Takım Oyunu mu, O da Ne?

Bilge Gökçen

Yeni Üye
Üye
Takım Oyunu mu, O da Ne?
TAKIM OYUNU MU, O DA NE?


Yazan: Oylum Çağan


Takım oyunu… Röportaj yaptığım, sohbet ettiğim, fikir sorduğum herkesin ağzında bu söz. Herkes takım oyunun kendisi için ne kadar önemli olduğunu anlatıp duruyor. Peki, iş dünyasında takım oyunu ne kadar oynanıyor? Ya da birbirinden hoşlanmayan insanların oynadığı takım oyunu kuruma ne kadar fayda sağlıyor?

Herkesin bir bahanesi var birbirinden hoşlanmamak için. Ayşe Ali’nin ukalalığından dertli, Ali Ayşe’nin kendini beğenmişliğinden… Mehmet Zeynep’in toplantılarda öne çıkmaya çalışmasına tahammül edemiyor, Zeynep Mehmet’in pasif bir karakter olduğunu ve ekibi yavaşlattığını düşünüyor.

Toplantılar “bitse de gitsek” havasında geçiyor. Herkes bilindik, önceden hazırlanmış, yaratıcılıktan uzak fikirlerini ardı ardına sıralamak, böylece “sırasını savmak” istiyor. Aslında hepsi işlerini çok seviyorlar ama… Bir de şu sevmedikleri insanlar olmasa etraflarında.

Peki Ayşe yerine Selin gelse, Mehmet yerine Yılmaz. Bir şey fark edecek mi? Daha mı çok sevecekler yeni gelenleri? Herkes tam da birbirinin istediği gibi olabilir mi? Olmak zorunda mı? Çok basit sorular bunlar, değil mi? Hepsine vermeniz gereken cevabı biliyorsunuz. Peki, içinizdeki sesin verdiği gerçek cevapları dinleyebiliyor musunuz?

Aslında hepimiz etrafımızdaki insanların tam da istediğimiz gibi olmasını arzuluyoruz. Etrafımızdakiler de bizim istedikleri gibi olmamızı istiyor. Değiştirmeden anlaşmanın mümkün olduğuna inanmıyoruz çünkü. Çok sesliliğin, çok renkliliğin getireceği farklı bakış açılarının bize ve çalıştığımız kuruma sağlayacağı faydaların farkında değiliz. Siyah-beyaz Türk filmlerindeki gibi salt iyi ve salt kötülerin dünyasında yaşadığımızı sanıyoruz hâlâ. Kendimizden olmayanı kötü bilip, kötülerin dünyasına girmemek için ondan uzak duruyoruz.

Ama hayatın gittiği yerde bu düşüncelere yer yok. Çokuluslu sermayelerin dünyasında sizin kimi sevip kimi sevmediğinizi hiç önemli değil. Önemli olan onunla ne kadar uyumlu çalışıp ne kadar çok ürettiğiniz. Batılı düşüncenin rasyonalizmi sizi tüm duygusallıklardan soyutlanmaya davet ediyor. Çünkü üretim odaklı insan istiyorlar, duygu odaklı değil.

Eğer yarının iş dünyasında varlığınızı sürdürmek istiyorsanız etrafınızdaki insanlara farklı bir gözle bakıp, birbirinizin eksik yönlerini nasıl tamamlayabileceğinizi düşünmeye başlayın derim. Takım olmanın gereklerini düşünün, farklı pozisyonlarda görev alan birbirinden çok farklı insanların birbirlerini zafere taşıyabileceğini unutmayın.
 
Geri
Üst