Tarihin en başarılı on hükümdarı

*MeleK*

♥Ben Aşık Olduğum Adamın Aşık Olduğu Kadınım♥
Tarihin en başarılı on hükümdarı
Türklerin İslamiyet ilk tanışmalarının üzerinden 1200 (806–2006) yıl geçti. Aradan geçen 1200 yılın yaklaşık olarak 1000 yılında, Müslüman Türk milletinin kurduğu devletler dünyanın yegâne hâkimi oldular.
Tarihimizi karalamak için içerden ve dışardan yapılan faaliyetler neticesinde, koskoca tarihimizi neredeyse gündemden çıkaracaklardı. Kendi kafalarına göre yazdıkları uydurma tarihleri insanımızın önüne koydular.
Öyle yaptılar ki; sanki ilkbahar rüzgârları ile dünyaya gelmiş, son bahar rüzgârı ile de gitmeye hazır bir millet ortaya çıkardılar.
İslam dini ile şereflenen Türkler tam tamına 1000 yıl, on asır her bakımdan dünyanın tek hâkimiydi. Bunu inkâr etmek, güneşin varlığını inkâr etmek gibi bir şeydir. Çok açık bir ifade ile denilebilir ki; dünya medeniyetten, insanlıktan, bilgiden, bilimden ve evrensel insan haklarından bahsedebiliyorsa bunun tek sebebi İslam dinidir.
İslamiyet olmasaydı, bugün dünyada ne insanlıktan, ne bilgiden nede medeniyetten bahsedilebilirdi. İslamiyet'in teorik olarak ortaya koyduğu projeyi, uygulama safhasına Müslüman Türkler koydu. Kur'an, Sünnet ışığında dünyaya ve insanlığa yön veren Müslüman Türk milletidir.
Türk milletinin 12 asırlık İslamiyet tarihinde yüzlerce devlet adamı ve komutan yetiştirmiştir. Miladı 800'den 2006 yılına kadar hükümdar, devlet başkanı, kumandanlardan tespit ettiğimiz yüz şahsiyet arasında yaptığımız çalışma neticesinde 1200 yıllık dünya tarihinin ilk on liderini ve kumandanını tespit ettik. Bunları yaparken, tespit edilen on tane kıstas dikkate alındı. Elimizde ki, kaynaklardan ulaştığımız bilgilerle yapılan çalışma neticesinde aşağıdaki sıralamaya ortaya çıktı.

1200 YILLIK DÜNYA TARİHİNİN EN BAŞARILI
ON DEVLET BAŞKANI-HÜKÜMDARLAR, PADİŞAHI
1–Fatih Sultan Mehmed
2–Yavuz Sultan Selim
3–Osman Gazı
4–Murad Hudavendigar
5–Gazneli Mahmud
6–Satuk Buğra Han
7–Sultan Tuğrul
8–Sultan Alparslan
9–Orhan Gazı
10–Sultan Murad


FATİH SULTAN MEHMED HAN


Hangi kıstas dikkate alınırsa alınsın, dünya tarihinin en büyük hükümdarı Fatih Sultan Mehmed Handır. Fatih Sultan Mehmed, evvelde çok iyi bir eğitim almış, çağının bütün müspet bilgilerine vakıftı.
Roma tarihi, başka tarihler, Laerce, Herodot, Tite–Live, Quinte–Curse, Papa'ların, Almanya imparatorlarının, Fransa ve Lombardiya krallarının vak'a–nüvisleri, okuduğu tarihler arasındadır. İtalya'nın coğrafyasını, bütün teferruatı ile bilir. Avrupa'daki bütün hükümetleri de tanır. Büyük bir Avrupa haritasını yanından eksik etmez. Askeri ve coğrafi ilimleri büyük bir zevkle inceler."(1)
Fatih Sultan Mehmed beş tane yabancı dil biliyordu. Bu diller Rumca, İtalyanca, Farsça, Arapça ve İspanyolcaydı. Fatih 19 yaşında Osmanlı tahtına oturmuştu. Fatih'in tahta oturduğu yıllarda, Hıristiyan Batı, tarihinin en karanlık dönemini geçiriyordu.
Fatih, Bizans'ın fethi ile başladığı faaliyetleri ile kısa zamanda o kadar önemli mesafeler aldı ki, bütün dünyada hayranlık uyandırdı. Fatih'in gayrı Müslimlere yaptığı muameleye, 21. asrın dünyası halen ulaşmış değildir.
Orta Çağda, savaşarak teslim aldığı bir kente yaptığı muameleye bakalım.
Anlatacağımız hadiseyi bizzat yaşamış, olan Bizans'ın Hıristiyan tarihçisinden dinleyelim.
"Sultan, Ayasofya'nın önüne gelince atından indi… Patrik ve bütün halk yerlere kapanarak çok ağladılar. Fakat Sultan, onlara eli ile susmalarını işaret etti. Sükûnet teessüs edince Patrik'e seslendi:
–Ayağa kalk! Ben, Sultan Mehmed, sana ve arkadaşlarına ve bütün halka söylüyorum ki, bugünden itibaren artık ne hayatınız ve ne de hürriyetiniz hususunda, benim gazabımdan korkmayınız, dedi.(2)
Fatih sadece dirilere insan hakkı tanımadı, ölülere de saygısı olan bir hükümdardı.
Son Bizans imparatorunun cesedini arattırır. İmparatorun naşı cesetlerin arasında bulunmuştur ve Fatih kendisine dini tören yaptırmış, gereken saygıyı göstermiştir.(3)
Batılı tarihçiler Fatih Sultan Mehmed Han için şunları söylediler:
"Türk dünyası için Fatih, günümüze kadar, bütün imparatorların en büyüğü olup, beşer tarihinde başka herhangi bir hükümdarın kendisi ile mukayese edilmesi müşkildir."(4)
Sultan Mehmed Han'ın çağdaşlarından İtalyan tarihçi Langusto, Sultan Mehmed için şunları söyler.
"… Asıl tavırlı, hürmetten fazla haşyet telkin eden, nadiren gülen, şiddetli bir öğrenmek ıhtırası ile yanan, gayelerinde inatçı ve her mevzuda kendinden emin. Her şeyi öğrenmek isteyen zeki ve araştırıcıdır. Sefahat iptilası yoktur. Cihanda ancak tek imparatorluk ve tek saltanat olmalıdır fikrinde, bu ittihadı tahakkuk ettirmek için de cihanda İstanbul'dan daha münasip yer olmadığı kanaatindedir."(5)
Giritli büyük Yunan âlimi Georgios Trapezuntios, İstanbul'un fethinde 58 yaşındaydı. Sultan Mehmed'le büyük İskender, Sezar ile kıyas ettikten sonra şöyle der:
"Bir kelime ile gelmiş geçmiş bütün hükümdarlardan büyüktür."(6)
Fatih, savaşta korkusuz, barışta mütevazı ve merhamet doludur. Askerlerinin moralini yüksek tutmak için en ön safta savaştığına çok defalar şahit olunmuştur. Macarlar ile yapılan savaşta, düşman askerleri ile kılıç kılıca savaşır. Hammer bu durumu şöyle haber veriyor "Fatih bir aslan gibi dövüştü" bu vuruşmada Fatih üç ayrı yerden ciddi biçimde yaralanır. Bu çarpışma o kadar şiddetli ve karışık olmuş ki, bir ara Fatih üç düşman askerinin arasına kalmış, üçünü de kılıç darbesi ile öldürmüştür.(7)
Batılı tarihçiler Fatih Sultan Mehmed Han için şunları söylediler:
"Türk dünyası için Fatih, günümüze kadar, bütün imparatorların en büyüğü olup, beşer tarihinde başka herhangi bir hükümdarın kendisi ile mukayese edilmesi müşkildir."(8)
"II. Mehmed, nice hükümdarlar gibi, diğer dinlere karşı düşmanlık fikrine tamamen yabancıydı. İstanbul şehrinin imarı bakımından, bir Müslüman Justinyen gibiydi. Ortodoks ruhanilerin çoğu, kendi dinlerinin bu garip koruyucusuna karşı minnettardırlar ve minnetlerini her vesile ile gösteriyorlardı… II. Mehmed'in saltanat devri, Asya ve Avrupa'nın birçok hanedanı için, Kıyamet Günü'nden nişane gibi görünüyordu."(9)
Alman Tarihçi A.D. Mordtmann Fatih için şöyle der:
"Dünya tarihinde bir dönüm noktası yaratmış, doğu ile batının kapısında durmuş, her iki alemin kültürünü nefsinde toplamış bir insandır."(10)
Nerden bakılırsa bakılsın, dünya tarihi Fatih gibi bir hükümdarı bir defa gördü, bir daha görür mü? Allah bilir. Tartışmasız sıralama da bir numaraya oturmuştur.


YAVUZ SULTAN SELİM HAN

Yavuz Sultan Selim Han, dünya tarihinin yetiştirdiği en büyük hükümdarlardan olduğu gibi, tarihin en büyük cihangirlerinden de biridir. Devlet ve millet söz konusu olduğunda sertleşir, kimsenin gözünün yaşına bakmazdı.
Yavuz Sultan Selim Han, istişare yapmadan hiçbir işe başlamazdı. Uzun uzun istişareler yapar, işin ehli ile karar alır, karar alındı mı, konu onun için kapanmıştır. Yakın çevresine şöyle der:
–Herhangi bir iş hususunda karar almadan önce isteyen istediği görüşü beyan etsin. Karar alındıktan sonra, kararın aleyhine konuşanı zinhar cezalandırırım.
Yavuz çok sert karakterlidir. Korkusu bütün devlet erkânının yüreklerine sınmıştır. Böyle sert yapıdaki bir sultan, sertliğinin aksine tarihin en merhametli sultanlarından biridir. Tarihte onun kadar ağlayan başka bir Hükümdar bulmak zordur.
Yavuz'un ne yaman bir hükümdar olduğunu şu hadise ortaya koymaktadır. Yavuz, İslam hilafetini üzerine almıştır. Halifelik sıfatı ile ilk Cuma namazını Halep'te kılmaktadır. Hatip hutbede Cuma hutbesini okumaktadır. Hatip hutbeyi Yavuz adına okuyor, Yavuz'un sıfatlarını sayarken şöyle der:
"Hakımü'l–Haremeyn"
Hatibin bu hitabı, Sultan Yavuz'da üzerinde olumsuz etki yaptı. Tarihçi Öztüna, bu meseleye şöyle bir açıklama getirir:
"Hatip, Yavuz'un haberi olmadan bu hutbeyi, hazırlamış ve okumuş olamaz. Hatibin,"Hakım" kelimesini kullanacağını Yavuz bilmektedir. Fakat Yavuz o esnada kendisine gelen bir heyecan, tevazu yada ilham ile "hakim" kelimesini "hadim"e çevirir.(11)
Miladı 1516 yılına kadar "Hakımü'l–Haremeyn" diye anılan Halifeler, bu tarihten itibaren Yavuz'un düzeltmesi ile "Hadimu'l–Haremeyn" şeklinde bütün İslam dünyasının camilerinde Cuma hutbelerinde okunmaya başlanır.
Hatip hutbeden inerken, Yavuz Sultan Selim Han'da, üzerine oturduğu kılımı kaldırır, camının taş zeminin de secde eder. Caminin içi dişi cemaatle doludur. Cihan Hükümdarının bu hareketi, cemaati galeyana getirir. Duygular coşmuş, gözler pınar olmuştur.
Bu hadiseye tarihçilerin yorumu şudur:
"İslâm tarihinde diyânetperverliğin bu derece üstün başka bir misali bulunmaz dense yeridir" der ve Yavuz Selîm'in bu suretle şair Kâ'b bin Züheyr'in kasidesine karşı hırkasını vermiş olan Peygamber Aleyhisselâm'a imtisal etmiş olduğunu kaydetmektedir.
Rıdanıye'de ordunun en önünde düşmanla göğüs göğüse savaşmaktadır. Bu durumu gören yakın çevresi, Yavuz'a biraz geri çekilmesi için ricada bulunur:
–Sultanım! Allah korusun siz şehid olursanız ordu ve devlet başsız kalır.
Yavuz çevresinin bu ikazına aldırmaz:
–Biz Fatih torunuyuz, çadır içinden savaş idare etmeyiz, diyen tarihin şanlı Yavuz'u, 2. büyük meydan savaşını kazanıyordu.
Tarihçi Öztuna'da şu notu düşmektedir:
"Ülkesinin her tarafında yanız adaletin hâkim olmasını istedi. Boş vakitlerini, âlim ve ediplerin meclislerinde geçirmekten hoşlanırdı. İlmi sever, ulemaya hürmet ederdi."(12)
Yavuz'a niçin güzel ve süslü elbiseler giymediği sorulduğunda o şu tarihi cevabı verir:
–Vezirlerin ve beylerin süslü giyinmeleri padişahlarına saygıdan ileri gelir. Biz kime şirin görünmek için süslü giyinelim ki? Bizim padişahımız Allah, vücudun dışına değil, içindeki cevhere, imana bakar.
Asya ve Afrika'daki fetihler Osmanlı'yı gerçek bir cihan devleti haline getirdi. Osmanlı'nın her sahadaki gücü, dünyanın diğer bütün devletlerinin gücünden fazlaydı.

"Daha kalsa dünya meydanlarını,
İki şehsuvara dar bulacaktı.
Takvimler gününden gün almasalar,
Belki karadeniz ak olacaktı.
Ağlasın taşlara kapanıp tarih,
Selîm'ler gelir de Yavuz'lar gelmez!"


OSMAN GAZİ

Osman Gazi dünya tarihinin en büyük devletinin kurucu lideridir. Sağlam yapılar, sağlam temeller üzerine kurulur. Tarihin en büyük devletinin temellerini atan liderinde, aynı orantıda büyük bir şahsiyet olması gerekir.
Osman Gazi, çok genç yaşta aşiretinin işlerini ele almıştı. İlgi alanına giren herkesin gözü bu genç delikanlının üzerindeydi. Aşiretten, beyliğe, beylikten devlete sonrada imparatorluğa giden yol, Osman Gazi’nin koyduğu ilkelerle yürüdü.
Osman Gazi'nin ne çapta lider olduğunu anlamak için, karşı tarafın ona nasıl baktığına dikkat etmek lazım.
Hıristiyan köylüler köylerinin Osman Bey'in idaresi altına girmesi için adeta dua eder olmuşlardı. Hatta köylüler Hıristiyan Tekfurlara sığınmak yerine Osman Bey'e tabi olmağı tercih ediyorlar ve onların himayesinden faydalanıyorlardı.(13)
Osman Bey, yaşantı olarak elinin altında olan halk kitlesinin en alt gelir gurubunu kendine ölçü olarak almıştır.
Osman Bey vefatına kadar devlet hazinesinden maaş almamış, babasından kendisine kalan sürülerin geliri ile geçimini sağlamıştır. Osman Gazi Ölümünde geriye bıraktığı, şahsına ait savaş aletlerinden, birkaç kap kaçak, mutedil, adil ve kanaatkâr bir derviş gibi yaşadı. Mütevazı sarık bezi, at için zırh takımı, bir tuzluk, bir kaşıklık, bir çift çizme, sancaklar, bir de kılıç, tirkeş, mızrak, birkaç at, üç sürü koyun ve ayrıca iri taneli bir tespihten ibarettir.(14)
Osman Gazi'nin imparatorluğun temel harcına koyduğu maya şudur:
"Bizim mesleğimiz Allah'ın yoludur. Maksadımız İlâ–yı kelimetullah'tır. Davamız kuru kavga ve cihangirlik davası değildir."


MURAD HÜDAVENDİGAR

Osmanlı devletinin üçüncü padişahı olup, Osmanlı onun devrinde imparatorluk olmuş, çağının tek süper gücü konumuna gelmiştir. Osmanlıya karşı batının düzenlediği ilk haçlı serflerini onun zamanda tertiplenmiştir.
Sultan Murat'ın kişiliği hakkında tarihçilerin tespiti şöyledir:
"Sultan Murat az fakat güzel konuşurdu, kibar ve nazik bir kişiliği vardı. Dindar bir müslümandı. Din âlimlerine, ilim ehline ve dervişlere hürmet eder, yakın davranırdı. Başka din mensuplarına karşı hoşgörülü ve inançlara saygı duyan bir kişiliğe sahip olduğu hususunda bütün tarihçiler müttefiktirler."(15)
Avrupa'daki başkenti Edirne, Asya'daki başkenti de Bursa'dır. Edirne'nin ikinci başkent olması ile Sultan Murad Avrupa'ya şu mesajı veriyordu:
"Biz geldik, bizler buralara kalıcı olmak için geldik, gidici değiliz."
Sultan Murat, saltanatı suresinde 37 savaşa katılmış, hepsinden de zaferle ayrılmıştır.
Tarihçi Gibbons; Sultan Murat'ın idaresine geçen gayr–ı Müslim topraklarda yaşayan halkın, Hıristiyanlar'ın yönetimindense, Osmanlı yönetiminde daha mutlu oldukları açık bir gerçektir demektedir. Bu tespitinden sonra Sultan Murat'la ilgili olarak da şunları söylemektedir:
–Otuz sene kadar bir müddet Murad, zamanında hiçbir devlet adamı tarafından fevkine geçilemeyen bir siyaset ile Osmanlı mukaddesatını sevk ve idare etmiştir. Biz Fatih ile muhteşem Süleyman hakkında daha çok şeyler bildiğimizdendir ki, Murad, Hanedan–Âl–i Osman içinde en şayanı dikkat ve en muvaffak bir devlet ve savaş adamı olarak kendine has mevkie geçememiştir.(16)
Fransız Tarihçi Grenard'da Sultan Murad için şöyle diyor:
"Bu sırada Osmanlılar'ın başında, en büyük hükümdarlarından biri olan Sultan Murad bulunuyordu. Sultan Murad, şahsi değeri bakımından zamanın Avrupa'sında eşine tesadüf edilemeyen bir hükümdardı. Yalnız fevkalade bir asker, hızlı ve yerinde hareketleriyle büyük strateji üstadı değil, aynı zamanda nafiz bir siyaset adamı idi. Doğuştan hükümdar yaratılmıştı. Hizmetinde bulunanların tam itimadını ve minnettarlığını haizdi. Zaten baş olarak yaratılmak, Türk milletine mahsus karakterlerdendir. Sultan Murad'ın tahta çıkması ile milletin istikbali belli olmuştur. Ölümünde ise, bu istikbal, 5 asır için temin edilmiş vaziyetteydi.(17)


GAZNELİ MAHMUD

Adını kurduğu devlete veren, tarihin büyük şahsiyetlerinden biride Sultan Mahmud'dur. Kurduğu devletin başkenti Gazne şehri olduğu için Gazneli Mahmud olarak anıla gelmiştir. Gazneli devleti onu devrinde dünyanın en güçlü devleti konumuna ulaştı. Kendisinden önce, Karahanlılar devletinde olan dünyanın bir numaralı devleti unvanını, Gazneli Mahmud ele geçirdi. Ordusu da dünyanın en büyük ordusudur. Doğuda Batıda ona karşı çıkacak güçte bir devlet mevcut değildi.
Gazneli Mahmud, nefsini, duygularını ideallerinin gerisinde tutan bir kişiliğe sahiptir. Ömrü meydanlarda, at sırtında geçtiği için, beden yorgun düşmüştür, takat yoktur, koca Sultan yataklara düşmüştür. Yürüyecek durumu olmamsına rağmen, ordum seferde benim yatakta ne işim var diyecek yüreğe sahip bir yiğittir. Hindistan'a yaptığı son iki seferinde, ciddi derecede hastaydı.
Sultan Mahmud Miladı 1000 ile 1030 tarihleri arasında o kadar büyük işler yapmışır ki, kendisinden 900 yıl sonra gelen Rus tarihçi onun fetihleri için bakın ne diyor.
"Türk kavimlerinin bilhassa X. Asırda başlayan fetihleri, onlarda milli bir gurur uyandırdı. Bu gurur XX. asırda bile Türkler'in işine yaramıştır."(18)
Hindistan'a yaptığı seferlerin adeti konusunda değişik rivayetler bulunmaktadır. 16 sefer yaptığı kesindir; Hindistan'a 30 sefer yapıldığını yazan tarihçiler de vardır.
Sultan Gazi Mahmud, Hindistan'a yaptığı her seferden zaferle döndü. 16. seferde Gucarat'ı ele geçirdi; bu durumda Hindistan'ın tamamını ele geçirmiş oldu.(19)
Sultan Mahmud, merhamet ve sevgide de çok ileri boyutlardadır.
Vali Aslan Cazip Sultan Mahmud'a bir teklif götürür:
– Sultanım! Bundan böyle yakaladığımız Oğuzlar'ın sağ el başparmaklarını keselim. Böylece parmakları kesilen Oğuzlar, bir daha ok atamayacak, mızrak kullanmayacaktır.
Valinin bu teklifi Sultan Mahmud'u hiddetlendirir, valiye sitem eder:
– Sen ne merhametsiz, katı yürekli bir adamsın. Sakın böyle bir şey yaptığını duymayayım.(20)
Saygı ve edep de destan yazacak kadar ileri gitmiştir. Yakın çevresinde, Resulullah'ın adını taşıyan adamlarına hitabı onun ne derece edepli olduğunu gösterir.
Sultan Mahmud:
"Senin adın Resulullah'ın adıdır. Ben bugüne kadar hiçbir an O'nun adını abdestsiz ağzıma almış değilim. Sana babanın adı ile seslendiğim zaman abdestim yoktu."(21)
Gazneli Mahmud adı tarihe altın harflerle yazılmıştır.


SALTUK BUĞRA HAN

İlk Müslüman Türk devletinin hükümdarıdır. 6 yaşındayken, babasını kaybetti. Töre gereği, annesi amcası ile evlenerek, devletin başına amcası geçti. Kendisi on iki yaşında bulunduğu sırada, bir rüya ile Müslüman oldu. Bu rüya konusunda çok değişik rivayetler vardır, derler ki; ona rüyasında gökten bir el uzanır ve İslam'ı anlatır, Müslüman olmasını ister. Oda Müslüman olur.
Babası ve amcasının devrinde Karahanlılar devleti sıradan bir dünya devletiyken, Satuk Buğra Han devrinde, Karahanlılar zirveye çıkar. Satuk Buğra Han'ın Karahanlıların başına geçmesi ile birlikte, bütün Karahanlılar Müslüman olur.
Karahanlı devletinin İslâmiyet'i kabulü ile dinin Türkler arasında yayılmasıyla savaşlar artık bir cihat mahiyetini aldı. Gerçekten Müslüman Karahanlılar'ın soydaşları Uygurlara karşı yaptıkları savaşlar bir cihat idi. Derin bir İslâm ruhu ile dolu olan dindar Karahanlı hükümdarları ve halkının İslâmiyet uğrunda giriştikleri gazalar Kaşgarlı Mahmud'un yazdığı şiirlere konu olmuştur:
"Seller gibi aktık; şehirler üstüne vardık; puthanelerini yıktık, üzerlerine pisledik."(22)
Sultan Tuğrul, Büyük Selçuklu devletinin kurucusudur. Kardeşi Çağrı beyle birlikte devrinin en büyük, devletini meydana getirdiler. Tuğrul Bey, Gazneli'ler de ki cihan imparatorluğu unvanını aldı. Sultan Tuğrul ve abisi Çağrı Bey'in idare ettikleri büyük Selçuklu imparatorluğu, her bakımdan dünyanın tek süper gücüydü.
Onun ne çapta bir devlet adamı olduğunu anlamak için devrin Arap aydınarına kulak verelim.
"Tanrı'nın devlet güneşini Türk burçlarından doğurmuş olduğunu ve Türkler'in ülkeleri üzerinde göklerin bütün dairelerini döndürmüş bulunduğunu gördüm. Tanrı, onlara "Türk" adını verdi ve yeryüzüne hâkim kıldı. Cihan imparatorları, Türk ırkından çıktı. Dünya milletlerinin yuları, Türklerin eline verildi. Türkler, Tanrı tarafından, bütün kavimlere üstün kılındı. Haktan ayrılmayan Türkler, tanrı tarafından hak üzere kuvvetlendirildi. Türkler ile beraber olan kavimler bile aziz oldu. Böyle kavimler, Türkler tarafından her arzularına eriştirildi. Türkler, himayelerine aldıkları milletleri kötülerin şerrinden korudular… Cihan hâkimi olan Türkler'e her türlü arzuya nâil olabilmek için de Türkçe öğrenmek lâzımdır."
Bu satırların Halifelik başkentinde yani Bağdat'ta yazılmış olması, ayrıca dikkate değer.


SULTAN ALPARSLAN

Amcası Tuğrul beyden devraldığı İmparatorluğu, daha da güçlendirdi, doğuda batıda, güneyde, kuzeyde ona karşı duracak bir kuvvet mevcut değildi.
Onun devrinde Selçukluların ne derece güçlü olduğunu daha iyi anlamak için, suikastta uğrayıp aldığı yara ile yatağında yatmaktadır. Hasta yatağında kendisini ziyarete gelenlere şöyle der:
– Askerimin çokluğu, disiplin ve düzenlerini görünce, kendi kendime: Kim bana güç yetirebilir? Hangi düşman karşıma çıkmaya cesaret edebilir? Bu askerle, Çin'in en uzak noktalarına dahi gidebilir, Çin'i bütünüyle fethedebilirim, dedim. Ancak pusudaki ecelim aniden karşıma çıkıverdi.
Sultan Alparslan, aldığı yaradan kurtuluşu olmadığını anlamış, ölüm meleğinin tepesinde dolaştığını da görmüştü. Başına gelen hadisenin neden sonuç ilişkisini kurmuş ve kimsenin övünmek, gururlanmak gibi bir hakkı olmadığını anlamıştı. Son nefeslerini verirken içindeki pişmanlık duyguları ağzından kelimelere dökülüyordu:
– Allah'ım, yardımına sığınmadan hiçbir düşman veya kişinin üzerine gitmemiş, her kimin üzerine gittiysem, ona karşı muhakkak Sen'den yardım istemiştim. Dün ise, yüksek bir tepenin üzerine çıktığım sırada, ordunun büyüklüğü ve askerin kalabalığından arzın ayaklarımın altında sallandığını hissettim ve kendi kendime şöyle düşündüm: Ben, dünya hükümdarıyım, hiç kimse bana karşı güç yetiremez. Bu gururum yüzünden Cenâb–ı Allah, en zayıf bir kuluyla beni aciz bıraktı. Gücümle gururlanmam yüzünden işlediğim günahı affetmesi için Allah'a yalvarıyor, mağfiretini istiyorum.(25)


ORHAN GAZİ

Osmanlı devleti Orhan Gazi devrinde kurumlaşıp, dünya devletleri arasındaki yerini aldı. Osmanlının kuruluşuna, kurumlaşmasına etki eden baş faktör, inançtır. Allah ve Resulünün koyduğu ilkelerdir, prensiplerdir.
M. Porter, Osmanlı'nın Kur'ân'a bakışı hakkında şöyle der:
"Kur'ân hükümleri zulüm ve istibdad yasaklar. Savaş veya barışla Osmanlı hâkimiyetine giren Hıristiyan milletlerin malları ve mülkleri güven altına girer."(26)
Bunun güzel örneği bütün Osmanlı sultanlarında görünür. Orhan Gazi'den bir örnek:
Orhan Gazi, halkına yardım ve destekte o kadar ileri gitmişti ki; fethettiği yerlere imaretler yaptırmış, burada bizzat kendi eli ile fakirlere yemek dağıttığı bildirilmiştir.(27)
Bir İngiliz yazar Th. Thornton ne diyor:
"Osmanlılarda insan en değerli varlık. Çünkü Kur'ân böyle diyor. Bu durumda insana baskı ve şiddet uygulanabilir mi?"(28)
Tarihçi Gibson Orhan Gazi için şu tespiti yapar:
"Osmanlılar fıtraten zalim değildir. Uysal, halim, vakurdur. Bu hüküm, umumiyetle Osmanlı Devletindeki Müslüman ahalinin Türk kanı taşıyan kısmını görüp, tanıyan seyyahların verdiği bir hükümdür. Sultan Orhan ne bir zorba ne de bir istilacı idi."


SULTAN MURAD

Sultan Murad, Fatih'in babası olan 2. Murad'dan bahsediyoruz. İmparatorluğu devraldığında, fetret devrinin yaralarını saramamış, dedesi Yıldırım Bayezid'in Timur'a kaybetmesi imparatorluğu derinden sarsmıştı.
Sultan Murad uyguladığı siyasetle, saltanat suresince İmparatorluğu eskisinden çok daha güçlü bir konuma getirdi.
Devrinde iki haçlı seferine karşı çıktı, her ikisinde de haçlıları perişan etti. Sultan Murad zaferler son derece emin olarak ordusunun başına geçerdi. Bu kadar emin olmasının sebebi araştırıldığında, herhangi bir savaşa başlamadan önce iki rekât namaz kılar ve namazdan sonra şöyle dua etmişti:
–Ya İlahi! Mümin kullarını, benim günahım çokluğundan ötürü küffar elinde zebun etme! İlahi! Habib'in hürmeti için, ümmetini Sen sakla ve Sen Mansur–u muzaffer eyle!(30)
Osmanlı Sultanları içinde Mekke–Medine'ye yardım eli uzatan ilk padişah Sultan Murad'dır. Sultan Murad, İlk defa Hicaz'a "Sürre" göndererek, bu geleneğini başlattı.(31)
Sultan Murad için birde Hammer'e kulak verelim:
"30 yıl boyunca Murad, imparatorluğun şeref ve hakkaniyetle saltanat sürdü. Teb'ası olan muhtelif kavimlerde, dindar, hayırhah, âdil ve kudretli bir hükümdar hatırası bıraktı. Harpte ve sulhta, sözüne sadıktı. İhlal edilen sözlere karşı intikamı müthiş olmuştur."(32)
Tarihçi Grenard da Murad için şöyle diyor:
"1. Murad, Osmanlı imparatorluğunun mimarı ise, 2. Murad da, İmparatorluğun ikinci banisidir."
Sultan Murad "Mütevazı, sakin tabiatlı, iyi kalpli azimli, adil, dindar, hak tanır, hayırsever bir şahsiyet olarak bilinmektedir."
 
Cevap: Tarihin en başarılı on hükümdarı

güzel konu seçmişiniz.paylaşım için teşekkürler.baktığımızda bunalrın ortak özellikleri ya çok sert olmayı ya da halkçılık kavramını uygulamayı, yani herkesi kanunlar önünde eşit saymayı başarabilmeleridir.yavuz sultan selim epeydir beğendiğim bir zat ı ali.adam bir türlü durmak bilmemiş.sürekli at üstünde.abartmıorum.o kadar kii adam at üstünde olmaktan çocuk yapmaya vakit bulamamış.:D ltfen mazur görün:)
 
Geri
Üst