos dağları ve Lefkoşa’nın tüm güzelliği gözler önündedir.

Lambousa
Lambousa'nın ilk yerleşenlerinin M.Ö. 13. yy'da Yunanistan'dan geldikleri, daha sonraları bölgenin M.Ö. 8. yy'da Fenikelilerin yönetimine girdiği bilinmektedir. Roma ve Bizans döneminde parlak bir hayat seviyesi söz konusudur. Kentte tiyatro ve gimnazium gibi sivil mimari örnekleri de inşa edilmiştir. Bu refah dönemi M.S. 7. yy'daki Arap akınlarıyla son bulmuştur. Surlar, kaya mezarları ve balık havuzları önemli kalıntılardır. Balık havuzları Roma döneminde oyulmuş olup, temiz suyun girip, sıcak ve kirli suyun çıkması için kanalları mevcuttur. Lambousa'ya ait bulgular 1900'lü yıllarda başlayan iki aşamalı kazılarla bulunmuş olup, çok sayıda tabak, kaşık gibi değerli eşyalar içermekte, fakat ne yazık ki günümüzde çoğu, New York, Londra gibi yabancı ülke şehirlerinin müzelerinde sergilenmektedir. Bu hazinelerin Arap korsanlarının akımı sırasında toprağa gömüldükleri düşünülmektedir. Çoğu eser İmparatorluk damgasını taşıdığından 627 - 630'lu yıllar arasında yapıldıkları anlaşılmaktadır.

Hz. Ömer Tekkesi

7. yy'da Emevi Halifesi Muaviye dönemindeki Arap akınları sırasında şehit düşen Ömer adındaki komutan ve arkadaşlarının mezarları yer almaktadır. Türbe ve mescit binası Osmanlılar tarafından yapılmıştır.

Sourp Magar Manastırı
İlk olarak M.S.1000 yıllarında bir Koptik manastır olarak kurulmuş ve İskenderiye’li aziz St. Makarios’a adanmıştır. Meryem Manastırı olarak da anılmaktadır. 15. yy. başında Ermeni Kilisesi’ne geçen manastır, zamanla Ermeni hacılarının Kudüs’e giderlerken geçiş noktası - ikinci bir hac noktası- işlevini görmüştür. 1974 yılına kadar bu işlevi sürmüştür. Lefkoşa'da yaşayan Ermeni toplumu tarafından yazlık olarak da kullanılmaktaydı. Şu andaki kalıntılar 19. yy’a aittir. Ayrıca duvarlarında Ermenice bir yazıt da bulunmuştur.


Vrysi (Çatalköy)
Neolitik döneme ait bir yerleşim yeridir. Buradaki yerleşimin M.Ö. 4000-3000 yılları arasında Anadolu'nun Kilikya bölgesinden gelenler tarafından gerçekleştirildiği yapılan kazılardan anlaşılmaktadır. Kazılar o dönemdeki ekonominin tarıma dayandığını göstermektedir. Toprak kapların el yapımı olduğu anlaşılmaktadır. Evler birbirlerine dar dehlizlerle bağlıdır. Duvarlar taş ve balçıktan yapılmış olup, iç yüzeyleri balçıkla sıvanmıştır; damlar ise kamıştan yapılmış olup, çamur ve balçıkla örtülmüştür. Yerlerde ise sazdan örtülmüş hasırlar kullanılmıştır. M.Ö. 3000 yıllarındaki bir depremden sonra Vrysi halkı buradan ayrılarak başka bir yere göçmüşlerdir.


Karmi Nekropolu

Karmi köyü yakınlarındaki arkeolojik kazılar sonucu Orta Tunç çağına ait oda şeklinde mezarlar ortaya çıkarılmıştır. Bu mezarlardan birinin koridorundaki insan figürü, adada yapılan araştırmalarda bulunan en eski insan figürü olarak kabul edilmektedir. Figür bereket tanrıçasını simgeler. Mezarlarda ölü armağanları olarak mavi fayans boncuklara rastlanmış, Girit'ten gelmiş Minos uygarlığına ait kaplar da bulunmuştur. Bu nesnelerin Lapithos'daki gemilerde çalışan gemicilere ait olabilecekleri düşünülmektedir. Bu veriler adada Tunç Çağı döneminde, çevre ülkelerle varolan ticari ilişkilerin de göstergesidir.

Lapta

Arap akınlarının sıklığı nedeniyle Lambousa sakinleri yerleşim yerlerini dağın yamacına taşıyarak bugünkü Lapta’yı kurarlar. Lapta’daki yerleşim Lüzinyanlar döneminde daha da gelişmiştir. Bölgede yapılan kazılar, Lapta’nın dışında bir Kalkolitik dönem yerleşiminin ve Demir Çağı’na ait oda mezarlarının ipuçlarını vermektedir.

Kirsokava
Denize doğru uzanan bu kayalık burun Romalılar döneminde mezarlık ve sonradan da taş ocağı olarak kullanılmıştır. Bizans döneminde bazı Hıristiyanlar Roma mezarlarının ve bu taş oyuklarının arasına yerleşmişlerdir. Aya Mavra Kilisesi de bu türden bir eski Roma kaya mezarı içinde yer almaktadır. Duvarlarında havan ile tavanda da Miraç sahnesini gösteren freskler vardır.


MAĞUSA

Othello Kalesi

Kale, 14. yy’da Lüzinyanlar tarafından inşa edilmiştir. Mağusa kentinin ana girişlerinden biri olarak kullanılmaktadır. Etrafı derin bir hendekle çevrilidir. Kale girişi üzerinde asılı olan St.Mark aslanı kabartmasının altında kaleyi yeniden biçimlendiren kaptan Nicolo Foscari’nin adı ve 1492 tarihi görülmektedir. Kale’nin yapısında kuleler ve topçu bataryalarıyla biten koridorlar bulunmaktadır. Ayrıca bir yemekhane ve Lüzinyanlardan kalma bir yatakhane vardır. Kale avlusunda bir kısmı Osmanlılara, bir kısmı İspanyollara ait toplar, demir gülleler ve taş gülleler de bulunmaktadır. Kalenin bugünkü adı, İngiliz döneminde kullanılmaya başlanmıştır. Sheakespeare'in ünlü trajedyasının bir bölümü Kıbrıs'ta bir liman kentinde geçmektedir. Oyunun kahramanı Othello, Faslı (Moor) biri olarak tanıtılır. Yazarın, dönemin valisi Christophora Moro’nun adının yanılsamasına kapıldığı düşünülmektedir.


Lala Mustafa Paşa Camii (St. Nicholas Katedrali)


lalamustafapasha.jpg

Lüzinyanlar döneminde, 1298 - 1312 yılları arasında yapılmış olan yapı, tüm Akdeniz dünyasının en güzel Gotik yapılarındandır. Lüzinyan kralları, önce Lefkoşa’da St. Sophia Katedrali’nde Kıbrıs Kralı, sonra da Mağusa’da St. Nicholas Katedrali’nde Kudüs Kralı olarak taç giyerlerdi. 1571 yılında cami haline getirilene dek, bu törenler yapılagelmiştir. Katedralin Batı cephesi mimarisi Fransa’daki Reims Katedralinden etkilenmiştir. Gotik tarzda işlemeli eşsiz bir penceresi bulunmaktadır. 16. yy. Venedik galerisi avluda yer almakta ve günümüzde şadırvan olarak kullanılmaktadır. Girişteki yuvarlak pencerelerin üzerinde bir Venedik arması görülmektedir. Bazı hayvan figürleriyle süslü kabartmanın Salamis’teki bir tapınaktan geldiği sanılmaktadır. Katedralin apsiti, çoğu Kıbrıs kiliselerinde olduğu gibi, Doğu üslubunda, üç bölmelidir. Yukarıdaki pencereler iyi korunmuş olup, batı cephesinde ve yanda iki şapel bulunmaktadır. Yapının önünde bulunan tarihi cümbez ağacı adanın kuzeyinde çok az bulunmakta olan tropik bir incir türüdür.


Venedik Sarayı (Proveditore Sarayı)
Lüzinyanların 13. yy'da yapmış olduğu saray kalıntıları üzerine Venediklilerin yaptığı krallık sarayıdır. Halen ayakta kalan cephe, 16. yy da yapılmış ve buradaki sütunlar Salamis harabelerinden getirilmiştir. Ortada bulunan kemerin üzerinde Venedikli yönetici Giovanni Renier'e ait bir arma bulunmaktadır.


Namık Kemal Zindanı
Venedik Sarayı avlusunda bulunan bu zindan iki katlı olup, kesme taştan yapılmıştır. Namık Kemal "Vatan Yahut Silistre" adlı oyunun sahnelenmesi sonucunda 1873'de sürüldüğü Kıbrıs'ta, bu binada 38 ay kalmıştır. Tek mekandan oluşan alt katın, Venedik Sarayı avlusuna açılan bir kapısı ve demir parmaklıklı bir penceresi mevcuttur. Üst kısma dik taşlı bir merdivenle çıkılmakta, iki penceresi olan bu odada Namık Kemal ile ilgili belgeler sergilenmektedir.


St. Francis Kilisesi
1300 yıllarında Franciscan tarikatına bağlı keşişler tarafından kurulan manastırın bir bölümüdür. Del Proveditore Sarayı’nın yanında yer almaktadır. Yapı, Kıbrıs Kralı II. Henry’nin yardımıyla yapılmıştır. Üç bölümlü bir nef ve bunun sonundaki çok güzel bir koro kısmından oluşmaktadır.


Greek St. George Kilisesi

Mimarisinde Bizans ve Gotik karışımı özellikler olan Kilise Ortodoks topluluğuna ait olup, 15. yy’da yapılmıştır. Kilise yan nefleri olan bir orta neften oluşmakta ve üçlü bir apsidle bitmektedir. Tavan Gotik tonozlara sahiptir. Binanın yapısından bir piskoposluk kilisesi olduğu anlaşılmaktadır. Üst kısmı, 1571 yılındaki Osmanlı kuşatması esnasında yıkılmış olup, duvarda gülle izlerine rastlanmaktadır.


İkiz Kiliseler (Templar ve Hospitaler Kilisesi)

14. yy’da inşa edilmiş olan iki kiliseden büyük olan Templar şövalyelerine aittir. Templar şövalyeliği 1313 yılında Papa tarafından kaldırılınca kilise bitişikteki binaya sahip olan Hospitaler şövalyelerine kalmıştır. Günümüzde restore edilerek Kıbrıs Sanat Derneği olarak kullanılmaya başlanmıştır.

Mağusa Surları

1489 yılına dek Mağusa şehrini çevreleyen Lüzinyan surları, çok yüksek olmalarına karşın, ince bir yapıya sahiptiler. Ardından Kıbrıs’ı ele geçiren Venedikliler, özellikle Osmanlılara karşı önlem almak üzere, surları ateşli silahlara karşı sağlamlaştırmak amacıyla 1550’li yıllarda Venedik’ten uzman getirerek yeniden elden geçirmişlerdir. Özellikle deniz tarafındaki surlar, Martinengo Tabyası ve Kara Kapısı bu dönemde inşa edilmiştir. Ayrıca surun şehir dışındaki kısmına 46 m genişliğinde hendek açılarak içerisi su ile doldurulmuştur. İri kesme taştan inşa edilen 3 km uzunluğundaki bu surların yüksekliği 18 m, genişliği bazı yerlerde 9 m kadardır. Duvarlarda, burçlar, kapılar, rampalar, mangallar, cephanelik, depo ve ahırlar bulunmaktadır. Surlardaki kuleler şöyle anılmaktadır: - Arsenal (Canbulat) - Mare (Deniz Kapısı Burcu) - Castella (Othello Kulesi) - Signonia (Halkalı mazgal) - Diamete (Karpaz Tabya) - Mozzo (Şehit Tabya) - Martinengo (Tophane) - Pulacazaro - Moratto - Diocare - Ravelin (Kara Kapısı, Akkule) - Santa Napa (Altın Burcu) - Andurizzi (Su Burcu) - Campo Santa (Halkalı Tabya) Ayrıca bir iç kale olarak Othello binası ve orjinal iki giriş kapısı olarak Kara Kapısı (Ravelin) ve Deniz Kapısı (Porta del Mare) yer almaktadır. Mağusa’nın Osmanlılar tarafından fethi sırasında harap olan surlar, fetih sonrası Osmanlılarca onarılmıştır.

Kara Kapısı (Ravelin)
Mağusa şehrine girişi sağlayan orjinal iki şehir kapısından biridir. Orjinal ismi "Yarım Ay Şeklinde Tabya" anlamındaki Ravelin’dir. Kara Kapısı, surların Othello Kalesinden sonra en eski kısmıdır. Bugünkü köprü ile giriş yeni olup, eskiden kule yanındaki bir top yuvasının içinden geçilmekteydi. Orjinal kapı bugünkü girişin solunda, iner - kalkar bir köprüye sahiptir. Şehre bakan kısmında kemerli bir geçit yer alır. Bu geçitin her iki yanında duvar freskleri, armalar ve küçük bir de kilise bulunmaktadır. Burada yapılan kazılar sonucunda geçitler, top yuvaları ile ilginç bölme ve galeriler açığa çıkarılmıştır. Kemerli geçidin şehre bakan tarafında Venedikliler zamanında zindan olarak kullanılan yeraltı odaları bulunmaktadır.

Tophane (Martinengo Tabyası)
1550 - 1559 yılları arasında Venedikli mimar Giovanni Sammichele tarafından inşa edilmiştir. Üçgen şeklinde bir plana sahip olup, askeri mimarinin güzel örneklerindendir. Tonozlu bölmeler içinde barut dumanının çıkmasına ve havalandırmaya yarayan bacalarla, duvarlarında barut fıçıları ile top güllelerini koymaya yarayan küçük hücreler bulunmaktadır. Osmanlılara karşı Kıbrıs’a takviye olarak gönderilen Venedik kuvvetlerine komuta eden Martinengo, yolda ölünce, Mağusa’ya getirilir. Venedikliler çok sevilen komutanın hatırasına, bu tabyaya onun adını verirler.


Deniz Kapısı (Porta Del Mare)
Mağusa’ya girişi sağlayan orijinal şehir kapılarından biridir. Çok güzel bir mimari yapıya sahip olup iyi korunmuş durumdadır. 1496 yılında Venedikli Nicolo Prioli tarafından inşa ettirilmiştir. Demirle kaplı ahşap kapı, Türkler zamanından, demir parmaklıklı kapı ise Venedikliler zamanından kalmadır. Kapının üst kısmında, mermer üzerine işlenmiş Venedik Cumhuriyeti’nin amblemi kanatlı aslan, Nicolo Prioli’nin adı ve arması, 1496 tarihi görülmektedir. Mermerin Salamis’ten getirildiği sanılmaktadır.


Canbulat Türbesi (Arsenal Tabyası)
Kilis Sancak Beyi olan Canbulat Beyin, Kıbrıs’ın fethine karar verildiğinde, hazırlanan kuvvetler arasına dahil edilmesi önerilir. Lefkoşa’nın Osmanlılarca fethinde üstün yararları görüldüğünden, 1570’te Mağusa’yı kuşatan Osmanlı ordusunda, İskender Paşa ve Deniz Paşa ile birlikte görevlendirilir. Orjinal adı Arsenal tabyası olan mevkide şehit düştüğü inancıyla türbesi buradaki tabyanın altında bulunmaktadır. Zamanla yıpranan bina 1968 yılında yeniden inşa edilerek ön kısmı da bir müzeye dönüştürülmüştür. Halen müzede etnografik ve arkeolojik eserler sergilenmektedir.


Kertikli Hamam
Şehrin kuzeyinde kalan bir Osmanlı devri yapısıdır. Bu hamam kubbeleriyle ilgi çekmektedir. Yapı, üzeri kubbe ile örtülü altı odadan, odaların arkasında tonozla örtülü bir su deposundan ve soyunmalık olduğuna inanılan üst örtüsü yıkık kısımlardan oluşmaktadır.


Salamis Antik Kenti
Şehir Bronz Çağı sonlarında başlayan göçler sırasında, Anadolu'dan gelen kavimler ve bunlara Yunanistan'dan gelerek Kilikya'da katılan Akalar tarafından kurulmuştur . Truva kahramanlarından ve Salamis adası kralı Telamon'un oğlu Tefkros . şehrin kurucusu olarak bilinmektedir. M.Ö. 707 yılında gerçekleşen Asur hakimiyetinden sonra M.Ö. 560 yılında bastırılan sikkelerden, Salamis kralı Evelthon'un adanın idaresini ele geçirdiği anlaşılmaktadır. M.Ö. 499 yılında Atinalı Kimon'un Kıbrıs'taki Pers hakimiyetine son vermek için düzenlediği sefer başarısızlıkla son bulmuş ve Kimon'un ölümü üzerine Atinalılar, Kıbrıs'ı alma girişiminden vazgeçmişlerdir. Bundan sonra Fenikeli idareciler başa geçer, fakat ticaret ve diğer konularda gerileme başlar. M.Ö. 411 yılında Tefkros ailesinin üyelerinden Evagoras, Salamis krallığını ele geçirir. Tüm adayı hakimiyeti altına almak isteyince Salamis şehri Persler tarafından kuşatılır ve Evagoras Pers Krallığına vergi ödemek zorunda bırakılır. Bu durum İskender devrine dek sürer. İskender döneminde Salamis kralı olan Pyntagoras, İskender'e askeri yardımlarda bulunduğundan kendisine Tamusus şehri verilerek ödüllendirilir. İskender'in ölümü sonrasında Salamis sürekli el değiştirir. M.Ö. 294 yılında zor şartlar altında Kıbrıs'ı alan Ptoleme Krallığı idaresi sırasında ada huzura kavuşur ve bu tarihten itibaren Salamis baş şehir olma niteliğini kazanır. Kentin bu parlak dönemi Roma egemenliği süresince de devam eder. Günümüzdeki kalıntıların çoğu Roma dönemine aittir. Roma idaresi altında şehrin bir halk meclisi, bir senato ve ihtiyar meclisi bulunmaktadır. M.S. 76 ve 77 yıllarındaki depremler ve M.S.116 yılındaki Yahudi isyanları ile şehir epeyce tahrip olur. Daha sonra ada Antakya vilayetine bağlanır ve Salamis limanı, Suriye gemilerince ilk uğrak limanı olduğundan, şehirde bir ferahlama görülür. M.S. 232 ve 342 yıllarındaki depremler yazık ki şehre yine büyük zararlar verir. Bundan sonra Bizans İmparatoru Konstantinus şehri küçük bir planda inşa ettirerek, Konstantinus adını verir. Şehir Kıbrıs'ın baş şehri olarak Baf'ın yerini alır. Daha sonra şehir M.S. 647 yılındaki Arap akınları ve yer sarsıntıları nedeniyle terkedilerek, bugünkü Mağusa şehrini oluşturan bölgeye halk göç etmek durumunda kalır.
Mimari Kalıntıları: SUR VE LİMANLAR
Şehrin kuzey, güney ve batı kesimlerinde yer alan surların yanısıra, şehir merkezini çevreleyen ikinci bir surun varlığı da tespit edilmiştir.Şehrin merkezini çevreleyen surların, M.S.7 yy.'daki Arap akınlarına karşı inşa edilmiş olabileceği düşünülebilir. Şehrin güney - doğusunda Salamis şehrinin en eski limanı yer almaktadır.Bu limanın kuzey ve güneyi suni dalgakıranlar ile korunmaktadır. Geç Roma devrinde kullanılan ikinci limanı ise şehrin kuzeyindedir. Bu iki limanın dışında Demetius tarafından kullanılmış olan üçüncü bir limandan da bahsedilmektedir.
Gimnazium: SPOR ALANI
Güney girişindeki döşeme üzerindeki yazıttan anlaşıldığı üzere, şehrin kuzeyinde şimdiki Roma Gimnaziumunun bulunduğu yerde Helenistik devre tarihlenen bir Gimnazium mevcuttur. Doğu revağında da burasının bir zamanlar bahçe olarak kullanıldığını gösteren bir yazıt bulunmaktadır. Yer sarsıntıları sonucu yıkımlar olması nedeniyle Gimnazium Augustus döneminde tamir ettirilmiş ve bir de doğu revağı eklenmiştir. Dört tarafı kronit başlıklı sütunlu revaklarla çevrili alanın kuzey ve güney uçlarına ilave edilen birer yüzme havuzunun etrafında heykeller yer almaktadır. Günümüzde kuzey yüzme havuzunun etrafında bulunan heykeller M.S 2. yy'a aittir. M.S. 332 ve 342 yıllarındaki depremlerle yeniden yıkılan Gimnazium, Erken Bizans devrinde Konstatinus tarafından Salamis hamamları olarak yeniden inşa edilir.
TİYATRO
Gimnazium'un güneyinde yer alan yapı muhtemelen Augustus döneminde inşa edilmiştir. M.S. 4. yy'daki yer sarsıntıları ile yıkılan tiyatronun taşları hamamların inşasında yapı malzemesi olarak kullanılmıştır. Tiyatro, sahne binası, orkestra ve oturma yerlerini içerir. Kapasitesi 15 bin seyirciye karşılık düşer. Sahne binası oyuncular tarafından soyunma-giyinme yeri ve fon işlevi göstermektedir. Freskler, heykel ve sütunlarla süslü bu görkemli yapının günümüze dek sadece temelleri gelebilmiştir. Orta kısmındaki orkestranın ortasında Dionysos'a adanmış bir sunak ve Marcus Avurelius Commedus ile Caesar Contanstinus ve Caesar Maksimianus'a adanmış yazılı iki altlık vardır. Oturma yerleri 50'den fazla sıra ihtiva etmesine karşın, bir kısmı günümüze dek gelebilmiştir. Orta kısımdaki boşluk şeref locasıdır. Oturma yerlerinin bir kısmı yeniden restore edilerek inşa edilmiştir.
ROMA VİLLASI
Tiyatronun güneyinde yer almaktadır.Bir zamanlar iki katlı olan bu yapı, sütunlu bir giriş , bir iç avlu , geniş bir oturma odasından meydana gelmiştir. Öteki odalar avlunun iki yanında yer alır. Kazı sırasında burada, merkezi bir figürün etrafını çevreleyen, hayvan tasvirleri ile bezenmiş mozaik döşemeli bir platform tesbit edilmiştir.
BİZANS SU SARNICI
Roma villasının güney doğusunda yer alan huni biçimli bu sarnıç, üç bölmeden oluşur. Bir bölmede M.S. 6. yy'a ait duvar resimleri ve yazılar bulunmuştur. Şu anda harap vaziyetteki ana pano, kuş, balık ve su bitkilerinden oluşan su sahnesi ve İsa başı bulunan bir madalyon ile süslüdür.
KOMPANAPETRA BAZİLİKASI
Bazilika 4.yy'da inşa edilmiştir. Çevresi sütunlarla sarılı, su kuyusu olan bir avlu ve orta ve yan kısımlardan oluşur. Orta bölümde piskoposun kürsüsü ve rahip yerleri bulunur. Apsitin arkasında hamamı da olduğu anlaşılan bir kalıntı grubu daha vardır. Odalardan birinin oldukça göz alıcı bir yer döşemesi mozaik vardır.
AYA EPİPHANİOS BAZİLİKASI
Kıbrıs'ın bilinen en büyük bazilikası olan bu yapı geçmişte Salamis'in Metropolitan kilisesidir. Piskopos Epiphanios'un görev süresinde yapıldığı (368 - 403) bilinmektedir. Epiphanios'un mermerden yapılmış mezarı burada bulunmaktadır. Bazilika ondörtlü iki sütun dizisi ile 3 ayrı bölüme ayrılmıştır. Apsitte piskopos ve rahiplerin oturduğu sıralar yer alır. Bu bölümün iki yanındaki odalar rahiplerin cübbelerini giymeleri ve ayin sırasında kullanılan eşyaların saklanması için kullanılmaktadır. Vaftiz odasının döşeme seviyesinin altındaki ısıtma sistemi, kış aylarında vaftiz için sıcak su kullanıldığını göstermektedir. Kalıntılar, 7. yy'daki Arap istilasının ardından, güney tarafında ikinci bir küçük kilisenin inşa edildiğini gösterir.
SU DEPOSU - VOUTA
M.S. 627-640 yılları arasında (Bizans Dönemi) tarihlenen bu bölümde, kanallarla Kythrea'dan (Değirmenlik) gelen su burada biriktirilmektedir. Bugün halen su kemerlerinin kalıntıları göze çarpmaktadır. Tavanı taşıyan ayakların uzun duvarlardan çıkan iri dirseklerle desteklenmiş olduğu görülmektedir.
AGORA (Taş Forum / Pazar Yeri)
Bu yapı su deposunun güneyindedir. Ortadaki boş alan ve bunun çevresindeki dükkanlardan oluşan bu mekanın Salamis'in hem toplantı hem de alışveriş merkezi olduğu anlaşılmaktadır. Augustus döneminde restore edildiği ele geçen bir Latince kitabeden anlaşılmaktadır. Agoranın iki yanındaki sütunlu revaklar güneş ve yağmurdan koruma vazifesi görüyorlardı. Bunlardan sadece biri ayaktadır.
ZEUS TAPINAĞI
Salamis şehrinin ana tapınağı olabileceğine inanılan bu yapının az bir kısmı günümüze dek gelebilmiştir. Agora'nın güney ucunda bulunan tapınağa, basamaklarla ulaşılmaktadır. Yapılan kazılarda ele geçen bir kitabede mabedin Augustus'un karısı Livia şerefine Zeus Olympios'a ithaf edilmiş olduğu belirtilmektedir.



Kral Mezarları
Yaklaşık olarak 4 mil karelik bir alanda bulunan Salamis Nekropol'u, Enkomi’den Salamis ormanının batı ucu ve St. Barnabas Manastırına dek uzanır. Açığa çıkarılan mezarlar arasında görülen bir kısım mezarlar yapısal biçimler ve zengin buluntularından dolayı Kral mezarları diye adlandırılmıştır. Başlıca mimari özellikleri, mezar odası önünde yer alan geniş, uzun ve meyilli alanlardır. Burada cenaze arabasını çeken atlar ölünün şerefine kurban edilip, yağ, şarap veya bal dolu küpler burada sıralanmaktadır. Araştırmalar mezarların M.Ö. 8. yy’da yapıldıklarını ve M.S. 4. yy’a değin kullanıldıklarını gösterir. Özellikle 47, 50 ve 79 nolu kral mezarlarında zengin buluntulara rastlanmıştır. Bunlardan 50 nolu mezar, St. Catherine’e adanan küçük bir kilise olarak da kullanılmaktadır. Hıristiyanlık dinini benimseyen St. Catherine’in Salamis yöneticisi dayısı tarafından buraya hapsedildiğine inanıldığından, St. Catherine Hapishanesi olarak da anılmaktadır. Yapılan kazılarda, mezarların içinde çeşitli çanak, çömlek, tunç ve fil dişi nesneler ve kurban edilmiş atların iskeletlerine rastlanmıştır.





Nikokreon Anıtı
Salamis Nekropolu dahilinde yer alan bu anıtın Salamis’in son kralı Nikokreon adına inşa edilmiş olabileceği düşünülmektedir. Kaynaklara göre son kral Nikokreon, Ptolemeos’a teslim olmaktansa intihar etmiş, karısı da ailesini öldürüp, sarayı yaktıktan sonra intihar etmiştir. Kademeli basamaklarla çıkılan platformun ortasında bir ocak ve bunun içinde o döneme ait demir çubuk, taş ve topraktan heykeller bulunmuştur. Bulunan bu az pişmiş topraktan yapılmış heykeller, geç devre ait Klasik Yunan heykel sanatı özelliklerini taşımaktadırlar.




St. Barnabas Manastırı

Salamis’te doğmuş Yahudi bir ailenin oğlu olan, St. Barnabas, Kudüs’te eğitim gördükten sonra Kıbrıs’a döner ve Hıristiyanlığı yaymak için M.S.45 yılında St. Paul ile çalışmaya başlar. Bu faaliyetlerden dolayı vatandaşları tarafından öldürülüp, cesedi denize atılmak üzere bir bataklığa saklanır. St. Barnabas’ın öğrencileri olayları izleyip, cesedi Salamis’in batısında bir yeraltı mağarasına gömerler ve göğsüne de St.Mathews’un yaptığı incilin kopyasını koyarlar. Cesedin yeri bilinmediğinden uzun yıllar gizli kalır. 432 yıl sonra piskopos Anthemios, mezarı rüyasında gördüğünü söyleyerek, açılmasını ister. Mezar açıldığında St. Mathews incili dolayısıyla, St. Barnabas teşhis edilmiş olur. Bu keşif sonrasında Piskopos, İstanbul’a giderek İmparator Zeno’yu bilgilendirir ve Kıbrıs kilisesinin özerkliğini kazanır. İmparator, gömütün bulunduğu yerde bir manastır inşası için yeterince bağışta bulunur. Manastır M.S. 477’de inşa edilir. Manastır bir kilise, avlu ve avlunun üç yanında bir zamanlar papazların yaşadığı odalardan meydana gelmiştir.
St. Barnabas İkon ve Arkeoloji Müzesi
St. Barnabas kilisesinde çoğunluğu 18. yy'dan kalma zengin bir ikon koleksiyonu bulunmaktadır. Manastırın avlusunda bulunan bazalt değirmen Enkomi yerleşim bölgesinden, diğer sütun ve taşlar ise Salamis'ten gelmiştir. Papazların yaşamlarını sürdürdüğü odalar ise restore edilerek bir Arkeoloji müzesi haline getirilmiştir. Müzede Kıbrıs'ın Neolitik Döneminden Roma Dönemine dek geniş bir çizgideki tarihsel sürece ait çeşitli eserleri görebilmek mümkündür. Ayrıca tunç ve mermer eserler de müzede sergilenmektedir.



Enkomi (Alasia)
Günümüzdeki Enkomi (Tuzla) köyü yakınlarında yer alan ve Alasia diye de bilinen antik Enkomi şehri M.Ö. 2000’li yıllara tarihlendirilmektedir. Yapılan kazılarda, şehrin ilk dönemlerde Mısır etkisinde kaldığı, sonraları Miken etki alanına girdiği anlaşılmaktadır. Surlarla çevrili olan bu yerleşim yerinde ölüler, evlerinin tabanına hediyeleri ile birlikte gömülmektedirler. Şehre ızgara planının uygulandığı ve ilk kez yazının da burada ortaya çıktığı belirlenmiştir. Kült heykeli olarak görülen ve kuvvetli bir Hitit etkisi taşıyan tunçtan yapılma "Boynuzlu Tanrı Heykeli" de bu bölgede bulunmuştur. Ayrıca şehirde çok sayıda tunçtan yapılmış eserler ve bakır işleme atölyelerini işaretleyen bakır artıkları bulunmuştur. Eskiden bir liman şehri olan Enkomi’nin yanından geçen Pedios (Kanlıdere) nehrinin, şehrin limanını alüvyonlar ile doldurması, depremlerin olumsuz etkileri ve Akaların 12. yy.’dan sonra sürekli tehdit etmeleri sonucu bölge terkedilerek bir daha kullanılmamıştır.



Kantara Kalesi
Girne Dağları üzerindeki üç kaleden en doğudaki, yaklaşık 700 metre yükseklikteki Kantara kalesi, Mesarya ovasını ve Karpaz yarımadasına girişi kontrol edebilecek durumdadır. St. Hilarion ve Buffavento kaleleri gibi Arap akınlarının sonrasında Bizanslılar tarafından inşa edildiği tahmin edilse de , yazılı kaynaklarda ilk kez Aslan Yürekli Richard’ın Kıbrıs’ı ele geçirdiği 1191 yılında kaleden söz edilmektedir. Sahtekarlıkla kendini Kıbrıs kralı ilan eden Isaac Comnenus, Richard’ın emrine giren eski Filistin kralı Guy De Lusignan’a yenilince bu kaleye sığınır. Kaçmaya çalışırken yakalanıp, Karpaz bölgesinde esir edilir. Kalenin adı Lüzinyan ve Venedik devirlerinde duyulmaktadır. Bu devirlerde bir çok savaşa sahne olmuştur. Kale, Cenevizlilerin 1373’te Lefkoşa ve Mağusa’yı işgal etmelerine rağmen, Kral I.Peter taraftarlarının elinde kalmıştır. Kıbrıs Kralı I. Peter'in kardeşi Prens John'un, Cenevizlilerin elinde tutsak iken kaçarak kaleye sığındığı bilinir. Kale 1391 yılında, Kral James tarafından surlarla çevrilir. Venediklilerin adayı ele geçirmesinden sonra, denizden uzak diğer kaleler gibi bu kale de askerden arındırılarak eski önemini yitirir. Kalede savunma yeri, asker odaları, su sarnıcı, tonozlu odalar, işaret kulesi gibi bölümler bulunur.



Sinan Paşa Camii (St. Peter & St. Paul Kilisesi)
Bu binanın 1360 yılında Suriyeli bir tüccar olan Simone Nostrano tarafından yaptırıldığı duvarındaki bir yazıda belirtilmesine rağmen, kiliseyi Simon adlı bir Nestoryen Hristiyanın yaptırdığı bilindiğinden yazıyla ilgili yanlış bir bilginin sözkonusu olduğu düşünülmektedir. 1571 yılındaki bombardımana rağmen, sağlam yapısı ile ayakta kalabilmiştir. Eşsiz bir taş işçiliğine sahip kuzeydeki girişin başka bir yerden getirildiği düşünülmektedir. Binanın içi oldukça sade olup, tavanı düz başlıklı sütunlara oturtulmuştur. Osmanlılar, adadaki hakimiyetleri döneminde binayı cami olarak kullanmaya başlamışlardır.


Nestoryen Kilisesi
Bu kilise, 1339 yılında Suriyeli bir tüccar tarafından Mağusa’da yaşayan Suriyeliler için yaptırılmış bir kilisedir. Kilisede deve resimleri ve Nestoryenlerin dini törenlerinde kullandıkları dil olan Süryanice yazılar vardır. Çan kulesi ve yan bölümler sonradan eklenmiştir. Giriş çok sade olup, üzerinde güzel bir gül pencere bulunmaktadır. Teraslı tavan süslü dirseklerle desteklenmiştir.



Latin St. George Kilisesi
13. yy. sonlarında inşa edilmiş, Gotik üslubun güzel örneklerindendir. Salamis yıkıntılarından getirilen malzemelerin kullanıldığı, mimarisinde Paris’teki St. Chapelle kilisesinden esinlenildiği düşünülmektedir. Beş bölümlü bir nefi olup, bir koro yeri de bulunmaktadır. Günümüze kadar ulaşan, bu koro yeri ve kuzey duvarıdır. Geniş ve uzun pencereleri bir zamanlar Gotik oymalarla süslüydü. Kilisenin şehrin surlarının yapımından önce inşa edildiği, sur özelliği taşıyan yapısından anlaşılmaktadır.


GÜZELYURT


St. Mamas Manastırı
St. Mamas, 12. yy'da yaşamış Hıristiyan bir azizdir. Adada onun adına adanmış 14 kilise olduğu söylenmektedir. St. Mamas manastırı 18. yy. 'dan kalmadır. Giriş ve sütunları Bizans kilisesinden kalıntıların üzerine Lüzinyanlar tarafından inşa edilmiştir. St. Mamas'ın mezarının başından beri aynı yerde olduğu sanılmaktadır. İkonastasisinin mermer alt kısmı Venedik kalkanlarıyla bezelidir. Ağaçtan yapılmış boyalı üst kısmı 16. yy oymacılık sanatının örneklerindendir.


LEFKE

Soli Harabeleri
Araştırmalarda, M.Ö. 700 yıllarına kadar uzanan bulgular ele geçmiştir. Şehrin uzunca bir süre limanı ve yakınındaki bakır madenleri nedeniyle önemli pozisyonunu korumayı başardığı anlaşılmaktadır. M.Ö. 498'de adadaki diğer krallıklarla birlikte Soli de Kıbrıs'ın yöneticisi olan Perslere başkaldırmış ve yenilmiştir. Bundan sonra şehrin daha iyi kontrolünün sağlanması için Pers taraftarı kral Doxandros of Marion tarafından sehrin yanına Vouni Sarayı yaptırılmıştır. Soli parlak dönemini Roma döneminde yaşamıştır. 7. yy'daki Arap akınları ise kentin sonu olmuştur. Araştırmalarda, Helenistik döneme ait altın ve gümüş takılar, M.Ö.1.yy'da yapılmış mermer bir Aphrodite heykeli, M.Ö.2.yy'a ait, Amazonlarla savaşı gösteren bir kabartma ele geçmiştir. Ayrıca, Helenistik döneme ait, agoraya açılan sütunlu caddenin ve agoradaki mermer bir anıtsal çeşmenin de kalıntıları ortaya çıkmıştır. Tatlı su kaynakları, verimli topraklar, liman, bakır yatakları, bol miktardaki odun rezervi Soli'nin burada kurulan ilk yerleşme olmayabileceğini göstermektedir ve arkeolojik kazılarda da M.Ö. 11. yy da yapılan bir yerleşmenin izlerine rastlanmıştır. Soli Bazilikası: Bazilikanın 4. yy'ın 2. yarısında yapıldığı, Kıbrıs'ta inşa edilen ilk kiliselerden olduğu bilinmektedir. 5. ve 6. yy'da genişletilmesine rağmen, 7. yy'daki Arap akını ile tahrip olmuştur. Üç kapılı bir girişi bulunmakta olan kilisenin, dört yanı sütunlarla çevrili ve çeşmeli bir avlusu vardır. Avlunun ardından üç kapılı başka bir giriş ile kiliseye girilmektedir. İçerde iki sıra halinde dizilmiş on ikişer sütun bulunmaktadır. Döşemesinde bulunan, genellikle geometrik ve hayvan figürü olan mozaiklerin büyük bir kısmı günümüze dek ulaşmıştır. Hıristiyan dünyasında Soli, St. Mark'ın St. Auxibius tarafından vaftiz edildiği yer olarak kabul edilmiştir. Soli Roma Tiyatrosu: Tiyatro, eskiden aynı yerde olan bir Yunan tiyatrosunun yerine, M.S.2. yy ile 3.yy arasındaki dönemde, bir tepenin denize bakan yamacında yapılmıştır. Seyircilerin oturacağı yarım daire şeklindeki bölüm tepenin kayalık kısmına oyulmuştur. Bu bölüm ile ortadaki koro yeri kireç taşından yapılma alçak bir duvarla ayrılmakta olup, koro yeri ve oturma yerlerine geçiş yanlardaki geçitlerle sağlanır.Gerçek kapasitesi 4000 kişi olan tiyatronun, sahne binası iki katlıdır. Bu bölüm mermer ve heykellerle süslüdür. Tiyatronun batısındaki bir tepe üzerinde Aphrodite'e adanmış bir tapınağın izlerine rastlanmıştır.


Vouni Sarayı
Marion kentinin Pers sempatizanı olan kralı Doxandros of Marion tarafından, civardaki Yunan taraftarı yerleşim birimlerinin (Soli Kenti) kontrolu için 5.yy'da yaptırılmıştır. Saray'da 137 adet oda bulunmaktadır. Bunlar idari bölümleri, yatak odalarını, erzak depolarını, hamam ve çalışma odalarını kapsar. M.Ö. 449 yılında bölgedeki Pers egemenliği yerini Yunan egemenliğine bırakınca, Saray işlevini yitirmiştir. Saray toplam yetmiş yıllık bir dönemde ayakta kalmış, daha sonra M.Ö. 380 yılında Soli halkı tarafından yakılmış ve bir daha yenilenememiştir. Sarayın su gereksinimi için kayalara oyulmuş sarnıçlarda biriken yağmur suları kullanılmaktadır. Erzakların depolandığı bazı odalarda içlerine anforaların oturduğu çukurlar göze çarpmaktadır. Hamamlar, sıcak hamam türünün eski örneklerindendir. Yapılan kazılarda, pişmiş topraktan yapılmış ve sarayın ortadan kalktığı yangında siyahlaşmış testi içinde "Vouni Hazinesi" olarak adlandırılan eşyalar bulunmuştur. Bunlar arasında altın ve gümüş bilezikler, işlemeli gümüş kupalar, Marion, Kition, Lapithos ve Paphos kentlerinin damgalarını taşıyan yüzlerce madeni para bulunmaktadır. Vouni'den görülen Petra tou Limniti adasında arkeologlar Neolitik dönem öncesi yerleşim izlerine rastlamışlardır. Sarayın güneyinde M.Ö. 5. yy'ın sonlarında yapılmış olan bir Athena tapınağının izleri bulunmuştur. İki avlusu ve etrafı çevrili kutsal bir alanın bulunduğu tapınakta, içlerine heykellerin oturtulduğu çukurlar da bellidir. Vouni kalıntılarının bölümleri, giriş, kraliyet odaları, sütunlu avlu, mutfak avlusu, sarnıç, erzak depoları, hamamlar, oturma odaları, iş yerleridir.
 
Geri
Üst