Ne Çare Aşk Kabullendirir Çünkü Her Şeyi

Angel_tears

Yeni Üye
Üye
Ne Çare Aşk Kabullendirir Çünkü Her Şeyi
Aşk çıkagelir bir gün. Oturtur sizi karşısına ve başlar yaşatmaya. Öğretilenler, bir cenaze evinin herkes gittikten sonraki sessizliğine bürünürler. Tahtaya kalkıp, doğru cevabı veremeyen bir çocuğun yüzündeki ifade belirir, okuduklarımızda. Kaybolur gider bildiklerimiz, evin önünden hızla geçen bir arabadan duyulan bir şarkı gibi... Doğduğu ağaçta gözlerini yuman bir dal gibi aynen... Sararıp, yitip, kopup gider bizden bildiklerimiz. Denizlerin sabah hali kadar içler acısı bir suskunlukla bakar annemiz ardımızdan. Aşk çıkagelir çünkü. Bir emanet gibi alır bizi bildiklerimizden, öğrendiklerimizden, okuduklarımızdan ve etrafımızdakilerden... Ve alıştırır bize yaşamayı.



Bir kitabın yüzümüze söyleyemeyeceği şeyleri, rüyamızda görsek deli bir korkuyla ter içinde uyanacağımız bir kaderi, hayallerimizin aklına gelemeyenleri yaşatır. Asıl aşk alıştırır yaşamayı. Asıl aşk... Son saniyelerini yaşayan bir kedi yavrusu gibi acı çektirir, bağırtır zor bir doğum gerçekleştiren bir kadın kadar duygularımızı. Başkalarında duymaya alıştığımız bir hastalık gibi gelir bulur bizi aklımıza gelmeyen her şey. Ve bir müddet bir yabancının iki dudağının arasındaki bir memlekette, büyürüz alışarak ve kabullenerek hayatı.



Önce endişeli bir karşı duruşla reddederiz yaşadıklarımızı. Ama sonra alışıveririz. Pencerenin camına bir çivi gibi gömülüp, bir başkasının ardından gözümüzdeki tek bir yaşı telef etmeden bakabilmeyi öğreniriz... Zapt edilmez bir şelale coşkusunda savrulurken içimiz dışımıza, soylu bir şövalyenin gururuyla beklemeyi alışırız... Damarlarımızda geveze hasretler dolanırken, eski sevmelerin hep kötü anıları sicim gibi aklımızı ıslatırken, düşüncemiz, bir ayrılığı yakıp diğerini söndürürken, bir kış cesaretiyle dönüp dönüp içimize susmayı öğreniriz. Aşk işte, asıl aşk alıştırır bize her şeyi.



Önüne çıkan her hücremizi bir kasırganın vurdumduymazlığıyla dağıtırken ihanet denen şey, gün gelir yüreğimizde bir doğum lekesi gibi taşımayı öğreniriz aldatılmayı bile. Ve unutamayız artık kolayca. Unutmadan yaşamayı, belli etmeden ağlamayı, susarak konuşmayı ve kendimize saklanmayı öğreniriz. Sınırlar çeken ve duvarlar kaldıran bu coğrafyada, birleşmeyi unutup kendimize de bir yer açarız...



Ve sonra geçmişini aklından atamayan bir düşman kadar sinsi yaklaşırız aşka artık... Ve aslında hayata... Bizi eliyle koymuş kadar çabuk bulamayacak kentlerde uyanmak isteriz. Şehirlerarası otobüslerde hep gitmek... Dönmek için hep geç olur artık, kalmak içinse hep erken... Gün gelir, acıtmaz bir ihanet, bir terk ediş kendi ayıbıyla dona kalır soğukkanlılığımız karşısında.


Ne çare aşk alıştırır çünkü her şeyi...

Ne çare, aşk; kabullendirir çünkü her şeyi...
 
Geri
Üst