Sinoplu Ünlüler

*MeleK*

♥Ben Aşık Olduğum Adamın Aşık Olduğu Kadınım♥
Sinoplu Ünlüler
sinoplu ünlüler sinoplu ünlüler kimler
Diogenes (MÖ 413-324)

M.Ö. 411, 412 veya 413 yılında, Sinop'ta dünyaya geldiği bilinen tarihte Sinoplu Diogenes(Diyojen) diye ün yapan bu Kinik filozof, asıl mesleği kuyumculuk olan ve parayı çok sevdiği için kalp para basan bir kalpazanın oğludur. Babası kalp para bastığı için Sinop'tan sürülmüş, baba oğul Atina'ya gelip yerleşmişlerdir.

Diogenes, Atina'da umduğunu bulamamıştır. Babası ile birlikte çok sıkıntı çekmiş, sefalet içinde yaşamıştır. Antishene'i tanımadan önceki hayati sefalettir, açlık, rezillik ve korkunç sıkıntılarla ilgili günlerin anıları içindedir; dostsuz, arkadaşsız ve himayesiz kalan bu kişi farelere imrenecek kadar yokluklar içinde kalmış, bir gün yiyecek bulmak için koşturan bir fareyi görünce: " Hele bak bu hayvan Atinalıların mutfağına girmeyi biliyor da ben onların sofralarına oturamamak talihsizliğindeyim" diye bağırmıştır. Ve o andan itibaren hayvanların yaşamını doğaya daha uygun bularak onların yaşamına özenmiştir. Bu arada Antisthene'in doğaya uygun yaşama çağrısını işitmiş ve ona koşmuştur. Bu inatçı adamın inadı ve ısrarına dayanamayan Antisthene yeminini bozmuş ve yeniden öğretmenliğe başlayarak Diogenes'i yetiştirmiştir.

Diyojen bir sürgündü, kötü bir suçla suçlanmış bir adamın oğlu idi, her yerde ve herkes tarafından itilmiş, terzil edilmiş, hakaret ve istihkarla karsılaşmış; sefaletin her çeşidini tatmıştır. Onda güçlü bir irade, kararlılık ve cesaret vardı. Üstelik çok iyi konuşuyordu, üstün ve pırıl pırıl bir zekaya sahipti. Bütün bunlar Antishene'in bu öğrencisine kendi felsefe ve öğretisini telkin, onu eğitmek için yeterlidir.

Özel hayatında fakirlikten başka bir şey yoktu. Çok zaman kirli ve pis elbisesi ile ayrıca köpek derisine benzeyen mantosu ile dolaşır, geceleri heykel diplerinde ve sokak köşelerinde yatardı. Bir keşkülü, bir fıçısı ve bir sopası vardı. Fıçının içinde yasaması herkesi şaşırtıyor, kendisine sual soranlara da köpek olduğunu söylüyordu. Fıçısından başka bir de çanağı vardı, başka eşya kullanmıyordu. Fakat bir gün bir çeşme başında avucu ile su içen bir çocuğu görünce, elindeki masrafa çanağı kırıp attı ve "Bu çocuk bana fazladan eşyam olduğunu öğretti" diye söylene söylene uzaklaştı.

Diyojen aşırı gururlu bir insandı ve herkesi küçümserdi. (!) Sıradan insanlardan nefret eder ve hepsini o derece küçük görürdü ki, bir öğle vakti elinde fener "bir adam arıyorum" diye bağırarak Atina sokaklarında dolaşmış, böylece Atina'da adam görmediğini anlatmak istemiş. Her şeye rağmen Atina'da sayılan bir insandı, krallar bile onun ilmine, zekasına ve kişiliğine hürmet ederlerdi. Corinth'e gelen Büyük İskender, Diyojen'i ziyaret etti ve bir dileği olup olmadığını sordu. O ise bu soruya "Evet var, gölge etme başka ihsan istemem." yanıtını verdi.

Kış günleri çıplak ayaklarla karlar üzerinde dolaşır, donmuş heykelleri kucaklar, vücuduna zulüm ederdi. Eflatun (Plato), ona Çılgın Sokrat (Sokrates) derdi. Servet ve varlık düşmanı idi ve bunların erdeme (ahlakin övdüğü iyilikçilik, acıma, alçak gönüllülük, yiğitlik, doğruluk gibi niteliklerin adi, fazilet - virtue) ters düştüğünü iddia ederdi. Zamanın felsefe (madde ve yaşamayı ve bunların dünya, toplum, ruh gibi türlü belirtilerini neden, ilke, amaç bakımından inceleyen zihin çalışması ve bu çalışmanın verimi. 2. Görüş, düşünce sistemi - philosophy) okullarına da dokunmaktan çekinmeyen çekinmeyen bir tabiata sahipti. Günün hatiplerine "zamanın uşakları" tabirini uygun görür, Eflatun'un öğretimine "zaman kaybettirme" derdi. Eflatun ona "Çılgın Sokrat" demiştir. Servet ve varlık düşmanı olan Diogenes bunların erdeme ters düştüğünü iddia etmiştir. O'nun felsefesine göre iki disiplin vardır.
1-Ruh disiplini, 2-Beden disiplini.

Çok güzel konuşan, üstün zekası ile herkesi etkileyebilen bu ünlü Kinik filozof bütün gariplik ve anormal hal ve tavırlarına rağmen saygı görmüş, ölümünden sonra Onun adına Korintoslular bir sütun, Sinoplular da bir heykelini dikmişler, adını ve anısını yaşatmışlardır.

Diyojen, MÖ. 324 yılında Korintkos'ta ölmüş.

Diyojen'in Felsefesi(Kinizm):

Diyojen, İnsan için iki disiplin kabul ediyordu:
1- Ruh disiplini,
2- Beden disiplini.

Ona göre beden disiplini jimnastikle elde edilebilirdi. Ruh ise ancak erdem ile gelişebilirdi. Erdemin ne olduğunu araştırmış onun doğaya uygun yaşamak olduğunu bulmuştu. Yani bir insanin erdemli olabilmesi için doğaya uygun yaşaması gerekmekte idi. Bu ise olabildiğince arzu ve ihtiyaçları azaltmak, hatta kaldırmaktan ibarettir. Bu nedenle refah, nezaket, güzel sanatlar ve bilim cezalanmaları gereken fazlalıklardır; zenginlik, asalet, onur iğrenilecek şeylerdir. Din ve kanunlar politikanın icatlarıdır. Evlenme, mülkiyet kaldırılması gereken fazlalıklardır. Zira doğa hükümetinde her şey ortaklaşadır. Servet, kadınlar, çocuklar, hepside öyleliktir.

Diyojen'den Sözler

- Gök aleminden söz eden bir adama:
"Gökten ne zaman geldin?" diye sorarak ancak görülebilen ve mevcut şeylerden söz edilebileceğini, bunun dışında hiçbir hakikatten bahsedilemeyeceğini kanıtlamak ister.

- Kendisinin vaktiyle kalpazanlıkla uğraştığını hatırlatanlara:
"Evet, bir zamanlar sizlere benzemem lazım gelmişti. Fakat şimdi, siz benim olduğum hale asla gelemezsiniz." diye cevap vermiştir.

- Atina'da bir okula girdiği zaman, orada öğrencilerden başka birçok heykellerde gördüğünde, öğretmene dönerek: "Oto, Tanrıları da sayarsak epey öğrenciniz var." der.

-Fakirliğine dokundurmak isteyen birine: "Zengin olunursa istenildiği zaman, fakirlikte ise güç yettiği zaman." yanıtını verir.

- Kendisini iyi döşenmiş bir eve götüren bir adam "Bir daha yerlere tükürmemesini" tembihlemeye kalkınca Diyojen derhal adamın yüzüne tükürmüş ve "Buradan daha kirli bir yer bulamadım." yanıtını vermiştir.

Diyojen'e, "Hayvanlardan en şiddetli ısıran hangisidir?" diye sordular. "Vahşi hayvanlardan, insanın gıyabından konuşanlar; ehli hayvanlardan ise, dalkavuklar,"diye cevap verdi.

Nejat Muallimoğlu'nun Düşünen İnsana Hazine adlı kitabından Diyojen'e ait sözler:

" Diyojen'e, "Dünyada en fena hal nedir?" diye sordular. "Hem ihtiyar hem fakir olmaktır," dedi.

" Birisi, "Adam ne vakit evlenmeli?" diye sordu. "Genç ise, henüz evlenme zamanı gelmemiştir. İhtiyar ise, vakti geçmiştir, " dedi.

" Bir gün sokakta oturmuş ekmek yiyordu. Gelip geçenler başına toplandılar; kendisine "köpek" dediler. Diyojen, "Köpek sizsiniz ki, ekmek yemekte olan bir adamın etrafını alıyorsunuz," dedi.

" Bir acemi, diktiği nişana doğru ok atmak üzere hazırlanıyordu. Diyojen koşarak gitti; nişanın önüne oturdu. "Ne yapıyorsun?" diye sordular. Beni vurur, diye korktum, " cevabını verdi.

" Yakışıklı bir genç, bir takım çirkin sözler söylüyordu. Diyojen dedi ki: "Fildişi kından kurşun kılıç çekmeye utanmıyor musun?"

" Büyük İskender Diyojen'i, birbiri üstüne yığılmış insan kemikleri içinden bir şey ararken gördü ve ne yaptığını sordu.

" Diyojen, "Babanızın kemiklerini arıyorum," dedi. " Ama hangisinin kölelere, hangisinin babanıza ait olduğunu kestiremiyorum.

" Yunanistan'ın hangi tarafında akıllı adamlar gördüğünü sordular. "Isparta'da pek çok çocuk gördüm,"dedi. "Fakat hiçbir yerde adam görmedim."

" Birisi, ona astronomiden bahsedecek olsa, "Gökyüzünden ne zaman döndünüz?" derdi.

" Çalgıcıların uzun uzadıya saza düzen vermelerinden hiç hoşlanmazdı. "Bir kere akıl kanunu bozuk!" derdi. "Önce ona düzen vermeye baksınlar."

" Derdi ki: "Bir takım ehemmiyetsiz şeylerde, insanların, birbirlerinin önüne geçmeye çalıştıkları görülüyor. Fakat, fazilet yolunda öne geçmeye gayret eden hiç görülmüyor."

" Gene bir defa sokak ortasında, "Adamlar! Adamlar! " diye haykırmaya başladı. Bir takım halk etrafına toplandı. Diyojen, "Ben adamları çağırıyorum! Diye sopası ile onları ürküttü.

" Bir gün hamama gireceği sırada suyun pis olduğunu görünce, "Burada yıkandıktan sonra temizlenmek için nereye gitmeli? " diye sordu.

" Bir gün ciddi, faydalı bir nutuk veriyordu. Önünden çok sayıda adam geçtiği halde, onu dinlemeye rağbet eden olmuyordu. Birdenbire şarkı söylemeye başladı. Halk derhal başına üşüştü. "Sade eğlence ararsınız. Hiç doğru söz dinlemek zahmetine katlanmazsınız!" diye hepsini azarladı.

" Bir gün Diyojen'e, "Zalim Denys dostlarını nasıl kullanır?" diye sordular. "Dolu iken alınıp, boşalınca atılan şişeler gibi," dedi.

" Diyojen derdi ki: "Dengesiz arzular, insanları perişan eden felaketlerin kaynağıdır. "İşsiz adamların işidir aşk!" "Terbiye dairesinde söylenmiş bir nutuk, baldan örülmüş bir ağ gibidir."

" Yeryüzünde en iyi şey nedir?" diye sordular. "Hür olmak," diye cevap verdi.

" "Altının rengi neden sarıdır?" diye sordular. "Kıskananı çoktur da ondan," dedi.

" Boyuna faziletten dem vurup öğütlerinden hiç birini yapmayanlar, çok güzel sesler çıkardıkları halde, hiçbir şey hissetmeyen musiki aletlerine benzerler, " dedi.

" Diyojen, sürdüğü hayatı pek çoklarının beğendiğini, ama onların pek azının kendisini taklide koyulduklarını da bilirdi. "Pek itibarlı bir köpeğim ben!" diyordu. "Ama beni beğenenlerden hiç birisinde benimle ava çıkacak kadar cesaret yok."

" Bir gün, her tarafı mermer ve altın yaldızlarla süslü, muhteşem bir saraya girdi. Bu güzelliği bir müddet hayranlıkla seyretti. Sonra, bir öksürüktür tuttu onu. İki, üç defa arka arkaya öksürdükten sonra, kendisini sarayı gezdiren Frikya'lının suratına tükürdü, ve,"Kusura bakma!" dedi. "Tükürecek daha pis bir yer bulamadım."

" Pis yerlerde oturduğu için kendisine ileri geri söylenenlere şu cevabı verdi:"Güneş daha da pis yerlere girer, ama hiçbir zaman bozulmaz."

" Bir eşkıya, fakir olduğu için ona hakaret etti. Diyojen hiç kızmadı; sadece, "Bir adama, fakir olduğu için hakaret edildiğini hayatımda hiç görmedim," dedi. "Ama pek çok insanın hırsızlıklarından ötürü asıldıklarını gördüm."

" Diyojen'e, "İhtiyarladınız. Artık sizin dinlenmeniz gerek!" dediler. Diyojen "Niçin?" diye sordu. "Eğer koşucu olsaydım, koşunun sonuna doğru yavaşlamam mı gerekirdi? Tam tersine bütün gücümle koşmam gerek."

" Biri Diyojen'e sordu: "Ne zaman yemek yemeliyim?" Diyojen cevap verdi: " Zengin isen, canının istediği zaman; fakir isen, bulduğun zaman."

" Diyojen bir gün, bir adamın günahlarından temizlenmek için suda yıkanıp durmakta olduğunu gördü. Adama yaklaşarak, "Ey zavallı," dedi, bilmez misin ki sen bu suda sabaha kadar da yıkansan - nasıl gramer hatası yapmaktan kurtulamazsan- günahlarından da kurtulacağın yoktur."

" Bir gün sokakta giderken hakimlerin, devlet hazinesinden bir küçük şişe çalmış bir adama işkence yapmak üzere götürdüklerini gördü, ve dedi ki: "İşte, büyük hırsızlar bir küçük hırsızı yakalamış götürüyorlar."

" Onun ününü duyan Büyük İskender Atina'ya geldiğinde, kendisine ne gibi bir yardımı, iyiliği dokunabileceğini sorması üzerine, Diyojen: " Gölge etme, başka ihsan istemen" karşılığını vermiştir.

Gazi Çelebi (?-1322)

Sinop'ta bir hükümet kuran Pervaneoğullarının son hükümdarı Gazi Çelebi, Anadolu Selçuklularından Sultan Gıyaseddin Mesut II.'nin oğludur. Kahramanlığı ile tanınmış bir Türk beyidir. Babasının Moğollara esir düşmesi üzerine 1300 tarihinde babasının yerine geçmiştir. Asıl adının Sultan Altunbaş olduğu rivayet edilir. 1322'de ölmüştür. Türbesi Pervane Medresesi içindedir.

22 yıl hükümdarlık yapmış, oğlu olmadığından ölümünden sonra kızı bir süre babasının yerine görev yapmıştır. Bu arada Kastamonu'da hüküm süren Candaroğlu Süleyman Paşa, Sinop'taki karışıklık nedeniyle şehri 1323 tarihinde ele geçirdi. Buraya Vali olarak oğlu İbrahim Bey'i gönderdi.

İbrahim Bey (? - ?)

Candaroğlu Beyidir. Süleyman Paşa'nın oğludur. Hayatı hakkında fazla bilgi yoktur. Sinop beyi iken (1339) Kastamonu'yu almıştır. Hükümdarlığı kısa sürmüş ölümünden sonra Alaaddin Camii avlusundaki İsfendiyar oğulları türbesine gömülmüştür.

Celalettin Beyazıt (Kötürüm Beyazıt) (? - 1385)

Sinop'ta doğmuştur. 1336 senesinde Candaroğulları hükümdarı Adil Bey'in ölümü üzerine Sinop tahtına geçmiştir. Etrafındaki beyliklerle daima bir mücadele içersine girmiştir. Bir müddet sonra hüküm sürdüğü Sinop'ta öldü (1385). Mezarı Alaaddin Camii avlusu içindeki İsfendiyaroğulları türbesi içindedir.

Taşköprü(Kastamonu İlçesi), M.S. 1366 yılında Yağmur Bey'in oğlu Ali Bey tarafından Kastamonu Emiri Adil Bey'in oğlu Celaleddin Beyazıt (Kötürüm Beyazıt) adına yaptırılmıştır

Kastamonu'nun Araç İlçesi'nde Kötürüm Beyazıt Camii bulunmaktadır.

Sinoplu Mümin (Hekim)

Candaroğlu İsmail Bey himayesinde yetişmiştir. II. Sultan Murat adına 841 Hicri 1437'de Zahire-i Muradiye isimli Türkçe tıp kitabının yazarıdır. Fi't- tıp (Tıp hakkında) eserinde akıl hastalıkları, psikoloji ve nörolojiye 25 bölüm ayırmıştır.

Sarı Saltuk (1210 - 1290)

Sinop'ta doğmuş, çocukluk yılları burada geçmiştir. Sarı Saltuk, toplumun dışındaki düşmanlarla mücadele eden bir alp, bir kahramandır. İslâmiyet'i yaymaya çalışan bir İslâm misyoneridir.

Îsfendiyar Bey (? - 1440)

Sinop'ta doğmuştur. Kötürüm Beyazıt'ın 1385 yılında ölümünden sonra Beyliğin başına geçmiştir. Zamanı mücadeleyle geçmiştir. Yıldırım'la Timur ihtilafında Timur'u tutmuş, buna kızan Yıldırım, Sinop'a gelerek şehri kuşatmış ancak alamamıştır. Bir süre sonra Osmanlılara yenilen İsfendiyar Bey II. Murat ile sulh yapmıştır (1423). Uzun hayatı harplerle geçen İsfendiyar Bey, sabırlı, şahsiyet sahibi olmakla birlikte ilmi seven bilginleri koruyan da bir zattır. Oğlu için Türkçe bir Kur'an tefsiri yazdırmıştır. 29 Ocak 1440 tarihinde ölmüş, Sinop'ta aile türbesinde babasının yanına gömülmüştür.

İbrahim Bey 2 (? - 1443)

Candaroğlu İsfendiyar Bey'in oğludur. Babasının ölümünden sonra vasiyeti üzerine diğer kardeşleri onu hükümdar seçmiştir. Üç buçuk yıl süren hükümdarlığı olaysız geçmiş, Sultan Murat'ın kızı Selçuk Sultan ile evlenerek Osmanlı Hanedanı ile akraba olmuştur. Ölümünden sonra Sinop'taki türbesine gömülmüştür.

Kızıl Ahmet Bey (Cemaleddin)

Sinop ve civarında hüküm süren Candaroğulları soyunun sonuncu Beyidir. Kardeşi İsmail'in bey olmasına itiraz ederek Osmanlılara sığınmıştır (1443). II. Murat tarafından Bolu Sancakbeyi yapılmış, fakat Candaroğlu Beyliği'ni ele geçirmek için Osmanlı Devlet adamlarını kışkırtmıştır.

Fatih Sultan Mehmet'in Trabzon seferine Kastamonu üzerinden gitmesi üzerine kaçan İsmail Bey'in yerine Fatih, Kızıl Ahmet'i Bey yapmıştır (1461). Trabzon seferine katılan Kızıl Ahmet Bey'den, dönüşte Padişah Beyliğini geri almış, onu Mora Sancağına göndermiştir. Ancak Kızıl Ahmet Bey Mora'ya gitmemiş, önce Karamanoğulları'na sonra Uzun Hasan'a gitmiş. Fatih'in ölümü üzerine Padişah olan II. Beyazıt kendisini affedince İstanbul'a dönmüştür.

Seydi Ali Reis (? - 1562)

Büyük bir Türk denizcisi, alim ve şair olan Seydi Ali Reis, XVI. Yüzyilin önemli simalarından biridir. Şiirlerini Kâtibi Müsteşar adıyla yazdığı için Sinop'lu Kâtibi diye anılırdı. Soyca da Sinopludur. Küçük yaştan beri denizcilikle uğraşmış, ayrıca da fizik ile meşgul olmuştur.

Seyahatlerinde Çağatay ve Azeri lehçeleriyle şiirler yazmıştır. Diğer namlı kaptanlarla Akdeniz cenklerine iştirak etmiştir. 1553'te Mısır Donanması Komutanlığına tayin edilmiştir. Seyahatlerini Mirat-ül Memalik adıyla yazmıştır. Bundan başka Muhit, Miratül, Kainat adlı eserleri vardır. Ayrıca Ali KUŞÇU'nun astronomiye ait bir eserini de Türkçe'ye çevirmiştir.

Elmas Mehmet Paşa (1661 - 1697)

Sinop'ta doğmuştur. Bir gemi reisinin oğludur. IV. Mehmet'in Padişahlığı sırasında saraya alınmıştır. Saraydan çıkarak, Silahdarlık, Türakeşlik gibi mühim vazifelerle, 1688'de henüz 27 yaşında iken vezir olmuştur. 1664'te Sadrazamlığa getirilmiştir.

Sadrazam bulunduğu ikibuçuk sene zarfında muharebe meydanlarında başarılar kazanmış, Avusturyalılarla yapılan Zante Savaşı esnasında şehit düşmüştür.

Ömer Şifaî Dede (? - 1746)

Sinop'un Akliman köyünden olup, Şeyh Hasan adinda birinin ogludur. Kimya ile ugraşmiş, uzun seneler Bursa Yildirim Beyazit Darülşifasinda başhekimlik yapmiştir. 1746 yilinda ölmüş, Bursa'da gömülmüştür.

Rüştü paşa (Mütercim)

Osmanlıların son zamanlarında dört defa Seraskerlik ve dört defa da Sadrazamlık yapmıştır. Sultan Aziz'in tahttan indirilmesinde önayak olanlar arasında bulunmuş, İlk Meşrutiyetin ilanında da rol oynamış ve nihayet II. Abdülhamid'in kahrına uğramış ünlü bir şahsiyettir.

1811' de Sinop'ta doğmuştur. Hasan Ağa adlı birinin oğludur. Yeniçeriliğin kaldırılması üzerine nefer olarak 1825'de orduya katılmıştır. Orada okuma yazma öğrenmiş, Fransızca ile meşgul olarak askeri kitaplar tercümesine başlamış olup, bu yüzden mütercim adını almıştır.

II. Abdülhamid, Sultan Aziz'in katli konusunda katiller arasına da mütercim Rüştü Paşa'nın adını karıştırarak idam ettirmek istemiştir. Ancak Rüştü Paşa'nın mahkemeye getirilemeyecek kadar hasta olması üzerine bu düşünceden vazgeçilmiştir. Rüştü Paşa 1880 senesinde Manisa'da ölmüştür.

Tayyareci Nuri Bey

Sinop doğumlu Nuri Bey, 1911 yılında teğmen olarak topçu okulundan mezun olmuştur. 1912 yılının mayıs-haziran aylarında eğitim görmek için Fransa'ya gönderilmiş, pilot olarak yurta dönmüştür. Bröve tarihi 22 Haziran 1912'dir.

Balkan savaşında başarılı uçuşlar yapmıştır. Fethi ve Sadık Beylerin şehit düşmesi üzerine yarim kalan Istanbul-Mısır seferini tamamlamak için Prens Celalettin uçağı ile Yafa hava alanından rüzgarı arkasına alarak kalkış yapmış, fakat uçağı hız alamadığından önüne çıkan kayalara çarpmamak için, bir dönüşle hava limanına dönmek istemiştir. Ancak dönüş başarısız olmuş, fazla süratten uçak denize düşmüştür. Nuri Bey bu kazadan kurtulamayarak vefat etmiştir (25 Şubat 1913). Mezarı Istanbul'dadır.

Prof. Salih Zeki (1864 - 1921)

Ünlü matematikçi ve bilim tarihçimiz Salih Zeki, 1864 yılında Boyabat'ın Asarcık Kazaklı köyünde doğmuştur. Orta öğrenimini Darüşşafaka'da yapmıştır. 1886'da Paris'ten elektrik mühendisi ünvanıyla dönmüş, telgraf ve posta nezareti fen kaleminde görev almış, bir yandan da Darüşşafaka'da cebir ve mekanik dersleri okutmuştur.

Matematik, gökbilim, fizik, bilim tarihi ve felsefe konularında çok sayıda kitap yazmış, yazı yayımlamış ve çeviri yapmıştır. 02 Temmuz 1921'de İstanbul'da ölmüştür.

Mehmet Şerif Bey (Avcıoğlu) (1845 - 1929)

Sinop'lu Mustafa efendinin oğludur. Kırklareli Vize kasabası Çakıllı köyünde dünyaya gelmiştir. Mekteb-i Sultani 'nin ilk mezunlarındandır. 39 yıl Maarif Müdürlüğünde çalışmış, Priştine, Sakız, Ankara, Kastamonu'da Maarif Müdürlüğü yapmış, emekli olduktan sonra da Sinop Milletvekili olarak 5 yıl görev yapmıştır.

T.B.M.M. açılış günü en yaşlı üye olması sıfatıyla Meclis Başkanlığı'na seçilmiş ve meclisin ilk açılış konuşmasını yapmıştır.

Hasan Fehmi (1867 - 1933)

Sinop civarında Acara'da doğmuştur. Millet Meclisi'ndeki çalışmaları ve bazı eserleri ile tanınır. Medrese ve hukuk da okumuştur. 1908'de açılan İstanbul Meclisine Sinop'tan Milletvekili seçilmiştir. İttihat ve Terakki zamanında yeniliği savunmakla dikkati çekmiştir. T.B.M.M.'nin ilk dönem milletvekillerindendir.

Ceviz Ağacı, Hikmet-i Teşri, Kürsi-i İslamda bir Hitabe adlı eserleri ile Kur'an tercümesinin ilk forması yayınlanmıştır.

Dr. Rıza Nur (30.08.1878 - 08.09.1942)

Hekimliğe, edebiyata ve bilhassa Türk tarihine ait eserleri ile milletvekili, bakan ve sulh murahhası gibi sıfatlarıyla tanınmış olan Dr. Rıza Nur 30 Ağustos 1878 tarihinde Sinop'ta doğmuştur. 1902 yılında Askeri Tıbbiyeden Yüzbaşı olarak mezun olmuş, bir süre Tıp Fakültesinde öğretmenlik yapmıştır. 1903 yılında Kolağalığına terfi etmiş, 1905'de Gülhane Hastanesine Doçent, 1907 yılında da Askeri Tıbbiyeye Cerrahi Profesörü olmuştur.

1908 yılında Binbaşılığa terfi ettikten sonra, II. Meşrutiyet sonrasında kurulan Meclis-i Mebusan'a İstanbul mebusu seçilmiş, 1910 yılında askerlikten istifa etmiştir.

1911-1912 yıllarında Mora Müdürü olan Dr.Rıza Nur önceden mensup bulunduğu İttihat ve Terakki Partisine girmiştir. Siyasi faaliyetlerinden dolayı birkaç kez hapse girmiş 8 yıl sürgünde kalmıştır. 1920 yılında T.B.M.M.'ne Sinop Milletvekili olarak girmiştir. 09 Mayıs 1920'de toplanan ilk Bakanlar Kurulu'nda Maarif Vekili olarak Harici Bakanlığı görevinde bulunmuştur. 1921 yılında Moskova ve 1922 yılında Ukrayna'da yapılan anlaşmalara delege olarak katılmıştır. 1924 yılında Lozan Barış Antlaşmasına ikinci delege olarak katılmıştır. İkinci T.B.M.M.'ne Sinop Milletvekili olarak katılmıştır. 1926 yılında Milletvekilliğini bırakarak Paris'e yerleşmiştir. Edebiyat ve tarih üzerine çeşitli çalışmalar yapmış ve çeşitli eserler yazmıştır. 14 ciltlik Türk Tarihi adlı eseri en önemli eseridir. 29 Aralık 1926 yılında Rıza Nur Vakfı'nı kurmuş, Sinop'taki evini Kütüphanesi ile birlikte Vakfa bırakmıştır. 08 Eylül 1942'de İstanbul'da vefat etmiştir.

DR. RIZA NUR BEY'İN KÜTÜPHANEDE BULUNAN ESERLERİ :

  • Fenn-i Hitan.
  • Emrâz-ı Zühreviye'den Tahaffuz.
  • Kaçar Hanedanı ve Kaçarlar. (El yazması)
  • Salnâmey-i Devlet-i Âliye-i Osmaniye.
  • Devlet-i Osmaniye Tarihi.
  • Türk Tarihi. (12 cilt)
  • Samson ile Dalila. (Opera)
  • Fenn-i Cerrâhi Ortopedi.
  • Sünnet Çocukları ve Ebeveyn Sünnetçiler ve Doktorlar.
  • Tıbbiye Hayatından.
  • Sıhhi Tıbbi Makâlât.
  • 1323-1334 yıllarına ait Hava Saat Cetveli.
  • Gurbet Dağarcığı.
  • Türk Şeceresi.
  • Yeni Usûl Hitan ve Yeni Kıskaç.
  • Hürriyet ve itilâf Nasıl Doğdu, Nasıl öldü?
  • Hitândan Kan Gelmesi.
  • Hitân ve Frengi Emrâz-ı Zühreviye-i Saire.
  • Hitân'da İptâl-i Hüsn.
  • İdâm Mahkumu (Büyük hikaye)
  • Orta Anadolu'da Yunan Faciaları.
  • Rıza Nur'un Defteri
  • T.B.M.M. Sinop Mebusu Dr. Rıza Nur Bey'in Sıhhiye ve Muavenet İçtimaiye Vekaletine Muta kadim Raporu.
  • Deut Sche Zeıt Schreft für cherurgre.
  • Ana Mektepleri ve Sınıfları (El notları)
  • İlk Tedrisat Kanunu Layihası. (1.fasıl: Mektepler ve Teşkilâtı)(El notları)
  • Ana mekteplerin Talimatnamesi. (El yazması notlar)
  • Anadolu Maarifi Hakkında Rapor.(El yazması notlar)
  • Maarif Vekâleti Teşkilatı Kanunu İdaresi Hakkında Nizamname.
  • Hususi Harp Malumatları.(Yunan Harbi ile ilgili)
  • Tedrisat İptidaiye Müfettişlerinin Vazifesine Dair Talimatname.
  • Stude über die ritualme beschmei dung varne milich im asmani schnireiche.
  • Dr. Rıza Nur Bey'in Sıhhiye Vekile bulundukları zaman İstanbul'dan yaptıkları Muhaberat Dosyası. (Telgraf Örnekleri)
  • İstanbul'da bulunduğu zaman Dâr-ül-eytâmlar hakkında yaptıkları muharrerat ve Telgraf Suretleri.
  • Dr. Rıza Nur Bey'in Maarif Vekâletinde bulundukları zaman hazırladığı Daire-i Merkez Teşkilât-ı Kanunu . (Defter)(El yazması )
  • Dr. Rıza Nur Bey'in Maarif Vekaletinde bulundukları zaman hazırladıkları 1337 senesi bütçesi. (El yazması )
  • İlk Tedrisat Kanunu Lâyihası.(El yazması notlar)
  • Orta Tedrisat Kanunu ve Talimatnamesi. (El yazması notlar)
  • Mahrem Harp Raporları.
  • Arap Şiir Biliği yahut El-Âruz.
  • Tamga Ou Tag Marque Au chaud sur le Chevaux A Sınope.(Fransızca )
  • Oughouz-Name Epope Turque (Türk destanı)(Fransızca )
  • La zone Turque et son Extensıon les obstacles opposes a cette Extensıon.
  • Capıtolo XVI-XVII- (Fransızca)
  • Revv de Turvulugıe (Türk Bilik Revüsü) (Fransızca)
  • Hücumlara Cevaplar.
  • Janet'in Düğünü (1 perdelik gülümlü opera)
  • Hürriyet ve İtilâf Nasıl Doğdu ve Nasıl öldü?
  • Kaygusuz Abdal Gaybı Bey .İlk Büyük Bektaşi Şairi.
  • Ali Şir Nevai
  • Tanrıdağ Mecmuası.İlmi,edebi Türkçü.C.1 No:1- 17.
  • Türkistan'ın Coğrafi Vaziyeti.

KÜTÜPHANENİN KURUCUSU DR. RIZA NUR BEY'İN ESERLERİ :

  • Servet-i Şahane ve Hakkı Millet 1324 İstanbul
  • Meclis-i Mebusan'da Fıkralar. 1325İstanbul
  • Tıbbiye Hayatından. 1327 İstanbul
  • Cemiyet-i Hafiye. 1330 İstanbul
  • Fenni Hitan. 1332 İstanbul
  • Hürriyet ve İtilaf Nasıl Doğdu, Nasıl Öldü.? 1335 İstanbul
  • Gurbet Dağarcığı. 1919 Mısır
  • Samson ve Dalila 1921 Sinop
  • Janet'in Düğünü. 1921 Sinop
  • Türk Tarihi (12 cilt) 1924-1926 İstanbul
  • Şecere-i Türk. 1925 İstanbul
  • Uğuzname . 1926
  • Hayat ve Hatıralarım. 1929 Paris
  • Türkiye'nin Yeni Baştan İhyası. 1929 Paris
  • Hilal'in Tarihi. 1933
  • Şehname ve Firdevsi. 1934
  • Namık Kemal. 1936
  • Hücumlara Cevaplar. 1941
  • Lozan Hatıraları. 1991

Yusuf Kemal Tengirşenk (1879 - 1969)

1879'da Boyabat'ta doğmuştur. Babasının Kadılık yaptığı Kastamonu Taşköprü ilçesinde Rüştiye'de, İstanbul'da Numune Terakki Okulu'ndan mezun olmuş, 1891 yılında Fatih Askeri Rüştiyesi'ne girmiştir. Kuleli Askeri Lisesi son sınıfında iken bazı öğrenci olaylarına katıldığı için okuldan çıkarılmıştır. Boyabat'a dönerek maliyede memur olarak çalışmış, daha sonra İstanbul'a gelerek hukuk eğitimini görmüştür.

Bir süre avukatlık yaptıktan sonra II. Meşrutiyet'in ilanı ile Kastamonu'dan Milletvekili seçilmiş, 31 Mart olayından sonra Fransa'ya giderek doktora yapmıştır. İkinci doktorasını İngiltere'de yaptığı sırada II. Dünya Savaşı başlamış, Türkiye' ye dönmek zorunda kalmıştır.

Son Osmanlı Meclisi'ne yine Kastamonu'dan Milletvekili seçilen Tengirşenk bu meclisin kapatılması ve üyelerinin Malta'ya sürülmesi üzerine Ankara'ya geçmiş ve ilk T.B.M.M.'de İktisat Bakanı olmuştur.

Atatürk tarafından Rusya'ya gönderilen Tengirşenk Moskova Antlaşmasını imzalamıştır. Hariciye Bakanlığı görevinde de bulunmuş, İstiklâl Savaşı sonuna kadar bu görevde kalmıştır. İsmet Paşa'nın Lozan'a Hariciye Bakanı olarak gitmesi için bu görevden istifa etmiştir. Cumhuriyet devrinde Adliye Bakanlığı yapmış, bu arada Ankara Hukuk Fakültesi'nde Ekonomi Profesörlüğü görevinde bulunmuştur.

1946'da Demokrat Parti'den Sinop Milletvekili olmuş, 1960 ihtilalinden sonra teşekkül eden kurucu meclise üye olarak en yaşlı üye sıfatıyla başkanlığa getirilmiştir.

1969 yılında İstanbul'da vefat etmiştir.

Şevket Bey (Peker) (1880 - 1936)

Sinop'lu Hacı Ömerzade Hüsnü Efendi'nin oğludur. Mekteb-i İdadi ve hukuk tahsili yapmıştır. T.B.M.M.'nde birinci dönem Sinop mebusu olarak görev almıştır. Avukatlık, adliye, encümen katipliği, tutanak katipliği, defteri hakani encümeni mazbata muharrirliğinde ve Samsun İstiklâl mahkemesi üyeliğinde bulunmuştur. 18 Kasım 1936' da vefat etmiştir. Mezarı Sinop'tadır.

Kemalettin Sami Paşa (1884 - 1934)

I. Dünya Savaşı ve Istiklâl Savaşında yararlılıklar ile tanınmış değerli komutanlarımızdandır. Balkan Harbinde sağ kolu sakat kalmıştır. Sakatlıktan yılmamış, I. Dünya Savaşında çeşitli cephelerde fedakarlıkla çalışmış, onüç yerinden yara almıştır. Ayni fedakarlığı Istiklâl Harbinde de göstermiş yirmiiki yara da bu harpte almıştır.

16 Mart İstanbul İşgali faciasından 10.Kafkas Fırkası Komutanı sıfatıyla İstanbul'da bulunmuş ve o acının hıncını almak için Anadolu'ya geçmiştir. Anadolu Muharebelerinin hepsinde yer almış IV. Kolordu'yu Büyük Taarruz'da kumanda etmiştir. İstiklâl Harbi sonunda T.B.M.M.'de Sinop Milletvekili seçilmiştir. Ardından Berlin Büyükelçiliğine gönderilmiş 1933 yılında Almanya'da önemli bir otomobil kazası geçirerek başından yaralanmış ve uzun süre hasta yattıktan sonra kurtulmuştur. Kemalettin Sami Paşa Almanya'da ölmüştür (1934). Cenazesi İstanbul'a getirilmiştir.

Cevdet Kerim İncedayı (1893 - 1951)

Türk Subayı, siyaset ve devlet adamıdır. 1893 tarihinde doğmuştur. 1914 yılında Harbiye'yi bitirmiş, I. Dünya Savaşı'na katılmış, Kafkas Cephesinde savaşmıştır.

Savaş dönüşünde girdiği Harp Akademisini 1925 yılında bitirmiştir. Milli mücadeleye katılmış, Kurtuluş Savaşından sonra Kurmay Binbaşı rütbesinde iken ordudan ayrılmış ve siyasete atılmıştır.

1935-1951 yılları arasında Milletvekilliği yaptığı dönemde1940-41 yılları arası Ulaştırma Bakanlığı, 1946-47 yılları arası Bayındırlık Bakanlığı yapmıştır. 1951 yılında vefat etmiştir.

Ferit Dikmen (1900 - 1973)

1900 yılında Sinop'ta doğmuştur. Tahsilini pek ilerletemeyen Dikmen, hayata esnaf olarak atılmış ve sonradan kendini yetiştirmiştir. Ferit Dikmen Sinop'a gönül vermiş ve ona aşık bir insandı. Bu aşkını Sinop hakkında yazdığı şiirlerinde de dile getirmiştir. 1973 yılı 23 Şubat'ında vefat etmiştir. Ferit Dikmen'in Sinop'a sevgi dolu şiirlerinden biri şudur.

Limanında gezilir hem yüzülür.
Her yanında kır sofrası düzülür.
Yerden gökten neşe, hayat sürülür.
Nice kral, emir, beyler görmüşler.
Almak için birbirini kırmışlar.
Bu Sinop'ta kimler sefa sürmüşler.

Eserleri :
  • Sinop Tarihine Ait Derleme Bilgiler.
  • Limanda Bir Ses.
  • Tarih-i Cihâd-ı Ekber (El yazısı ile müsvedde olarak yazılmış çeşitli notlar.)
  • Ferit Dikmen'e gönderilmiş 5 adet mektup.
  • İstiklâl Savaşında Sinop.
  • Ferit Dikmen'in Ardından.


Ahmet muhip Dıranas (1908 - 1980)

Cumhuriyet dönemi Türk şiirinin usta sanatçılarından biridir. 1908 yılında Sinop'ta doğmuştur. Ilkokulu Sinop'ta okumuş, Ortaögrenimini Ankara Erkek Lisesi'nde tamamlamıştır. Lisede iken Muhip Atalay imzasıyla ilk şiiri 1926 yılında Milli Mecmua'da yayınlanmıştır. Ankara Hukuk Fakültesi'ndeki ögrenimini yarıda bırakarak Güzel Sanatlar Akademisi Kütüphane Müdürlüğü görevi ile Istanbul'a gitmiş, bu görevi sürdürürken Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümünde öğrenimini tamamlamıştır.

1930-32 yılları arasında Hakimiyet-i Milliye gazetesinde çalışmış, daha sonra Dolmabahçe Resim ve Heykel Müzesi Müdür Yardımcılığı görevinde bulunmuştur. Ankara'ya döndükten sonra 1938-1942 yılları arasında Halkevleri Kültür ve Sanat Yayınlarını yönetmiştir. II. Dünya Savaşı sırasında, Ağrı'da 3 yıl Yedek Subaylık yapmıştır. Ünlü Ağrı Şiiri ile Gölgeler Piyesi o dönemin ürünüdür.

1946 yılında Çocuk Esirgeme Müdürü, 1957 yılında Çocuk Esirgeme Kurumu Başkanı olmuş birkaç kez de Milletvekilliğine adaylığını koymuştur.

Anadolu Ajansı Yönetim Kurulu Üyeliği, Devlet Tiyatrosu Edebi Kurul Başkanlığı, İş Bankası Yönetim Kurulu Üyeliği'nde bulunan Dıranas 21 Haziran 1980 'de Ankara'da ölmüştür. Mezarı Sinop 'tadır. Çeşitli dergilerde yayınlanan şiirlerini "ŞİİRLER(1974)" adlı kitabında toplamıştır. Diğer şiir kitabı "Kırık Saz (Tevfik Fikret'in şiirlerinin günümüz diliyle söylenişi,l975)'dir. Tiyatro türündeki başlıca eserleri, Gölgeler(1947), Gölgeler ve Çıkmaz(1977)'dır.

Hava keskin bir kömür kokusuyla dolar,
Kapanırdı daha gün batmadan kapılar,
Bu, afyon ruhu gibi baygın mahalleden,
Hayalimde tek çizgi bir sen kalmışsın, sen!
Hülyasındaki geniş aydınlığa gülen
Gözlerin, dişlerin ve ak pak gerdanınla
Ne güzel komşumuzdun sen, Fahriye abla! ...

Özlü Sözleri :
"Sigara içmeyen adam, bacası tütmeyen eve benzer."
"Sinop'un Gündoğrusu eşkıyaya benzer; Kale kapısından geçerken, aniden önünüze çıkar."


Dr. Muhit Tümerkan (1906 - 1977)

1906'da Sinop'ta doğmuştur. 1950-54 yıllarında iki kere Sinop Milletvekili seçilmiştir. İstanbul Haydarpaşa Numune Hastanesi Başhekimliği, laboratuar Şefliği, Sağlık ve Sosyal Yardım Müdürlüğü, Avrupa Konseyi Danışma Kurulu üyeliği ve İstanbul Kızılay Kan Merkezi Müdürlüğü görevlerinde bulunmuş, bilim adamı olarak kan grupları üzerinde çalışmalar yapmıştır. 77 yaşında İstanbul'da vefat etmiştir.
 
Geri
Üst