Nakşibendi tarikatının usulleri nelerdir?

Uzman SühaN

Administrator
Nakşibendi tarikatının usulleri nelerdir?
Nakşibendi tarikatı, Bahaeddin Nakşibend Muhammed bin Muhammed el- Buhari tarafından kurulmuştur ve İslam dünyasında çok yaygındır. “Nakşibendi” Farsça bir kelimedir. Ve “nakış yapan” demektir. Kalbi işlediği, kalbin üzerine süsler yaptığı için bu adı almıştır.

Nakşibendi tarikatında temel esaslar şunlardır;

* Ehl-i Sünnet akidesine sıkı sıkıya bağlı olmak,
* Ruhsatı bırakıp azimetli olmak,
* Murakabeye devam ederek daima Hakk’a yönelmek,
* Dünya tuzaklarından uzak kalmak,
* Allah’tan başka her şeyden kaçınmak,
* Huzur alışkanlığı kazanmak,
* Çoklukta vahdeti bulmak,
* Allah’ı zikretmeye gizli olarak devam etmek,
* Zikir esnasında Kerim olan Allah’tan bir nefes bile gafil olmamak için alış verişte kendini kontrol etmek,
* En büyük ahlakın sahibi olan Resul-ü Ekrem’in (s.a.v.)güzel ve kamil ahlakı ile ahlaklanmak.

Tarikatın temeli altıdır.

1. Tövbe
2. Uzlet
3. Züht
4. Takva
5. Kanaat
6. Teslimiyet.

Nakşiliğin usulü, şartları şunlardır:

* Ehli sünnet itikadına sahip olmak
* Sadık bir tövbe etmiş olmak
* Her türlü hak sahibiyle helalleşmek
* Kimseye zulmetmemek, zalime yardım ve meyletmemek
* Hısım akrabanın gönlünü almak ve onları memnun etmek
* Bütün işlerde Sünneti Seniyye’nin gerektirdiği edebi devam ettirmek
* Her hususta dikkatli olmak
* Kulluk adına yapılan amellerin şeriata uygun olup olmadığını araştırıp, batıl ve hurafe olan şeyleri ibadet namına yapmamak. Evvelden böyle hataları varsa, acilen terk etmek
* Resul-ü Ekrem Efendimizin işlememiş olduğu meseleleri, sanki sünnetmiş gibi göstermemek.
* Dinimizin yasak kabul ettiği şeyleri terk edip, haram olan şeylerin az veya çok olduğunu düşünmeden; azından, çoğundan, büyüğünden ve küçüğünden sakınmak
* Heva ve heves ile İslamiyet’in çirkin saydığı kötü şeylerin cümlesinden şiddetle sakınmak.



Salik kimselerin vazifeleri şunlardır:

1. İfrat ve tefrite sapmadan, hüküm ne ise onu yaşamaya gayret etmek.
2. Emirleri usulü üzerine yerine getirmek ve takva ehli olmaya çalışmak.
3. Takva derecesinin tamamına ve nefsin temizlenmesine esas olan sebeplere göre, ibadet ve diğer görevlerine devam etmek.
4. Eşyanın geliş ve doğuş yollarına dikkat etmek ve yaratılan her şeyin hikmetini düşünerek ibret almaya çalışmak.
5. İnsanı noksan ve ayıpları ile görebilen ve öylece Allah’a götürmeye çalışan ilim ve marifet ehli kimselerin sohbetlerine devam etmek.
6. Haramdan korunduğu için haline şükretmek ve karşısına kaderin çıkardığı şeylere rıza göstermek. Güçlüklere karşı elinden geldiğince sabretmek.
7. Gururlu ve kendini beğenmiş kimselerin yakınlığından sakınmak.
8. Edepli olmaya dikkat etmek.
9. Vakitlerin hakkını vermek.

Tarikatın vacipleri altı maddedir.

1. Yüce Allah’ı anmak
2. Arzularını bırakmak
3. Dünyayı terk etmek
4. Dinin emirlerine uymak
5. Allah’ın bütün yarattıklarına karşı iyilik yapmak
6. Dosdoğru olmak



4.jpg






Nakşibendi Tarikatı, bütün tarikatların en kolayıdır ve insanları en kısa yoldan Allah’a ulaştırır. Bu tarikatta müridin çalışmasından çok mürşit çalışır. Bu sebeple şeyhin çok kamil olması lazımdır. Gavs Hazretleri buyuruyor ki,

“Bir şeyh, müridinin geceden sabaha kadar yatağında sağdan sola döndüğünü en az 40 defa bilmezse, o mürşitliği bıraksın ve çıksın dağda eşkiyalık yapsın!”

Tarikatımızın önderi ve Şahı, Hz. Ebu Bekir (r.a.) Hazretleridir. Efendimiz(s.a.v.) buyuruyor ki;

“Yüce Allah benim kalbime neyi aktarıyorsa, ben de onu Ebu Bekir Sıddık’a aktarıyorum.”

Öncelikle itikat ve akait meselelerinde varsa yanlışlar düzeltilmelidir.

Bu yolda yürüyenler; kötü ve çirkin sıfatlardan arınmalı, güzel huylu ve ahlak sahibi olmalıdır.

Bu tarikatta cezbe hali her şeyden önce gelir. Cezbeden sonra salik; esrar perdelerini, muhabbet perdelerini, hak ve hakikat perdelerini aralamaya ve oralardaki gizli aleme vasıl olmaya başlar.

Meczupluk hali iki şekilde olur:

1. Tarikata girip de Allah yolunda ilerlemeye başladığın zaman meydana gelir,
2. Bütün makamları aştıktan sonra zuhur eder.

Büyüklerin bildirdiğine göre 200 çeşit cezbe mevcuttur ki, bunlar herkesin haline ve ahvaline göre tecelli eder.

Bu yolun erkanı üç husustur ki bunlar;

1. Az yemek
2. Az uyumak
3. Az konuşmaktır.

Az yemek, az uyumaya; az uyumak, az konuşmaya; az konuşmak da kalp zikri ile tam bir teveccühe yardımcı ve güç vericidir. Bunlardan murat, ancak gönül ve ruhla yüksek bir huzura varmaktır. Böyle olunca yemekte, uykuda ve konuşmada orta bir yolu takip etmek gerekli olur.

Nakşi tarikatının üstün özelliklerini hiç kimse tam olarak vasıflandıramaz. Bu yolun üstün vasıflarını ancak tadan ve yaşayan bilir. Yolumuzun hiçbir kaidesi, şeriata aykırı değildir. Büyüklerimiz diyorlar ki;

“Eğer bir insan bu yola girip de Allah’a vasıl olamamışsa, velayet derecesine erememişse; bilsin ki akaidinin düzgün olmayışından, itikadının bozuk oluşundan, amelinin yanlış oluşundan dolayı, edebe riayet etmeyişinden dolayı ulaşamamıştır.”

“Nakşibendi Tarikatının uzunluk ve kısalığı, diğer tarikatların ve ayakla yürünen yolların mesafelerine benzemez. Bu tarikat, ruh ayağı ile yürünen bir tarikattır. Tefekkürlerine ve düşüncelerine çok önem verilen, iman lezzetlerini esas kabul eden bir tarikattır. İlahi nurlara mazhar olan bir mürit, bu tarikatta daha tez ermektedir. Kimi bir saatte, kimi bir haftada, kimi bir ayda, kimi bir yılda, kimi altmış yılda ermektedir. Samimiyet ve ihlas her işin başında gelmektedir.

Nakşibendi tarikatı, keşif ve kerametler tarikatıdır. Keşif ve kalp ilmi, öğretmek ve öğrenmekle elde edilmez. Keşif, keramet ve kalp ilmi ancak yaşanarak, çalışarak elde edilir. Bu kalp ilmi değil hal ilmidir.
NAKŞİBENDİ TARİKATINDA RÜYA VE CEZBE

Tarikat-ı Nakşibendi’ye giren her kardeşimizde, etmiş olduğu tövbenin bereketi tecelli eder. Kendi gayretine göre makamlar ve mertebeler elde etmeye başlar. İşi sıkı tuttuğu müddetçe, tarikatın ikramına mazhar olur. Hal ve hareketlerinde güzel değişiklikler meydana gelir. Kendisine verilen ilk ikramlar, rüya halinde başlar. Muhabbet hasıl ve vasıl oldukça sofi ilerler ve Allah’ın dilediği yere kadar varır. Tarikatta rüyalar birer müjdedir, ışıktır,yol tutucudur ve Hakk’ı göstericidir. Rüyalar yoluyla, hatalar yapanlara hataları bildirilir. Doğru işler yapanlara, daha güzelleri ihsan edilir. Rüyaları ehil insanlara anlatmak gerekir. Peygamberimiz(s.a.v.) buyuruyor ki;

“Rüyalar Allah’tandır. Hulüm, sıkıntı, yeis, korku ise şeytandandır. Sizden biriniz sevmediğiniz korkulu, sıkıntılı, beğenmediğiniz bir rüya görürse; hemen sol tarafına dönsün, üç defa Euzü Besmele çeksin ve üç defa tükürsün. Eğer böyle yaparsa, görmüş olduğu kötü rüyanın tecellisi ona dokunmaz, o rüyadan hiçbir zarar görmez. Şeytanın şerrinden Allah’a sığınsın, bunu yaptığı takdirde ona hiçbir zarar ilişmez.”

“Beni rüyada görenle, hayatta görmüş gibidir.” Çünkü iblis, Peygamberimizin(s.a.v.) şekline giremez.

Sadık bir rüya, manevi ir keramettir. Rüyanın hakikatı ise kalbe gelen duyguların hayalidir.

Buna rağmen rüya ile amel edilmez. Şeriat-ı Muhammediye uymalı, şeyhimizle istişare etmeli ve onun tavsiyesine uymalıyız. Şeytan Peygamberimizin suretine giremez dedik ama peygamberimizi görmediğimiz ve tanımadığımız için, şeytan iyi bir surete bürünüp bizi ben peygamberim diye kandırabilir. Fakat şeyhimiz Peygamber Efendimizi tanıdığı için mukayese eder ve gördüğümüzün hakikaten peygamber olup olmadığını bize haber verir. İlle de istişare yapılmalıdır.

Cezbe; Hz. Allah’ın kulunu kendisine çekmesinden hasıl olan istiğrak,derin şaşkınlık ve hayret suretlerinde görülen manevi bir haldir. Cezbe, kulun Rabbine külfetsiz yaklaşması ve ilahi inayetler ve lütuflar gereği hareket etmesidir. Aynı zamanda o, riyazet ve ibadete devamla duyguların yok edilmesidir.

Cezbe iki türlü olur:

1. Hafi, yani gizli cezbe; Kulun Hz. Allah’ı sevmesi.
2. Cehri, yani açık cezbe; Mevlanın kulu sevmesi.

Cezbeye tutulanlara meczub denilir. Meczub; Allah’ın rızasını kazanan, Hz. Allah tarafından yakınlığa layık görülen, her türlü hava ve heves lekesinden temizlenen ve bu sayede süluk makam ve mertebelerine çalışmadan ve yorulmadan erişen ergin kimsedir.

Cezbede şart olan, istidattır. Bu istidat, Allah vergisidir veya Rabbimizin bir tür lütfudur. Kazanmakla elde edilmez.

“Cezbe-i aşk olmayınca neylesin şeyhim beni,

Hak’tan elçi gelmeyince neylesin şeyhim beni?”

Demiş Aşık Yunus.

Cezbe kulda bir muhabbet ve aşk ateşi meydana getirir. Bu aşk ateşi sayesinde insan, Allah’tan gayrı her şeyi unutur.

Bizim yolumuz cezbe ve sohbet yoludur. Biz müritleri cezbe ile terbiye ederiz. Yolumuzun evveli cezbe, ahiri ise kalp huzuru, sekinet ve vakardır.

Peygamber efendimizin hayatına baktığımızda ,kendilerine ilk vahiy geldiğinde Cebrail(a.s.)ile aralarında bir etkileşim olmuş ve bu etkileşimden titremeye başladıkları haberleri gelmiştir.

Sevgili Peygamberimiz Kur’an-ı Kerim okurken, bazen kendilerinden geçer ve vecde gelirlerdi.

Bir anlık gerçek cezbe, yeryüzündeki bütün insanların ve cinlerin ibadetinden üstündür. Yine bir anlık olsun, riya gayesi ile yapılan cezbe de bütün insanların ve cinlerin yapmış olduğu ibadetin tamamını yakar, götürür.
TEVECCÜH VE RABITA

Rabıta, tasavvufi bir terimdir ve tarikatta mürid olanlar için öngörülen bir eğitim şeklidir.

Bu eğitim şekline göre zikirden önce veya günün uygun zamanlarında müridin, şeyhini hatırlamasıdır. Uzun tartışmalara konu olan rabıta esasında bir ibadet değil, tasavvufta bir eğitim tekniğidir.

Amacın dışına çıkarılır ve şirke vardırılmasından korkulur. Amacının içinde kalırsa( yani şeyhi hatırda tutarak ondan meşru ölçüler içinde istifade etmeye; O’nun halini kendine örnek ve ilham alarak hocasının ilminden, ahlakından, güzel hallerinden yararlanmaya, onu özümsemeye yönelik bir teknik olursa) faydalı olur. İbadetten sayılır. Çünkü burada niyet ilim ve ahlak öğrenmektir. Buna rağmen rabıtaya fıkıh kitaplarında yer verilmemiştir. Rabıta tamamen ehli tarik kimselerin tasavvufta derece elde etmeye matuf fiilleridir.

Buna göre tasavvufta rabıta nasıl yapılır?

1. Mürid, şeyhinin huzurunda olduğunu düşünerek, diz dize oturur gibi kıbleye yönelir. Kendi kalbini bir tekneye veya kaba, şeyhinin kalbini ise engin bir denize benzetir. Muhayyel ortamda kalbini alta tutarak, endin bir deniz misali olan mürşid-i azamın kalbinden ilahi feyzi kendi kalbine doldurmaya çalışır. Bu hal en az çeyrek saat, ortalama yarım saat, en çok bir veya iki saat devam eder.
2. Şeyhini bir çadıra benzetir ve kendini de o çadırın altında oturur farz eder. Dört bir yanından o çadıra doğru ilahi feyzin aktığını düşünür.
3. Şeyhinin ruhaniyetini engin bir denize, kendisini ise bir damla misali o denize karışmış olarak farz eder.

Sofi, bu üç şekilden hangisi kendisine kolay gelirse, o halde rabıtaya devam eder. Tabiri caizse, gezip oturduğu her yerde şeyhi ile beraber olduğunu düşünmelidir. Şeyhinin ruhaniyetinin bir cüppe, bir hırka veya başka bir şey olarak; başka bir elbise misali, aynı üstüne giyinmiş gibi ve sanki kendi hareketleri şeyhinin hareketleri içerisine girmiş de onun içinde hareket edermiş gibi düşünmelidir.

Bu usuller üzere giden salik Allah yolcusu uykuya niyet edince, sanki başını şeyhin mübarek ayaklarına koymuş da o hal üzere uyuyormuş gibi yatmalıdır. Bu şekilde yatmalı ki kendisine feyiz gelsin. Tasavvufi terbiyede böyle nefsi terbiyeler öngörülmektedir.

* DİRİLERDEN VE ÖLÜLERDEN OLAN MEŞAYIHI ZİYARET EDEPLERİ
* GÜNLÜK VİRD EDEBİ- LETAİFLER
* HATME-İ HACEGAN ADABI
* MÜRİDİN KENDİ KENDİYLE OLAN ADABI
* MÜRŞİDİN HUZURUNDA BULUNMA ADABI
MÜRİDİN KENDİ KENDİYLE OLAN ADABI

« NAKŞİBENDİ TARİKATI | 10/21/2009 11:06 am tarihinde siteye admin tarafından kategorisi altında eklenmiştir.

1. SADAKAT

Bu. Müridin, işini Allah’a sadakat esası üzerine bina etmesidir ki binanın sağlam temel üzerine oturması için doğruluk esastır.

Bu yolda kulun,

* Allah hakkında ve kendisi hakkında itikadını düzeltmesi, yani Allah’ı esma ve sıfatlarıyla alemlerin Rabbı olarak, kendini de O’nun aciz bir kulu olarak tanıması ve bilmesi lazımdır.Allah hakkındaki itikadının bütün zan ve şüphelerden temizlenmesi,dalalet ve bid’atlardan uzak bulunması, itikada esasın Kur’an ve sünnete dayalı olması lazımdır.
* Kulun “Ameller niyetlere göredir” hadisinin himayesine sığınabilmesi için önce itikadını Kur’an ve hadise göre düzeltmesi ve kalb-i selime sahib olması lazımdır.
* Kişinim itikadı, şeriatın tesbit ettiği sahih delillere, yani Kur’an ve hadise ne kadar uygunsa o kadar sağlamdır.
* Kul itikadı vasıtasıyla Allah’a şeksiz bağlandıktan sonra dinin hükümlerini ya bizzat tetkik ve tahkik ile yahud ilim sahiplerinden sormak suretiyle muhakkak öğrenmesi lazımdır. Bunun en az derecesi, farzlarını doğruca eda edecek kadar bilgi edinmesidir.

2. TöVBE

Tövbe, bu işlerin en mühimidir. Çünkü bu yol, son derece temiz ve her türlü kötülükten uzaktır. Türlü pisliklerle kirlenmiş kimseleri kabul etmez. Müridin, bütün hatalarından Allah’a tövbe etmesi, bu tövbesini de gizli- açık, büyük- küçük bütün hatalarını terk etmekle yapması lazımdır. Üzerinde kul hakkı varsa önce onları ödemelidir. Kul hakkından temizlenmeyen, münakaşa ettiği kimseyle helalleşmeyen kimse bu tarikattan istifade edemez.

3. DÜNYA SEVGİSİNİ KALBDEN ÇIKARMAK

Mürid, dünya sevgisini kalbinden çıkarmak ve zaruri olmayan dünyevi meşguliyetleri terk etmek gibi mühim vazifelerini yerine getirir. Çünkü bu tarikatın temeli, lüzumsuz şeylerden kalbin kurtulması, onlara karşı sevgi duymaması ve meşgul olmamasıdır. Bu temizliğin birinci mertebesi ise kalbin mal sevgisinden temizlenmesidir.

4. MAKAM- MANSIB SEVGİSİNDEN KURTULMAK

Eğer mal sevgisinden kurtuldu ise, makam-mansıb sevgisinden de kurtulması lazımdır. Çünkü bu sevgi tarik-i ilahide yol kesicidir.

5. RİYASET SEVGİSİNDEN KURTULMAK

Mal ve makam-mevki sevgisinden kurtulduktan sonra baş olma sevdasından da kurtulması lazımdır. Eğer zahid ise, zühdün şartlarından biri budur.

6. YOLUN KIYMETİNİ BİLMEK

Müridin, bu tariki tariklerim en şereflisi olarak bilmesidir. Eğer böyle itikad etmezse nefsi ona başka bir yol aramasın için vesvese verir durur.

7. SÜKUTU TERCİH ETMEK

Hakikat talibi zaruret olmaksızın konuşmamalıdır. Dilin afetleri pek çoktur. Susmak selamettir. Yoksa insan düşünmeden söylediği bir sözden her zaman pişmanlık duyabilir. Yerine göre konuşmak nasıl fazilet ise, hataya düşmemek için sükut etmek de aynı şekilde fazilettir.

8. KUSUR GÖRMEMEK

Kişi başkalarının kusurlarını görmek yerine kendi ayıplarını görüp düzeltmek için uğraşmalıdır. Peygamber Efendimiz(s.a.v.) “Allah bir kulunu sevdiği zaman ona ayıplarını, kusurlarını gösterir” buyurmuşlardır.

9. KENDİNİ BEĞENMEMEK

Tarikatta ne kadar ilerlerse ilerlesin, nereye varırsa varsın kendisini daha yolun başında görmeli ve öyle kabul etmelidir. Seyyidimiz Hace Muhammed Bahaeddin Nekşibendi hazretlerinin iki vasiyetinden birisi budur. İkinci vasiyeti ise; Salik, seyr ü sülukde en yüksek makam ve mertebelere ulaşsa bile kendi nefsini Fir’avn’ın nefsinden yüz derece aşağı görmelidir. Eğer bunu böyle kabul etmeyip nefsine kıymet verirse onun seyr u sülukden nasibi yoktur.

10. KÖTÜ ARKADAŞI TERK ETMEK

Bunun için, önce kendi kötü huylarını terk etmelidir. Çünkü kendi nefsi ona arkadaşlarından daha yakındır. Allah’ın gazabını çekecek yerlerde durmayasın, çalgı çalınan yerlerde ve zalimlerin kabirlerinin yakınında eğlenmeyesin. Masiyyet mahallelerinde az da olsa beklemeyesin, kafirlerin yüzlerin bakmayasın.

11. NEFSİNE ARKA ÇIKMAMAK

Kendisine bir noksanlık, bir hata isnad edildiği zaman nefsi hesabına kendini müdafaadan sakınmalıdır.

12. AZİMETLE AMEL ETMEK

Daima azimetlerle amel etmeye çalışmalı, mübahlara asla meyletmemelidir. Çünkü bu sadece vakit kaybetmektir.

13. DİNİ İÇİN EVLENMEK

Tarikata evli iken giren bir kimse adabına riayet ederek yoluna devam etmeli, bekar iken giren bir kimse de tarikın adabını öğrenip biraz yol aldıktan sonra evlenmelidir. Eğer kemale ulaşacaksa ancak bu şekilde ulaşır.

14. ZİKRE DEVAM ETMEK

Zikre iştiyakı geldiği, inşirah kapısı açıldığı andan itibaren Allah’dan gayri bütün mahlukattan kalben alakasını kesip, kalabalıklar içinde bile olsa kendini yalnız Allah ile beraber bilebilme durumuna gelinceye, gaybet hali tahakkuk edinceye kadar zikri bırakmamalıdır.

15. NEFSİNİ HESABA ÇEKMEK

Kendisi için belirli vakitler tesbit edip o vakitlerde nefsini hesaba çekmelidir. Bu en azından günde üç vakit olmalıdır.

16. BÜYÜKLENMEMEK

Büyüklenmeyi, kendi başına buyruk hareket etmeyi terk etmelidir. Asilerden, günahkarlardan hiçbir kimseyi küçümsemelidir. Onlardan kendine pay çıkarmalıdır.

17. KALB HUZURU İLE NAMAZ KILMAK

Salikin, Rabbı huzurunda kalbi selim ile durup cesedi ile beraber kalbinin de namaz kılması lazımdır. Kalbinde Allah’ın sevmediği bir haslet bulunarak huzura gelen bir kimse kalbi selim ile huzura çıkmış değildir.

18. KUSURUNU BÜYÜK GÖRMEK

Derecesi yükseldikçe, kendini her an huzurda bilme şuuruna yaklaştıkça, gözünde kendi ayıplarının büyümesi lazımdır.

19. NEFSE MUHALEFET ETMEK

Tarik-ı ilahide süluku devam ettiği müddetçe nefsine muhalefet etmesi lazımdır. Kemale eriştikten sonra nefsi artık ona ancak iyiliği emreder.

20. MAKSUDA ULAŞMAK

Kendi bulunduğu makamı bilsin veya bilmesin, menzil-i maksudu görünceye kadar seyr u sülukuna devam etmektir.
MÜRŞİDİN KARŞISINDA DURURKEN YAPILACAK ZAHİRİ (BEDENLE YAPILACAK) EDEBLER

1. Mürşidim yüzüne bakmayarak, boynunu eğip şöyle durmalı ki: Sanki, sahibi olan efendisinden kaçmış ve geri getirilmiş bir köle gibi tevazu ile durmalıdır.
2. Mürşidi emretmediği müddetçe oturmamalıdır.
3. Dini bir ihtiyaç yahut tarikatta bir müşkülü yahut da mürşide ait bir iş olmadıkça kendiliğinden konuşmaya başlamamalıdır.
4. Mürşidin huzurunda bulunanlarla konuşmamalıdır. Her ne kadar yaşlı bile olsa, konuşmaktan kaçınmalıdır.
5. Aşık olan kimse, aşık olduğu kimseden başkasına ihtiyaç duymadan nasıl duruyorsa, öyle durup, mecliste olanlarla asla ilgilenmemelidir. Çünkü müridin mürşide aşık olması ve tazimi, Hakk Teala için olduğundan, mürşide tazim ve aşık olmak, gerçekte Mevla Teala’yadır.
6. Suskun ve gözleri kapalı olarak durup şeyhinden feyiz almak için (kalpten) yalvarma ile beraber, batına(Şeyhin kalbine )yönelici olmasıdır.
7. Mürşidini Resulullah(s.a.v.)’in vekili ve hüküm vermede, tasarrufta sultan saymalıdır. Mürşidine karşı yaptığı muamelesini Resulullah’a(s.a.v) yahut sultana yapacağı muamele gibi bilmelidir.
8. Mürşidin neclisinde yüksek sesle konuşmamalıdır
9. Mürşidin gözü önünde abdest bozmamak, tükürmemek, sümkürmemek gerekir. Hatta O’nun huzurunda nafile namaz dahi kılınmamalıdır.
10. Mürşidiyle karşılaşınca, gözünü başka şeylerden çevirerek, O’na tam manasıyla tececcüh etmelidir.
11. Mürşidin emrettiği vazifeleri derhal yerine getirmelidir.
12. Zaruret ve karanlık hali olmadıkça, şeyhinin önünden yürümemelidir.
13. Tam taharet yani temizlik sahibi olmadıkça, şeyhinin yanında oturmamamlıdır.
14. Şeyhi abdest alırken, şeyhinin üst tarafında veya önünde abdest almamalıdır.
15. Uzak mesafede dahi olsa, mürşidi tarafına ayak uzatmamalıdır.
16. Mübareğin canını acıtmamalı veya onun elini sıkmamalı, elini sıkıntılı bir şekilde öpmemelidir.
17. Müsade almadan huzurunda hiçbir şey yazmamalıdır.
18. Mürşid sohbet ederken tesbih çekmemeli veya herhangi bir şeyle oynamamalıdır.
19. Mürşidi ayakta iken kendisi oturmamalıdır.
20. Vaktini bilmek için şeyhin huzurunda saate bakmamalıdır.
21. Mürit, Mürşidinin evlatları, taallukatı ve komşuları yanında da aynı edebli takınmalı ve onlara da vefalı davranmalıdır.
22. Kendisinde bir sıkıntı vaki olunca şeyhin meclisinden çıkıp gitmelidir.


MÜRŞİDİN KARŞISINDA BATİNEN (RUHEN) DURMA EDEBLERİ

1. Mürid mürşidin karşısına çıktığında müridin kalbi gafil ve kalbinde çeşitli düşünceler veya imtihan veya itiraz veyahut nefsinde meyilsizlik, hoş görmeme olmamalıdır. Çünkü bu sayılanların hepsi mürşidin kalbinin müritten nefret etmesini ve mürşidin nazarından düşmesini ve kalbinden çıkmasını icap ettirir. Çünkü her bir müridin mürşid kalbinde bir karargahı vardır. “Yedinci kat semadan yerin altına düşmek, kalp erbaplarının kalplerinden düşmekten hayırlıdır” denilmiştir.
2. Mürşidinden fevkaladelik ve keramet gibi şeyler beklememelidir.
3. Razı ve teslim bir halde mürşidinin tasarruflarına itaatli olmalıdır.
4. Mürşidin karşısında gafletten uzak olduğu halde vukuf-i kalbiyi raptederek iç feyzi talep edici olarak kalbini mürşidin kalbine muhabbet ve yalvarma şekli üzere bağlayıp, mürşidin teveccüh ve iltifatını beklemelidir.
5. Mürşidin feyzinin ufku doldurup kapattığına ve müride gelmesinin ise, müridin talebine bağlı olduğuna kesin olarak inanmalıdır.
6. Dünya ehlinin iş icabı veya dünya işlerinden bahsedenlerin mürşidin huzurunda bulunmaları, müride feyiz gelmesine zarar vermez.
7. Mürşidin karşısında oturmayı uzatmamalıdır. Çünkü mürşidin kalbinin nefret etmesinden kaçınmak lazımdır.
8. Mürşidin batınından gafil olup dış görünüşü ile meşgul olmamalıdır.
9. 1 Mürşidim başka kimseye nazar ettiğinden ve onunla konuştuğundan benden gafildir. Ben bu halde ondan nasıl feyiz alabilirim” diye düşünmemelidir. Her durumda mürşitten feyiz talep etmek hasıl olur.
10. Mürid, mürşidini mertebece emsalsiz bilip öyle ayrı tutmalıdır ki: “eğer şeyhim olmasa, yeryüzünde beni Rabbime ulaştıracak başka bir şeyh yoktur.” Diye inanmalıdır.
11. Mürşidine muhalefetten son derece kaçınmalı, yardımını ümit ve çok arzu etme halinden uzak olmamalıdır.
12. Malından, evladından bilakis kendi canından çok mürşidini sevmelidir.
13. Kendisinin mutluluğunun mürşidinin kendisinden razı olmasında; felaketinin ise mürşidinin kendisini kovmasında olduğuna kesin olarak inanmalıdır. Mürşidini(silsile yoluyla) şeyhinin şeyhi üzerine takdim etmelidir. .Çünkü mürşidi kendisini kovmuş olsa, şeyhinin şeyhi de onu kovmuş olur. Bu böylece Resulullah’a(s.a.v.) kadar devam eder.
14. Mürşidinin karşısında ve mürşidin olmadığı yerde şiddet ve helakinden kaçınmak ve uyanık olmak lazımdır. Çünkü Allah dostları kalp casuslarıdır.
15. Mürşidin gülmesine; Zahiren kendisine güzel muamele etmesine aldanmamalıdır. Mürşidin zahiren güzel muamele edip batınen mahrum bırakmasından korkulmalıdır.
16. Mürşidin müridi azarlaması onu terbiye etmek içindir. Mürşid, müridini bütün hallerde ve bütün işlerinde imtihan etmekten boş kalmaz.
17. Eğer mürid, şeyhinden zahiren şeriata zıt bazı işler görse Hazreti Musa ve Hazreti Hızır(a.s.) arasında geçen kıssayı hatırlamalıdır.
18. İzin verilmedikçe mürid, mürşidiyle beraber yemek yemekten, elbisesini giymekten, mürşide ait olan kaseden su içmekten, bineğine binmekten, mürşidine ait olan mekanına oturmaktan kaçınmalıdır.
19. Mürid mürşidinin vefat etmesinden sonra mürşidinin hanımıyla evlenmemelidir.
20. Mürid mürşidin bütün amellerini taklid etmemelidir. Çünkü Allah dostlarında bazı fiiller Allah’ın kuvvetinden doğar. Ve sekr ve mağlubiyet gelmesinden dolayıdır.
21. Mürşidin hizmetinde bulunan bir kimse ise mürşitten evvel uyumamalı, evin helasına giderken helaya takın oturmamalı, şeyhinin helasında kaza-i hacet etmemelidir.
22. Mürşid her ne şey sorarsa günahı bile olsa, gizlemeyip söylemelidir.
23. Kalbine ait yanlış, yersiz düşünceleri mürşidine söyleyip yardım istemelidir.
24. Mürid, iç hallerini mürşidinden başkasına gizlemeli, mürşidine ise vakit kaybetmeden açıklamalıdır.
25. Mürşidinin sevdiklerini sevip, buğzettiklerine de buğzetmelidir.
26. Mürid , tarikatı inkar edenlerin yemeğinden yememelidir.
27. Bid’at ehlinden, gaflet erbabından, tarikatı inkar edenlerden son derece uzak olmalıdır.
28. Yemekte ve içmekte bir lokma olsun israf, hırs ve açgözlülükten kaçınmalıdır.
29. Nefsini gazaptan ve çok gülmekten korunmalıdır. Mürid, kendi üzerine kefen giydirilmiş ölü ve mezara girmiş sayıp, haline merhamet için sırf zikrullah ile meşgul olsun diye mezardan çıkmasın izin verilmiş olduğunu ve her an tekrar mezarına dönme emrinin gelmesi ihtimalinin bulunduğunu düşünmelidir.
30. Mürşidin, esrarını gizlemesi gerekir.
31. Mürşidin verdiği hediyelere hürmet etmeli ve ebediyyen bunları satmamalıdır.
32. Mürşidin ahlakıyla ahlaklanmalıdır.
33. Mürşid yemeğe çağrdığı zaman güzel yiyecek, içecek, güzel yatak vs. arzu etmemelidir.
34. Mürit şeyhine hizmet buyurmamalıdır.
35. Bir davete gitmeyi veya bazı yiyecekleri yemeyi men ederse şeyhe itaat edip kederlenmemelidir.
GÜNLÜK VİRD EDEBİ- LETAİFLER

« NAKŞİBENDİ TARİKATI | 10/26/2009 02:38 pm tarihinde siteye admin tarafından kategorisi altında eklenmiştir.
GÜNLÜK VİRD EDEBİ

Zikredecek kimse, temizliği her şeyin önüne alır. Zakir, elbisesini, bedeninin ve bulunduğu yeri tertemiz bulundurup, her zaman abdestli olmalıdır.

Bazı velilere göre, zikirden evvel iki rekat namaz kılmak icap eder. Eğer mürşid tarafından bu namaz tavsiye edilmiş ise, birinci rekatında Kafirun, ikinci rekatında İhlas sureleri okunur. Zikir gece yapılacaksa kılınan namazda kıratı açıktan, gündüz yapılacaksa gizli okumak suretiyle yerine getirir.

Zakir, Nakşilere göre, teverrük ederek oturur. Bu oturuş, iki diz üzerinde oturur iken sağ ayağı sol ayağın üzerine koyarak oturmaktır. Diğer tarikatlarda salik, namazda tahiyyatta nasıl oturuyor ise öylece oturur. Hanımlar ise sağ yanı üzerine ,ayaklarını sol taraftan çıkararak oturur.

Kıbleye dönük olarak oturan salik, kalbinden ve kafasından bütün meşguliyetleri atarak, mütevazi bir edayla otur.

Salik bundan sonra verilen sayı kadar istiğfar eder.

Bundan sonra zikrinin kabulü, sünnet-i seniyyeye uygun olması, son nefeste mürşidine ve kendisine iman nasip olması ve bu yaptığı hizmetlerle şeriatın, tarikatın ve sünneti seniyyenin kuvvet bulması için dua eder.

Dua bittikten sonra Fatiha-i Şerif ve diğer sure-i şerifleri okuyup Resulü Ekrem Efendimizden mürşidine kadar zincirleme gelen meşayıhın ruhlarına hediye eder.

ÖLÜM RABITASI: Sonra gözlerini yumar. Kendisini sanki teneşir tahtasının üzerine konulmuş, elbiseleri çıkarılmış, yıkanmış ve kefenlenmiş ölü olarak düşünmelidir. Bazı müritler, bedenlerinde ölü yıkayıcısının elini ve omuzlarında da kefen olduğunu gerçekten hissederler. Daha sonra kendisini tabuta konulup kabre getirilip yerleştirildiğini düşünmelidir. Kavmi ve diğer insanlar ayrıldıklarında, tek başına ıssızlıkta kalıp, bütün mal ve amellerinden, ailesinden ve dünyanın çekiciliğinden ümidi kesip, Hakk Teala’dan başka hiçbir kimsenin kendisine faydalı olamayacağını idrak etmelidir. Ve kendisini yaratıcının huzurunda son derece zelil ve miskin, kusurlu ve mahcup düşünmelidir. Bu şekilde 15 dakika oyalanmalıdır.

Daha sonra mürşidi ile içten bir bağ kurarak, Allah katında şefaatçi olması niyetiyle, mürşidinin alnı ile yüzüne bilakis iki gözü arasına baktığını hayal etmelidir. Çünkü mürşidin iki gözü arası, feyiz mahalidir. Eğer rüyet ehlinden ( kalp gözüyle manevi alemleri görenlerden ise) ise mürşidinin iki kaşı arasından kendi kalbine nur aktığını görme ile, rüyet ehlinden değil ise kalple hissederek veya feyiz mahallinden feyiz aktığına şüphesiz inanarak bakmalıdır. Rabıtanın ruh hazinesine( gönlün içine )girdiğini düşünmelidir. Bu durumda da en az 15 dakika kalınmalıdır.

Zikir esnasında ise, mürşidin mübarek yüzünün kalbinin hizasında olduğunu ve mürşidinin kendisine baktığını düşünse, zihnin toplu bulunmasına ve Mevla’yı unutturacak düşüncelerden uzak olmaya kolaylık olacaktır.

“Şeyhim beni kabul ederse, Allah katında da makbul olurum ve Hakk Teala’nın dergahından kovulmuş olsam, mürşidimin beni kabul etmesinden başka bana kurtuluş yoktur” diye kesin olarak inanmalıdır.



BAZ- GEŞT: Rabıtadan sonra baz-geşt’tir. Baz-geşt ise:

”İlahi ente maksudi ve rızaike matlubi”

“Ey Allah’ım ! Maksudum sensin, Matlubum, senin rızandır.”

Sözünü kemaliyle bütün dikkatini toplayarak, manasını düşünerek kalbiyle yahut lisanıyla üç kere söylemektir. Bu sözü söylerken doğruluğu aramalıdır. Eğer yalancılardan ise söylediğinden dolayı, mahcup ve müteessir olmalıdır.

VUKUF-İ KALBİ: Bundan sonra vukuf-i kalbi ile meşgul olmalıdır.Vukuf-i kalbi şudur ki; Salik, duygularını toplayıp, hatır ve hayalden geçirilen her türlü fikir, hayal ve histen kesilip tam bir teveccühle “Allahü Ehad” sözünden murad olan Zat-ı Mukaddes Celle Şanühü tarafından kalp ve zihninin bütünlüğü ile Allah’a yönelici olduğu halde, bütün nazarını kalbini ortasına ve derinliğine teveccüh ettirmesidir.Bu şekilde de en az 15 dakika oyalanır. Bu süre uzadıkça Allah’ın rızasına yaklaşmaya ve zikredilen esmanın feyzi ile dolup taşmaya kabiliyet hasıl olur. Vukuf-i Kalbi, Tarikat-ı aliyye’nin rükunlarından bir rükundur. Belki esastır. Hatta her ibadette, ayakta, otururken, yatarken, yüce olsun, aşağı olsun herhangi bir işle uğraşırken salik Vukuf-i Kalbi’den uzak olmamalıdır.

KALP ZİKRİ: Vukuf-i Kalbi, kalpte hakim duruma geldikten sonra, ism –i Celal (Allah) ile zikre başlar. Zikirden maksat, zikredilen ilahi isimlerin cereyanını kalpte duymaktır. Zikir esnasında zakir dilini üst damağa yapıştırır, dişler üst üste gelir. Bütün azların sükuneti temin edilir. Zikrin manasından ve kimin huzurunda, niçin bulunduğunun düşüncesinden başka, bilumum anlayış, seziş ve iradeler cesedin dışına atılır. Salik o esnada kendini bir boşluğa bırakır. Bundan sonra kalp, Allah ism-i şerifinin zikrine ve zikredilen Zat-ı Ecell-i Ala’ya (yani nuruna) daldıkça dalar.

Tesbih sağ elde, el tam kalp letaifinin üstünde(sağ memeden dört parmak aşağı) durur.

Eğer kalp,kendinden geçse bu durumda sayı aranmaz, kalp uyandırılıp zikre geri döndürülmez. O halin tarikat dersini çekecek kadar devam etmesi, dersin tamam olması için yeterlidir.

Allah lafzının zorlayarak kalbe sokulmaya çalışılması fayda vermez. 50 000 sene istemeyerek yapılan zikirle mürid, Allah’a vasıl olamaz.

Her 100 başında ve vesvese meydana geldiğinde:

”İlahi ente maksudi ve rızaike matlubi”

Sözü tekrar edilmelidir. Eğer vesvese gitmezse, mürşidin ayağını kalbine koyup rabıtayı vesile kılarak böyle düşünce ile zikre devam etmelidir. Kalbinden vesvese gidinceye kadar manasını düşünerek istiğfar edip mürşidinin yüzünün kendi kalbine dönmüş olduğunu düşünmelidir.

Eğer sıkıntı, usanç, gaflet, önceki unuttuklarının hatırlanması gibi haller meydana gelirse, soğuk su ile gusül edilmelidir. Soğuk suyla almaya güç yetiremezse sıcak suyla alır. Daha sonra içine düştüğü gafletten , Rabbi ve mürşidi hakkında edebi terk ettiğinden ve diğer hatalarından dolayı 25 kere istiğfar eder , iki rekat tövbe namazı kılar.

Kalbe gelen yersiz düşüncelerin giderilmesi için kalbiyle çoşkulu bir şekilde haykırarak

“ ya fa’al” , “Ey çok iş gören Allah”

İsminin manasını düşünerek ayn harfini uzatarak, şeddeleyerek söylemelidir.

Aynı zamanda sesli akan bir su başında durmak, rüzgar sesi dinlemek ilaçtır denilmiştir. Çünkü sular ile rüzgar aralıksız ve açık olarak “hu” ismini zikrederler.
LETAİFLER

LETAİFLER ŞEMASI

Kalp letaifinin nuru, kalpten omuzdaki kürek kemiğine doğru uzayarak çıkar. Yahut da zikir sebebi ile kalpte titreme veya kuvvetli vuruşlar hasıl olur. Bu nurlanma veya vuruşlardan sonra RUH letaifine zikretmek telkin olunur. Zikir bu latifede olurken vukuf yine kalpte olur. Bu hal salikte bir bakışla iki tarafı görmek ve iki tarafa dikkat etmek gibidir.Ruh da hareket ve nurlanma başlayınca, be sefer SIR latifinde zikir telkin olunur. Vukuf gene kalptedir. Daha sonra bu latifede harekete geçerse HAFİ latifesi ile zikir telkin olunur. Bu latifede de hareketlenme başlarsa bu defa AHFA latifesi ile zikir telkin olunur. Daha sonra NEFİS latifesine geçilir.

Daha sonra ceset latifesi gelir. Baştan atağa kadar bütün azalar zikreder. Salik bu durumda vukuf-i kalbi yerine Vukuf-ı cesed’i tatbik eder. Vücudunda bulunan kıllar ve bütün hücreler bile kalbin hizmetine ortak olur. Bütün azalar, zikre engel durumun olmaması için dikkat kesilir. Allah’ın rızasına ve esmanın tecelliyatına, dolayısıyla mürşidin himmetine yönelir.

Esma ve sıfatı ilahiyyenin tecelli tesirleri dolayısıyla gerek seğirme, gerekse titreme veya doğrudan doğruya zikre iştirak ederek bütün ceset uyanınca, her yanı ile tek kalp haline gelir. Bu hale ZİKR_İ SULTANİ denilir. İşte zikirde maksat budur.

Cenab-ı Allah Cümlemizi aşkla, muhabbetle, zatına yakışır şekilde zikretmeyi nasip etsin bu yolda gayret ve kabiliyetimizi arttırsın İnşallah…

DUYURDUN TATTIR YA RABBİ!
HATME-İ HACEGAN ADABI

« NAKŞİBENDİ TARİKATI | 10/21/2009 04:04 pm tarihinde siteye admin tarafından kategorisi altında eklenmiştir.


HATME-İ HACEGAN ADABI

1. Bir sofi, bir günde iki hatmeye katılamaz.
2. Hatmemize diğer Nakşi kollarındaki dervişler hatta 12 tarikat ehli katılabilir.
3. Sofi abdesti bozulunca hatmeyi terk eder.
4. Hatme idarecisi, abdesti bozulduğu takdirde hatmeye devam edemez. Hatme yaptırmasını bilen bir başka sofi hatmeyi devam ettirir.
5. Abdesti bozulanlar, hatme duası başlamadan abdestlerini alıp gelirlerse tekrar hatmeye katılabilirler.
6. Tövbe almamış, daha tarikata girmemiş kimselerde hatmeye katılabilir.
7. Hatme duası okunurken Hz. Resulullah “sallallahü aleyhi ve selem” sahabe ve sadatın isimleri zikredilirken, onlarla ilgili salat ve kadddesallahu sırrehu ve ila ruhi Hazretleri hafif bir dille söylenmelidir.
8. Hatme görevlisi, görevini yerine getirirken sırtını kıbleye dönerek oturmalıdır.
9. Acil bir ihtiyacı vaki olan sofi, hatmeden çıkabilir.
10. Hatme için kerahet vakti yoktur.
11. Hatme yapılacak yer, dışarıdan seyredilebiliyorsa, açık yerlere perde çekilmelidir.
12. Açık arazide ve açık havada hatme yapılmaz.
13. İmamın dizleri ile yanındakilerin dizleri birbirine değmelidir. Mürşidin dizlerine değmek ise edebe aykırıdır.
14. Halka tam olmalı, imam halkadan geride veya ileride oturmamalıdır.
15. Cezbe hali kendi isteğimizle yapılmamalıdır. Geldiği zaman da mani olunmamalıdır.
16. Gözlerini kapatıp hatmenin evvelinde 5, 15 veya 25 kere istiğfar edip, bedenlerin bir araya geldiği gibi ruhlarında bir araya gelmesi için kısa bir zaman rabıta-i şerife yapılmalıdır.
17. Hatmin başından sonuna kadar vukuf-i kalbi (zikir sırasında kalbin Allah’a yönelmesi) için kalbine nazarı atmak (yerleştirmektir). Hatmenin başından sonuna kadar gözler açılmaz. Kimseye bakılmaz, tecessüs edilmez.
18. Hatmin sonunda zikredilen meşayıhlardan yönelmelerini ve feyiz talep edip, hatimde onların hazır olduklarına inanılmalıdır.
DİRİLERDEN VE ÖLÜLERDEN OLAN MEŞAYIHI ZİYARET EDEPLERİ

« NAKŞİBENDİ TARİKATI | 10/25/2009 10:58 am tarihinde siteye admin tarafından kategorisi altında eklenmiştir.

mezar-ve-gul

DİRİLERDEN VE ÖLÜLERDEN OLAN MEŞAYIHI ZİYARET EDEPLERİ

1. Niyetin halis olmasıdır. Şu şekilde ki: O zat (şeyh efendi), Evliyaullah’tan bir veli olduğuna inanmalıdır. Eğer ziyaret eden kişi tarikat ashabından yani müritlerden ise, o ziyaretle Allah’ın rızasından başka dünya ve ahirete ait istekler istememelidir.

Ve kesinlikle imtihan ve zahiren gönül açıklığı istemekten, şeyhten keramet görmeyi istemekten uzak durmalıdır. Keramet ve velayet, üstün olmaya şart değildir ki, keramet sahibi kişi üstün olsun. Çünkü sebep, yakin kuvveti ve irfandır.Ve belki keramet ehlidir, gizlemekle emredilmiş olabilir..

Ve çoğu halde müridin inanç ve yakinini( bağlılığını ) imtihan etmek için şeyh bilmez görünür. Bilakis meşayıh, müritleri imtihandan bir an bile boş kalmaz.

1. Ziyarete giderken tam temizlik ( yani abdest ve gusül) üzere olmalıdır.
2. Ziyarete giden kişinin mutlak ( yalnız kendi) mürşidi ise, rabıta ile, Fatiha ve İhlas-ı Şerife okumalıdır.

Eğer ziyaret ettiği zat mürşidi değil ise, aynı şekilde (Mürşidine Fatiha) okuyup ve mürşidinin ruhaniyetini vesile kılıp (bağışlamalı) ve o zata mürşidini şefaatçi saymalıdır. ( Yani o zatın ziyaretinden alacağım himmet de mürşidimdendir, ona da mürşidim himmet ediyor diye düşünmelidir.)

Sonra mürşidi ziyaret için yürümeye başlayıp mürşidinin asilere de şefaat edeceğini düşünerek rabıta-i şerifeyi önünde yol gösterici düşünmeli ve günahlarından, olgunluğundaki, amelindeki, zühdündeki (dünya rağbeti) eksikliklerde dolayı birkaç kere istiğfar etmelidir.

Mürşidine ve Allah dostlarına hizmet etmek istediğinde kendisinde zühd ve takva, fazilet, ilim ve bilakis aklın var olduğu düşüncesini çıkarmalıdır, ki Elhullah’ın karşısında aklı ile kıyas, delil getirmesin.

1. Ziyaret ettiği zat, diri olsun ölü olsun hizmetine giderken, feyiz almak için kalbini onun kalbine vukuf-i kalbi üzere raptedip hizmetine vardığında da aynı o tarz üzere amel etmelidir.
2. Mürşidin bulunduğu yerdeki kapılardan her birinden geçerken

“esselamü aleyküm tahiyyeten mini ileyküm, el Fatiha”,

“Benim tarafımdan size selam olsun, Fatiha” diye selam vererek Fatiha ve İhlas-ı Şerife okumalıdır.

Kabrini ziyaret ettiği ölü olan veli’ye arkasını kıbleye çevirdiği halde ayağı ucuna yakın, yüzünü kabre çevirip, rabıtayı yaparken hazretin kendisine şefaatçi olduğunu düşünmelidir. Bu şefaat ile O’nu kendisine vesile kıldığı halde (yani bu zat mürşidime söyleyecek, mürşidim de bana himmet edecek diye düşünmelidir) ayakta durmalıdır. Mezarın başına geldiği zaman kabirdeki zata selam verip, onun ruhu için Fatiha ve 11 İhlas okumalıdır. Sonra da oturup Kur’an okusa daha faziletlidir. Ondan sonra o velinin kalbini kendi kalbine bitiştirdiği halde velinin kalbinden feyiz talep etmelidir.

Fakat kendi kalbini, ölü olan velinin kalbinden bir miktar aşağı tutup, vukuf-i kalbiden gafil olmamalıdır. Son derece yalvarma, ve kırıklık ile feyiz talep edip, feyzin geldiğine hüsnü zan etmelidir.

1. “Dünyevi ve uhrevi işlerimin kolay olmasında sizi vesile yapıyorum” diyerek selam vererek birkaç adım da olsa geri geri ayrılmalıdır.
 
Geri
Üst