Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz.. Tarayıcınızı güncellemeli veya alternatif bir tarayıcı kullanmalısınız.
Bunca yıl yaşamışsın hayattan payına düşeni almışsın; Dönen bu çarkların arasındaki görevini yerine getirmeye çalışmışsın; Mutlaka sevmişsin sevilmişsin; Dostların arkadaşların vardır; Hatta seviyorum sandığın bir sevgilin vardır; Belki bankada dünyayı satın alacak kadar yüklü bir hesabın Belki de cebinde sadece nefes alacak kadar yeterli bir paran vardır; Fakat zaman zaman sorarsın kendine "böyle mi olmalıydı?" diye; Öyle anların olur ki niçin yaşadığını bilmezsin! Her şey anlamsız gelir! Yüksek dağlara tepelere çıkıp haykırmak istersin! Belki duyurabilirsin sesini birilerine; Ne çare? Deli diyecek en yakın dostların bile! Ve Neden niçin nereye kaçacağını bilmediğin için o diyarları terkedemezsin! "Çok şükür yaşıyorum" dersin! Hayatın sana sunduğunu kabul edersin! Lakin beyninin en kuytu köşelerinde hep bir soru işareti olmuştur! Yüreğinin en derin yerinde hep bir ateş yanmıştır! Bir yanın hep eksik kalmıştır! - Yanılıyor muyum? - Bazen bir sahilde dalgalarla konuşursun ve farkında olmadan öfkeyle denize taş atarsın sanki yılların içinde biriktirdiğini boşaltır gibi; Bazen de pencerene konan bir güvercinle dertleşirsin; Sonra bir gün gelir sanki masallardaki gibi sanki filmlerdeki gibi aniden bir peri tarafından büyülenirsin! Bir asır çözemediğin harflerini birleştiremediğin bulmacayı çözersin! Hayatın bir sır perdesi gibi bir anda açılır! Niçin gülerken ağladığını Yüreğini sıkıştıran o ağır taşın nereden geldiğini En mutlu anlarında bile neden kalbinin hiç çarpmadığını Çevrende yüzlerce insan varken neden senin kendi içinde yalnız olduğunu Yıldızların parlaklığının niçin gözlerini kamaştırmadığını Güneşin niçin seni ısıtmadığını anlarsın! Birden hiç ağlamadığın kadar ağlarsın! Belki de kabullenmek istemezsin yıllarının bir odun parçası gibi çağlayana atıldığını; Hayat çeşmesinden içiyorum sandığın suyun hazan çeşmesinden aktığını görürsün! Bunca yıl alıp verdiğin nefeslerin boşa olduğunu ve aslında yaşamadığını anlarsın! Eksik kalan bir yanın var ya? İşte "O" eksiktir! Her şeyin olmuştur belki! Ama "O" yoktur! Belki benimde her şeyim oldu ama "SEN" yoktun! Uyandım bu bitmez uykudan! Anladım "SEN" yoksun! Biliyorum "SEN" eksiksin! Yaşamaya değer "SEN"... Uğrunda ölümü göze alabileceğim "SEN"... Saçının bir teline tüm günahları hiçe sayabileceğim "SEN"... Bir bakışına bütün yasakları ezip geçebileceğim "SEN"... - İnsan herkesi her şeyi sevebilir! Güzel bir kalbi seversin bir çiçeği seversin baharı güneşi yıldızları çocukları seversin... Hatta çok seversin; Ama... "AŞK" var ya dostum? "AŞK" başkadır... Eğer yüreğindeki boşluğun "AŞK" olduğuna inanıyorsan? Ve Bulduysan "O" insanı "O" aşkı! Kafandaki sorunun cevabı "O" kişi ise? Kaçırma "ONU" sonra çok geç olabilir! Ne kadar yaşayabileceğini biliyor musun? Sarıl "ONA"... Son nefesin gibi!..
Bitmek tükenmek ve beklemek.... Sevdalara özne olmuştur yüklem olmuştur sıfat olmuştur çoğu zaman... Bitmek için başlar bazen sevdalar... Kaderler anlaşma imzalar daha masaya oturur oturmaz.... Son durağına bilet alamazsın...
Ya hiç binmeyeceksindir sevda trenine yada bir ara istasyonda bırakıp gideceğini kabul edeceksindir....
Gözlerinde kaybolurken umutların doyasıya bakmak istersin bir gün hasretiyle yanıp tutuşsanda bakamayacağın o gözlere....
Lanet edersin zamana tutmak istersin akıp gitmesin diye avuçlarından...
En dipsiz kuyulara hapsetmek istersin ayrılığı gelip yerleşmesin diye yüreğine acısı... Olmayacaktır avuçlarında bir gün o sıcak elleri. Bunu bilerek daha sıkı tutarsın ellerini... Acıtır içini her saniye... Bilirsin az zaman kaldığını...
Yalancı gülüşler aşina olmuştur acıyla ısırdığın dudaklarına. Gülen gözlerinde yalancıdır içinin nasıl yandığını söylemeyen yüreğin gibi... Her bakış her dokunuş yakar kavurur acılardan yorulmuş kalbini.... Tükenirsin yavaş yavaş.... İsyan edersin ayrılıklara....
Öleceği günü bekleyen bir hasta gibi beklersin ayrılığı... Umutların kar misali erir gider avuçlarından. Kuramadığın hayallerin küser birer birer. Sevgiler azar azar yitip gider. Esen her rüzgar yanaklarında kurutur gözyaşlarını...
Sevmek bu kadar zormudur... Acıtmakmıdır yüreğini amansızca aşkın kuralı... Beklemekmidir yaşamak yerine en güzel masalları... Her sevda bir ayrılık hikayesi mi olmalı... Bitmek için başlayan hikayeler vardır alır seni hayatın köşesinden ansızın... Yüreğindeki acılara kendinden de ekler bir kaç hançer yarası. Savurur ayrılığın kokusunu sardığı bedenini gökyüzünde.
Yıldızlar ortak olur gözyaşlarına. Ve getirir bırakır usulca hayatın başka bir köşesinde... Usulca çıkar gider hayatından düşünmeden arkasında bıraktığı acıları...
Sevdalar bitmek için başlar tükenir yavaş yavaş yüreğin ve bekler sessizce batan kabullendiği vedayı...
Dilin lanetlemese de yüreğin lanetler her soluk alışında bitmek için başlayan sevdaları...
Sen hiç seni sevdin mi? Özledin mi kendini? Adını andığında -titrek- kelimeler düştümü dilinden? Sensizliğin yalnızlığına -tek- başına katlandın mı hiç? Hasreti yüreğinde acıyı -bedeninde- adını dilinde hissettin mi ? Tek bir gülüşün için ömür boyu -ağlamayı- göze aldın mı hiç? Gözünden akan bir damla yaş için -dünyayı- yakacak cesareti buldun mu kendinde? Yanıbaşında olduğun halde aslında senden -çok uzakta- olduğunu anlayınca kahroldun mu hiç? Seni başkasıyla gördüğünde yüreğinden -kırmızı gözyaşları- akarken mutluluk rolü yaptın mı? Şişelerde kaybolduğun akşamlarda denize karşı o -iki kelimeyi- haykırabildin mi hiç? Aynaya her baktığında hayatını sana adamış -gönüllü- bir köle gördü mü gözlerin? Herkesin duymasından korkup -zifiri odalarda- hıçkırıklarını attın mı yüreğine? Sen yokken; gülü koparılmış bir diken sabahı olmayan bir gece-vuslatı-olmayan bir özlem olduğunu anladın mı? Sen varken; bin ömrün bir an’a bir damlanın bin -denize eşdeğer olduğunu farkettin mi? Peki Sen Hiç Seni Sevdin mi? Özledin mi Kendini? Sen Asla Seni Sevemezsin… ÇÜNKÜ SEN BEN DEĞİLSİN….
Kavuşamadı Mecnun Leylasına Aslı Kerem’ine Ve yandı gönülleri yar özleminde. Uzadı gün be gün umuda giden yollar. Şirin erir her dem Ferhat’ ına Aşınır Ferhat’ın yüreği Şirin arar. Masal olup dolaşır dilden dile sevdalar. Asırlar yılları hapseder içine Yıllar ayları. Ayların içinde gizli kalır hüsranlı geceler. Nasıl kör olursa Züleyha’ nın gözleri Yusuf’tan başkasına Leyla nasıl vurgunsa Mecnun’ a Aslı damla damla gözyaşına katarken Keremini. Rezil eder dünya Acıya boğar ölümüne sevenleri.
Aynı sevda aynı hicran dünyayı kuşatan. Rüyalarla kucaklaşır umur Mevzi alır çileye beklentiler. Ağlayan yürektir gözlerden ziyade Nasılsa gözler kavuşmak bekler.
Uzun bir hasret silsilesidir mazi Melcesini kaybetmiş o umutların öfkesi. Umutların tükenişi usul usul
Tükenişi;
Kerem’ in Mustafa’nın Ferhat’ın... Leyla’nın Yasemin’ in özleyişi denklikte. Arzu ettik öyle sevdik öyle sevdik ki Resmolunduk acıyı çekmeye; asla vazgeçmedik de. Işık olsa ölüm olsa hasret olsa. Meskeni ateş olsa sevdalının sever işte.
Ben yıllar yılı bu özlemle yanarım. Kavuşamayanlara armağan olsun umutlarım.
Sen hiç bekledin mi? Özledin mi yarını? Ben bekledim özledim seni! Seni beklemek seni özlemek bana ne anlattı biliyor musun? Bana beklemek özlemek nedir onu anlattı. Basit zannederdim beklemeyi hafife alırdım özlemeyi. Yanılttın beni...
Hiç yolda bir bebek gördüğünde doldu mu gözlerin?
Aradın mı annesiyle babasını? Ben aradım. Önce anne babasını sonra da seni beni ve düşlediğimiz bebeğimizi aradım. Bu da hayal kurmayı öğretti bana.
Sabahları sevinçle takvim yaprağını koparmaya gittin mi? Sonra da oturup gün saydın mı hiç? Ben saydım. Her sabah bir gün daha bitti diye sevinçle uyanipbiten günün yaprağını kopardım takvimden. Sonra da günleri saydım teker teker. Geleceğin gün bir an önce gelsin diye. Bu ise heyecanı öğretti bana. Daha önce hiç yaşamadığım duyguyu. Sabırsızlığı da anlattı bana.
Geceleri balkonda sabaha kadar durmaksızın ağladığın oldu mu hiç? Ben ağladım. Gece olunca çıkardım balkona bazen yıldızlarla bazen de ay ile konuşurdum ağlaya ağlaya. Ağlamak bana susmayı öğretti. Sessizliği anlattı bana. En önemlisi de yalnızlığımı gösterdi bana. Senin hiç gelemeyeceğini çünkü asla olmadığını söyledi.
Bütün bunlar nedir sen bilir misin? Hiç sanmıyorum. Sen bende; hiç olmadığın gibisin. Hatta hiç olamayacağın gibi. Bende çok değerlisin sen. Ama bu değeri asla anlayamazsın.
İşte tüm bunlar için bırak beni.
Bırak ki bendeki değerin hiçbir zaman azalmasın. Yıkma içimdeki seni. Gerçekleri gösterme. Bozma beklememi özlememi hayallerimi heyecanımı sabırsızlığımı sessizliğimi yalnızlığımı...
Yüreğime takıldı ayaklarım. Düş’tüm; dizleri kanadı kısa pantolonlu çocukluğumun... Cân’ımı yaktı masallar... İltica ettiği ülkeden sınırdışı edilmiş olmanın hüznü ile açtım ellerimi Yıldızların Sahibine... Bir yaş düştü iç’ime... Ardından bir kelam dilime....
La Tâknatu ... La Tâknatu minAllah...
Düş’tüm kuyuların dibine... ama hiç düşmedim zifiri karanlık ümitsizliğe Yâr ...
Haydarpaşa bile grilere büründü... ben düşmedim ümitsizliğe... Mavinin yankısı vardı yüreğimde...
Malumun olsun Yâr... bir düş değdi çocuk yüreğime...
Âşkı sobeliyorum iç’imde...
Kafesini açtım bunca zaman korumaya çalıştığımın...
"Git gayri... Ben senden geçtim" dedim.. "Git o Yârin ellerine..."
Yağmurun sırılsıklam dokunuşlarıyla Gözyaşlarımla aydınlanan yollarda bekledim seni.. Ay'ın güneşe pusu kurduğu geceleri içtim. Yudum yudum ezberledim sensizliği. Kirpiklerime düşen cemreler terkederken ölüm kokulu bedenimi.. Baharı bile istemediğim düşlerde gezindim.. Beş para etmez yanızlığımıda Alıp ardıma nemli mevsimlerde bekledim seni.
Ayak seslerimin yankılandığı sokaklar öksüz iklim karası bakışların. Yalnızlığın elleri soğuk....
Gecenin üç ilâ beş arası....
Koynunda yetim bir sevda sedası Öğrendigi ilk şey!! Doğarken attığı çığlığın ardından veda narası... Daha yeşermeden hayatı Yüzünde kırışan bahtına somurtkan bir bebek edası...
Ne kış'tı ne bahar aslında. Hüzün delisi hazan sabahlarıydı yaşattığın.. Her yıl eylül'ün avuçlarını açıp Küllerinden doğmaya nâzır aşkınla. Öldürdüm tüm vakitlerimi.. Katlettiğim yelkovanlar bile Akrebin yasını tutmazken Bir ben miyim.?... Senin şafağında kirli ufuklar biriktiren ...!
Aldırma ...! Na'mağlup aşkların mağlup sevgilisiyim.. Yüreğim hafif ıslaktır benim.. Üşümüş kalabalıklar arasında çırılçıplak periyim.. Galibi belli sevdalara inat. Matemini samanyoluna sürüpsürgün edeceğim..
Kaç cemre düşmeli yüreğime ısınmak için yeniden. Unutmak için yeşil nazarlarını kaç bahar geçmeli hasretinin üstünden...
Kaç ceylan su içmeli sevda sebillerinden. Kaç güvercin uçmalı vuslat semalarında. Kaç yağmur ıslatmalı tenimi arınmak için özleminden...
Kaç menekşe açmalı saksılarımda boyun bükmeden. Kaç ilkyaz yaşamalı gönlüm üşümeden Ve kaç sene kaç ay kaç gün kaç saat geçmeli akan kanı dindirmek için yaralarımın üstünden?
Yara aldım kıyılarıma her demir atandan. Her beden bende bir iz bıraktı. Bazıları sığ bazıları çok derin yaralar. Hala iyileşmeyen yaralarım var biliyor musun?
Sana gelene kadar birçok kez kırıldı kalbim bu kırık kalbi onarmaya gücün yetecek mi? Yaralarımı onaracak merhemlerin var mı? Dayanabilecek misin başkasının açtığı yaraların kapanışını beklerken zoruna gitmeyecek mi? Neden demeyecek misin? Keşkeler olmayacak mı? Ağlayacak mısın hiç umutsuz kaldığın anlarda çaresiz olduğunu düşündüğünde…
Gücün yetecek mi bana hükmetmeye söylediklerini yaptırabilecek misin? Bana boyun eğdirebilecek misin? Aslan kesilebilecek misin karşımda? Korkmadan kırılacak kızacak demeden…
Beni ben olduğum için sevebilecek misin? Hatalarımla günahlarımla yanımda sana getirdiklerimle kabul edebilecek misin? Kaybettiklerim sana zarar vermeyecek mi? Soğuk gelmeyecek miyim sana? Eksik gelmeyecek miyim?
Hiç sordun mu kendine acaba rüya mıyım? Gerçek mi bu yaşadıklarım diye.. Suskunluklarımın sebebini düşündün mü hiç ya da fazla konuştuğum zaman altında yatan korkularımın sebeplerini?
Korkmuyor musun beni kaybetmekten? Hiç korktun mu kaybettiğini sanıp? Gidiyorum desem “gitme” diyecek kadar yürekli misin? Pişman olacak mısın bana “seviyorum” dediğin için.
Hiç düşündün mü bana adımlar atarken yüreğimdeki uçurumları?