Katmerli Şehir

Moss

Üye
Üye
Katmerli Şehir
Kadının gözünden İstanbul :)

Katmerli Şehir

Cağaloğlu’na gitmek için yolum muhakkak Eminönü’ne düşer. İstanbul’da beni en çok şaşırtan yer burasıdır. Üsküdar vapurundan indikten sonra Yeni Cami tarafına geçmek için alt geçide indiğimde nefes almakta zorlanıyorum. Gerçi artık rahatım bu şehirde, bedenimi kriz yönetir gibi idare etmeyi, kimseye çarpmadan yol almayı öğrendim sayılır.
Bazen yavaşlamak için bir gazete serip denizin karşısına düşen geniş merdivenlere, mısır, nohutlu pilav ya da balık ekmek yiyen, yorgunluk atan, etrafa bakınan insanların yanına otururum. Bahar güneşinin altında kirli denizi gelip geçeni seyre dalarım. Gemilerin biri gidip diğeri gelirken serbest çağrışımlarla daldan dala konar zihnim. Galata köprüsü için teyzem ya da halammış gibi severim demişti bir şarkıcı. Köprü benim de yakinimdir. Çocukken şu nazlı Boğaz Köprüsü daha yokken geceleri gemilerin geçişi için ikiye ayrılışını görmüş heyecanla el çırpmış biriyim.
Burada oturmak iyi de tacizciler hiç eksik olmaz. Bakışlarımla sakın beni rahatsız etme, şehri temaşa etmek en büyük hakkım, beni buradan hiç kimse kıpırdatamaz mesajını vermenin en sonuç alan tarzını da kavradım. Bazılarına sökmüyor. O zaman deli numarası yapıyorum. Bazen de turist olup her dilden konuşuyorum cazgırca. Deli deliyi görünce değneğini saklarmış.
Önümden şehrin en zenginleri de geçer otobüs parası olmadığından kilometrelerce yürümek zorunda kalanları da. Hiçbir şey olmuyormuş gibi nasıl doğallıkla yan yana yürüyebilirler, nasıl “herkesin bir derdi var, durur içerisinde”dir bunu çözemem, tam bir muamma.
Bir çeyrek saatte kimler geçmez ki. Elinde bir demet çiçekle takkeli bir dede, iş arayan bir sokak kadını, Orhan Kemal’in şehre yeni gelmiş, eşyalarını denk yapıp omzuna atmış Gurbet Kuşları, zabıtadan kaçan çakmak gözlü işportacılar, ellerinde kitaplarıyla transit geçen üniversiteliler, Mercan’a hesaplı alış veriş için gelmiş ev kadınları, Özbekler, Kazaklar, Ukraynalılar, Almanlar…
Kendini aşmaya, şehri yırtmaya, hakkını almaya çalışan insanların içleri çağıldamaktadır her bedende. Eşitsizlikler yüzünden içimde beni kahreden bir şarkı çalmaya başlar, gaipten sesler gelir kulağıma. Bu şehirde ilerleyemememin nedeni biraz da budur. Ayaklarım giderken aklım hep geride birine takılı kalır.
Bir de turistlerle baş etmek lazım. Onlara poz vermeye de alışkınım. Sözümona arkamdaki camiyi çekerler ama bilmez miyim beni ve yanımdaki birkaç kişiyi de büyülü kareye sokmak için ellerinden geleni yaparlar. Götürebilirsiniz cansız hayalimi ülkenize derim hoşgörüyle. Ne güne saklıyorum kendimi.
En iyi müdafaa taarruzdur buralarda. Bu şehir insanı itaat ve isyan arasında muhayyer bırakır. Kalbim şiddetle çarpmaya başlayınca Cağaloğlu yokuşunu tırmanır Sultanahmet’e geçerim. Yazarlar Birliği’nde bir çay içip soluklandıktan sonra, bir de bakmışım Dergah dergisinde benim gibi aklı karışık edebiyat yolcularına olanca fedakarlığıyla vaktini ayıran Mustafa Kutlu ağabeyimize doğru yürüyorum.

Yazar Yıldız Ramazanoğlu
 
Geri
Üst