Somatizasyon bozukluğu

*MeleK*

♥Ben Aşık Olduğum Adamın Aşık Olduğu Kadınım♥
Somatizasyon bozukluğu
Somatizasyon bozukluğu daha çok kadınlarda görülen, genelde 30'lu yaşlarda başlayan ve tedavi edilmezse bir ömür boyu sürebilen bir hastalıktır.
Oldukçada yaygın olan bu hastalığın tipik belirtisi, fiziksel hastalık bulguları ile seyretmesine rağmen yapılan tüm muayene ve tetkiklerde bu hastalığa ait hiçbir iz bulunmamasıdır. Bu fizik belirtiler, baş ağrıları bel ağrıları vb. her türlü bölgede ağrılar, uyuşmalar, titremeler, kalp hastalığını taklit eden belirtiler başta olmak üzere bir çok çeşit bulgu olabilir. Bu hastalar genellikle bir dahiliye ve fizik tedavi bölümüne başvururlar. Bazen yanlışlıkla başka bir hastalık tanısı konulup ilaç verildiği olursa da sonuçta aslında fiziki (organik) bir hastalığı olmadığı ortaya çıkar. Bu söylendiği zaman hasta tatmin olmaz ve başka doktora gider. Giderek gitmiş olduğu doktorların, hastanelerin, dispanserlerin sayısı artarken, kullandığı ilaçların artıkları bir çuvalı doldurmaya başlar. Çekmeceler eski tahliller ve filmlerle doludur. Her yeni gittiği doktora bunları da taşır. Doktorun bunları dikkatle incelemesini ve sonuçta gerçek hastalığını bulduğunu söylemesini bekler. Sonuçta kullandığı ilaç ya da aldığı moral telkin, 15 gün etkisini gösterir. Yine şikayetleri başlar başka bir doktora gitmek ister. Genelde çok söylenmesine karşı psikiyatristlere kolay gelmezler, gelse de psikiyatri tedavisini sürdürmeye isteksizdirler. Çünkü hastalığın bir tür psikiyatrik hastalık olduğunu kabullenmezler.

Hastanın eşi ve yakınları önce panik halinde hastalarını doktorlara götürürken daha sonra sende bir şey yokmuş, niye hala inanmıyorsun, doktora gitmek için ısrarlısın gibi sözlerle hastaya yüklenirler. Hasta ise hastalığını savunur. Sonuçta kavga dövüş tekrar bir dahiliye hekimine yada dispansere giderler. Bu noktada hasta yakınları da yanılgı içindedir. Çünkü hastalığı yok değildir, ciddi bir psikiyatrik hastalığı vardır ve başlarına pek çok iş açacaktır.

-Çıkardığı sorunların en önemlisi sağlık kurumlarına olan yüksek harcamadır. Hasta ve yakınları geri dönüp baktıklarında milyonlarca lira para harcadıklarını görecektir. (Bir hastamız sağlık giderleri için evini sattığını belirtmişti.)
  • Bazı kurumlarda suistimale uğrayabilirler
  • Yersiz ve gereksiz ilaç kullandıkları için gerçekten hasta olabilirler.
  • Sürekli hastalıktan yakınan hastalıktan konuşan kişi kendisi de huzurlu olmaz ailesine de huzur vermez.

Tedavi yaklaşımında biz önce hastaya ve ailesine bunun psikiyatrik bir hastalık olduğunu anlatmaya çalışırız. Bu özellikle hasta tarafından kolay kabullenilmez. Hatta bazı hastalar 'ben deli miyim?' gibisinden alınganlık gösterebilir.

İkinci aşama bunun tedavisinin uzun sürebileceğini, hayata bakış açısını, yaşam tarzında değişiklik yapması gerekebileceğini anlatmak ve uzlaşmaktır. Bu uzlaşma gerçekleşirse hastaya psikiyatristin onayı olmadan (O da bir doktordur, tıbbi hastalıkları bilir.) başka bir hekime yada tahlil ve tetkike yönelmemesi kuvvetle öğütlenir.

Son aşama analitik bir yaklaşımda bu hastalığın psikolojik ve yaşamının içinde gizli gizli köklerini aydınlatma ve çözümlemedir.

Bu hastalar bazı hekimlerin tercihinin tersine, ilaçla tedaviye yanıt vermezler. Birçok hekim hastasını ilaç kullanmaya yönelik şiddetli arzusuna direnemez ve ilaçla tedaviye yönelebilir. Oysa dikkatli bir psikiyatrist araştırırsa hastanın diğer hekimlerce yerli yersiz verilip birçok psikiyatrik ilaç kullandığını ve yararlanamadığını görür. Sonuç olarak 1 yıllık bir psikoterapi süresince tedavi şansı % 80 'e kadar çıkar. Bu tedavi sadece hastalığının iyileşmesini değil, hayata yeni bir bakış açısı ile bakmasını da sağlayabilir.
 
Geri
Üst