2 oğlum daha var, onları da feda ederim" diyor.

*MeleK*

♥Ben Aşık Olduğum Adamın Aşık Olduğu Kadınım♥
2 oğlum daha var, onları da feda ederim" diyor.
Üç yaşındaki Ramazan, Şırnak'ta bayramın ilk günü mayına basarak şehit olan babası çavuş Ünal Demir'in tabutunun başında yaslı annesine soruyor:
"Babam neden burada yatıyor anne?.."
Anne tutuyor kendini:
"Ağlamayacağım" diyor, "...hainleri sevindirmeyeceğim!"
Yine Şırnak'ta, pusuda 12 arkadaşıyla birlikte şehit düşen komando er Sıddık Küçükgöz'ün evinde de yas var.
22 yaşında ölen komandonun terhisine 20 gün varmış.
Babası Hamit Küçükgöz, 20 gün askerlik yapmak için askerlik şubesine başvuracağını söylüyor;
"Vatana borcumuz kalmasın" diyor.
Murat Uçar daha 1 ay önce evlenmiş. Cenazesinde dul eşi gözyaşı dökerken babası "2 oğlum daha var, onları da feda ederim" diyor.
* * *
Hangi halk bir oğlunu gömerken, vatan uğruna diğerlerini ölüme yollamaktan söz eder ki?
Başka hangi toplumda vatan sevgisi evlat sevgisine eştir?
Nerede analar "Benim kuzumu geri getir Şırnak dağları" diye ağıt yakarken düşmanı sevindirmemek için gözyaşını içine atar?
Nerede babalar, oğlundan kalan vatan borcu için askere yazılmaya kalkar?
Bu nasıl bir aidiyet duygusu, nasıl bir vatan sevgisidir ki, acılarla eksilmez; büyür inadına...
Yine de sormak isterim:
Vatanı sevmenin, ölümden gayrı bir yolu yok mudur?
Vatan ille kan dökerek, can vererek mi savunulmalı, sevilmelidir.
Ölümden vatanı ayırmanın, toprağı yaşayarak savunmanın bir yolu yok mudur?
Ve şehit ailelerinin bu gönül zenginliğine karşın çektikleri yoksulluğa bakarak soruyorum:
"Vatanın da onları sevmesi gerekmiyor mu; onların vatanı sevdiği kadar?.."
* * *
Diyoruz ki; "Söz konusu olan vatan ise, gerisi teferruattır."
Ama tabutta yatan babasının canının bir "teferruat" olduğunu nasıl anlatabiliriz ki 3 yaşındaki Ramazan'a?
Hele vatanı sevmenin yegâne yolunun bu olduğu şüpheliyse...
Hele o "teferruat"ın içindeki bazı "teferruat"lar çok önemliyse...
Mesela, Ünal Çavuş'un yetimine, 25 yıldır süren bir savaşta neden hâlâ babasını o mayın belasından korumanın bir yolunu bulamadığımızı açıklamak Milli Savunma Bakanı'nın boynuna borç değil midir?
Şehidinin "20 günlük borcu" için askere yazılmaya hazırlanan babaya, neden bunca kayba rağmen hâlâ teröre karşı, düzenli ordu yerine donanımlı profesyonel birimlerle mücadele edilmediğini izah etmek zorunda değil miyiz?
Çeyrek asırdır kan dökülen bir bölgede hâlâ 2 PKK'lı bir jandarma karakolunu güpegündüz ciple basabiliyorsa, o şehitlerin ailelerine "Kanları yerde kalmayacak" dışında da bir şeyler söylenmesi gerekmiyor mu?
"2 oğlum daha var, feda olsun" diyecek kadar vatanını seven bu insanlara, vatanın "Onları da gönder" dışında bir diyeceği yok mudur?
Bu, mukadderat mıdır?
Teferruat mı?
* * *
Günümüz dünyasında insan hayatının "teferruat" sayılamayacağını biliyoruz.
Mayının, pusunun, baskının kader olmadığını da...
Vatanı asıl yaralayanın, canlar yiterken "Gelecek ay Amerika'ya gittiğimde Bush'a söyleyeceğim" demek olduğunu da...
Her saldırıdan sonra cenazede nutuk attığımız, teröre lanet ettiğimiz kadar, Ünal Çavuş'un yetimi gibi "Neden?" diye sormanın, herkesi önlem almaya, çare bulmaya zorlamanın vaktinin geldiğine de inanıyoruz.
Vatanı ölümle değil, yaşamla birlikte anmayı özlüyoruz.
Vatanseverlik, sadece silah çekmek, can vermek, şehit düşmek değildir;
Canlar yitmesin diye çareler düşünmek, çözüm üretmek, ölüm yerine yaşamı, savaş yerine barışı, kindarlık yerine kardeşliği yüceltmek de vatanseverliğe dahildir; bilinsin istiyoruz.
 
Geri
Üst