Ölümü Tatmak.

ßeLeN

Paylaşımcı Melek
Üye
Ölümü Tatmak.
Sadece sizlerle paylaşmak istedim Her canlı ölümü tadıyor ..
EDA TAŞPINAR ın köşe yazılarından sadece birisi ..
eda-312.jpg

ÖLÜMÜ TATMAK


Keşke üzüntümü ifade edebilecek yetim olsa... Keşke kafamın içinden geçenleri hak ettiği anlam ve değerde kağıda dökebilecek gücüm... Ama pek mümkün değil
Her şey zamanında güzel, zamanında yapıldığında anlamlı. Hiçbir şeyi ertelememek, hiçbir konuda ertelenmemek sahip olabileceğiniz en önemli ve en geçerli şans hayatta... Farkında mısınız bilmem ama son dönemde Tanrı’nın hepimize ders çıkarmak adına sunduğu örnekler çok enteresan... Tabii anlayana ve kaybolmayana... “Ders çıkaran kaç kişi?” derseniz, bence azınlıktayız.
Dört yanı etten duvar yaşamların içindeyken ölümü aklına getirmek pek de mümkün olmuyor ne yazık ki. Bir dakika önce iki kelam paylaştığın ve bir o kadarını da sonraki sefere sakladığın muhatabının aslında orada olmama ihtimali beynimizin çalışma yönüne ters muhakkak. Bu yüzdendir hepimiz ölmeyecekmişcesine hırsla yaşıyor, ölüm çaresizliğini solumaya başladığımızda şoka giriyoruz. Panikliyor, herkesle ve her şeyle paylaşabileceğin kadarının gerçekte o anda saklı olduğunu idrak ediyor, normal düzeneğe geri dönen kuş beynimizle kısa sürede unutuveriyoruz!
Ama daha önemlisi hayatta ya da ölümde bir dostuna, paydaşına yapılacak görevlerin o an hakkıyla yapılması gerektiği ya da hiç yapılmamasının bile ortaya koyulacak şaklabanlıklardan çok daha fazla değer atfedebileceğini çok nadir sindirebiliyoruz. Hele bazıları var ki, diğerinin ölümünü kendi için yeniden doğuş şansı olarak değerlendiriyor. Gördüğünüzde hayretle izler oluyorsunuz. Hadi içsel dengenizi tutturun bakalım ondan sonra!
Aslında “En güzel gün, en normal gün” tespiti ne kadar doğru. Güne her zaman olduğu üzere umut ve mevcutla uyanabilmek, hep sevdiğiniz kahvaltıyı yapabilmek, “Geç kaldım” diye telaşlanabilmek, trafikten yakınmak, yorgun düşmek, en sonunda severek ve sevilerek uykuya dalabilecek kadar şanslı olmak. Tekdüze değil, farkındalıkla ama bir o kadar mütavazı olabilmek...
Zincirlikuyu Mezarlığı’nın önünden geçerken hep kızdığım o yazıya takıldı gözüm birden “Her canlı bir gün ölümü tadacaktır” İlk okuduğumda “Yuh, bu kadar açıklıkla da adamın gözüne sokulur mu bu? demiştim Bora’ya... O da çok ilginç ve gerçek bir şey söyledi. “O cümle, kötü bir şeyin değil iyi bir şeyin habercisi. Tadacaksın, demek ki ölmüyorsun yani kimse ölmüyor sadece ölümü tadıyor çünkü ruh ölümsüzdür” dedi. Ne tuhaf, şimdi farklı düşünüyorum.
Aklıma Can Dündar’ın yazısı geldi. Okuduğu bir kitapta kendi ölümünüzü ve cenazenizi düşünmeniz tavsiye ediliyordu. Ben de tavsiye ediyorum haddim olmadan, düşünmek lazım... Çünkü son dönemde yaşamış olduğum birkaç örnekten gidenin arkasından kaç kişinin farkındalığıyla kaybın değerinde ve anlamında duruş sergilediği, kaç kişinin “Bir gün orada ben de yatıyor olacağım, beni nasıl uğurlamalarını isterdim” diye işi sorguladığını bilemiyorum. Tek bildiğim, dün tanık olduğumla bir kez daha ürktüğüm. Ölümden değil, tüm değerlerin ve ruhun hiçe sayıldığı ve sadece isme sahip bir beden olarak uğurlanmaktan...

 
Geri
Üst