AİLE HUKUKU ve GÜNCEL YARGITAY KARARLARI

AİLE HUKUKU ve GÜNCEL YARGITAY KARARLARI
“Toplanan deliller ve özellikle davalıya ait telefon kayıtlarının dökümünden davalının yabancı uyruklu bir kadın adına kayıtlı telefon ile yaptığı yoğun telefon görüşmeleri ve davacı tanıkları ile gerekse bir kısım davalı tanıklarının beyanları uyarınca davalının yabancı uyruklu kadın ile evlilik dışı ilişkisi bulunduğu, bu durumun 4721 sayılı Kanunun 185.maddesinde düzenlemesini bulan sadakat yükümüne aykırı davranış teşkil ettiği, bu nedenle davalı kocanın boşanmaya neden olan olaylarda ağır kusurlu olduğu, davalı kocasının sadakat yükümüne aykırı davranışı karşısında davacı kadının davalıya karşı sözlerinin tepki olarak söylendiğinin kabulü gerekir ve sarf ettiği sözler nedeniyle eşit kusurlu sayılması olanaklı değildir. Hal böyle olunca, boşanma sonucu diğerinin maddi desteğini yitirecek olan davacı kadın yararına maddi tazminata hükmedilmesi ve ayrıca davalının ağır kusur teşkil eden sadakatsizliğinin davacı kadının kişilik haklarına saldırı teşkil etmesi nedeniyle kişilik hakları saldırıya uğrayan ve eşit kusurlu olmayan kadın lehine manevi tazminata da hükmedilmesi gerektiği açıktır.” (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2010/2-751 E., 2011/96 K.)


"Önceki ilamdaki gelecek yıllardaki artış (ÜFE) hükmüne göre kendiliğinden artan iştirak nafakası miktarlarının müşterek çocuğun değişen ihtiyaçlarım karşılamadan yetersiz kaldığı gözetilerek uygun bir nafakaya hükmedilmesi gerekir." (Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2010/20993 E., 2011/1159 K.)


"Ergin olmasına rağmen, okul yazısına göre mesleki açık öğretim lisesi güzellik ve saç bakım hizmetleri bölümü 1. Sınıf öğrencisi olduğu anlaşılan ve hiçbir malvarlığı ve geliri bulunmayan davalıya eğitimi sona erinceye kadar davacı babanın bakma yükümlülüğü devam eder. Çocuğun TMK.nun 364. Maddesi uyarınca ayrıca dava açmasına lüzum yoktur." (Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2010/22576 E., 2011/1865 K.)


“Toplanan deliller ve özellikle davalıya ait telefon kayıtlarının dökümünden davalının yabancı uyruklu bir kadın adına kayıtlı telefon ile yaptığı yoğun telefon görüşmeleri ve davacı tanıkları ile gerekse bir kısım davalı tanıklarının beyanları uyarınca davalının yabancı uyruklu kadın ile evlilik dışı ilişkisi bulunduğu, bu durumun 4721 sayılı Kanunun 185.maddesinde düzenlemesini bulan sadakat yükümüne aykırı davranış teşkil ettiği, bu nedenle davalı kocanın boşanmaya neden olan olaylarda ağır kusurlu olduğu, davalı kocasının sadakat yükümüne aykırı davranışı karşısında davacı kadının davalıya karşı sözlerinin tepki olarak söylendiğinin kabulü gerekir ve sarf ettiği sözler nedeniyle eşit kusurlu sayılması olanaklı değildir. Hal böyle olunca, boşanma sonucu diğerinin maddi desteğini yitirecek olan davacı kadın yararına maddi tazminata hükmedilmesi ve ayrıca davalının ağır kusur teşkil eden sadakatsizliğinin davacı kadının kişilik haklarına saldırı teşkil etmesi nedeniyle kişilik hakları saldırıya uğrayan ve eşit kusurlu olmayan kadın lehine manevi tazminata da hükmedilmesi gerektiği açıktır.” (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2010/2-751 E., 2011/96 K.)


“Önceki ilamdaki gelecek yıllardaki artış (ÜFE) hükmüne göre kendiliğinden artan iştirak nafakası miktarlarının müşterek çocuğun değişen ihtiyaçlarım karşılamadan yetersiz kaldığı gözetilerek uygun bir nafakaya hükmedilmesi gerekir.” (Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2010/20993 E., 2011/1159 K.)

“Ergin olmasına rağmen, okul yazısına göre mesleki açık öğretim lisesi güzellik ve saç bakım hizmetleri bölümü 1. Sınıf öğrencisi olduğu anlaşılan ve hiçbir malvarlığı ve geliri bulunmayan davalıya eğitimi sona erinceye kadar davacı babanın bakma yükümlülüğü devam eder. Çocuğun TMK’nun 364. Maddesi uyarınca ayrıca dava açmasına lüzum yoktur.” (Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2010/22576 E., 2011/1865 K.)

“… manevi tazminat talebinin kabul edilebilmesi yönünden de tazminat isteyenin kusursuz veya az kusurlu olması, tazminat istenenin daha kusurlu olması, zarar oluşması, nedensellik bağı bulunması ve hukuka aykırılık unsurlarının bulunması gerekmektedir. 743 sayılı Kanunda yer alan davacının kusursuz olması şartı 4721 sayılı Türk Medeni Kanunundan çıkarılmış, davalının kusurlu olması yeterli görülmüştür. 743 sayılı Kanunun 143.maddesinde yer alan şahsi menfaat deyişi 743 sayılı Kanunun 24.maddesinin karşılığı idi. 743 sayılı Kanunun 24.maddesinde yer verilen şahsi menfaatleri, kişisel değerler olarak tanımlayabiliriz. Kişisel değerler maddi ve manevi değerleri kapsar. Kişinin yaşam ve sağlığı gibi maddi değerler ile onur, saygınlık, özgürlükler, özel yaşam gibi manevi değerler kişisel değerler olarak kabul edilmektedir. 743 sayılı Kanun uyarınca manevi tazminat istemi için kusursuz eşin kişisel değerlerinin zedelenmesi ağır surette olmalıydı. 4721 sayılı Kanun ile "şahsi menfaatleri ağır bir surette haleldar olma" deyimi "kişilik hakkı saldırıya uğrayan" şeklinde değişmekle artık manevi tazminat istenebilmesi için kusursuz ya da az kusurlu eşin kişisel değerlerinin zedelenmesi şartı aranmakta olup; kişisel değerlerin zedelenmesinin ağır surette olması zorunlu değildir. Öte yandan, emredici hukuk kurallarına, ahlâka, örf ve adetlere ilişkin kuralların ihlali o eylemi hukuka aykırı hale getirir. Bu kurallardan birinin ihlali de eşin bir başkasıyla yaşıyor olması, ilişki kurması hali gibi sadakat yükümüne aykırı hareketi veya güven sarsıcı hareketi ile meydana gelir ve manevi kişiliği, ruhsal bütünlüğü saldırıya uğrayana manevi tazminat talebinde bulunma hakkını verir. Öte yandan bu eylemler 4721 sayılı Kanunun 185.maddesinde yerini bulan ve evlilik birliğinin süresince devam etmesi gereken, eşlerin yasal olarak birbirlerine karşı hak ve yükümlülüklerinden olan sadakat yükümüne de açıkça aykırılık oluşturması nedeniyle kişilik haklarına saldırı teşkil etmektedir. Manevi tazminatın miktarının belirlenmesinde ise kişilik haklarına yapılan saldırının niteliği ve tarafların ekonomik sosyal durumu da nazara alınmalıdır.” (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2010/2-751 E., 2011/96 K.)

“Davacı, davalının evli olmasına rağmen kendisiyle resmen evlenmek vaadiyle birlikte yaşadığını, hatta bu yüzden çocuk yaptığını, daha sonra da resmi nikahlı eşiyle birlikte kendisine eziyet ettiklerini ve çocuğunu elinden alarak kapı dışarı ettiklerini belirterek bu olaylar nedeniyle kişilik hakları zarar gördüğünden manevi ve evlilikle yakaladığı hayat standardını kaybettiğinden maddi tazminat isteminde bulunmuştur. Davacı olay tarihinde reşit ve bilinçlidir. Davalı kendisini ailesinden istemiş ve davalı ile imam nikahı ile yaşamayı kabul etmiştir. Davacı olayın başından itibaren davalının dava dışı şahısla resmen evli olduğunu bilmektedir. Davalının boşanarak kendisiyle evleneceği vaadi hukuki sonuç doğurmaz. Bu itibarla bu birleşmede davacı da davalı kadar kusurludur. Hiç kimse kendi kusuruna dayanarak maddi ve manevi tazminat isteyemez. Ancak davalının davacıya hakaret ettiği ve dövdüğü dosya kapsamı ile sabit olmuştur. Bu eylem nedeniyle bir miktar manevi tazminat verilebilir. Diğer eylemler nedeniyle davacı maddi ve manevi tazminat isteyemez.” (Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 20.10.2005 Tarih 2004/14503 E., 2005/11211 K.)

“Toplanan deliller ve özellikle davalıya ait telefon kayıtlarının dökümünden davalının yabancı uyruklu bir kadın adına kayıtlı telefon ile yaptığı yoğun telefon görüşmeleri ve davacı tanıkları ile gerekse bir kısım davalı tanıklarının beyanları uyarınca davalının yabancı uyruklu kadın ile evlilik dışı ilişkisi bulunduğu, bu durumun 4721 sayılı Kanunun 185.maddesinde düzenlemesini bulan sadakat yükümüne aykırı davranış teşkil ettiği, bu nedenle davalı kocanın boşanmaya neden olan olaylarda ağır kusurlu olduğu, davalı kocasının sadakat yükümüne aykırı davranışı karşısında davacı kadının davalıya karşı sözlerinin tepki olarak söylendiğinin kabulü gerekir ve sarf ettiği sözler nedeniyle eşit kusurlu sayılması olanaklı değildir. Hal böyle olunca, boşanma sonucu diğerinin maddi desteğini yitirecek olan davacı kadın yararına maddi tazminata hükmedilmesi ve ayrıca davalının ağır kusur teşkil eden sadakatsizliğinin davacı kadının kişilik haklarına saldırı teşkil etmesi nedeniyle kişilik hakları saldırıya uğrayan ve eşit kusurlu olmayan kadın lehine manevi tazminata da hükmedilmesi gerektiği açıktır.” (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2010/2-751 E., 2011/96 K.)

“Sanığın aralarında boşanma davası süren eşiyle müşterek konutlarına eşinin rızası dışında girmeye çalışması, taraflar arasında ayrılık kararı ve sanığın evde kalmasını yasaklayan herhangi bir tedbir kararı bulunmaması nedeniyle, konut dokunulmazlığını bozma suçunu oluşturmaz.” (YARGITAY 2. Ceza Dairesi 2008/34239 E., 2009/7828 K.)

“Boşanma veya ayrılık davası açılınca hakim, davanın devamı süresince eşlerin barınmalarına ilişkin olarak geçici önlemleri kendiliğinden alır.” (Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 2. Hukuk Dairesi 2006/19150 E., 2007/7775 K.)

“Boşanma ilamı ile velayeti babaya verilen küçüğün, anneyle kişisel ilişki kurması uygun görüldüğüne göre, kişisel ilişki kurutmamasına da mahkemece karar verilir. İcra müdürlüğünce, ilamın icrası sırasında, infazın çocuk psikolojisi açısından olumsuzluğuna değinen uzman beyanı dikkate alınarak, çocukla kişisel ilişki kurulmasına ilişkin ilamın yerine getirilmemesi yasaya aykırıdır.” (Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 2009/4318 E., 2009/12326 K.)

“Önceki ilamdaki gelecek yıllardaki artış (ÜFE) hükmüne göre kendiliğinden artan iştirak nafakası miktarlarının müşterek çocuğun değişen ihtiyaçlarım karşılamadan yetersiz kaldığı gözetilerek uygun bir nafakaya hükmedilmesi gerekir” (YARGITAY 3. Hukuk Dairesi 2010/20993 E, 2011/1159 K.)

“Sanığın suç tarihinde, boşanma davası açılmış olsa bile, bu dava sonuçlanana kadar eş ve çocukların barınma ve yaşamaları için ortak konut olan aile konutunun anahtarını değiştirerek eşini eve almama biçiminde gerçekleşen merhamet ve şefkatle bağdaşmaz nitelikteki eylemi, aile bireylerine kötü davranma suçunu oluşturur.” (Yargıtay 4. Ceza Dairesi 2007/213 E, 2009/5127 K.)

“Türk Medeni Kanunu'nun 174/1. maddesi, mevcut veya beklenen bir menfaati boşanma yüzünden haleldar olan kusursuz ya da daha az kusurlu tarafın, kusurlu taraftan uygun bir maddi tazminat isteyebileceğini, 186. maddesi, evi birlikte seçeceklerini, birliğin giderlerine güçleri oranlarında emek ve mal varlıkları ile katılacaklarını öngörmüştür. Toplanan delillerden boşanmaya sebep olan olaylarda maddi tazminat isteyen eşin diğerinden daha ziyade kusurlu olmadığı anlaşılmaktadır. Boşanma sonucu bu eş, en azından diğerinin maddi desteğini yitirmiştir. O halde mahkemece, tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile kusurları ve hakkaniyet ilkesi (MK m. 4; BK m. 42 ve 44) dikkate alınarak davacı kadın yararına uygun miktarda maddi tazminat verilmelidir.” (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2007/11171 E., 2007/11471 K.

“Nafakanın gelecek yıllarda artırılmasına ilişkin kesinleşen önceki hükümler, sonraki davalarda kesin hüküm teşkil etmez. Bu nedenle, şartların değişmesi halinde nafaka her zaman artırılabilir.” (Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2008/9857 E., 2008/13986 K.)

“Türk Medeni Kanununun 166.maddesi hükmünü tamamen kusurlu eşin de dava açabileceği ve yararına boşanma hükmü elde edebileceği biçiminde yorumlamamak ve değerlendirmemek gerekmektedir. Çünkü böyle bir düşünce, kimsenin kendi eylemine ve tamamen kendi kusuruna dayanarak bir hak elde edemeyeceği yönündeki temel hukuk ilkesine aykırı düşer.Diğer taraftan gene böyle bir düşünce tek taraflı irade ile sistemimize aykırı bir boşanma olgusunu ortaya çıkarır. Boşanmayı elde etmek isteyen kişi karşı tarafın hiçbir eylem ve davranışı söz konusu olmadan, evlilik birliğini, devamı beklenmeyecek derecede temelinden sarsar, sonrada mademki birlik artık sarsılmış diyerekten boşanma doğrultusunda hüküm kurulmasını talep edebilir.” (Hukuk Genel Kurulu 2009/2-69 E., 2009/109 K.)

“Terk nedenine dayalı boşanma davası için Türk Medeni Kanunu’nun 164/2. Maddesinde düzenlenen koşullara uygun bir ihtarın yapılması dava şartıdır. Kanunun amir hükmü gereğince eve dönüş için ortaya konulan iki aylık sürenin hâkim veya taraflarca değiştirilmesi mümkün değildir. Terk sebebine dayalı boşanma davasında davayı kabul sonuca etkili değildir.” (Hukuk Genel Kurulu 2008/2-136 E., 2008/117 K.)

“Tarafların evlilik birliğinin halen devam ettiği, davalı kadının geçimsizlik nedeni ile terk etmek zorunda kaldığını belirttiği aile konutunun davacı koca tarafından daha sonra boşaltıldığı ve konutun halen boş olduğu anlaşılmaktadır. Dava konusu konutun, tarafların müşterek yaşamları sırasında aile konutu olduğu konusunda bir tartışma bulunmamaktadır. Tarafların fiilen ayrı yaşıyor olması bu konutun aile konutu olma vasfını kaybettirmez” (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2010/12332 E. , 2010/14942 K.)

"Kadın, 20.09.2004 tarihinde mahkemeye başvurarak eşinin eve dönmesi için ihtar isteğinde bulunduğuna göre bu tarihten önceki olayları affettiği veya en azından hoşgörü ile karşıladığı kabul edilmelidir. Affedilen ve hoşgörüyle karşılanan hadiselerden dolayı artık koca kusurlu sayılamaz ve bu hadiselere dayanılarak diğer taraf lehine maddi ve manevi tazminata hükmedilemez. Davalı - davacının (kadın) tazminat isteklerinin reddi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir." (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2007/719 E., 2007/12658 K.)

“Hükmün kesinleşmesinden sonraki manevi tazminat isteği Türk Medeni Kanunu 'nun 174/2. maddesinde belirtildiği üzere boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden olmalıdır” (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2009/5707 E., 2010/8831 K.)

"Öyle ise Türk Medeni Kanununun 166.maddesine göre boşanmayı isteyebilmek için tamamen kusursuz yada az kusurlu olmaya gerek olmayıp daha fazla kusurlu bulunan tarafın dahi dava hakkı bulunmakla beraber, boşanmaya karar verilebilmesi için davalının az da olsa kusurunun varlığı ve bunun belirlenmesi kaçınılmazdır" (Hukuk Genel Kurulu 2009/2-69 E., 2009/109 K.)

“Terk nedenine dayalı boşanma davası için Türk Medeni Kanunu’nun 164/2. maddesinde düzenlenen koşullara uygun bir ihtarın yapılması dava şartıdır. Kanunun amir hükmü gereğince eve dönüş için ortaya konulan iki aylık sürenin hakim veya taraflarca değiştirilmesi mümkün değildir. Terk sebebine dayalı boşanma davasında davayı kabul sonuca etkili değildir” (Hukuk Genel Kurulu 2008/2-136 E., 2008/117 K.)

"Toplanan delillere göre davalının, devamlı olarak davacıya ağır hakaretler ederek ve çanta ile vurmak suretiyle kişilik haklarına ağır saldırıda bulunduğu gerçekleşmiştir. Bu haksız tutum ve davranış karşısında davacı için boşanma davası açma hakkı doğmuştur" (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2010/2-270 E. , 2010/298 K.)

NOT:İlerleyen zamanlarda güncel kararlar eklenmeye devam edilecektir.



Av. Gökhan ARICAN
Barbaros Mh. Tunalı Hilmi Caddesi Kuğulu İş Hanı
A Blok No:123/56, Kavaklıdere/Çankaya/ANKARA
Tel: 0 312 466 56 34 – Faks: 0 312 466 56 40 – Gsm: 0 533 372 36 89
www.gokhanarican.av.tr – e-mail: info@gokhanarican.av.tr
 
Geri
Üst