Kimlik teorileri
Bu bölümde gerek sosyoloji, gerekse sosyal psikolojideki kimlik hakkında serd edilmiş teorilerden bir kısmı ele alınmaktadır. Teorilerin hepsi de, bu fenomeni açıklamakta bir bütünlüğe sahiptirler. Görüşler ve değerlendirmeler çoğu kez birbirine dayanmakta veya birbirini tamamlamaktadır.
Kimlik teorilerinde psiko-analizci değerlendirmelerden başlayıp bilgi sosyolojisine kadar uzanan çizgide bir yapılanma göze çarpmaktadır. Psikanaliz temeline dayanan teoriler, Freudcu okuldan etkilenerek tartışmalı olan bazı psikiyatrik faktörler çerçevesinde bir kimlik değerlendirmesi yaparak sosyal boyutu ihmal etmişlerdir.
Diğer yönden bilgi sosyolojisi, her çağın düşünce sisteminin ürettiği bir kimlik modeli üzerinde durarak, öbür teorilerin hiç birinde olmayan bir yaklaşım getirmektedir.[1] Buna göre, her çağın kendine has bir sosyal ve psikolojik realitesi vardır. Bu realiteler birbirlerini yansıtırlar ve toplum tarafından yaratılmaktadırlar. Realite, sosyal olarak şekillenmiş bilgi, anlamında kullanılmaktadır. Psikolojik ve sosyal realite, hâkim olan veçhesi itibariyle, aynı zamanda bir modeldir. Bu model toplumlara veya çağlara göre değişiklikler arz etmekle birlikte, belli bir yaygın kimlik tipine tekabül etmektedir.
Aşağıda ele alınan teoriler, genel olarak bilgi sosyolojisi yaklaşımına göre değerlendirilmektedir.
1. Sembolik Etkileşimci Teori
Bilgi sosyolojisi yaklaşımı açısından kimlik konusundaki en önemli teori sembolik etkileşimci teoridir. Bu ekolün işlediği esas aaa, sosyal dünyayı oluşturan mânâların toplum tarafından sosyal etkileşim vasıtasıyla yaratılmakta olduğudur.
Sembolik ekolün en önemli teorisyeni George Herbert Meaddır (1863-1931). Onun teorisine göre toplumlar insanın, (1) iletişim amacıyla semboller kullanmak; (2) kurallar ihdas etmek; (3) davranışlarını diğer fertlerin beklentilerine göre ayarlayabilmek yetenekleri üzerine kurulmuştur. Bütün bunlar insanda bulunan benlik adı verilen unsurun geliştirilmesiyle meydana getirilir. Toplum tüm bu faaliyetlerin sürekli değişen bir özetidir. Toplum, aynı zamanda içselleştirilmiş kurallar, roller ve ilişkiler vasıtasıyla zihnimizde de mevcuttur.[2]
Teori, Blumer'e göre şu üç ana nokta üzerine oturtulmuştur:
(1) İnsan, mânâlar zeminine oturtulmuş unsurlar vasıtasıyla hareket etmektedir;
(2) Bu unsurların anlamları ferdin diğer insanlarla olan sosyal etkileşiminden doğar;
(3) Mânâlar, fert tarafından karşılaştıkça yorumlanarak ve değiştirilerek algılanır.[3]
Teorinin en önemli terimi mânâlardır. Blumer mânâları, "...sosyal ürünler, insanların karşılıklı ilişkilere girerek etkileşimleri vasıtasıyla formlanan yaratıklar olarak..."[4] tanımlamaktadır.
2. Sosyal Kimlik Teorisi
Psikolog William James (1842-1910) tarafından serd edilen bu teoriye göre fert, onu tanıyan diğer insanların zihinlerinde bulunan kendisi hakkındaki imajların sayısı kadar sosyal benliğe sahiptir.[5] Fert toplumun diğer üyeleriyle mevcut normlar çerçevesinde farklı sosyal ilişkilere girmektedir. Her fertle kurulan ilişki bir diğerinden farklıdır. Bu durum ferdîn toplum içinde değişik veçheleriyle tanınmasını sağlamakta ve diğer üyelerin her birinin nazarında ayrı bir kimlik edinmesine sebep olmaktadır. Bu kimliklerin toplamı ferdîn sosyal kimliğidir. Böylece kimlik sosyal ilişkilerin bir neticesi olmaktadır.
Sosyal kimliğin önemli bir sınıflaması Gordon tarafından yapılmaktadır. Buna göre, sosyal kimlik, ferdin diğer insanlarla paylaştığı temel sosyal kategorilerin ve kendisini diğerlerinden ayıran şahsi özelliklerinin kombinasyonu tarafından temsil edilmektedir.[6]
Bu teorinin bazı eksik yönleri vardır. Teori bir anlamda kümülatifdir. Vakalar birer birer toplanarak elde edilen sonuca sosyal boyut adı verilmiştir. Oysa sosyal bir unsur onu meydana getiren vakıaların matematiksel bir toplamı değildir.
Bir başka eksiklik ise, toplumun sadece ferde atfettiği yargı esas alınmaktadır. Ferdîn diğer fertler tarafından algılanamayan veya bağımsız değişken niteliğindeki başka özellikleri de onun kimliğinde mutlaka etkilidirler. Böylece sosyal kimliğin sadece toplumun hakkımızdaki düşüncelerinden oluşabileceğini iddia etmek hatalı olmaktadır. Kaldı ki ferde sosyal kimliğini kazandıran toplumun diğer üyeleri de çoğu kere toplumsal boyuttan uzak sübjektif ve daima değişken bir tutum içinde olabilirler. Sabit bir nitelikte olmayan bu tutumun kalıcı nitelikte bir kimliği meydana getirmesi mümkün değildir.
3. Referans Gurup Teorisi
Hyman[7] tarafından sosyal bilimler literatürüne takdim edilen referans gurup kavramı, benliği topluma dayandıran sosyal psikolojinin en önemli temasıdır.[8] Çalışmamız açısından daha ziyade referans gurubu kimliği olarak ele alınan teori, ferdî varlığı dayanak noktaları olarak bir takım sosyal temellere oturtmaktadır. Böylece ferdî düşüncenin sadece biyolojik bir aktivite olmayıp aynı zamanda sosyal varlığının da bir faaliyeti olduğu ortaya çıkmaktadır.
Kullanımı itibariyle referans guruplarının iki ayrı fonksiyonel tipi mevcuttur. Bunlar; (1) normatif, ferdin teşkil ettirdiği ve sürdürdüğü; (2) kıyaslama, kendini ve diğer insanları değerlendirirken kıyasladığı standartlar olarak fonksiyon ifa ederler.[9] Böylece ferdî kimlik biri şahsî diğeri gurup olmak üzere iki referans noktasının etkisine bağlı olarak ortaya çıkmaktadır.
Ferdin, normatif veya kıyaslama fonksiyonu amacıyla kullandığı referans noktaları olarak sosyal guruplar pek çoktur. Her grupta, o gurubun özelliğine göre bir şahsiyet olmaktadır. Dewey bu durumu şöyle açıklar:
"... Farklı gurupların üyesi olarak fert, kendi içinde, çelişen benliklere veya ayrılmış ferdiyetlere bölünebilir. İnsan, kilise üyesi olarak bir şey, ticarî topluluğun üyesi olarak da başka bir şey olabilir. Farklılık çok yüzeysel olabildiği gibi iç dünyasındaki tüm çatışmaları kapsayacak kadar büyük de olabilir."[10]
4. İtibarî Kimlik Teorisi
Bu teori Charles Horton Cooley (1864-1929) tarafından W. James'in sosyal benlik kavramı üzerine inşa edilmiştir. Literatürde oldukça yaygın kullanıldığı görülmektedir. Genel olarak yukarıdaki teoriyi daha iyi açıklamasının yanı sıra, ondan farkı temel ferdî hislere ağırlık vermiş olmasıdır. Ancak söz konusu hislerin psikolojik olmaktan ziyade sosyal niteliği ağır basmaktadır; yani bu kez fert, kendisi için önemli olan kişilerle kurduğu ilişkiler neticesinde sosyal niteliğini düşünmek ve muhakeme etmenin ötesinde, kim olduğunu ve ne olduğunu hissetmektedir. Kısaca benlik, fert için önemli şahıslarla karşılıklı etkileşim vasıtasıyla şekillenen temel duyularından müteşekkildir. Sabit bir süreç olmayıp sosyal ilişkiler ve etkileşimlerle daima değişmekte ve gelişmektedir. Duygu ve düşüncelerin birlikte meydana getirdikleri kimlik hakkındaki telakkiler başlıca (1) diğer fertler nezdinde nasıl olduğumuz hakkındaki imajinasyonumuz; (2) onların görünümümüz konusundaki yargıları hakkında düşüncelerimiz; ve (3) tüm bunlar hakkındaki hislerimizden meydana gelmektedir.[11] Teoriye göre fert asla kendi kendini doğrudan algılayamaz. Tıpkı kendi görüntüsünün aynadan yansıyarak algılanması gibi kimliğini de diğer insanların reaksiyonlarında yansımış olarak algılar. Ancak bu algılama pasif değildir. Sosyal çevresindeki ilişkilerinin oluşturduğu aynadaki imajı olduğu gibi kabul etmek yerine yargıcı ve seçici bir tutumla yorumlar. Kendisi için önemli olanların hükümlerini ön plana çıkarır, hangilerinin önemli olduğuna ve neleri takip edeceğine karar verir.
5. Gösterilen Benlik Teorisi
Bu teori Erving Goffman (1922-1983) tarafından ihdas edilmiştir. Pek çok sosyologda benlik, rol özelliklerinin bir yansıması olarak telakki edilirken, Goffman'a göre ferdîn diğer insanlara sunduğu bir tutumdur. Benliğin tipik olarak iki veçhesi mevcuttur. Bunlardan ilki "rol benliği"dir. Tepkileri ve durumu kontrol etmek amacıyla son derece dikkatli bir şekilde teşkil edilir. Her sosyal durum için başka bir rol-benlik meydana getirilebilir. Meselâ, boş vakitlerinde para kazanmak için çalışan bir üniversite öğrencisi bu işte belli bir rol benlik takınmaktadır. Bunun yanı sıra fertte, toplumun beklentisi doğrultusunda ayrıca bir "gerçek benlik (virtual self)" de mevcuttur. Meselâ, yukarıdaki talebe işinde çalışırken aynı zamanda eğitimini gördüğü branşın kimliğini esas almaktadır.[12]
6. Ego Gelişmesi Teorisi
Freud'un ego gelişimi ile ilgili teorisine binaen yeni Freudcu ekol olarak adlandırılabilecek görüşler, şahsiyet ve kimliği, farklı safhalarda organize bir dizi idrak seti olarak ele almaktadırlar.
Eric Ericson (1964), ferdîn hayatı boyunca meydana gelen değişmelere olan uyumunu sekiz safhayla tasvir etmektedir. İlk dört safhaya kadar temel duyular ortaya çıkmakta ve çeşitli şekillerde çevreyle ilişkiler kurulmaktadır; güven ve güvensizlik duyuları gelişmekte; otonomi, utanma, şüphe gibi duygular ortaya çıkarak bilgiler öğrenilmeye, tutum ve davranışlar tecrübe edinilmeye başlanmaktadır. Bu safhalarda ferdîn yöneldiği çevre ve esas faktör ailedir. Altı ve on üç yaş dönemini kapsayan dördüncü safhada bu yönelim aileden uzaklaşarak okul çevresine döner ve burada fert çalışkanlık veya tembellik hallerinden birini geliştirir. Beşinci ve altıncı safha kimliğin teşekkül etmesiyle ilgilidir. Sağlam ve net bir kimlik edinilemediğinden kimlik hakkında tereddütler ve çeşitli duygusal karışıklıklar baş gösterir. Yedinci safhada ferdî ve içe dönük değişim daha ziyade yerini iş, aile, meslek, vatandaşlık gibi topluma dönük genelleşmeye bırakmıştır.[13]
Kimlik teorilerinde psiko-analizci değerlendirmelerden başlayıp bilgi sosyolojisine kadar uzanan çizgide bir yapılanma göze çarpmaktadır. Psikanaliz temeline dayanan teoriler, Freudcu okuldan etkilenerek tartışmalı olan bazı psikiyatrik faktörler çerçevesinde bir kimlik değerlendirmesi yaparak sosyal boyutu ihmal etmişlerdir.
Diğer yönden bilgi sosyolojisi, her çağın düşünce sisteminin ürettiği bir kimlik modeli üzerinde durarak, öbür teorilerin hiç birinde olmayan bir yaklaşım getirmektedir.[1] Buna göre, her çağın kendine has bir sosyal ve psikolojik realitesi vardır. Bu realiteler birbirlerini yansıtırlar ve toplum tarafından yaratılmaktadırlar. Realite, sosyal olarak şekillenmiş bilgi, anlamında kullanılmaktadır. Psikolojik ve sosyal realite, hâkim olan veçhesi itibariyle, aynı zamanda bir modeldir. Bu model toplumlara veya çağlara göre değişiklikler arz etmekle birlikte, belli bir yaygın kimlik tipine tekabül etmektedir.
Aşağıda ele alınan teoriler, genel olarak bilgi sosyolojisi yaklaşımına göre değerlendirilmektedir.
1. Sembolik Etkileşimci Teori
Bilgi sosyolojisi yaklaşımı açısından kimlik konusundaki en önemli teori sembolik etkileşimci teoridir. Bu ekolün işlediği esas aaa, sosyal dünyayı oluşturan mânâların toplum tarafından sosyal etkileşim vasıtasıyla yaratılmakta olduğudur.
Sembolik ekolün en önemli teorisyeni George Herbert Meaddır (1863-1931). Onun teorisine göre toplumlar insanın, (1) iletişim amacıyla semboller kullanmak; (2) kurallar ihdas etmek; (3) davranışlarını diğer fertlerin beklentilerine göre ayarlayabilmek yetenekleri üzerine kurulmuştur. Bütün bunlar insanda bulunan benlik adı verilen unsurun geliştirilmesiyle meydana getirilir. Toplum tüm bu faaliyetlerin sürekli değişen bir özetidir. Toplum, aynı zamanda içselleştirilmiş kurallar, roller ve ilişkiler vasıtasıyla zihnimizde de mevcuttur.[2]
Teori, Blumer'e göre şu üç ana nokta üzerine oturtulmuştur:
(1) İnsan, mânâlar zeminine oturtulmuş unsurlar vasıtasıyla hareket etmektedir;
(2) Bu unsurların anlamları ferdin diğer insanlarla olan sosyal etkileşiminden doğar;
(3) Mânâlar, fert tarafından karşılaştıkça yorumlanarak ve değiştirilerek algılanır.[3]
Teorinin en önemli terimi mânâlardır. Blumer mânâları, "...sosyal ürünler, insanların karşılıklı ilişkilere girerek etkileşimleri vasıtasıyla formlanan yaratıklar olarak..."[4] tanımlamaktadır.
2. Sosyal Kimlik Teorisi
Psikolog William James (1842-1910) tarafından serd edilen bu teoriye göre fert, onu tanıyan diğer insanların zihinlerinde bulunan kendisi hakkındaki imajların sayısı kadar sosyal benliğe sahiptir.[5] Fert toplumun diğer üyeleriyle mevcut normlar çerçevesinde farklı sosyal ilişkilere girmektedir. Her fertle kurulan ilişki bir diğerinden farklıdır. Bu durum ferdîn toplum içinde değişik veçheleriyle tanınmasını sağlamakta ve diğer üyelerin her birinin nazarında ayrı bir kimlik edinmesine sebep olmaktadır. Bu kimliklerin toplamı ferdîn sosyal kimliğidir. Böylece kimlik sosyal ilişkilerin bir neticesi olmaktadır.
Sosyal kimliğin önemli bir sınıflaması Gordon tarafından yapılmaktadır. Buna göre, sosyal kimlik, ferdin diğer insanlarla paylaştığı temel sosyal kategorilerin ve kendisini diğerlerinden ayıran şahsi özelliklerinin kombinasyonu tarafından temsil edilmektedir.[6]
Bu teorinin bazı eksik yönleri vardır. Teori bir anlamda kümülatifdir. Vakalar birer birer toplanarak elde edilen sonuca sosyal boyut adı verilmiştir. Oysa sosyal bir unsur onu meydana getiren vakıaların matematiksel bir toplamı değildir.
Bir başka eksiklik ise, toplumun sadece ferde atfettiği yargı esas alınmaktadır. Ferdîn diğer fertler tarafından algılanamayan veya bağımsız değişken niteliğindeki başka özellikleri de onun kimliğinde mutlaka etkilidirler. Böylece sosyal kimliğin sadece toplumun hakkımızdaki düşüncelerinden oluşabileceğini iddia etmek hatalı olmaktadır. Kaldı ki ferde sosyal kimliğini kazandıran toplumun diğer üyeleri de çoğu kere toplumsal boyuttan uzak sübjektif ve daima değişken bir tutum içinde olabilirler. Sabit bir nitelikte olmayan bu tutumun kalıcı nitelikte bir kimliği meydana getirmesi mümkün değildir.
3. Referans Gurup Teorisi
Hyman[7] tarafından sosyal bilimler literatürüne takdim edilen referans gurup kavramı, benliği topluma dayandıran sosyal psikolojinin en önemli temasıdır.[8] Çalışmamız açısından daha ziyade referans gurubu kimliği olarak ele alınan teori, ferdî varlığı dayanak noktaları olarak bir takım sosyal temellere oturtmaktadır. Böylece ferdî düşüncenin sadece biyolojik bir aktivite olmayıp aynı zamanda sosyal varlığının da bir faaliyeti olduğu ortaya çıkmaktadır.
Kullanımı itibariyle referans guruplarının iki ayrı fonksiyonel tipi mevcuttur. Bunlar; (1) normatif, ferdin teşkil ettirdiği ve sürdürdüğü; (2) kıyaslama, kendini ve diğer insanları değerlendirirken kıyasladığı standartlar olarak fonksiyon ifa ederler.[9] Böylece ferdî kimlik biri şahsî diğeri gurup olmak üzere iki referans noktasının etkisine bağlı olarak ortaya çıkmaktadır.
Ferdin, normatif veya kıyaslama fonksiyonu amacıyla kullandığı referans noktaları olarak sosyal guruplar pek çoktur. Her grupta, o gurubun özelliğine göre bir şahsiyet olmaktadır. Dewey bu durumu şöyle açıklar:
"... Farklı gurupların üyesi olarak fert, kendi içinde, çelişen benliklere veya ayrılmış ferdiyetlere bölünebilir. İnsan, kilise üyesi olarak bir şey, ticarî topluluğun üyesi olarak da başka bir şey olabilir. Farklılık çok yüzeysel olabildiği gibi iç dünyasındaki tüm çatışmaları kapsayacak kadar büyük de olabilir."[10]
4. İtibarî Kimlik Teorisi
Bu teori Charles Horton Cooley (1864-1929) tarafından W. James'in sosyal benlik kavramı üzerine inşa edilmiştir. Literatürde oldukça yaygın kullanıldığı görülmektedir. Genel olarak yukarıdaki teoriyi daha iyi açıklamasının yanı sıra, ondan farkı temel ferdî hislere ağırlık vermiş olmasıdır. Ancak söz konusu hislerin psikolojik olmaktan ziyade sosyal niteliği ağır basmaktadır; yani bu kez fert, kendisi için önemli olan kişilerle kurduğu ilişkiler neticesinde sosyal niteliğini düşünmek ve muhakeme etmenin ötesinde, kim olduğunu ve ne olduğunu hissetmektedir. Kısaca benlik, fert için önemli şahıslarla karşılıklı etkileşim vasıtasıyla şekillenen temel duyularından müteşekkildir. Sabit bir süreç olmayıp sosyal ilişkiler ve etkileşimlerle daima değişmekte ve gelişmektedir. Duygu ve düşüncelerin birlikte meydana getirdikleri kimlik hakkındaki telakkiler başlıca (1) diğer fertler nezdinde nasıl olduğumuz hakkındaki imajinasyonumuz; (2) onların görünümümüz konusundaki yargıları hakkında düşüncelerimiz; ve (3) tüm bunlar hakkındaki hislerimizden meydana gelmektedir.[11] Teoriye göre fert asla kendi kendini doğrudan algılayamaz. Tıpkı kendi görüntüsünün aynadan yansıyarak algılanması gibi kimliğini de diğer insanların reaksiyonlarında yansımış olarak algılar. Ancak bu algılama pasif değildir. Sosyal çevresindeki ilişkilerinin oluşturduğu aynadaki imajı olduğu gibi kabul etmek yerine yargıcı ve seçici bir tutumla yorumlar. Kendisi için önemli olanların hükümlerini ön plana çıkarır, hangilerinin önemli olduğuna ve neleri takip edeceğine karar verir.
5. Gösterilen Benlik Teorisi
Bu teori Erving Goffman (1922-1983) tarafından ihdas edilmiştir. Pek çok sosyologda benlik, rol özelliklerinin bir yansıması olarak telakki edilirken, Goffman'a göre ferdîn diğer insanlara sunduğu bir tutumdur. Benliğin tipik olarak iki veçhesi mevcuttur. Bunlardan ilki "rol benliği"dir. Tepkileri ve durumu kontrol etmek amacıyla son derece dikkatli bir şekilde teşkil edilir. Her sosyal durum için başka bir rol-benlik meydana getirilebilir. Meselâ, boş vakitlerinde para kazanmak için çalışan bir üniversite öğrencisi bu işte belli bir rol benlik takınmaktadır. Bunun yanı sıra fertte, toplumun beklentisi doğrultusunda ayrıca bir "gerçek benlik (virtual self)" de mevcuttur. Meselâ, yukarıdaki talebe işinde çalışırken aynı zamanda eğitimini gördüğü branşın kimliğini esas almaktadır.[12]
6. Ego Gelişmesi Teorisi
Freud'un ego gelişimi ile ilgili teorisine binaen yeni Freudcu ekol olarak adlandırılabilecek görüşler, şahsiyet ve kimliği, farklı safhalarda organize bir dizi idrak seti olarak ele almaktadırlar.
Eric Ericson (1964), ferdîn hayatı boyunca meydana gelen değişmelere olan uyumunu sekiz safhayla tasvir etmektedir. İlk dört safhaya kadar temel duyular ortaya çıkmakta ve çeşitli şekillerde çevreyle ilişkiler kurulmaktadır; güven ve güvensizlik duyuları gelişmekte; otonomi, utanma, şüphe gibi duygular ortaya çıkarak bilgiler öğrenilmeye, tutum ve davranışlar tecrübe edinilmeye başlanmaktadır. Bu safhalarda ferdîn yöneldiği çevre ve esas faktör ailedir. Altı ve on üç yaş dönemini kapsayan dördüncü safhada bu yönelim aileden uzaklaşarak okul çevresine döner ve burada fert çalışkanlık veya tembellik hallerinden birini geliştirir. Beşinci ve altıncı safha kimliğin teşekkül etmesiyle ilgilidir. Sağlam ve net bir kimlik edinilemediğinden kimlik hakkında tereddütler ve çeşitli duygusal karışıklıklar baş gösterir. Yedinci safhada ferdî ve içe dönük değişim daha ziyade yerini iş, aile, meslek, vatandaşlık gibi topluma dönük genelleşmeye bırakmıştır.[13]