Kendi Kendine Yet İnancı Beraberinde Yalnızlığı Getirir.

aysil

Yeni Üye
Üye
Kendi Kendine Yet İnancı Beraberinde Yalnızlığı Getirir.
Günlük hayatınıza ve çevrenize baktığınızda hiçbir şeyde hiçbir kişiye ihtiyacı olmadığını savunan başkalarına yardımcı olmayı reddeden başkalarından yardım istemeyen “ya kendi kendine yet ya da bat” görüşüyle yaşayan birçok insana rastlayabilirsiniz. Bu insanlar kendilerini çevrelerinden öylesine soyutlamışlardır ki ve onlardan öylesine kopuk yaşarlar ki bunun bir ürünü olan yalnızlığın amaçsızlığın ve anlamsızlığın acıların da çekerler. Çünkü temelde bu insanlar kendilerini şunlara inandırmışlardır:


1. Herhangi birinin yardımını veya desteğini istemek kişiyi kırılmaya müsait bir konuma koyar.


2. Başkalarının üzerinde olmak istiyorsan her zaman yarışmalı ve kazanmalısın.

3. Ya kendi kendine yeten ve güvenen birisi olursun ya da zayıf ve önemsiz birisi.

4. Birisinden yardım veya öğüt istemek kendi yetersizliğini ve zayıflığını kabul etmek anlamına gelir.

Siz de bunlara inanıyor musunuz? Öyleyse her şeyde ve her konuda kendi kendinize yetmeye çalışacak bunu başaramadığınız durumlarda başkalarına başvurmaktan kaçınıp yalnız kalacak başkalarının sizden yardım istemesine kapalı kalacak ve onları küçümseyecek ve eninde sonunda kendinize yetebilmenin zorluğunu fazlasıyla hissedip batıp gittiğinizi ve ne kadar da zayıf olduğunuzu hissedeceksiniz. Gelin bu inançları gözden geçirelim ve “ya kendine yet ya da bat” inancının yanılgılarını görelim.

1. 'Sağlıklı' bağımlılık ile ‘parazit’ bağımlılığı arasında dünyalar kadar fark vardır.Günümüz toplumunda başkalarına az veya çok bağımlıyızdır ve onlar olmadan hayatımızı sürdürmek gayet zordur. Çoğu kişi ne kendi yiyeceğini yetiştirir ne giyeceğini diker veya ne de evini yapar; ne de televizyonunu buzdolabını veya çamaşır makinasını tamir edebilir. Siz hiç kendi dişini çeken dişçiye rastladınız mı?

2. “Ben senin yapabileceğin en iyiden daha iyisini yapabilirim” gibi bir yaklaşım temel psikoloji ilkelerine aykırıdır. Aynı yumurta ikizleri dışında herkes birbirlerinden farklı genlere kromozomlara ve sosyal öğrenme tarihçelerine sahiptir. Bu gerçekler doğrultusunda her bir kişi sizin sahip olmadığınız bazı bilgi beceri veya yeteneğe sahiptir. Pek tabi ki kendi farklılığınız ve tekliğinizin bir ürünü olarak da sizin sahip olduğunuz bazı bilgi ve becerilere başkaları sahip olmayabilecektir. Bunun böyle olmadığını varsayarak yaşamak başka kişilerin sahip olabilecekleri becerilerden kendinizi mahrum etmek olacaktır.

3. “Benim bilmediğim veya yapamayacağım bazı şeylere ve bilgilere başkaları sahip olabilir” gibi daha gerçekçi bir yaklaşım yerine “Ben herhangi birşeyi bir başkası kadar iyi ve hatta ondan daha iyi yapabilirim” gibi rekabetçi bir yaklaşımı benimsemek ile hayatınızda bol bol mesafe çatışma şüphecilik savunuculuk ve kötü niyet üretebileceksiniz.

Eğer kişiler birbirlerine “Ben sana benim daha bilgili olduğum sahalarda yardımcı olayım ve sen de bana benden daha bilgili olduğun konularda yardımcı ol” gibi bir yaklaşım benimseyebilirlerse kaynaklarını bir araya getirerek kendilerini daha da güçlü hissedebileceklerdir. Örneğin Başarılı evliliklerin çiftler arasındaki rekabetten çok karşılıklı paylaşmaya dayandığı bir gerçektir. Şimdi de günlük hayatınızda uygulamaya koyabileceğiniz bazı öneriler üzerinde duralım:

1. Kendinizi gözleyin ve gururunuza yediremeyip veya çok fazla kısıtlanmış hissedip de bir başkasından yardım isteyemediğiniz durumları not edin.

2. Çevrenizdeki kişilerden ufak tefek isteklerde bulunun. Bu başta size zor gelecektir ancak zamanla gittikçe kolaylaşacaktır.

3. Çevrenizdekiler onlar için yaptığınız şeyler için size beğenilerini veya takdirlerini belirttiklerinde “Tamam tamam önemli değil” gibi bir tavır yerine onlara “teşekkür etmeyi” deneyin.

4. Unutmayın ki bağımsız davranmakla bağımlı davranmayı bir dengede tutabilmek zahmetli olmasına rağmen gelişiminiz için son derece önemli olacaktır. İnsanlarla dolu bir çevre içinde bir Robinson Crusoe olmak ne doğaldır ne de uyumlu.

Kendi kendinize yetmediğiniz durumlarda kendinizi batırmamanız dileklerimizle...

PROF. DR. KADİR ÖZER
 
Geri
Üst