Kadın Haberleri 2004

Cevap: Kadın Haberleri 2004

BİA (İstanbul) - Çocuklara göre; anneler çalışsa bile ev işlerinin tümünü yapmalı. Babalar ise, evdeki zamanlarını, "yan gelip yatarak", "kitap okuyarak" geçirebilirler! Kızlara "sekreterlik", erkeklere ise, "genel müdürlük" yakışır! Nedeni ise, "Erkekler kendilerini padişah gibi görürler!"

Mimar Sinan Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi öğretim üyesi Dr. Firdevs Gümüşoğlu'nun, "İlköğretim Öğrencilerinin Toplumsal Cinsiyet Algıları" konulu araştırması sonucunda, çocukların, toplumsal cinsiyetle ilgili algılarının, geleneksel kadın-erkek rollerine paralel olduğu saptandı.

Kadınların çalışma yaşamında yer alması gerektiğini düşünen ve bu alanda başarılı olmasını isteyen öğrenciler, buna karşın annelerin evdeki rollerini eksiksiz yerine getirmesini istiyorlar.

Anneler ne yapmalı?

Biri özel, diğeri devlet olmak üzere İstanbul'daki iki okulda gerçekleştirilen çalışmada, ilköğretim beşinci sınıf öğrencilerinin toplumsal cinsiyet algılarının belirlenmesi amaçlandı.

"Anneler evde ne iş yapmalılar" sorusunu, yüzde 81.4 oranında öğrenci, "Ev kadınının yaptığı işler" biçiminde yanıtladılar. Bununla birlikte öğrenciler, yüzde 76.3 oranında annelerinin bir işte çalışmaları gerektiğini de belirttiler. Çocuklar, annelerinin hem çalışan kadın olmasını istiyor hem de ev kadını olmasını bekliyorlar.

Dr. Firdevs Gümüşoğlu, "Bu durum; toplumda kadına uygun görülen, iyi anne, iyi eş ve çalışan kadın imgesinin, hem özel okul hem de devlet okulu öğrencileri tarafından benimsendiğini ortaya koymaktadır. Kadınlara yönelik ayrımcı zihniyet henüz ilkokul çağlarında belirgin olarak karşımıza çıkmaktadır" dedi.

"Anneler evde ne iş yapmalıdır" sorusunu bir kız öğrenci "Tüm ev işleri" diye yanıtlarken babalar için aynı soru yöneltildiğinde "Yan gelip yatmalıdır" yanıtını vermiş.

Bir erkek öğrenci de aynı soruya, "Anneler ev işlerini yapmalıdır" derken, babanın ise "yan gelip yatıp kitap okuması" gerektiğini belirtmiş.

Aynı öğrenci, "kızlar narin ve bilgili oldukları için" kızlara öğretmenliği, erkeklere "güçlü oldukları" için polis olmayı yakıştırmış.

Kızlara "sekreterlik", erkeklere ise "genel müdürlük" yakıştıran bir erkek öğrenci, neden bu mesleği erkeklere uygun gördüğü sorulduğunda, "Erkekler kendilerini padişah gibi görürler" yanıtını vermiş.

Kadının engelleri büyük

Dr. Gümüşoğlu, araştırmanın sonuçlarını şöyle yorumladı:

* Ailedeki toplumsallaşmanın ardından geldikleri eğitim ortamında öğrenciler, ders kitaplarında cinsiyetlerine yönelik kalıp rolleri yineleyen örneklerle karşılaşmakta, yazılı ve görsel basında izledikleri 'kahraman'lar aracılığıyla mesleki gelecekleri ve toplumsal rolleri konusunda kesin kanaatler edinmektedirler.

* Henüz 11-12 yaşlarında olan bu öğrenciler, bir yandan içinde yaşadıkları modern dünyanın bir öznesi olarak sıklıkla kadın erkek eşitliğinden söz etmektedir.Diğer yandan da kadınlar için "özne" olmanın, kadınlara dayatılan sınırları zorlayan güçlüklerle dolu olduğunun farkındadırlar.

* Ankete verilen yanıtlarda görüldüğü gibi, kadınlar başarmak için büyük engeller aşmak zorundadırlar. Fakat bu başarı koşulludur:

* Kadınlar çalışma yaşamında onay görmenin yollarını bulacak, evini ihmal etmeyecek, aynı başarıyı evinde de gösterecektir. Bu durum, gelecek kuşakların aile kurumuna yaklaşımlarında eşitlikçi adımlar atmalarını engelleyecek potansiyeli içermektedir. (FA/BB)
 
Cevap: Kadın Haberleri 2004

"Bekaret Takıntısı" Yargıtay'dan Döndü

Yargıtay 5. Dairesi, reşit olmayan kızla evlenme vaadiyle cinsel ilişkiye giren sanığın beraatine karar veren Manisa 2. Asliye Ceza Mahkemesi'nin kararını bozdu. Yerel mahkeme, "genç kızın bakire olmaması gerekçesiyle" beraat kararı vermişti.



--------------------------------------------------------------------------------
Milliyet
21/04/2004
--------------------------------------------------------------------------------
BİA (Ankara) - Tecavüz, taciz, evlenme maksadıyla cinsel ilişkiye girmeye yönelik suçlarda, mahkemelerin mağdurun bekaret durumuna göre karar vermesine, Yargıtay son verdi.

Manisa 2. Asliye Ceza Mahkemesi, reşit olmayan kızla evlenme vaadiyle cinsel ilişkiye giren sanığın beraatına karar verdi. Mahkeme, genç kızın bakire olmaması gerekçesiyle bu kararı verdiğini açıkladı.

Kararı görüşen Yargıtay 5. Ceza Dairesi, "kız olmasa dahi mağdurenin reşit olmadığı gerekçesiyle" sanığın cezalandırılmasını öngördü.

Yargıtay sanığın TCK'nın "reşit olmayan mağdureyle rızasıyla cinsel münasebette bulunmak" suçunu düzenleyen 416. maddesine göre mahkum edilmesi gerektiğini belirterek, yerel mahkemenin kararını bozdu.

Bu madde, sanığın altı aydan üç yıla kadar hapisle cezalandırılmasını öngörüyor. (BB)
 
Cevap: Kadın Haberleri 2004

AP'DEN TÜRKİYE'YE KADIN HAKLARI İHLALLERİ KONUSUNDA UYARI: Yasal boşluklar şiddeti besliyor


AP'de hazırlanan 'Güneydoğu Avrupa'da Kadın' raporunda Türkiye'de politik alanda kadınların cinsel şiddet yoluyla hedeflendiği belirtilerek, hükümete hukuki ve ekonomik alt yapı oluşturma çağrısında bulunuldu. Raporda ayrıca 'bekaret' tabirinin yasalardan kaldırılması da istendi.

DEVRİM ARSLAN/MHA/STRASBOURG

Avrupa Parlamentosu (AP) Kadın Hakları ve Şansların Eşitliği Komisyonu raportörlerinden Anna Kara Karamanou'nun hazırladığı "Güneydoğu Avrupa'da Kadın" konulu raporda, ülke ülke kadınlara yönelik hak ihlallerine dikkat çekildi. Raporun Türkiye bölümünde Gülbahar Gündüz'e yönelik saldırıya dikkat çekilirken, yasal boşlukların da 'namus' cinayetlerini beslediği kaydedildi.

Raporda, Bulgaristan, Romanya, Türkiye, Hırvatistan, Bosna-Hersek, Arnavutluk'un yanısıra birçok Güneydoğu Avrupa ülkesinde kadınlara yönelik ihlallere yer verildi.

Raporun Türkiye bölümünde kadına yönelik şiddetin devam ettiğine dikkat çekilerek, hükümete şiddet mağdurlarını korumak için hukuki ve ekonomik alt yapıyı oluşturması çağrısı yapıldı. Türkiye yasalarında "bekaret" tabirinin kaldırılması istenen raporda, yasalardaki boşluklardan ötürü 'namus' cinayetlerinin yaşandığı ve bu suçu işleyenlere gerekli cezanın verilmediği vurgulandı.

Zorla evlilik kadın ihlali kapsamında

Politik alanda yeralan kadınlara yönelik şiddet uygulamalarına da yer verilen raporda, İstanbul'da sivil polisler tarafından kaçırılan Gülbahar Gündüz örneğine yer verildi. Raporda, "Politikada yer alan kadınlara yönelik şiddet devam ediyor. DEHAP kadın kolları üyesi Gülbahar Gündüz 14 Temmuz'da kaçırıldı, gözleri bağlandı, tecavüz edildi, işkenceye maruz kaldı ve bu insanlar polisti" denildi. Türkiye'de kadınlara yönelik hak ihlallerine zorla evlilik de dahil edildi.

Kadın ticareti

açıktan yapılıyor

Kadın ticaretini de en karmaşık ve acil olarak çözülmesi gereken sorunlar arasında ele alan Karamanou, uluslararası organize suçlarda en fazla gündemde olanın "seks ticareti" olduğuna vurgu yaptı. Bölgede fuhuş, kadın ve çocuk ticaretinin yoğunluğuna da dikkat çekilen raporda, kadın ticaretinin açıktan yapıldığının altı çizildi. Raporda, "Bosna ve Hersek'te kadınlar gizli bir pazar çerçevesinde Brcko yakınlarında açıkta satılıyor, alınıyorlar. Sırbistan'da kadın ticareti de sınır bölgesinde yapılıyor" denildi.

Fiyat 200-500 dolar arasında değişiyor

Ayrıca çocuk ticaretinde de önemli bir artışın olduğu vurgulanan raporda, "Genç kızlar ya da kadınlar 200-500 ABD dolarına rahatlıkla satılabiliyor" açıklaması yapıldı. Balkan ülkelerinden Batı Avrupa'ya gelerek fuhuş sektöründe çalışan kadınların yüzde 90'ının kadın ve çocuk ticareti sonucunda bu sektörde çalıştırıldığını da dikkatç çekildi. Raporun kadınlara yönelik şiddet bölümünde fakirlik, savaş ve şiddetten en çok etkilenenin kadın olduğu vurgulandı. Söz konusu ülkelerdeki geleneksel yaklaşımların kadına karşı yürütülen şiddeti desteklediği belirtildi. Kadına karşı şiddette ilişkin ulusal kurumların tepkisinin yetersiz olduğu belirtilen raporda, çatışmaların yaşandığı ülkede işsizlerin çoğunluğunun da kadınlardan oluştuğu kaydedildi.

'Yasalar nedeniyle kadının toplumsal konumu iyileşmiyor'

Toplumsal eşitsizliğe ve ayrımcılığa uğrayan kadınların karşılaştığı sorunların aşılması için yasal düzenlemelerin yetersiz kaldığına dikkat çeken Yrd. Doç. Dr. Mehtap Yeşilorman, "Toplumdaki kadın-erkek ayırımcılığını engellemeye yönelik hukuksal düzenlemelerin sınırlılığı veya etki derecesinin düşüklüğü nedeniyle kadınların toplumdaki konumları iyileşmiyor" dedi. Fırat Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Mehtap Yeşilorman, kadına yönelik ayrımcılığa ve eşitsizliğe ilişkin çarpıcı açıklamalarda bulundu.

Yeşilorman, "Erkeğe nazaran göreli bir güçsüzlük ve zayıflık kabul edilen bazı nitelikler, aslında kadını karakterize eden özelliklerdir. Nitekim kadının sahip olduğu birtakım nitelikler, onun aslında biyolojik ve psikolojik bakımdan oldukça güçlü bir varlık olduğunu ortaya koymaktadır" dedi.

'Aile ve evlilik sorunları ilk sırada'

Kadının toplumsal yaşam içerisinde yaşadığı sorunlara da dikkat çeken Yeşilorman, sağlık alanında çıkan sorunların eğitim ve ekonomik yetersizlikten kaynaklandığını belirterek, "Kadınların önemli bir kısmının beslenme bozuklukları, enfeksiyonlar, gebelik ve doğuma ilişkin ciddi sağlık sorunları yaşıyor" dedi. Sosyokültürel yapıda kadınların karşılaştığı sorunların başında da aile ve evlilik sorunlarının geldiğini ifade eden Yeşilorman, şunları söyledi: "Çokeşlilik, imam nikahı, töre cinayeti, şiddet ve boşanma kadının tek sığınağı olan aile içerisinde karşılaştığı problemlerden sadece bazılarıdır. Eğitim düzeyinin çok düşük olması, ekonomik alanda yaşanan ciddi sorunlar, iş yaşamında karşılaşılan cinsiyet ayırımcılığı da etkili problemlerdendir. Eğitim düzeyinin düşük olmasından dolayı kadın niteliksiz işlerde, ücret eşitsizliği, işe alma ve yükseltilmedeki eşitsizliklerin yaşanması kadını pek çok sorunla mücadele etmek zorunda bırakıyor."

'Hukuksal düzenlemeler etkili değil'

Yrd. Doç. Dr. Yeşilorman, kadınların hukuk ve siyasal yaşamda da önemli sorunlarla karşı karşıya olduğunu, toplumdaki kadın-erkek ayırımcılığını engellemeye yönelik hukuksal düzenlemelerin sınırlılığı veya etki derecesinin düşüklüğü nedeniyle toplumdaki konumlarını iyileştirmeye yetmediğini söyledi. Yeşilorman, şöyle konuştu: "Genel durumlar iyileşmeye imkan vermiyor. Kadının karşılaştığı sorunların aşılması için toplumdaki konumunu iyileştirmek için yasal düzenlemelerin yapılması gerekiyor. Kadınların aktif siyasal yaşama katılımının sağlanması, eğitim imkanlarının arttırılması, sosyo-kültürel yapıda eşitliği destekleyen değerlerin üretilmesi ve kadın sorunlarıyla ilgili merkezlerin çoğaltılması birçok sorunu ortadan kaldırır."
 
Cevap: Kadın Haberleri 2004

Diyarbakır Kadın Merkezi (KAMER), Güneydoğu'da son yıllarda sık sık gündeme gelen namus cinayetlerinin önlenmesin ve ''Ölüm Fetvası''nın engellenmesi amacıyla çalışma başlattı.


Güneydoğu'da son yıllarda sık sık gündeme gelen namus cinayetlerinin önlenmesi, ''Ölüm Fetvası'' veren yerel otoritelerle görüşülerek, konunun hukuk çerçevesinde ele alınmasını sağlamak amacıyla bir süre önce hazırlanan ''Namus Cinayetleri Projesi'' çerçevesinde geniş kapsamlı toplantı düzenlenmesi için çalışmalara başlandı. Diyarbakır KAMER öncülüğünde hazırlanan projede, kız çocuklarının da okula gönderilmesi hedefleniyor.



KAMER Koordinatörü Nebahat Akkoç AA muhabirine yaptığı açıklamada, bölgede namus cinayeti adı altında işlenen cinayetlerde ailelerin fetva aldıklarını tespit ettiklerini bildirdi.



Önceki yıl namus adına işlenen cinayetlerle ilgili bir proje yaptıklarını belirten Akkoç, çoğunluğu Diyarbakır olmak üzere bölgede bazı illerden 2000-2003 yılları arasında öldürülme korkusuyla toplam 23 kadının kendilerine başvurduğunu söyledi.

Akkoç, şöyle konuştu:



''Bunların hepsinde ortak olan şey, aileler bir sebeple kadını cezalandırmaya karar veriyor. Ama bunu bir şekilde birilerine onaylatıyorlar. Mutlaka bir şekilde aileler fetva alıyorlar.''



KADININ ÖLÜM KORKUSU



Namus Cinayetleri Projesi'nin KAMER'in projesi olmaktan çıktığını ve herkesin projesi olduğunu ifade eden Akkoç, Diyarbakır'da çok güzel bir güç oluştuğunu anlattı.



Akkoç, şöyle devam etti:



''Bir kadın sabah öldürülme korkusu ile merkeze geldiği vakit akşama kadar onun bütün resmi işlemleri tamamlanmış, bir yerde güvenliği sağlanmış oluyor. Valiliğin katkısı çok büyük. Bu nedenle bu yerel otorite değimiz kişilere, Türkiye'nin bir hukuk devleti olduğunu tanrının verdiği canı bir başkanının alma hakkı olmadığının anlatılması gerekiyor. Bu nedenle belki aralarında Prof. Dr. Süleyman Ateş'in bulunduğu bir toplantı düzenlenebilir. Bu talebimizi yazıyla valiliğimize ulaştırdım. Böyle bir toplantının çok etkili olacağını düşünüyorum.''



Akkoç, yapılacak toplantının çok geniş kapsamlı olmasını amaçladıklarını ifade ederek, ''Valiliğin katkısı büyük, ön ayak olursa toplantının çok etkili olacağına inanıyorum'' dedi.



''İMKANLAR ERKEĞE KULLANILIYOR''



Akkoç, ''Ölüm Fetvası'' ile ilgili konunun ele alınacağı toplantıda, kız çocuklarının eğitim-öğretime kazandırılmasının da ele alınacağını söyledi.



Halen bir çok ailenin çeşitli bahanelerle kız çocuklarını okula göndermemeye devam ettiklerini kaydeden Akkoç, şunları söyledi:



''Yapılacak toplantının kız çocuklarının okula gönderilmesiyle ilgili ciddi bir katkısı olabilir diye düşünüyorum. Kadınlar, kız çocuklarının okula gönderilmemesinde yoksulluğu öne sürüyor. Ancak erkek çocuklarını gönderiyorlar. Örneğin, 9'u kız, 1 erkek olan 10 çocuklu aile erkeği okula gönderiyor, 9 kızı göndermiyor. Var olan imkanını erkek çocuğu için kullanıyor.''

(aa)
 
Cevap: Kadın Haberleri 2004

Hayat kadınlarının ortak kaderi

İstanbul’da vesikalı çalışan hayat kadınları üzerinde yapılan araştırmada, hayat kadınların, yüzde 78’inin çekirdek aile dışında, üvey baba-anne, büyük anne, büyük baba gibi kişilerin yer aldığı parçalanmış ailelerde büyüdüğü tespit edildi.




Sivas (ntvmsnbc)
AA



13 Mayıs 2004 — Araştırmada, hayat kadınlarının yüzde 8’inin 16 yaş öncesinde aile içinden birinin cinsel tacizine uğradığı anlaşıldı. Deneklerin yüzde 98’i, ailesinin cinsel meraklarına karşı engelleyici ve gizleyici tutum takındıklarını kaydetti.

Anadolu Psikiyatri Dergisi Mart sayısında, Uzman Doktor Meltem Efe Sevim, Doç. Dr. Salih Yaşar Özden ve Doç. Dr. İ. Lütfi Yargıç’ın, İstanbul Karaköy Genelevi’nde vesikalı olarak çalışan hayat kadınları üzerinde, “Hayatını cinsel akt ile kazanan kadınların aile özellikleri” konulu araştırması yayınlandı. Özellikle hayat kadınlarının çocukluk dönemleri ve bu dönemlerdeki yaşantıları hakkında saptamalarda bulunulan araştırmada, ankete katılan hayat kadınlarının, yüzde 30’unun Marmara, yüzde 20’sinin Güneydoğu Anadolu, yüzde 18’inin Karadeniz, yüzde 10’unun Akdeniz, yüzde 8’sinin Ege, yüzde 8’inin İç Anadolu, yüzde 6’sının ise Doğu Anadolu Bölgesi doğumlu oldukları belirlendi.

HAYAT KADINLARININ AİLE ÖZELLİKLERİ

Hayat kadınlarının, yüzde 52’sinin orta derece ekonomik düzeyi olan ailelerden geldiğinin tespit edildiği araştırmada, yüzde 78’inin çekirdek aile dışında, üvey anne-baba, büyük baba, büyük anne gibi kişilerin yer aldığı parçalanmış ailelerde büyüdüğünü anlaşıldı. Ankete katılanların yüzde 46’sının babasının halen sağ olduğu belirlenirken, deneklerin yüzde 56’sının babasının memur ve esnaf olduğu, yüzde 46’sının annesinin hayatta olmadığı, yüzde 64’ünün 4 veya daha fazla kardeşinin olduğu belirlendi.

Çocukluk dönemindeki arkadaşlık ilişkileri incelendiğinde ise, hayat kadınlarının 22’sinin bu dönemde arkadaşlık grubuna katılımlarının olmadığı tespit edildi. Hayat kadınlarının yarıdan fazlası ilk cinsel bilgileri öğrendiği kişinin eşi olduğunu belirtirken, yüzde 98’i ailesinin cinsel meraklarına karşı engelleyici ve gizleyici bir tutum takındıklarını kaydetti.

FİZİKSEL ŞİDDET VE EVDEN İLK AYRILMA

Araştırmada, ankete katılanların çocukluklarında yüzde 42’sinin anne-babaları arasında fiziksel şiddet yaşandığı tespit edilirken, yüzde 24’ünün anne-babasının ise dayakla korkutma şeklinde sorunlarını çözdükleri anlaşıldı. Hayat kadınlarının yüzde 48’inin çocukluk döneminde vurma ve fiziksel şiddet şeklinde cezalandırıldığı anlaşılırken, yüzde 34’ünün azarlandığı, yüzde 16’sının haklarının kısıtlandığı, yüzde 2’sinin de tokat atma şeklinde terbiye edildiği ortaya çıktı. Hayat kadınların yüzde 52’sinin 16 yaşından küçük olduğu dönemde ölüm, ayrılık, boşanma, hastalık gibi sebeplerden dolayı aile bireylerinden herhangi birini kaybettiğinin tespit edildiği araştırmada, yüzde 26’sının ise 16 yaşından önce annesini kaybettiği ortaya çıktı. Deneklerin evden ilk ayrılma yaşının ortalama olarak 15.8 olduğunun belirlendiği araştırmada, ankete katılanların yüzde 54’ünün evden kaçma girişiminde bulunduğu, kaçma, kaçırılma, zorla evlilik gibi sebeplerle evden ayrılma oranının yüzde 40 olduğu saptandı.

CİNSEL TACİZ

Araştırmada, hayat kadınlarının yüzde 8’inin 16 yaş öncesinde aile içinden birinin cinsel tacizine uğradığı tespit edilirken, saldırganın yüzde 2 oranında baba, yüzde 2 oranında üvey kardeş, yüzde 4 oranında ise eve sık gelen birinci derecede bir akraba olduğu anlaşıldı. Aile dışı birinden cinsel taciz görenlerin oranı ise yüzde 20 olarak belirlendi.

Araştırmaya katılan hayat kadınları, taciz biçiminin tecavüz ve tecavüz girişimi şeklinde olduğunu, bu olayın yaşamlarını çok etkilediğini ve kimseye anlatamadıklarını kaydettiler.
 
Cevap: Kadın Haberleri 2004

Dayakçı Kocanın Evine Girmesi Altı Ay Yasak


Aile Mahkemesi, 12 yıllık eşini döven kocaya, "6 ay süreyle eşine karşı korku ve şiddete yönelik davranışlarda bulunmaması, müşterek oturdukları evden geçici olarak uzaklaştırılması" cezası verdi.



--------------------------------------------------------------------------------
Hürriyet
13/05/2004
--------------------------------------------------------------------------------
BİA (Eskişehir) - Aile mahkemesi, eşini döven kocaya "6 ay eve gelmeme" cezası verdi.

Ev hanımı Münevver O., 34 yıllık eşi Kamil Hasan O. aleyhine Eskişehir 2. Aile Mahkemesi'nde dava açtı. Münevver O. dilekçesinde, "12 yıldır eve alkollü gelen eşimden dayak yiyorum. Gücüm kalmadı" dedi.

Aile mahkemesi, "Kocanın, 6 ay süreyle eşine karşı korku ve şiddete yönelik davranışlarda bulunmaması, müşterek oturdukları evden geçici olarak uzaklaştırılması" kararını verdi. (BB)
 
Cevap: Kadın Haberleri 2004

Uluslararası Af Örgütü 6 Mayıs’ta yayınladığı 56 sayfalık bir raporla NATO’yu Kosova’daki beyaz kadın ticaretini desteklemekle suçladı. Raporda Kosova’daki NATO birliği üyelerinin bölgedeki seks köleliği ticaretinde aktif biçimde yer aldıkları bildirildi.
Uluslararası Af Örgütü Kosova’da son beş yıl içinde mantar gibi yaygınlaşan ve aralarında çocuk yaştaki kızların da bulunduğu yüzlerce kadının işkence görmesine, tecavüze uğramasına ve kötü muameleye maruz bırakılmasına neden olan seks köleliği ticareti konusunda NATO ordu komutanları, polis yetkilileri ve uluslar arası sivil görevlileri suçlayan bir rapor yayınladı. Bölgedeki beyaz kadın ticareti ve zoraki fahişelik konusunda 1999 NATO müdahalesinin ardından gözlenen ani artışın nedenlerini araştıran raporda, Af Örgütü, BM polisi, NATO askerleri ve batılı yardım görevlilerini seks kölesi ticaretinin kurbanlarını korumak yerine sömürerek suç ortaklığı yapmakla suçladı.

Rapora gore Kosova’da yaklaşık 2000 kadının son yıllarda büyük bir artış gösteren seks kölesi ticaretinde yer almaya zorlandıkları tahmin ediliyor. Kosova’daki “barış gücü” görevlileri hakkındaki suçlamaların sayısı da 1999’da 19’ken 2004’da 200’e yükseldi. Rapora göre kurbanların yüzde 80’I 18 yaşın, üçte biri ise 14 yaşın altında.

Binlerce NATO “barış gücü görevlisinin” bölgeye hücum etmesinin ardından “Kosova’nın zoraki fahişe olarak çalışmaya zorlanan kadınların başlıca geçiş yeri” haline geldiğini bildiren raporda, “Küçük çaplı bir seks pazarı aniden suç şebekeleri tarafından yönetilen büyük bir beyaz kadın kaçakçılığı endüstrisine dönüştü” denildi.

Örgüt, Kosova’daki beyaz kadın ticaretinin yüzde 20’sinden NATO’nun Sırbistan’daki barış gücü (KFOR) ve BM yönetimi üyelerini sorumlu tuttu.

Örgütün Sian Jones isimli temsilcisi belgeyi basına sunarken, “Konumlarını kullanarak kadınları ve kızları sömürmek yerine koruması gereken kimselerin bu durumdan dolaysız biçimde yararlanmaları dehşet verici bir durumdur” dedi.

Kosova’da görev yapan NATO askerleri ve diğer “barış gücü” yetkilileri ceza muafiyetine sahip bulunuyorlar. “Kosova’daki ve diğer çatışma sonrası bölgelerdeki kadın ve kız ticaretinin” ceza muafiyetleri devam ettiği sürece engellenemeyeceğini vurgulayan Af Örgütü, “askeri ve sivil yetkililerin ceza muafiyeti altında gerçekleştirdikleri insan hakları ihlallerine karşı” önlemler alınmasını talep etti. Raporu “dengesiz ve eskimiş” bulduklarını açıklayan NATO ve BM ise bu açıklamalarıyla olguyu kabul ederken bir yandan da yumuşatmaya çalıştılar.

Raporda şu bilgiler yer alıyor: “Kadınlar ve kızlar köle olarak satılıyorlar… Tehdit ediliyor, dövülüyor, tecavüze uğruyor ve sahipleri tarafından hapsediliyorlar.” “Müşterileri arasında uluslar arası ordu ve polis yetkililerinin de bulunduğu kadınlar ve kızlar kaçmaktan son derece korkuyorlar ve hiçbir yetkili de kendilerine yardım etmiyor.”

2000 dolara el değiştiren kadınların “sahipleri” tarafından tam bir köle muamelesine uğradıklarını açıklayan rapor, bu kadınlara “bir denetim ve baskı biçimi” olarak sürekli tecavüz edildiğini, kadınların sürekli olarak dayak, karanlık odalara hapsedilme gibi muamelelere maruz bırakıldıklarını ve mahkemeye başvurduklarında da uluslararası görevliler tarafından “kaçak göçmen” olarak suçlu durumuna düşürüldüklerini açıkladı. Kaçan kadınların yetkililer tarafından da hapsedildiği ve hiçbir korunma altına alınmadıkları bildirildi.

Raporda Kosova’da yapılan seks kölesi ticaretinin ağırlıkla Bulgaristan, Moldovya, Romanya ve Ukrayna’lı kadınlardan oluştuğunu ve bu kadınların çoğunluğunun Avrupa Birliği üyesi ülkelerde iş bulma vaadiyle Kosova’ya getirildiklerini kaydedildi. Artan sayıda Kosovalı kadın ve genç kızın da kendi ülkelerinde ya da İngiltere, İtalya ve Hollanda gibi AB ülkelerinde seks kölesi olarak çalışmaya zorlandıklarını raporda yeraldı.

Af Örgütü raporunda tanıklıklarına yer verilen kadınlar kendilerini satın alanların kendilerini kadınları dövmek, tecavüz etmek, aç bırakmak gibi yollarla çeşitli müşterilerle seks yapmaya zorladıklarını bildirdiler. Yine tanık kadınlar kendilerinin “uluslar arası NATO birlikleri ve polis yetkililerine” hizmet vermeye zorlandıklarını anlattılar. Kadınların birçok kez sahip değiştirdiklerini bildiren Af Örgütü Raporu, bu satışın genellikle 50 euro gibi fiyatlarla gerçekleştirildiği bilgisine de yer verdi.

Af Örgütü, NATO tarafından yürütülen askeri müdahalenin ardından, 1999 Haziran ayından itibaren BM yönetimi altında bulunan Kosova’da, 2002 Ocak ayı ile 2003 Temmuz ayları arasında 22-27 KFOR (NATO barış gücü) görevlisinin seks ticaretiyle suçlandığını ancak suçlananlar hakkında şu ana dek hiçbir soruşturma açılmadığını da açıkladı.

Reuters ve Guardian’dan sendika.org tarafından derlendi.
 
Cevap: Kadın Haberleri 2004

Perihan'a Töre Koruması


Yedi ay önce pamuk toplamaya geldiği Söke'de aşık olduğu Selahattin Yıldız'a kaçan 20 yaşındaki Perihan Akkuş'un ağabeyi, Yıldız'ı vurarak ağır yaraladı. Yıldız yoğun bakımda. Emniyet Müdürü Babadağı, Perihan Akkuş'un korunduğunu söyledi.



--------------------------------------------------------------------------------
Hürriyet
18/05/2004
--------------------------------------------------------------------------------
BİA (Söke) - Urfalı Perihan Akkuş da, töre namlusunun ucunda. 7 ay önce pamuk toplamaya geldiği Söke'de aşık olduğu gence kaçan Perihan Akkuş (20), kardeşleri tarafından töre uğruna öldürülen Güldünya Tören sendromu yaşıyor.

Töre gereği aile ölüm fermanı çıkarınca, Urfa Suruç'tan gelen ağabey Avni Akkuş, Söke çarşısında genç kızın kaçtığı 25 yaşındaki Selahattin Yıldız'ı 6 kurşunla vurarak ağır yaraladı.

Yıldız yoğun bakımda yaşam mücadelesi verirken, öldürülme korkusu içindeki Perihan Akkuş kaçarak saklandı. Şubatta İstanbul'da töre kurbanı olan Güldünya Tören örneğini gözönüne alan polis, bu kez önlem aldı. Söke Emniyet Müdürü Osman Babadağı, Avni Akkuş'un arandığını, ölüm korkusu yaşayan Perihan Akkuş için gerekli koruma önlemlerinin alındığını söyledi. (BB)
 
Cevap: Kadın Haberleri 2004

UAÖ Aile İçi Şiddete İlişkin Raporu Açıkladı
Uluslararası Af Örgütü'nün bugün kamuoyuna açıkladığı "Türkiye, Aile İçi Şiddete Karşı Mücadelede Kadınlar" başlıklı rapora göre Türkiye'deki kadınların üçte biri ile yarısı kadarı, aile içi fiziksel şiddete maruz kalıyor; dövülüyor, tecavüze uğruyor.



--------------------------------------------------------------------------------

--------------------------------------------------------------------------------
BİA (İstanbul) - Uluslararası Af Örgütü (UAÖ), Türkiye'de kadınların insan haklarının ihlallerine ve kadınlara yönelik şiddete ilişkin raporunu yayınladı.

"Türkiye, Aile içi şiddete karşı mücadelede kadınlar" başlıklı raporda, kadınlara yönelik ayrımcılık ve şiddetin türleri, devlet kurumlarının sorumluluk ve yükümlülükleri, namus cinayetleri, yasal mevzuata ilişkin eleştiri ve öneriler, kadınların mücadeleleri ile hükümete, topluluk ve dini yetkililere tavsiyeler yer aldı.

Kadına yönelik şiddetin boyutları

"Türkiye'deki kadınların en az üçte biri ile yarısı kadarı, aile içi fiziksel şiddete maruz kalıyor; dövülüyor, tecavüze uğruyor, öldürülüyor ya da intihara zorlanıyorlar. Genç kızlar takas ediliyor ve küçük yaşta evlenmeye zorlanıyorlar."

Kadına yönelik şiddetin büyük kısmının sorumlusunu "kocalar, erkek kardeşler, babalar ve oğullar" olarak niteleyen raporda, namus cinayetlerine de değinildi:

"Bazen bu erkekler, geleneksel namus kurallarını ihlal etmiş sayılan kadınlara verilecek 'ceza'ya karar veren aile meclisinin emriyle hareket ederler. Gelenek, hemen her zaman, hayatlarını nasıl sürdüreceklerine karar verme cüretinde bulunan kadınlara yönelik vahşetin bir bahanesi haline gelir. Şiddetin önde gelen nedeni, kadınların hayatın her alanında erkeklerle eşit olmasını yadsıyan ayrımcılıktır."

Devletin sorumluluğu

Raporda, kadınların haklarını korumakta yetersiz kalan devletlerin, "şiddeti önlemede, uygun cezai yaptırımlar getirmede ve telafi sağlamakta yetersiz kalmalarından dolayı şiddetten sorumlu tutulabilecekleri" de vurgulandı:

* Kadınlara yönelik şiddeti, topluluk liderleri, hükümet ve yargı hoşgörmekte, hatta onaylanmaktadır. Kadınların şikayetleri; öldürülmeleri ya da intihar gibi görünen ölümleri hakkında yetkililer seyrek olarak ayrıntılı soruşturmalar yürütmektedir. Mahkemeler kurbanıyla evlenmeyi kabul eden tecavüzcülere ceza indirimine gitmektedir.

* Devlet, kamu görevlilerinin, özel kişilerin ve grupların uyguladığı şiddete karşı kadınları korumakla görevlidir. Uluslararası insan hakları hukukuna göre devletler, kadınların eşitlik, yaşam, özgürlük ve güvenlik haklarını, ayrımcılık, işkence ve zalimane, insanlık dışı ya da onur kırıcı muameleye maruz kalmama hakkını güvence altına almak için gereken önlemleri almak zorundadır.

Yasalar hayata geçirilemiyor

Kadınlara yasal koruma sağlanmasına ilişkin yasa tekliflerinin güç kazandığını hatırlatan raporda, Türk Ceza Yasası'nda yapılan düzenlemelere dikkat çekilirken, mevcut yasal mevzuatı uygulamadaki aksaklıklara da değinildi:

* Polis, kadınlara yönelik şiddetin faillerini kovuşturmakta yetersiz kalıyor. Kadınlar şikayette bulunmaya cesaretlendirilmiyorlar; öç almak isteyen kocalarına ya da akrabalarına karşı koruma alamıyorlar.

* Kadınlara yönelik şiddetin sorumluları, nadiren adalet önüne çıkarılıyor. Mahkemeler yasaları uygulamada yetersiz davranıyor; saldırıya uğrayan, tecavüz edilen ya da öldürülen kadınları sorumlu tutmaya, saldırganlara ise namus gerekçesiyle daha az sorumluluk bahşetmeye devam ediyor.

Hükümete tavsiyeler

Kadınlara yönelik şiddetin tüm dünyada aşk, kıskançlık, tutku, namus ya da gelenek bahaneleriyle mazur görüldüğüne değinen Af Örgütü, bunların şiddete gerekçe olamayacağını vurguladı; kadınlara yönelik şiddetin önlenebilmesi için hükümete tavsiyelerde bulundu:

* Kadınlara karşı şiddetin önlenmesinde yetersiz kalındığında, bu kayda geçirilsin ve izlensin.

* Polis, yargı ve öteki kamu görevlileri, kadınlara yönelik şiddet ya da tehdit iddialarına karşı derhal ve etkin bir şekilde harekete geçsin.

* Şiddet uygulayan eşlerinden ya da ailelerinden kaçan kadınlar için daha fazla sığınma evi açılsın. Bu kadınların hukuki mekanizmalara, uygun sağlık bakımına derhal ulaşabilmeleri sağlansın.

* Yetkililer, kadınların kendi yaşamları konusunda karar verme hakları -eş seçimleri, cinselliklerini nasıl ifade edecekleri, hareket serbestlikleri ile ekonomik ve sosyal haklara erişmeleri, siyasal yaşama katılımları, hatta evi terk etme hakları- üzerindeki kısıtlamaların sona erdirilmesi konusunda kadın gruplarıyla işbirliği yapsın. (BB/YS)

BİA Haber Merkezi
 
Cevap: Kadın Haberleri 2004

"Her Üç Kadından Biri Şiddet Mağduru"
UAÖ, Türkiye'de kadına yönelik şiddetin boyutlarına ilişkin bilgilerin sınırlılığına dikkat çekiyor, hükümete, sorunun araştırılıp kaydedilmesi ve izlenmesi çağrısı yapıyor. Rapora göre, kadına yönelik şiddet bölgesel ve sınıfsal farklılıklar gözetmiyor.



--------------------------------------------------------------------------------
BİA Haber Merkezi
02/06/2004 Burçin BELGE burcin@bianet.org
--------------------------------------------------------------------------------
BİA (İstanbul) - "Tahminlere göre, tüm dünyada üç kadından biri yaşam süresi içinde dövülüyor, cinsel ilişkiye zorlanıyor ve taciz ediliyor. Tacizi yapan kişi, genellikle kendi ailesinden ya da tanıdığı birisi oluyor. Öldürülen kadınların yüzde 40 ile 70'i, yakın ilişki içinde olduğu partneri tarafından öldürülüyor."

Uluslararası Af Örgütü'nün (UAÖ) "Türkiye: Aile İçi Şiddete Karşı Mücadelede Kadınlar" raporuna göre, Türkiye'de kadınlara yönelik şiddet oranları bu rakamlardan daha da fazla.

"Türkiye: Aile İçi Şiddete Karşı Mücadelede Kadınlar" raporunda yer alan bilgilere göre, Türkiye'de kadına yönelik şiddet bölgesel ve sınıfsal farklılıklar gözetmiyor; farklı ekonomik ve sosyal statü gruplarındaki kadınlar aile içi şiddete maruz kalıyorlar.

Kadına yönelik şiddet araştırılmıyor

Örgüt, raporunda, Türkiye'de kadına yönelik şiddetin kapsamını öğrenmeye yönelik bir çaba bulunmadığını belirtiyor; 2000'de yapılan nüfus sayımına kadına yönelik şiddetle ilgili soruların dahil edilmediğine dikkat çekiyor.

Raporda, kadınlara yönelik şiddetin yok edilmesi için sorunun yaygınlığının kaydedilmesi ve istatistiksel olarak izlenmesi gerektiği belirtiliyor ve hükümetlerin bu konudaki sorumluluğuna değiniliyor.

Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü'nün 1994'te yaptığı çalışmaya göre, "Türkiye'de erkeklerin yüzde 40'ının kadın ve kızları şiddetle disipline etmeyi kabul edilebilir bulduğunu" hatırlatan UAÖ raporunda, Türkiye'de kadına yönelik şiddetin boyutları şöyle özetleniyor:

* 1999-2003 yılları arasında KA-MER'in acil yardım hattını arayan kadınlardan yüzde 57'si fiziksel şiddete, yüzde 46.9'u cinsel şiddete, yüzde 14.6'sı enseste ve yüzde 8.6'sı tecavüze maruz kalmıştı.

* 1995'te Ankara'daki gecekondularda yaşayan kadınlar arasında yapılan bir araştırma, kadınların yüzde 97'sinin kocalarının saldırısına uğradığını ortaya koydu.

* 1996'da orta ve yüksek gelir gruplarında yer alan ailelerle yapılan bir araştırmada, soruların başlangıcında kadınların yüzde 23'ü kocalarının kendilerine karşı şiddet kullandığını söyledi, fakat belirli şiddet tipleriyle ilgili sorular sorulduğunda bu oran yüzde 71'e yükseldi.

* Kadınların yüzde 58'inin yalnızca kocalarından, nişanlılarından, erkek arkadaşlarından ve erkek kardeşlerinden değil, kadın akrabalar da dahil olmak üzere kocalarının ailesinden de şiddete gördüğü tahmin ediliyor.

* Bir grup orta ve üst sınıf kadının yüzde 63.5'unun cinsel tacizin bir türüne maruz kaldığı bulgusuna ulaşıldı.

* Bir araştırmaya göre, şiddet sonucu ölen 40 kadından 34'ü evde öldü, 20'si asıldı ya da zehirlendi, 20'sinde öldürüldüklerine dair kesin belirtiler görüldü ve 10'u da ölmeden önce aile içi şiddete maruz kaldı.

* Bursa'daki halk sağlığı merkezlerinde yapılan bir araştırma, kadınların yüzde 59'unun şiddet kurbanı olduğunu ortaya koydu.

* Mor Çatı'nın 1990-1996 yılları arasında bin 259 kadın arasında yürüttüğü bir araştırma, kadınların yüzde 88.2'sinin bir şiddet ortamında yaşadığını ve yüzde 68'inin kocaları tarafından dövüldüğünü gösterdi.

* Ankara'da yapılan başka bir kadın araştırmasına göre, kadınların yüzde 64'ü kocalarından, yüzde 12'si ayrıldıkları kocalarından, yüzde 8'i birlikte yaşadığı erkeklerden ve yüzde 2'si de kocalarının ailesinden şiddet görüyor. Yüzde 60'ı, kocalarının kendilerine tecavüz ettiğini söyledi.

* Güneydoğu bölgesinde 599 kadın üzerinde yapılan bir araştırma, yüzde 51'inin evlilik içi tecavüze ve yüzde 57'sinin de fiziksel şiddete maruz kaldığını buldu. (BB/YS)
 
Geri
Üst