Kuranda velilik ve kerametler yazıyormu?

Uzman SühaN

Administrator
Kuranda velilik ve kerametler yazıyormu?
Velilik ve kerametin Kur’an ve Hadis-i şeriflerdeki yerlerini belirlemeden önce; “Mu’cize, Evliya ve Keramet” ne demektir? Bunlarla ilgili kısa bir bilgi verdikden sonra inşaallah, ilgili soruların cevaplarına geçilecektir.

Mu’cize, peygamberlerin, peygamberliğini isbat için -Allah’ın izniyle- meydana getirdiği olağanüstü hallerdir. Mucize ve keramet arasındaki fark, mu’cize peygamberlik iddiasında bulunan bir nebi veya rasul tarafından gösterilir ve mucizenin açığa çıkması gerekir.

Keramet ise, bir peygambere tabi olan Allah’ın salih kulları vesilesi ile meydana gelir ve gizlenmesi vâcibtir. Esasında her velinin kerameti tabii olduğu peygamberin mu’cizesidir. Allahu Teala, Mu’cizeyi peygamberler vasıtası ile kerameti ise, salih mü’minler sebebiyle yaratır. Keramet lügatte, keremin çoğulu olan ikramlar anlamına gelir. Istılahta ise, mü’minlerde meydana gelen olağanüstü hallerdir. Keramet evliyalığın şartlarından değildir. Zira, hiç kerameti olmayan velilerde mevcuttur. Yani kerametin her velîde mutlaka bulunması gerekmez. Keramet, kevnî ve ilmî olmak üzere ikiye ayrılır.

a-Kevnî Keramet, yani; hissi keramet olağanüstü olayların oluşumu ile bariz olur. Halkın keramet saydıklarıda budur. Bunlar, Allahu Tealanın tabiat kanununu değiştirerek yarattığı olaydır. İmam-ı Rabbani hazretlerininde haber verdiği gibi, kevnî kerametele karıştırılan sihir ve kehanetler kâfir ve fâcir kimselerde de meydana gelebildiği için, halk bazen kerametle sihiri birbirine karıştırmaktadır. Bu tür şeyler bu kötü kimselerde meydana geldiğinde bunlara İSTİDRAÇ denir. Ancak; cahil sufiler bu art niyetli kimselerde keramet benzeyen bu halleri görmeleri halinde bu sapıkları gerçek veli zannederek onlara tasavvuf adına teslim oluyorlar ve bu zındıkların her türlü gayri islami emirlerini yerine getirmeyi kendilerine vacip biliyorlar.
Bu tür kimselerin evliyalığına inanan temiz kalpli sufilere atfen deriz ki ; Beyazid-i Bistami hazretlerinin buyurduğu gibi o kimseler; Kur’an’a ve Sünnete tam tabi olmadıkları ve Rasulullah’ın ahlakını tam olarak yaşamadıkları sürece, bunlar havada uçarken ve dahi suyun üstünde yürürken görülse bile onların bu yaptıkları sihirden başka bir şey değildir.

b-İlmî Keramet: İlmi keramet Allahu Tealanın o veli kullarına verdiği öyle üstün bir haldir ki, büyük imam ve ikinci binin müceddidi büyük alim ve veli İmamı Rabbani hazretlerini buyurduğu gibi; kahinlerin ve sihirbazların ve kâfirlerin bunda asla nasipleri yoktur. İlmî keramet, Allahu Tealanın isim ve sıfatlarının nurları hakkındaki nurani tecellilerinin bilgileri ve aynel yakin olarak o halleri görmek ve tatmaktır. Bu bilgileri ilmel yakin bilmeye, aynel yakîn ve hakkel yakîn görüp tatmaya İlmî Keramet denir. Bu bilgilere hiçbir sapığın sapıklığını terk etmeden ve salih bir mü’min olarak yaşamadan ulaşması asla mümkün değildir. Ancak Allahu Tealanın hidayete erdirmek istedikleri müstesnadır.



6.jpg






Kerametin ve evliyalığın inkârı hususna gelince, evliyaların kerametlerini inkar etmek güneşi balçıkla sıvamak kadar aptallıktır. Bu münkirlik cehaletten kaynaklanmıyorsa kibirden kaynaklanıyordur. Akılları gözlerinin gördüklerinden öteye eremeyen bazı kibirli felsefeci yazarlar gaflete düşerek kibirsel saplantıları sebebiyle gerçekleri görmezlikten geldikleri için bu vartaya düşerler. Bunlar kibirleri sebebiyle; “Bizde eskilerin bildiklerini biliyoruz ” havasına girerek bir çukurun içindeki zavallı konumuna düşerler. Böyle havalara girmelerinin altında yatan sebepler ise, ilimlerinin yetmediği bir konuyu eksiklikmiş gibi göstererek dikkatleri üzerlerine çekmek isterler. Bir konuyu veya bir metni eleştirmek istediklerinde ise Kur’an’ı gerçek manada anlamadıkları halde, “Bu yazı Kur’anın değerlerine uygun değildir” derler veya; “Bu Kur’an’da var mıdır?” şeklinde sorular sorarak, müslüman halkı şaşırtarak manevi kargaşaya yol açmak isterler. Bilmek istemedikleri hususlar ise; bir konunun Kur’an’da olmasının yalnız kelime olarak değil, kelime veya anlam olarak aranacağıdır. Misal; “Kur’an’da rabıta var mıdır?” veya; “Kur’an’da evliya ve kerameti var mıdır?” gibi sorularla kendilerini üstün göstermek peşindedirler. Zira, buna ihtiyaçları çoktur.
Bunlara şöyle bir sual sorarız:
“Kur’an’da namaz, oruç, cenaze namazı gibi kelimeler geçmediği için yoksa, bu ibadetleri yok mu addediyorsunuz?
Yukarıda belirttiğimiz ifadeler, kelime olarak Kur’an’da geçmese de onların karşılığı olan anlamlar veya işaretler elbette ki vardır. Mesela; namaz; salat olarak, abdest; vuduu olarak, oruç; savm olarak geçer. Bu işaretlerin ve anlamların tam olarak kendisine açıklandığı kimse, iki cihanın efendisi Peygamber (aleyhisselam) Efendimizdir. Zira, Allahu TealaKur’an-ı Kerimi tam olarak yalnız Rasulüne açıklamıştır. Buna dair bir âyeti kerime, mealen:

-” (De ki ey Muhammed!) Allah, size Kitab’ı (Kur’ân’ı) açıklanmış olarak indirdiği halde, ondan başka bir hakem mi arayayım? Kendilerine kitap verdiklerimiz, o Kur’ân’ın, gerçekten Rabbin katından hak olarak indirilmiş olduğunu bilirler. O halde sakın şüphe edenlerden olma.” (enam-114)

Kur’an Peygamber(s.a.v.)Efendimize nazil olmuş ve sadece O’na açıklanmıştır. Eğer ki, Allahu Teala Kur’an’ı bütün kullarının anlayacağı kadar açık kılsaydı Rasulüne O’nu insanlara açıklamasını emreder miydi? Nitekim ilgili âyette Allahü Teâlâ buyuruyor ki, mealen:
–“İnsanlara açıkla diye Kur’anı sana indirdik.” (Nahl 44)
Rasulullah’ın dini mevzulardaki sözleri, Kur’an’ın açıklamaları olan hadis-i şeriflerdir. Hz. Ali(r.a.), Peygamber (s.a.v.) Efendimizin hadisi şeriflerini yok sayan Harici sapıklarının küfürlerine fetva vermiştir. Şimdilerde hadisi şerifleri kabul etmeyen bazı sözde ilahiyatçılar bu kategorinin neresindeler acaba?
Bu ve benzeri durumların münkiri olan bu adamlar itirazlarına gösterecekleri bir tek hadisi şerif dahi yoktur. Niye yoktur? Çünkü bu kibirli ve eksik bilgili zevatlar hadisleri inkar ederler de onun için.
Allahu Teala bir hususta ihtilafa düşüldüğünde onu Allah ve Rasulüne götürmemizi buyurmaktadır. Nisa Suresi 59 ayetinde buyurulmaktadırki, mealen :
-“Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, Peygambere de itaat edin ve sizden olan emir sahibine de itaat edin. Eğer herhangi bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz; Allah’a ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız, onu Allah ve Resulüne arz edin. Bu, daha iyidir ve sonuç bakımından da daha güzeldir.” (Nisa-59)

Peygamber(s.a.v.) Efendimiz dünya hayatında olmadığına göre bir meselenin çözümü Kur’an’da açıkça belirtilmemişse, onun açığa kavuşturulması hadisi şeriflerde değil midir? Ehli sünnet uleması çözümü hadisi şeriflerde bulurlarken, neden bu hadis münkirleri kendi kısır akıllarına göre ayetlere anlam verip bilgisizliğin karanlığında hem kendileri, hem beraberlerinde bulunanları bu karanlığa çekmeye çalışmaktadırlar?

KUR’AN’da Velilikle İlgili Bir Ayet Yoktur” diyenlere cevaben:

Allah Teâlâ buyuruyorki mealen:
-“Haberiniz olsun ki Allah’ın velî kulları için hiçbir korku yoktur. Onlar mahzun da olacak değillerdir.” ( Yunus, 62 ) buyurmuştur.

“KUR’AN’DA EVLİYA KERAMETİ İLE İLGİLİ AYETLER, MEALEN:

Ashâb-ı Kehf kıssasında zikredilen husus :

-“Onlara baksaydın görürdün ki, güneş doğduğu zaman mağaralarının sağ tarafına yönelir, battığı vakit de onların sol yanını kesip giderdi. Kendileri ise oranın geniş bir yerinde idiler. Bu, Allah’ın AYETLERİNDENDİR. Allah kime hidâyet ederse işte o, doğru yola erdirilmiş, küni de şaşırtırsa artık onun için hiçbir zaman irşad edici bir yâr bulamazsın. Sen onlan uyanık kimseler sanırsın. Halbuki onlar uyuyanlardandır. Biz onları gâh sağ yanma, gâh sol yanına çeviriyorduk. Köpekleri de mağaranın giriş yerinde iki kolunu uzatıp yatmakta idi. Üzerlerine tırmanıp da hallerini bir görseydin, mutlaka onlardan yüz çevirir, kaçardın ve her halde için, onlardan korku ile dolardı. Onlar mağaralarda üçyüz sene eğleştiler. Buna dokuz yıl daha kattılar.”( Kehf, 17, 18, 25 )

Hz. Meryem’in kıssasında kuru hurma ağacının meyve vermesi ile ilgili âyet:

-“…Hurma ağacını kendine doğru silk, üstüne derilmiş taze hurma dökülecektir.” (-Meryem, 25 )

Zekeriyya’nın (a.s.), Hz. Meryem’in yanına girdiğinde, O’nun yanında rızıklar bulduğunu; kendisinden başka kimsenin girmediği bu yerde bulunan erzakın nereden geldiğini Hz. Meryem’den sorduğunda : “Allah’ın indinden” cevabıyla ilgili âyet:

-“…Zekeriyya ne zaman kızın bulunduğu mihraba girdiyse, O’nun yanında bir yiyecek buldu: “Meryem! bu sana nereden geliyor?” dedi. O da : “bu Allah tarafından, şüphe yoktur ki Allah kimi dilerse ona sayısız rızık verir” derdi.” ( Âli İmran, 37 )

Hz. Süleyman’ın veziri Asaf b. Berhiya’nın bir anda Belkıs’ın tahtını Yemen’den Filistin’e getirmesini anlatan kıssa :

-“Nezdinde kitaptan bir ilim bulunan zat: “Ben dedi, onu sana gözün kendine dönmeden (gözünü yumup açmadan) evvel getiririm.” ( Neml, 40 )

Kerametle ilgili Hadisi şerifler:

1-Hz. Ebu Bekir’in(r.a.) pek çok misafirine yemek verdikten sonra, artanların eskisinden fazla olduğu haberi.

2-Hz. Ömer’in (r.a.) Medine’de, minber üzerinde hutbe okurken, İslâm orduları komutanı Sariye’yi, düşman kuvvetlerinin kuşattığını görerek,” Ya Sariyel cebel”diye dağa çekilmesi için seslenişi ve Sariye’nin bu sesi çok uzaklardan işiterek yerine getirmesi hadisesi.

3-Hz. Osman’ın(r.a.) kendisini ziyarete gelenler içinde, birinin gözünde zina eseri bulunduğunu haber vermesi.

4-Hz. Halid b. Velid’in (r.a.) zehir içtiği halde, hiç tesir etmemesi

Bu hususta sahabi efendilerimize ait yazılacak daha nice kerametler vardır ki, bunların hepsini burada yazmanın imkanı yoktur. Herkese hidayet Allahu Tealadandır.
Vesselam.
 
Geri
Üst