Türk Akımları

*MeleK*

♥Ben Aşık Olduğum Adamın Aşık Olduğu Kadınım♥
Türk Akımları
Garbcilik (Baticilik)Tanzimat"tan sonra devleti kurtarmak ve modernlestirmek yolunda ortaya çikan fikir akimlarindan biri de Garpçiliktir. Fikrin kökenini islahat faaliyetlerinin baslangici ile bütünlestirmek mümkündür. Bu yüzden, I. Mesrutiyet"e gelinceye kadar Batilasma hareketinin önderleri, ya padisahlarin bizzat kendileri ya da onlarin destekledigi devlet adamlaridir. Durum böyle olunca, hareketin kapsami Gülhane Hatt-i Hümayunu gibi hükümdarla tebaa arasindaki münasebetlerin yeni hukuk esaslarina göre ayarlanmasindan ibaret kaldi. Bunun en önemli sebebi de Osmanlilar ve Avrupalilarin karsilikli siyasî ve sosyal münasebetlerinde, inanç ve kültür farkliliginin mevcudiyeti ve Osmanli Müslüman toplumunun kendisini kültürel bakimdan Avrupalilardan üstün saymasiydi.
I. Mesrutiyet, Batililasma hareketlerinde bir dönüm noktasini teskil eder. Bu akimin etrafinda toplananlar, fikirlerini çogunlukla "Içtihad" dergisinde ortaya atarlar. Ancak, Garpçilarin da kendi aralarinda tam bir fikir birligi içinde olduklari söylenemez. Gerilemenin bir dizi gerekçeleri arasinda "aydinlari" bas sorumlu tutmalari ve "kendisine nur verilmeyenden nur istemeye hakkimiz yoktur" ifadeleri dikkat çekicidir. Bununla birlikte iyimserdirler. Uçurumun kenarina gelmis tek Islam Devleti"nin her seye ragmen kalkinabilecegine inanmislardir. Bir sartla ki, sosyal inkilap yapilsin. Bu ilmî bir metotla olabilir.
Baticilara göre Osmanli Devleti"nin en büyük problemi Batili olmamaktan kaynaklanmaktadir. Dolayisi ile tek kurulus yolu vardir o da bu yüzyilin fikir ve ihtiyaçlarina uygun medenî bir devlet ve millet halini almaktir. Yani ilmî manasiyla "Garplilasmaktir" "Nur ondadir." Ona gitmek mecburidir. "Çünkü ikinci bir medeniyet yoktur." Baticilar bu noktada ikiye ayrildilar. Bati"nin bir bütün oldugunu gülü ve dikeni ile benimsenmesini savunan Abdullah Cevdet ve arkadaslari birinci grubu olusturur. Bu noktada Abdullah Cevdet Batiyla çatismayi "Bal kabaginin Krupp güllesiyle çarpismasi" olarak degerlendirir ve tatli fakat bos bir hayal oldugunu ifade eder.
Ikinci grubu olusturan Celal Nuri ve arkadaslari ise Batinin yalniz teknolojisinin alinmasi gerektigini, Osmanli Devleti hakkinda düsmanca duygular besleyen Batiya kültürel açidan karsi çikilmasinin kaçinilmaz oldugunu savunur.
Baticilarin belli basli tezlerini su sekilde özetlemek mümkündür.
Batilasmak, yani Bati devletlerine benzer bir hale gelmek kaçinilmazdir.
Imparatorlugun gelismesine ve ilerlemesine din, tek basina bir engel degildir. Fakat Islamiyet"in yanlis yorumlanmasi ve bir dizi batil itikatlarin gelismesi kalkinmaya engel olmaktadir.
Özel tesebbüsün desteklenmesi gerekmektedir.
Baticilar "Ittihad-i Anasir" yani Osmanli birligine taraftardirlar. Bu anlamda Tanzimat ve Tanzimatçiligi savunmaktadirlar.
Bu görüslerin yani sira Baticilar o dönem için radikal diyebilecegimiz fikirleri de savunmaktadirlar. Bunlarin arasinda padisahin tek esli olmasi, fes"in atilarak sapkanin benimsenmesi, kadinlarin diledikleri tarzda giyinmelerine ve dolasmalarina izin verilmesi, mevcut alfabenin atilarak Latin harflerinin kabul edilmesi, okuyuculuk, üfürücülük, falcilik vb. davranislarin yasaklanmasi, medreselerin kapatilarak bati kolejleri tipinde okullarin açilmasi, birer tembellik yuvasi olan tekke ve zaviyelerin kapatilmasi.
Baticilik düsüncesini savunanlar siyasî partilerden dogrudan destek görmediler. Ancak, fikirlerinin önemli bir kismi Cumhuriyet"in ilanindan sonra uygulama alani buldu.
Osmanli Imparatorlugu"nda II. Mesrutiyetin ilanindan itibaren baslayan özgürlükçü hava içinde çesitli siyasal düsünce ve eylemlerin yaninda "Sosyalizm"düsüncesi de gündeme geldi. Ancak son derece zayif bir akim olarak kaldi. Parti, 1908 yili sonundaki grev hareketleri ve 1909 yilinda parlamento da uzun tartismalara sebep olan "isçi sendikalari" tartismalarindan sonra Eylül 1910"da "Osmanli Sosyalist Fir-kasi" adi ile kuruldu. Parti, beyannamesinde "Sosyalizm"in Osmanli Imparatorlugu"nda uygulamasini istemistir. Gerek beyanname ve gerekse parti programindaki fikirler sosyalizmin klasik açiklamalarindan öteye gitmemistir.
Osmanli Sosyalistleri fikirlerini partinin kurulusundan önce subat 1910"da Hüseyin Hilmi (Sosyalist Hilmi) tarafindan çikarilmaya baslanan "Istirak" dergisinde açiklamislardir. Ayrica çok sikayetçi olduklari "basin hürriyetinin" fena uygulanmasi yüzünden kisa ömürlü olan günlük gazeteleri de vardi.
Parti, isçi meselelerinin tartisilmasi üzerinde kurulmasina ragmen; partinin parlamento içinde isçi sorunlari, ya da sosyalist düsüncelerin tartisilmasi gibi konularda hiçbir katkisi olmadi. Bunun belki de en önemli sebebi, partinin milletvekilinin bulunmamasi ve parlamentodan da partiye hiçbir katilimin olmamasidir.
Osmanli sosyalistleri insicamli ve devamli olmayan fikirleri içinde Batilasma meselesini sosyalizmin gerçeklesmesine baglamistir. Bu bakimdan, iki devrelik bir program teklif ettikleri görülmektedir. Birinci devre siyasidir. Diger devrenin ise sosyalist olmasi gerekir. Siyasi devre 10 Temmuz 1908"de mesrutiyetle gerçeklesmistir. Bu devrede kisa açiklamalar yapan sosyalistler ihtilâlci ve savasçi düsüncelerini ortaya koymaktan çekinmediler. "10 Temmuz hürriyeti gerçi harben...feth olunmadi, alindi." Osmanli sosyalistlerine göre "Hürriyet ancak harp ve darp ile" büyük fedakarliklarla, "parça parça feth olunur". Bu bakimdan 10 Temmuz sosyalist bir hareket degildir. O halde yeni bir devrime gerek vardir. Ancak, devrimden sonra nasil bir uygulamaya geçilecegi ya da toplum refahinin arttirilacagi konusunda her hangi bir çözüm yolu önermemistir. çünkü, yeterli bilgi birikimi, kadrosu ve alt yapisi yoktur.
iiÖÖçs19. yüzyilin ikinci yarisi ve 20. yüzyilin baslarinda Osmanli Imparatorlugu"nda, yaygin bir kanaata göre Osmanlicilik, Islamcilik, Baticilik, Türkçülük, Meslekçilik ve Sosyalizm ana basliklari altinda toplanabilecek fikir akimlari görülür. Bu akimlarin temsilcilerinin ortak noktasi; Imparatorlugu içinde bulundugu durumdan kurtarmak ve eski görkemli günlerdeki durumuna getirmek amaciyla çaba sarfetmis olmalaridir. Ayni gaye ile hareket eden bu fikir akimlari, yönetim açisindan farklilastikça birbirlerinden uzaklasmis ve bazen de çatisma içine girmislerdir. Buna ragmen bu dönemdeki fikirleri kesin çizgilerle birbirlerinden ayirmak çok zordur. Ancak düsünürlerinin etrafinda toplandiklari yayin organlari vasitasiyla bir ayrima gidilebilmektedir.


OsmanlicilikOsmanlicilik, Osmanli Imparatorlugu içindeki tüm etnik gruplarin üzerinde bir "Osmanlilik" duygusunu ve bu duyguya paralel olarak bir "Osmanli Milletini" ortaya çikararak Osmanli Devleti"nin menfaatleri dogrultusunda gayret sarfetmelerini saglamaya yönelik bir düsünce akimidir. Bu düsüncenin savunulmaya baslandigi Tanzimat döneminde, Imparatorluk içindeki degisik etnik gruplarin Bati devletlerinin destegini alarak bagimsizliga yöneldikleri göz önüne alinirsa; Osmanlicilik fikrini ileri süren devlet adamlarinin bu yolla iç çekismeleri yavaslatmak ve dis baskilari da hafifletmeye çalistiklari görülecektir.
Bir Osmanli milleti olusturma politikasi Sultan II. Mahmut"un "Ben tebaamin Müslüman olanini camide, Hristiyan olanini kilisede, Yahudi olanini havrada farkederim. Aralarinda baska bir güna fark yoktur. Cümlesi hakkindaki muhabbet ve adaletim kavidir ve hepsi gerçek evladimdir." diyordu. 1839"da ilan edilen "Gülhane Hatti Hümayunu"nda bu fikir prensip olarak da tespit edilmis oldu. Dolayisiyla Osmanlicilik fikrinin esas gelisimi dönemi de Tanzimat"tan sonradir. Ancak, Osmanli devlet adamlarinin bu tezlerini sistematik olarak savunduklari söylenemez. Bununla birlikte; Yeni Osmanlilar ve Jön Türkler, pek çok konuda birbirlerinden farkli düsünmelerine karsin; "Osmanlicilik" fikrinin ana programi su sekilde özetlenebilir: Bütün Osmanlilar hukuken esittir. Hukuk ve hürriyetleri teminat altina alinir. Toplum zulümden kurtulup, ezel" ve beser" olan adalete mazhar edilir. Bütün Osmanli vatandaslari vatan sevgisi ile birlestirilir. Bu maksadin saglanmasi için mesruti idareye getirilecektir. Bu maksatlarin elde edilmesi için siddet yoluna bas vurulmaz, fitne çikarilmaz ve ikna yoluyla çalisilir.
Dikkat çekici olan, Islamcilarin ve Baticilar"in da Osmanliciligi savunuyor olmasidir. Örnegin; Osmanliciligin gerekli bir politika oldugunu savunan Islamci Süleyman Nazif "Cengiz Hastaligi" adli makalesinde "Bizim damarlarimizda bugün hususi bir kan vardir ki o da Osmanli kanidir" derken; Batici Celal Nuri, Osmanliciligi elestirenleri kinarken "...Bunun gibi Osmanlicilik, yani anasirin müsavati siyaseti de birakilamaz. Böyle bir sakim (yanlis) politika milletleri herc-ü merc (altüst) edecegi gibi Avrupa"yi hususuyla bazi akvam-i Osmaniye"ye hamilik eden düvel-i muazzamayi aleyhimize sevk eder..."der.
Yusuf Akçuraoglu ise; Üç Tarz-i Siyaset adindaki eserinde Osmanlicilik fikrini gerçekçi bulmadigini "...muhtelif cins ve dine mensup olup simdiye kadar birbirleriyle kavga ve savastan hali kalmayan unsurlarin simdiden sonra kaynasmalarinin mümkün olmadigi..." yolundaki sözleri ile ifade etti. Atatürk de Osmanlicilik fikrinin uygulanamayacagini su sözleri ile ortaya koymustur: "...Osmanli Imparatorlugu içindeki muhtelif kavimler hep milli akidelere sarilarak, milliyet mefküresinin kuvvetiyle kendilerini kurtardilar. Biz ne oldugumuzu, onlardan ayri ve onlardan yabanci bir millet oldugumuzu sopa ile içlerinden kovulunca anladik... Anladik ki kabahatimiz kendimizi unutmakligimizmis. Dünyanin bize hürmet göstermesini istiyorsak kendi benligimize ve milletimize bu hürmeti gösterelim. Bilelim ki milli benligini bulamayan milletler baska milletlerin sikaridir. (ganimetidir)".
Osmanlicilik fikrinin en önemli hedefleri Mithat Pasa ve arkadaslarinin da gayretleriyle 1876"da Kanun-i Esasî"nin ilaniyla gerçeklesti. Fakat Osmanliciligin zaferi olarak görülen bu hareket uzun sürmedi. II. Abdülhamid"in, Osmanlicilik fikrinin zararli oldugu kanaatina varmasi; Mesrutiyet idaresine ara vermesi ve yeniden bütün yetkileri kendisinde toplayarak Islamcilik fikrini ön plana çikarmasi ve özellikle toplumun temel nüvesini olusturan Türklerin Osmanlicilik fikrine sicak bakmamasi bu fikrin öneminin kaybolmasina sebep olmustur.
IslâmcilikIslamiyet, Osmanli Imparatorlugu"nun kurulusundan baslamak üzere belirleyici bir etkiye sahip olmustur. Fakat "Islamcilik" adiyla ortaya çikan düsünce akiminin amaci ve islevi çok farklidir.
Bir düsünce akimi kimligiyle Islamciligin tam olarak ne zaman basladigini söylemek mümkün degildir. Islamcilik, yogun olarak II. Abdülhamid döneminde kendisi ve rakipleri tarafindan tartisilmaya baslandi. II. Abdülhamid, Islamcilik politikasiyla hem Balkanlardaki "Panislavizm"i etkisiz duruma sokmak, hem de içeride siyasal rakiplerinin halk içindeki gücünü kirmak istiyordu. Fakat, zaman zaman ayni silah kendisine karsi da kullanildi.
Islamcilara göre, Osmanli Imparatorlugu"nda bir çöküs durumu vardi. Bunun sebebi, Baticilarin ileri sürdügü gibi Islamiyet"ten kaynaklanmiyordu. Çünkü aslinda Islamiyet bilime ve yeniliklere açik bir dindir. Demokrasi, mesruti rejim ve en genis özgürlükler Islamiyet"in özünde vardir. Bu yüzden Islamcilar mesrutiyete karsi degillerdir. Ancak, rejimin memleket sartlarina uydurulmasi taraftaridirlar.
Said Halim Pasa"ya göre Islamlasmak demek; Islam"in, itikad, ahlak, içtimaiyat ve siyaset sistemini daima zaman ve muhitin ihtiyacina en muvafik bir surette tefsir ve bunlara uymaktir.
Islamcilar çogunlukla "Sirat-el-mustakim", "Sebilürresat" ve "Beyan-ul hakim" gibi dergilerin etrafinda toplandilar ve yazilari ile devletin çöküs sebebini arayip kurtulus yollarini önerdiler. Akimin önemli temsilcilerinden M. Semsettin Günaltay"a göre, çöküsün sebebi Cinci Hoca, Seyyit Mustafa gibi dar görüslü kafalardaki adamlardir. Bunlarin yerine ilimli, çagdas düsünce ile silahlanmis bir Islamciligin kurtarici olabilecegini savunur. Kalkinmanin metot ve bilgi isi de oldugunu belirten Günaltay, "cahil gericilikle cahil ilericilik" arasinda zarar bakimindan hiçbir fark görmez. Bu nedenle "her seyden önce küflü kafalar yikanmalidir" der.
Islamcilar, Bati"nin Osmanli Devleti"nden ileride oldugunu kabul etmislerdi. Bu yüzden Bati"nin teknik ilericiliginin alinmasinin sart oldugunu savundular. Buna karsilik ahlak ve maneviyat bakimindan zayif oldugunu ileri sürüp Bati taklitçiligine karsi çiktilar. Semsettin Günaltay, "Avrupa yalniz kendisini düsünür. Amaci baska ülkeleri sömürmektir. Avrupa"dan merhamet beklemek bosunadir. Kendimiz uyanalim" der.
Çareyi millette bulan Islamcilardan biri de Mehmet Akif"tir. O da Bati"nin teknolojik üstünlügünü kabul eder. Bati tekniginin alinmasini isterken taklitçiligi reddeder; "...Dini taklit, adetleri taklit, kiyafeti taklit, selami taklit, kelami taklit hülasa her seyi taklit bir milletin fertleri de insan taklidi demektir ki, kabil degil gerçek bir sosyal topluluk vücuda getiremez, binaenaleyh yasayamaz..."der.
Milletlerarasi politika alaninda Bati"nin Osmanli Imparatorlugu ve diger Müslüman ülkelere uyguladigi zorba politikalari engellemenin tek yolu olarak "Ittihad-i Islam"i görürler. Ancak böyle bir birlesmenin kisa sürede basarilmasinin mümkün olmadigini da bilirler. Diger düsünce akimlarindan Baticilari, körü körüne bir taklitçilik pesinde oldugu için tenkid ederler. Baslangiçta Osmanliciliga olumlu bakmalarina karsin Balkan Savasi"ndan sonra bu konudaki düsüncelerini degistirirler
Sonuç olarak, Islamcilik akimi Osmanli Imparatorlugu"nun, bu metotla önce kendi birligini ardindan bütün Islam dünyasinin kurtulusunu Islamci rönesans formülüne baglamisti. Bu memleketlerin yeniden kalkinmalari ve yükselmeleri ancak ve ancak Islamlasmakla mümkündü.
TürkçülükTürkçülük diger akimlara oranla daha geç ortaya çikmasina karsilik Milli Mücadele"nin basariya ulastirilmasi ve Cumhuriyetin örgütlenmesinde rol oynayan en önemli akimdir.
Yusuf Akçura, Türkçülük akiminin baslangicini, Mustafa Celaleddin Pasa"nin 1869"da Sultan Abdülaziz"e sundugu bir kitaba kadar geri götürmektedir. Fakat, ilk defa sosyolojik bir metotla, eksik, çekingen ve daginik fikirlerin toplanmasi ve bir sistem haline getirilmesi II. Mesrutiyet döneminde saglanmistir. Kasim 1908"de Rusya"dan kaçarak Istanbul"a gelen bazi Türkçülerin kurduklari "Türk Dernegi" bu akimin besigi olmustur. Türk Dernegi"nin kendi kendisini kapatmasindan sonra Türkçüler bu kez Agustos 1911"de kurulan "Türk Yurdu Cemiyet"inde toplanmaya basladilar. Fakat Türkçülügün asil örgütlenmesi bu dernegin de kendisini feshederek Asker" Tibbiyelerin öncülügünde 3 Temmuz 1911"de kurulan "Türk Ocagi" derneginde gerçeklesti. Dernegin resmi kuruculari sair Mehmet Emin (Yurdakul), Agaoglu Ahmet ve Dr. Fuat Sabit (veznedar) Beylerdir. Balkan Harbi"nden sonra seçilen yönetim kurulunda Hamdullah Suphi Tanriöver (Reis), Akçuraoglu Yusuf (Ikinci Reis), Halis Turgut, Hüseyin Ragip, Dr. Akil Muhtar (Özden) ve Dr. Hüseyin Ertugrul Beylerden olusmaktadir.
Özellikle Balkan Savasi"ndan sonra Osmanlicilik akiminin basarisiz olmasiyla ortaya çikan ideal boslugunu dolduran Türkçülük akiminin amacini genel hatlari ile su sekilde özetlemek mümkündür: Osmanli bayragi altinda bilinçsiz bir sekilde yasayan Türkleri milli bir duygu ile bilinçlendirmek, milliyetini idrak ettirmek. Türk milletini Islam beynelmilliyetine kuvvetli bir unsur olarak yeniden sokmak. Ayni zamanda sarsilmis olan Osmanli Saltanati"nin dayanaklarini yeniden kuvvetlendirmek. Modernlesmek. Ancak körü körüne bir Bati taklitçiligi içine girmemek, özellikle Tanzimat kafasinin Türk toplumunu özünden uzaklastirma hususunda büyük zararlari olmustur. Bu yüzden, Batililasmanin ilk sarti olarak millet haline gelmek ilkesi görülmüstür. Bu asamadan sonra, Türk milletini Bati medeniyeti camiasi içinde durmadan ilerleyen, hiçbir milletten geri kalmayan bir seviyeye yükseltmektir. Bu noktada Bati medeniyetine dahil olmak, milletlerarasi hayat içinde yasamaktir. Milli hüviyetinden ve sahsiye-tinden taviz vermek degildir.
Siyasal amaçlara ulasabilmek için, millî bir iktisadi politikanin izlenmesi ve özellikle kapitülasyonlardan kurtulmak gerekmektedir. Bu yüzden Ziya Gökalp, Tekin Alp gibi yazarlar "Türk Yurdu", "Iktisadiyat Mecmuasi" gibi dergilerde "Millet Nedir? Millî Iktisat Neden Ibarettir"; "Iktisad-i Millî; "Milli Iktisada Dogru" vb. yazilar yazarak kamuoyunu aydinlatmaya çalistilar.
Siyasal bagimsizligin saglanmasi için, önce kültürel bagimsizligin saglanmasi gerektigini ifade ettiler. Dilde sadelesmeye, tarih bilincini asilamaya çalistilar. Bu hususta Mehmet Emin Bey"in "Cenge Giderken" adindaki siiri;
"Ne mutlu bana ki Türk yaratildim
Gönlümün en yüksek gururudur bu
Ne esir edildim, ne de satildim
Türk benligi, Türk suurudur bu"
Hem kolay anlasilir bir dilde olusu, hem de Türklügü övüsü itibari ile dikkat çekicidir.
Bütün bunlarin gerçeklestirilmesinden sonra Türkçülük akiminin son amaci; "Asya"da birbirine bitisik olarak yayilmis olan Türk illerini Osmanli bayraginin gölgesinde toplayarak büyük ve kuvvetli bir "ILHANLIK" teskil etmektir. Ziya Gökalp "Turan" adindaki siirinde Türkçülük akiminin bu amacini söyle açiklar.
Vatan ne Türkiye"dir. Türklere, ne Türkistan
Vatan büyük ve müebbet bir ülkedir; TURAN.
Sonuç olarak Türkçüler için Osmanli ancak siyasî bir organizasyondur. Sosyal bir gerçegin adi degildir. Öyleyse bu organizasyonu saglam bir sisteme oturtmak gerekmektedir. Balkan Savaslari, gayrimüslimlerin ayrilmasini saglamistir. Ortadogu"da Araplar kendi organizasyonlari ile mesguldür. O halde devlet ancak Türk milletini bilinçlendirip güçlendirmekle kurtarilabilir. Bu ideal Millî Mücadele ile gerçeklesecektir.
 
Geri
Üst