1-3 Yaş Arası Çocuğun Psiko-Sosyal Gelişimi

ARWEN

Yeni Üye
Üye
1-3 Yaş Arası Çocuğun Psiko-Sosyal Gelişimi
1 3 yaş eğitim 1 yaş eğitimi psikososyal ihtiyaçlar çocuk eğitimi 3 dönem özellikleri

Bu yazımızda daha çok 1 yaşından 3 yaşa kadar olan çocuğun özellikleri ve uyum sorunları ele alınacak, anne ve babaların bu alanda yapması gerekenler üzerinde durulacaktır. Bedensel gelişme itibariyle ilk aylarda tamamen aciz görülen çocuk giderek kafasını tutmayı öğrenir. Daha sonra kollarını ve ayaklarını kontrol etmeyi becerir. Bir kaptan su veya süt içmesini öğrenmiştir. Ayrıca eline geçen her şeyin tadına bakmasına bayılır. Bu tadı beğenip beğenmediğine o anda karar verebilir. Ayakları ve elleri üzerinde emekleyerek yetişemeyeceği yer yok gibidir. Merdivenleri emekleyerek tırmanabilir. Koltuklan çıkıp inmekte usta olmuştur. Evdeki konuşmalara o da kendi kelimeleriyle, sözgelimi "baba", "anne", "hi", "hu" diye karışır.

Bu devrede konuşmaktan ziyade konuşulanları anlamada maharet gösterir. Oyuncaklardan daha çok insanlarla ilgilidir. El çırparak "cee" diye oynamaya bayılır. Bununla beraber oyuncaklarına da belli bir zaman ayırmaktan geri durmaz. Bu dönemde fizik gücü gerektiren oyunlardan çok hoşlanır. Özellikle oyunun içinde bir sürpriz olursa, örneğin örtünün altından çocuğun çok hoşuna gidecek oyuncağın çıkması gibi yahut ta kendisini kovalattırıp yakalanması gibi o takdirde onun zevki doruk noktasına ulaşır. Babası çocuğu ile oynamak için halının üzerine yere oturduğunda, çocuk sevinç çığlıkları atarak hayata büyük bir arzu ile bağlanacaktır. Psiko-sosyal gelişim için çocuk ile bu ve buna benzer fiziksel yaklaşımlar da gereklidir. Sadece tavır, davranışlar yeterli değildir. Çocukla oynamak onu kucaklamak öpmek de lüzumludur. Etrafındaki insanların kendisi hakkında ne düşündüğünü kızgın olup olmadığını, şefkat derecelerini o kendine göre rahatlıkla iç dünyasında ölçebilir. Yani etrafındakilerin duygusal durumlarını sezmekte ustadır.

12'nci ayın sonlarına doğru çocuğun dünya hakkındaki ilk düşünceleri şekillenmeye başlar. Bu dünyanın güvenilir, emin bir yer olup olmadığını düşünür. Bu alanda ilk izlenimlerini elde eder. Bu ileriki yıllarda devam edecek olan gelişimleri için temelleri oluşturacaktır. Ne yazık ki, çocukların psiko-sosyal gelişimlerinde çok önemli olan bu fırsatları kimi aileler hiç iyi değerlendirememektedirler.

Çocuğun babasının yerde halıya oturarak çocuğuyla burada yazıldığı şekilde birkaç dakika meşgul olması, olmayacak bir şey midir? Ne kadar basittir. Bunu her baba yapabilir. Ancak bu küçük fedakârlıklar dahi yapılamaz ise, onun sadece bedensel iyilik hali sağlığını bir bütün olarak garantiye alabilmemizde büyük noksanlıklar oluşturacaktır. Bu iyice bilinmelidir. Bu sebepten başarılı anne ve baba olarak kalabilmek beceri isteyen bir olaydır. Şu söz hiç unutulmamalı ve sık sık da hatırlanmalıdır. "Her anne babanın çocuğu vardır, fakat her çocuğun anne ve babası yoktur." Yani sadece fizyolojik görevi yapıp çocuk sahibi olmakla iş bitmemektedir. Anne babası olan pek çok çocuğun anne babası yokmuşçasına onların sevgi, destek ve himayelerinden uzak bulunduğu hatırlanırsa bu sözün güzelliği daha iyi anlaşılacaktır.

Anne ve baba çocuk için hayata açılan birer penceredirler. Çocuk bu pencereden daima iyi şeyler görebilmelidir. 12 nci ayın sonlarına doğru çocuğun dünya hakkındaki ilk düşüncelerinin şekillenmeye başladığını, bu dünyanın güvenilir, emin bir yer olup olmadığını düşündüğünü hatırlatmıştık. Birçok bebekler için cevap çok açıktır. Yaşamak (dünyasal olaylar, hayat) zordur. Burada, dünyaya gelen ilk çocuğun, annesinden doğar doğmaz ilk hayat belirtisinin ağlamak olduğu -çocuğun ağlayarak dünyaya gözlerini açtığı-gerçeği felsefî bir konu olarak düşünülmelidir. Çocuğun daha o dönemde hayatı sevmesinde anne baba çocuğa yardım edebilmelidir. Nitekim aynı dönemde çocuk kendisini büyütenlere karşı bu duyguların da tesiriyle büyük bir yakınlık duyar. Bu duyguyu iyi değerlendirmek lâzımdır . İşte çocuktaki bu duygudur ki onun ilerde yetişkin bir kimse haline gelmesine yardım edecek ve sırası geldiğinde de o da başkalarını büyütecektir.

Yetişmiş bir birey bir gün babasına şöyle der: "Babacığım senin hana yaptığın bunca fedakârlıkları hizmetleri ben nasıl ödeyeceğim bilemiyorum." Baba cevap vermiştir "Gayet basit evladım benim sana yaptıklarımı sen de çocuklarına yapacaksın ve böylece ödeşeceğiz." Evet, hayat budur. Böylece dünya yaşamını sürdürecektir. Dünyamızın yaşının 5,5 milyar yıl tahmin edildiğini unutmamak gereklidir. Bunca yıldır bu yaşlı dünyamızdan nice insanlar gelmiş ve geçmişlerdir. Bunca asırlar aile ve çocuk refahı alanında pek çok bilimsel gerçekleri de ortaya çıkarmıştır. Bu bilimden ve bunca yılların tecrübelerinden yararlanmak (tabiatı, ilimi sevmek ve bilmek, benimsemek) mutluluğa giden gerçek yol olarak karşımızda durmaktadır.

Çocuğun hayatında ilk adımlarla birlikte (yürümeye başlama girişimleri) onun için çok daha enerjik ve bağımsız bir devre başlamaktadır. O sonsuz gibi gördüğü enerjisini ve fikirlerini artık fizik yetenekleriyle bağdaştırmayı öğrenmeye başlamaktadır. Nispeten yumuşak başlı ve idaresi kolay olan bebeğin yerini şüpheci, enerjik ve horoz gibi çalımlı bir çocuk alır. Fakat büyüdükçe özellikle annesine olan gereksiniminin her yönden artacağı daima hatırlanmalıdır. Annesine ve ona en çok bakan kimseye bağımlığını görmek gerekir.

1051-7a.jpg
Çocuk artık kendisinin ayrı bir şahsiyet olduğunu kavramaya başlamıştır. O emeklemeye başlayınca annesinden maddeten uzaklaşma, ayrılma imkânını bulur. Oyuncaklarını kendi kendine bulabilmesi kişiliğine olan güvenini artırır. Çocuk yürümeye başlamayla birlikte kendi hayatını daha belirgin yaşamaya başlar. Bu duygunun belirmesi onda hem büyük bir heyecan ve hem de bir korku yaratır. Çünkü bu devreye kadar çocuk daima annesini yanı başında bulmuş, onun kucağında kendisini emin ve iyi hissetmiştir. İşte bu karmaşık duygular içerisinde çocuk bu çağda hem annesinden uzaklaşmak ister ve hem de arkasına bakar bakmaz ona dönmek için bütün gücü ile koşar. Bunun için en iyi örneğini çocuk annesinden uzaklaştırılıp bir başka odaya götürüldüğünde onun büyük bir enerji ile annesinin bulunduğu odaya emeklediği gözlenebilir. Zira kendisini birden bire yapayalnız bulur ve büyük bir heyecanla "güvene" annesinin yanına dönmeyi arzular. Görüldüğü gibi çocuk daha hayatının ilk yıllarında psiko-sosyal yönlerden ne denli meşgul bulunmaktadır.

Çocuğun ilk adımlarını attığı bu devrede onun annesini kaybetmekten doğan korkusunu -çünkü o böyle bir korkuyu daima yaşar- azalttığımız takdirde çocuğun daha çabuk yürüyebilmesini sağlamış oluruz. Yürümenin annenin yanında uzaklaşmak olmadığı, ne kadar yürüyerek anneden uzaklaşırsa uzaklaşsın, annesinin daima onun yanında olacağı düşüncesinin ve inancının onda bulunabilmesi çok mühimdir. Bunu anne çocuğuna hissettirebilmelidir. Annenin çocuğuna bakışı, tebessümü, ona sevgi dolu yaklaşımı bunun için çoğu zaman yeterli olacaktır. Ancak annenin bu konuda kararlı, tutarlı olması çok mühimdir. Bir zaman değişik karakterde tavır ve davranışı çocuğun yönlendirilmesinde istenilmeyen sonuçlar meydana getirebilecektir. Çocuğun anne ve babaya ihtiyacının büyük olduğu devrede, çocuğu sık sık evde yalnız bırakmak, onsuz seyahatlere çıkmak doğru değildir. Hatta diyelim ki çocuğun ameliyat olması gerekti, mümkünse bu işi bile geciktirmek daha hayırlı olacaktır. Çocuğun aile ilgisine büyük ihtiyacı vardır. Çocuk ile anne baba arasında ayrılık olacaksa, ayrılığın çocuğun üzerinde büyük iz bırakacağını bilmemiz, anlamamız ve hazırlıklı olmamız gerekmektedir.

Bu çağda çocuk annesine ne kadar ihtiyacı olduğunu yavaş yavaş şuurlu olarak anlamakta bir yandan da annesinin yardımı olmadan dünyasını kendi idare etmek istemektedir. Kapı tokmağına bile yetişemediği halde, o bütün kapıları açmak ister. Bir merdiven görünce dayanamaz, başına gelebilecek kazayı düşünemeden tırmanmaya çalışır. Babası araba kullanırken, sanki kendisi de sürmek istercesine onun direksiyonuna sarılır. Bu devrede anne babaların en mühim problemi çocuğun hareketlerinde ne dereceye kadar serbest bırakılması konusu ve yasakların tespiti olacaktır. Bunun cevabı şudur: Çocuğu kazalardan ve türlü tehlikelerden korumak şartıyla onu hareketlerinde serbest bırakmak lazımdır.

Küçük, ehemmiyetsiz sayılabilecek zararları da hoşgörü ile karşılayabilmelidir. Bunun için en iyisi onun evin bir yerinde köşesi veya en iyisi odasının olmasıdır. Ev eşyalarına verebileceği zararları -kirletmek, sütünü dökmek, bardağı devirip kırılmasına sebep olmak vd. -düşünerek bu yönde de tedbir alınmalıdır. Ancak pek çok anne-baba ev temizliğine, tertibine, görünümüne çocuğun eğitiminden çok daha fazla ehemmiyet verir. Ev dağınık durmasın, eve gelenler pırıl pırıl görsün diye, her tarafı en nadide eşyalarla süslemek isterler. Çocuğun yaşayacağı oda ve yer de bunlar arasındadır. Sanki çocuk orada bir tablo gibi dursun istenir. Çocuğun burada sayılan büyüme özelliklerine uygun bir yaşantının temin edilebilmesi onun ileride kuvvetli fikir yapısına sahip başarılı bir kimse olmasında pek önemlidir.
Hiçbir şey vardan yok olmaz, yoktan da var olmaz. Bu ünlü söz unutulmamalıdır. Başarısız, yeteneksiz nice büyüklerin psiko-sosyal anamnezinde ilk çocukluk yıllarının kötü yönlendirilmesinin rolü açıkça görülmektedir çoğu kez. Ancak tekrar belirtmek isteriz ki, küçüğün kendini ve başkalarını tehlikeye sokacak (hastalık, sakatlık vd.) onun başıboş bırakılması rehberlik ile hiç alâkalı değildir yapılmamalıdır. Rehberlik onu kendi haline itivermek değildir. Onu tanıyıp, onun psiko-sosyal gelişimlerini kolaylaştıracak yaklaşımlarda bulunmaktır.
Bir de şu tehlike vardır: Eğer ebeveyn çocuk hareketlerini çok kısarsa, isteklerini elde etmek için mücadele etmek gereğine inanacak ve sonunda isteklerinin olması için anne-babayla mücadele ede ede, giderek asi olacak yahut anne-baba üzerinde bu yolla başarılı olamazsa kendisine olan tüm güvenini kaybederek kararsız bir çocuk haline gelecek ve atacağı her adımda anne ve babasının desteğini bekleyecektir. Yani korkacak, sinecek ve bir bakıma kendi iç dünyasında yenilgiye uğrayacaktır. Bir savaş olmasını arzu etmeyiz. Yenen de olmasın yenilen de. Çünkü savaş olunca eninde sonunda bir yenen ve bir de yenilen bulunur. Oysa savaş olmazsa, buna meydan verilmezse, böyle bir sorun da doğmaz. Öyle ise, buna dikkat etmek lazımdır. Savaş olur anne-baba hakim gelirse, çocuk yukarıda yazdığımız gibi sinecektir, anne-babanın daima desteğini arayacaktır vd. Eğer çocuk yenerse de, o zaman anne-babanın çocuk üzerinde esasen olması lâzım gelen otoritesi sarsılacak, daha önemlisi, çocuğun anne-baba imajı istenildiği gibi olmayacaktır. Över protection denilen üzerine fazla titreme halinde görülen tipik örnekler burada doğabilir, halkın şımarık çocuk dediği tip meydana çıkar.
Doğru yol çocuğa ilk günlerde gösterilmiş olan şefkat ve dostluk yine aynı şekilde devam edecek olursa, çocuğun kendine ve dünyaya olan güveni her gün biraz daha artacaktır.
İlk çocukluk yıllarının psiko-sosyal izlerinin bireyin yaşamı boyunca silinmez izler bıraktığı daima hatırlanmalıdır. Bir teyp bandı düşünelim ki, bu dolmaktadır ve sonra da dolan sesler duyulacaktır. Haliyle de işitilecektir. Banda senfonik müzik kaydetmişsek, oradan senfonik müzik dinleyeceğiz demektir. Onun yerine Klasik Türk musikisi dinlemeyi beklememeliyiz. Bu örnek çocuk için düşünüldüğünde belki biraz mübalağalı, fakat gerçeklerle doludur. Dünya yaşantısı, ekilenin biçildiği bir ortamdır.
1 yaşından 6 yaşma kadar çocuğun gelişiminde geçireceği en büyük bunalım dönemi olan "3 yaş bunalım dönemi" ilerleyen zamanda ayrı bir konu olarak ele alınıp anlatılacaktır. Bu devrede yani 1–6 yaş arasında çocuk bazı şeyleri kesin olarak öğrenmiş olur.
1) İnsanlara güvenebilirim veya güvenemem,
2) Yeni şeyleri denemem için bana izin verirler veya
vermezler.

Bunlar çocukta bir hayat görüşüne varmasında önemli iki noktadır. İlerde kişiliğinin oluşmasında bu yargılarının büyük payı olacaktır. Çocuk burada insanlara güvenebilirim, iyiyi doğruyu güzeli seçtiğim takdirde insanlar o yolu seçmemde bana izin verirler gibi görüşlere varmış olması istenir. Burada normal psiko-sosyal yaşamdan bahis edilmektedir, birde patolojik psiko-sosyal yaşantı söz konusudur ki, o da tabii ayrı bir konudur. Örneğin insanlara güvenmenin getirdiği zararlar, iyi yolu seçenlere bu yolda çıkabilecek müşkülâtlar, kıskançlıklar, kötülüklerin iyileri engelleme mücadeleleri vd. Çocuk hayatın bu yönleriyle iyi bir şekilde mücadele edebilmesi için kâhil hale gelene kadar buralarda yazılmaya çalışılan psiko-sosyal gelişimlerini başarılı bir şekilde tamamlayabilmelidir. Ancak o sayede istenilmeyen psiko-sosyopatik kişi ve olaylara karşı kişilikli mücadeleler verebilir. Psiko-sosyal gelişimin sağlıklı olması bu konuda en büyük güvence olarak görülmeli ve bu konuya ailelerce olduğunca önem verilebilmelidir.
Anne babanın çocuk hakkındaki değişik fikirleri -çocuğun normal özellikleri iyi bilip değerlendirememeleri- dengesini bulmaya çalışan çocuğun hareket şeklini geniş ölçüde etkiler. Ebeveyn çocukta normal gelişmenin bir sonucu olarak görülen değişiklikleri anlayamadıkları takdirde, onu belli bir devrede tutabilmek amacıyla beyhude ve başarısız bir mücadeleye girişirler. Büyüyen çocuğunun şahsında hâlâ onun bebeklik çağını hasretle anmaktan, çocuğun o dönemini övgü ile anmaktan kendini alamayan aileler çoktur. O zaman çocuk doğal olarak daima bebek kalmak isteyecektir, ailesinin sevgisini çekebilmek için buna gereksinim olduğunu keşfedecektir. Çocuğun bir yandan kendini idare etme arzusu ve işi varken bir de anne ve babasını idare etmeye çalışma gibi bir durumla karşı karşıya kalması talihsizlik olarak nitelendirilebilir. Oysa bu devrede çocuk hiçbir zaman anne ve babayı reddetmek istemez, giderek daha şuurlu olarak onların yardımlarına ihtiyacı olduğunu, onlarsız hayat olamayacağını anlar. Hem anne ve babanın yanında olma larını (onlardan ayrılmamayı) ister ve hem de bağımsızlığına halel gelmesin diye arzular.
Kısaca 1–6 yaşın çocuğun karışık ve fırtınalı bir devresi olduğu bilinmeli, çocuğun tanınmasına ve bilimsel olarak yönlendirilmesine aile ve toplum refahı açılarından ehemmiyet verilmelidir. Bu çağda çocuk, yemek yemek, uyumak ve giyinmek gibi olaylara karşı sıkıntı duyar. Adeta biran önce büyümek gelişmek için çırpınır. Yemek, giyinmek ve uykuyu kendisini gerileten olgular gibi yorumlamak ister. Pek çok aile bu çağda çocuğuna iyi bir yemek eğitimi ve uyku eğitimi verebilmek için mücadele verir. Normal ve başarılı anne-baba ve çocuk ilişkilerinde bu konularda kendiliğinden bir düzene girer. Elinde yemek tabağıyla çocuğun peşinden tuvalete kadar giden anneler çok görülür. Keza çocuğa uyuması için neler neler yapılmaz ki... Sonuç şudur: Çocukların psiko-sosyal özellikleri ve başarılı uyumlarının esasları bilinmeli, aile çocuk münasebetleri böylece düzenlenmelidir. İlmin amacı kolaylıktır. Aile ve çocuk refahı alanındaki icatlardan da yararlanmak gereklidir. Amaç mutluluktur.
Prof.Dr.Kemal Çakmaklı
 
Geri
Üst