Ulusal Bilinç, Ulusal DİL
ULUSAL BİLİNÇ
Dilin gelişmesi, kültürel gelişmenin göstergesidir. Dilini ve kültürünü geliştirememiş ulusların, gelişmiş ülkelerin tüketici kültür yükünü nasıl bir ağırlıkla omuzlarında taşıdığı, her gün izleçlerde (televizyonlarda), dinleçlerde (radyolarda), güncelerde (gazetelerde), günlük yaşamda yalnızca sevimli yüzünü gösteriyor. Son yıllarda Türkiye'de satış yerlerinin yabancı adlarla donanması, bu özentili kültür tüketiciliğinin karşısında korunmasız kaldığımızın somut kanıtıdır. Üretici olmayan toplumlar da ne yazık ki buna katlanıyorlar. Teknik alanda olsun, düşünce üretiminde olsun, o aracı yapan ya da bir düşünceyi geliştiren, doğal olarak onun adını da koyacaktır.
Dil devrimi, bir toplumun yaratıcılığını ortadan kaldırmaya yönelik baskılara başkaldırmadır. Devrim, katlanmaya, eylemsizliğe karşıdır. Atatürk'e göre, ulus, yeniliklerin yaratıcısı olmalı, bu yaratıcı gücüyle çağdaş dünyada yerini bulmalıydı. Bu bağlamda Atatürk, dilsel gelişimi, ulusal bilinç kazanmanın kaynağı saymıştır. Diliyle kişiliğini bulmamış toplumların sığıntılık duygusu içinde kimlik bunalımlarına girdikleri biliniyor. Atatürk'ün bütün alanlardaki bağımsızlık, özgürlük, uygarlık kavramlarıyla anlatmak istediği, toplumların başka kültürlerle iletişim içinde kendi öz kültürlerini geliştirmesi, toplumların karşılıklı olarak böyle bir duyguyu yaşamamasıdır. Toplumlara düşünme, duyumsama, yaratma özgürlüğü kazandıracak olan dil devrimi, onun için önemlidir. Türkçe yalnızca anlaşmanın, iletişim kurmanın aracı değil, yaratıcı düşüncenin, duyumsamanın da aracıdır.
Çağımızda dilsel alanların salt iletişimle daraltılması, yani dil içinde dilsel kopukluk, kişiler arasında var olması gereken düşünme, duyumsama, yaratma bütünlüğünü bozuyor. İnsanı yalnızlığa iten bu kopukluk toplumsal dayanışmayı, duygusal yakınlıkları da yok ediyor. Karşı cinsler arasında bile söz konusu olan bu kopukluk, içki ile uyuşturucu bağımlılığını günden güne artırıyor. ''Tükenmez'' dediğimiz insan tükeniyor.
ULUSAL BİLİNÇ, ULUSAL DİL
Kültürel kurumlaşmalar dilsel birikimlerle olur. Avrupa'da aydınlanma, toplumların öz dillerine yönelmeleriyle kendini göstermiştir. Türk dilinin gelişim tarihi içinde, Kaşgarlı Mahmut, Arapçanın yoğun etkisini görüp, onun karşısına dilimizin varsıl (zengin) söz varlığıyla çıktığında dünya daha 11. yüzyılını yaşamaktadır. Bu, Türklerde dilsel bilincin çok erken ortaya çıktığını gösterir. Nitekim, belli bir kesim Osmanlıca düşünüp Osmanlıca yazarken, halk öz dilini korumuş; Yunus gibi, Dede Korkut gibi, Pir Sultan Abdal gibi ozanlar yetiştirmiştir. Türk kültürünün yeniden doğuşu olan cumhuriyetle Atatürk, halkın yaratıcı kaynaklarına yönelmiştir.Dilin gelişmesi, kültürel gelişmenin göstergesidir. Dilini ve kültürünü geliştirememiş ulusların, gelişmiş ülkelerin tüketici kültür yükünü nasıl bir ağırlıkla omuzlarında taşıdığı, her gün izleçlerde (televizyonlarda), dinleçlerde (radyolarda), güncelerde (gazetelerde), günlük yaşamda yalnızca sevimli yüzünü gösteriyor. Son yıllarda Türkiye'de satış yerlerinin yabancı adlarla donanması, bu özentili kültür tüketiciliğinin karşısında korunmasız kaldığımızın somut kanıtıdır. Üretici olmayan toplumlar da ne yazık ki buna katlanıyorlar. Teknik alanda olsun, düşünce üretiminde olsun, o aracı yapan ya da bir düşünceyi geliştiren, doğal olarak onun adını da koyacaktır.
Dil devrimi, bir toplumun yaratıcılığını ortadan kaldırmaya yönelik baskılara başkaldırmadır. Devrim, katlanmaya, eylemsizliğe karşıdır. Atatürk'e göre, ulus, yeniliklerin yaratıcısı olmalı, bu yaratıcı gücüyle çağdaş dünyada yerini bulmalıydı. Bu bağlamda Atatürk, dilsel gelişimi, ulusal bilinç kazanmanın kaynağı saymıştır. Diliyle kişiliğini bulmamış toplumların sığıntılık duygusu içinde kimlik bunalımlarına girdikleri biliniyor. Atatürk'ün bütün alanlardaki bağımsızlık, özgürlük, uygarlık kavramlarıyla anlatmak istediği, toplumların başka kültürlerle iletişim içinde kendi öz kültürlerini geliştirmesi, toplumların karşılıklı olarak böyle bir duyguyu yaşamamasıdır. Toplumlara düşünme, duyumsama, yaratma özgürlüğü kazandıracak olan dil devrimi, onun için önemlidir. Türkçe yalnızca anlaşmanın, iletişim kurmanın aracı değil, yaratıcı düşüncenin, duyumsamanın da aracıdır.
Çağımızda dilsel alanların salt iletişimle daraltılması, yani dil içinde dilsel kopukluk, kişiler arasında var olması gereken düşünme, duyumsama, yaratma bütünlüğünü bozuyor. İnsanı yalnızlığa iten bu kopukluk toplumsal dayanışmayı, duygusal yakınlıkları da yok ediyor. Karşı cinsler arasında bile söz konusu olan bu kopukluk, içki ile uyuşturucu bağımlılığını günden güne artırıyor. ''Tükenmez'' dediğimiz insan tükeniyor.