Manyetik Zeka
Manyetik Zeka
Zekanın IQ’su yeterli gelmediği için EQ (duygusal zeka) ve başka tür zekalar da tanımlanmıştır. Tanımlamaları uzatabilirsiniz: gelişim zekası, girişim zekası, bilişim zekası ve hatta sabır zekası. Ancak gerçeği değiştiremezsiniz: Evrenin kabul ettiği bir tek zeka vardır ve o da “manyetik zeka”dır.
Zeka, en yalın şekli ile çevreye uyum olarak tanımlanabilir. Evrenin kendi çevresi ile uyumu manyetik alanlar ile sağlanmaktadır. Daha yakına gelirsek kendi güneş sistemimizde tüm denge karşılıklı manyetik alan etkileşimleri ile belirlenmektedir. Manyetik alanlar evrenin konuştuğu dildir ve bu bile göstermektedir ki evrende var olan zeka manyetik zekadır çünkü zekanın bir sonucu da iletişim kuracağı dili oluşturmasıdır.
Manyetik alanlar doğrudan öğrenme şartlarımıza etki eder ve öğrenme kalitesini belirleyen görünmez unsurlardan biri olarak belki de bugüne kadar tamamen gözden kaçmıştır. Manyetik alanların öğrenme üzerindeki bu etkisi, öğrenme ile zeka arasında doğrusal bir bağ olduğunu kabul ettiğimiz zaman, zekanın aslının manyetiklik olduğunu da ispat eder.
Manyetik alanlar iki nedenle eğitim-öğretimde doğrudan etkilidir ve doğrudan ilgilidir:
1. Kafatasımız manyetik alanlara karşı savunmasızdır. Elektriğe bile belirli bir direnç, dayanıklılık gösteren bu hassas kılıf, manyetik alanlar karşısında tüm kapı ve pencereleri açık bir ev gibidir. Bu kapı ve pencereleri kapatma imkanımız olmayacağı için, bulunduğumuz ortamın bizi zorda bırakmayacak bir ortam olmasına dikkat etmemiz yapabileceğimiz tek şeydir. (Ortamı mıknatıslarla güçlendirmek düşünülebilir ancak bu tamamen bilimsel hesaplarla ve teknik detaylara çok dikkat ederek yapılmalıdır).
2. Yeni bir bilginin öğrenilmesi, kaydedilmesi, sonradan tekrar hatırlanması yani bilginin işler halde bulunması, aksonlar sayesinde olmaktadır. Vücutta çok çeşitli aksonlar olmasına rağmen öğrenme ile ilgili olanlar beynimizde, yani manyetik alanlara karşı savunmasız kafatasımız içerisindedir. Ve aslında aksonlar üzerinde yapılan kayıtlar da manyetik kayıtlardır tıpkı bilgisayarın hard diskine yapılan kayıtlar gibi. Birde miyelin kılıf söz konusudur bu süreçte. Miyelin kılıflar, aksonları saran yapılardır. Bir nevi evimizdeki elektrik kablolarının etrafındaki plastik gibi. Ve miyelinin niteliği aksonların kaliteli iş çıkarması için önemlidir ve miyelinler de manyetik alanlardan etkilenir.
Beynimizde tamamen manyetik parçalardan oluşan manyetit isimli bir yapı bulunur ve bu bez vücudumuzdaki hormonların salgılanmasından doğrudan sorumludur.
Buraya kadar yazdıklarımdan da kolaylıkla anlaşılabileceği gibi manyetik alanlar, hem öğrenme mekanizmasının motorudur ve hem de zeka dediğimiz olgunun da ister istemez harcıdır çünkü insan vücudunda hücrelerin beslenmesi ve hücreler arası haberleşme de hücrelerin kendi manyetik alanları ile olmaktadır. Vücut manyetik alanı ile dünya manyetik alanının uyumluluğu, öğrenmenin ve zekanın temelden tepeye oluşumunu ve sağlamlığını etkileyecektir.
Hemen yine anımsatmak gerekir ki, Faraday kafesine konarak dünya manyetik alanı ile irtibatı kesilen bir canlı ölür. Dolayısı ile sadece canlının manyetiklik özellikleri değil aynı zamanda dünyanın manyetik özellikleri de var olmalıdır ve bu iki unsur birbirleri ile uyumlu hareket etmelidir. Tıpkı iki elektronik cihazın haberleşmesinde kullanılan iletişim protokollerinin bir birleri ile uyumlu olması durumunda haberleşmenin mümkün olması gibi.
Manyetik alanların eğitim-öğretimde ne kadar önemli olabileceği ile ilgili en kısa ve net söylenebilecek şey MS hastalığıdır. Bir tür zihin hastalığı olan MS’in en fazla göründüğü coğrafi bölge, manyetik alan değerlerinin en düşük olduğu yerlerdir. Buradan da anlaşılabileceği gibi düşük manyetik alanları zihinsel sorunların önemli bir sebebidir. Ancak unutulmamalıdır ki normalden yüksek değerler de zararlıdır.
Manyetik Zeka nasıl tanımlanabilir?
Günümüze kadar zeka çeşitli şekillerde tanımlanmış ve IQ denen bir sistemle ölçülmeye çalışılmıştır. Sonraları bu bakış açısının yerini çeşitli zeka tanımlamaları ve ölçümleri almıştır. Duygusal zeka ve benzeri bakış açıları geliştirilmiştir. Ama kesin ve net olarak bilinmelidir ki zekanın ve tabi ki öğrenmenin aslı manyetik alanlardır. Bu manyetik alanlar hem insanın kendi yapısında ve hem de dünyada varolan alanlardır ve bu alanların hem teke tek varlıkları ve hem de birbirleri ile uyumu ölçüsünde zeka ve öğrenme düzgün ve sağlıklı olabilecektir.
Buraya kadarki anlatım ile manyetik zeka aslında sanki zeka ve öğrenmenin alt yapısını oluşturan ancak zekanın kendisi olmayan bir durum gibi algılanabilir. Ancak öncelikle şunu söylemeliyim ki evrenin aslı ve kullandığı zeka tamamen manyetik zekadır. Bizim tarafımızdan henüz bu durum net olarak görülüp algılanamadığı için manyetik alanlar şimdilik sanki zeka ve öğrenmeyi etkileyen bir parça gibi görülmektedir. Zekanın kendisi olduğunu nasıl anlayabiliriz ve anlatabiliriz?
Zeka, çevreye uyum olarak tarif edilir. En yalın ve açıklayıcı zeka tanımlarından birisi budur. Bu noktadan yola çıkarak manyetik zekayı tanımlayabilir ve fark edebiliriz:
Örneğin dünya, günümüz teknolojik cihazları ile artan elektromanyetik kirliliğe bir tepki olarak, elektromanyetik kirlenmenin yoğun olduğu bölgelerde kendi manyetik alan değerlerini zayıflatarak hem oradaki uyumu devam ettirmeye çalışır ve hem de duruma bir tepki verir.
Örneğin dünyamızın etrafında olan ve bizi pek çok tehlikeden koruduğu ifade edilen manyetik alan kuşakları da aslında dünyanın varlığını güneş sistemi şartlarında sağlıklı sürdürmesi ve uyumunu sağlaması için gereklidir ve dünyanın etrafına uyumunu sağlayan bu manyetik alan kuşaklarıdır. Yani dünyanın zekasını oluşturan şey de doğrudan ve sadece manyetik alanlardır.
Manyetik alanlar, evrenin kullandığı dildir. “Evrenin konuştuğu dil” yazımda da değindiğim gibi aslında manyetik alanlar evrenin ruhu gibi düşünülebilir ancak ben şimdilik dili olduğunu söylemekle yetiniyor ve dilini öğrendikçe o ruhunu ortaya koyacaktır sözümü tekrar ediyorum, ve diyorum ki: evrenin zekası “manyetik zeka”dır.
Ertuğrul Şahin
Zekanın IQ’su yeterli gelmediği için EQ (duygusal zeka) ve başka tür zekalar da tanımlanmıştır. Tanımlamaları uzatabilirsiniz: gelişim zekası, girişim zekası, bilişim zekası ve hatta sabır zekası. Ancak gerçeği değiştiremezsiniz: Evrenin kabul ettiği bir tek zeka vardır ve o da “manyetik zeka”dır.
Zeka, en yalın şekli ile çevreye uyum olarak tanımlanabilir. Evrenin kendi çevresi ile uyumu manyetik alanlar ile sağlanmaktadır. Daha yakına gelirsek kendi güneş sistemimizde tüm denge karşılıklı manyetik alan etkileşimleri ile belirlenmektedir. Manyetik alanlar evrenin konuştuğu dildir ve bu bile göstermektedir ki evrende var olan zeka manyetik zekadır çünkü zekanın bir sonucu da iletişim kuracağı dili oluşturmasıdır.
Manyetik alanlar doğrudan öğrenme şartlarımıza etki eder ve öğrenme kalitesini belirleyen görünmez unsurlardan biri olarak belki de bugüne kadar tamamen gözden kaçmıştır. Manyetik alanların öğrenme üzerindeki bu etkisi, öğrenme ile zeka arasında doğrusal bir bağ olduğunu kabul ettiğimiz zaman, zekanın aslının manyetiklik olduğunu da ispat eder.
Manyetik alanlar iki nedenle eğitim-öğretimde doğrudan etkilidir ve doğrudan ilgilidir:
1. Kafatasımız manyetik alanlara karşı savunmasızdır. Elektriğe bile belirli bir direnç, dayanıklılık gösteren bu hassas kılıf, manyetik alanlar karşısında tüm kapı ve pencereleri açık bir ev gibidir. Bu kapı ve pencereleri kapatma imkanımız olmayacağı için, bulunduğumuz ortamın bizi zorda bırakmayacak bir ortam olmasına dikkat etmemiz yapabileceğimiz tek şeydir. (Ortamı mıknatıslarla güçlendirmek düşünülebilir ancak bu tamamen bilimsel hesaplarla ve teknik detaylara çok dikkat ederek yapılmalıdır).
2. Yeni bir bilginin öğrenilmesi, kaydedilmesi, sonradan tekrar hatırlanması yani bilginin işler halde bulunması, aksonlar sayesinde olmaktadır. Vücutta çok çeşitli aksonlar olmasına rağmen öğrenme ile ilgili olanlar beynimizde, yani manyetik alanlara karşı savunmasız kafatasımız içerisindedir. Ve aslında aksonlar üzerinde yapılan kayıtlar da manyetik kayıtlardır tıpkı bilgisayarın hard diskine yapılan kayıtlar gibi. Birde miyelin kılıf söz konusudur bu süreçte. Miyelin kılıflar, aksonları saran yapılardır. Bir nevi evimizdeki elektrik kablolarının etrafındaki plastik gibi. Ve miyelinin niteliği aksonların kaliteli iş çıkarması için önemlidir ve miyelinler de manyetik alanlardan etkilenir.
Beynimizde tamamen manyetik parçalardan oluşan manyetit isimli bir yapı bulunur ve bu bez vücudumuzdaki hormonların salgılanmasından doğrudan sorumludur.
Buraya kadar yazdıklarımdan da kolaylıkla anlaşılabileceği gibi manyetik alanlar, hem öğrenme mekanizmasının motorudur ve hem de zeka dediğimiz olgunun da ister istemez harcıdır çünkü insan vücudunda hücrelerin beslenmesi ve hücreler arası haberleşme de hücrelerin kendi manyetik alanları ile olmaktadır. Vücut manyetik alanı ile dünya manyetik alanının uyumluluğu, öğrenmenin ve zekanın temelden tepeye oluşumunu ve sağlamlığını etkileyecektir.
Hemen yine anımsatmak gerekir ki, Faraday kafesine konarak dünya manyetik alanı ile irtibatı kesilen bir canlı ölür. Dolayısı ile sadece canlının manyetiklik özellikleri değil aynı zamanda dünyanın manyetik özellikleri de var olmalıdır ve bu iki unsur birbirleri ile uyumlu hareket etmelidir. Tıpkı iki elektronik cihazın haberleşmesinde kullanılan iletişim protokollerinin bir birleri ile uyumlu olması durumunda haberleşmenin mümkün olması gibi.
Manyetik alanların eğitim-öğretimde ne kadar önemli olabileceği ile ilgili en kısa ve net söylenebilecek şey MS hastalığıdır. Bir tür zihin hastalığı olan MS’in en fazla göründüğü coğrafi bölge, manyetik alan değerlerinin en düşük olduğu yerlerdir. Buradan da anlaşılabileceği gibi düşük manyetik alanları zihinsel sorunların önemli bir sebebidir. Ancak unutulmamalıdır ki normalden yüksek değerler de zararlıdır.
Manyetik Zeka nasıl tanımlanabilir?
Günümüze kadar zeka çeşitli şekillerde tanımlanmış ve IQ denen bir sistemle ölçülmeye çalışılmıştır. Sonraları bu bakış açısının yerini çeşitli zeka tanımlamaları ve ölçümleri almıştır. Duygusal zeka ve benzeri bakış açıları geliştirilmiştir. Ama kesin ve net olarak bilinmelidir ki zekanın ve tabi ki öğrenmenin aslı manyetik alanlardır. Bu manyetik alanlar hem insanın kendi yapısında ve hem de dünyada varolan alanlardır ve bu alanların hem teke tek varlıkları ve hem de birbirleri ile uyumu ölçüsünde zeka ve öğrenme düzgün ve sağlıklı olabilecektir.
Buraya kadarki anlatım ile manyetik zeka aslında sanki zeka ve öğrenmenin alt yapısını oluşturan ancak zekanın kendisi olmayan bir durum gibi algılanabilir. Ancak öncelikle şunu söylemeliyim ki evrenin aslı ve kullandığı zeka tamamen manyetik zekadır. Bizim tarafımızdan henüz bu durum net olarak görülüp algılanamadığı için manyetik alanlar şimdilik sanki zeka ve öğrenmeyi etkileyen bir parça gibi görülmektedir. Zekanın kendisi olduğunu nasıl anlayabiliriz ve anlatabiliriz?
Zeka, çevreye uyum olarak tarif edilir. En yalın ve açıklayıcı zeka tanımlarından birisi budur. Bu noktadan yola çıkarak manyetik zekayı tanımlayabilir ve fark edebiliriz:
Örneğin dünya, günümüz teknolojik cihazları ile artan elektromanyetik kirliliğe bir tepki olarak, elektromanyetik kirlenmenin yoğun olduğu bölgelerde kendi manyetik alan değerlerini zayıflatarak hem oradaki uyumu devam ettirmeye çalışır ve hem de duruma bir tepki verir.
Örneğin dünyamızın etrafında olan ve bizi pek çok tehlikeden koruduğu ifade edilen manyetik alan kuşakları da aslında dünyanın varlığını güneş sistemi şartlarında sağlıklı sürdürmesi ve uyumunu sağlaması için gereklidir ve dünyanın etrafına uyumunu sağlayan bu manyetik alan kuşaklarıdır. Yani dünyanın zekasını oluşturan şey de doğrudan ve sadece manyetik alanlardır.
Manyetik alanlar, evrenin kullandığı dildir. “Evrenin konuştuğu dil” yazımda da değindiğim gibi aslında manyetik alanlar evrenin ruhu gibi düşünülebilir ancak ben şimdilik dili olduğunu söylemekle yetiniyor ve dilini öğrendikçe o ruhunu ortaya koyacaktır sözümü tekrar ediyorum, ve diyorum ki: evrenin zekası “manyetik zeka”dır.
Ertuğrul Şahin