Menü
Melekler Mekanı
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
PORTAL
Soru Sor
Sağlık Sorusu
Hamilemiyim Sorusu
Cinsellik Sorusu
Hamilemiyim
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Melekler Mekanı
Dini Mekan
Tüm İslami Bilgiler
Kadın Ve İslam
İslam ve İnsan
Allah c.c tarafindan affedilmeyecek tek sey.
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="*MeleK*" data-source="post: 29327" data-attributes="member: 41"><p><img src="http://www.mumsema.com/forum/images/mumsema.gif" alt="" class="fr-fic fr-dii fr-draggable " style="" /> </p><p> <span style="color: Red"><strong>ŞİRK </strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong>Hamd, Alemlerin Rabbi Allah'a mahsustur. Salâtü Selâm, Rasûlullah'ın, Ehlinin, Sahabesinin ve de kıyamete kadar, onları dost edinenlerin üzerine olsun...</strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong>Tevhidin şirkle olan savaşı, Nûh Aleyhisselâm'ın kavmini, putlardan sakındırıp sadece Allah'a ibadete davet ettiği günden beri devam etmektedir.</strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong>Nûh Aleyhisselâm'dan sonra da Rasüller geldi ve gönderildikleri toplumları yalnız Allah'a ibâdet etmeye davet edip tapınageldikleri şeylerin ibâdete layık olmadıklarını onlara anlattılar. Bu hak batıl mücadelesi, Muhammed (s.a.v) gelinceye kadar da böylece devam etti. Allah Resûlü (s.a.v) kendisine nübüvvet verilmeden önce de çevresinde "sâdıkû'l-emîn/doğru ve güvenilir" olarak bilinmesine rağmen onları tevhide, yalnız Allah'a kul olmaya davet ettiğinde, "yalancılık ve sihirbazlıkla" suçlandı.</strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong>İşte bu, toplumlarını şirkten arındırarak tevhid inancına çağıran her peygamberin karşılaştığı bir durumdur. Bu mücadele her zaman varolmuştur.</strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong>"Allah, kendisine ortak koşanları bağışlamaz. Bundan öte dilediğine bağışlar. Her kim Allah'a ortak koşarsa, şüphesiz büyük bir iftirada bulunmuştur." (Nisâ, 4/48)</strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong>"Şüphesiz kim Allah'a ortak koşarsa, Allah ona cenneti haram kılmıştır ve onun gideceği yer Cehennemdir. Zalimlere orada bir yardımcı da yoktur." (Mâide, 5/72)</strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong>İnsanın, Allah azze ve celle'ye karşı açıkça isyanı olduğu için şirk, en büyük bir suçtur. Bu hal üzere ölen kimse ebediyen Cehennemde kalacaktır. (Allah korusun)</strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong>"Şüphesiz kitap ehli ve müşriklerden Kafir olanlar, Cehennem ateşinde ebedi olarak kalacaklardır. Onlar insanların en kötüleridirler." (Beyyine, 98/6)</strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong>Öyleyse şirk nedir?</strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong>Şirk; Allah'a zatında, sıfatlarında, hükmünde, ulûhiyet, ibadet veya mülkünde ortağı, dengi bulunduğuna inanmak ve bunu kabul etmektir. Küfür nasıl imanın zıttı ise, şirkte tamamen Tevhidin zıddıdır.</strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong>Şirkin Çeşitleri:</strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong>1. Büyük Şirk</strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong>Bir şeyi Allah'a denk tutup ona ibadet etmek, İlah'mışcasına ona itaâtte bulunmak, hem onun hem de Allah'ın emirlerini denk görerek ortak koşmak, veya o şeyi Allah hükmünün önüne geçirmektir. Bazı hallerde Allah'ın hükümlerinin geçerli olama-yacağına inanmak ta bu kabildendir. Kişi bu durumda geçerli gördüğü kanunları Allah'ın hükümlerine tercih ettiği için bilerek veya bilmeyerek şirke düşmüş olur. Şüphesiz bu kelimenin tek anlamıyla, şirkin en ağırı olup bu durumdaki kimse İslâm'dan çıkmış ve bu durum üzere ölen kimse de ebedî cehennemde kalmak üzere müşrik olarak ölmüştür. (Allah korusun)</strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong>Bunun da bazı kısımları vardır;</strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong>İtaatte Şirk: Hüküm ve egemenlikte şirk</strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong>Allah'ın hükmünden başkasını kabul etmek, meşrû görmek veya onun Allah'ın hükmünden üstün yönleri olduğuna inanmaktır. Hüküm ve hakimiyet yalnızca Allah'a has bir haktır. (Hiçbir mahlûkun hükme ehliyeti yoktur. İnsan yalnızca Allah'ın hükümlerini uygulamakla memurdur.)</strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong>"Hüküm yalnız Allah'ındır." (Yûsuf, 12/40)</strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong>Allah'a isyan olan bir ameli helal görecek kadar alim veya şeyhlerine uyanlar (Allah korusun) bu sınıftadırlar.</strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong>"(Yahudiler) Allah'ı bırakıp alimlerini (hahamlarını); (hıristiyanlar) da rahiplerini ve Meryem oğlu Mesih'i rabler edindiler." (Tevbe, 9/31)</strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong>Allah Resûlü (s.a.v) Tirmîzi'de yer alan sahih bir hadiste bu ayeti Adiy b. Hâtim'e, "Hıristiyanlar, alimleri helali haram, haramı da helal kıldıklarında onlara itaât ediyorlardı. Kim Allah'tan başkasına şeriat koyma, (hayata tümüyle yön verme) hakkı iddia ederse Allah'tan indirileni inkar etmiştir" -şeklinde açıklamış, sonra da şu ayeti okumuştur-, "Allah'ın indirdiğiyle hükmetmeyenler, işte onlar kafirlerin ta kendileridirler." (Mâide, 5/44)</strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong>Emir ve yasaklama hakkı, sadece Allah'ındır:</strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong>"Bilesiniz ki, yaratmak ta, emretmek te O'na mahsustur." (A'raf, 7/54)</strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong>"Bilesiniz ki, ...O'na mahsustur" ifâdesi, bu hakkın başkasına asla nisbet edilemeyeceğine açık bir delildir. Ayette görüldüğü üzere yaratma ve emretme hakkını, Allah'tan başkasına nisbet eden kimse İslâm milletinin (dininin) dışına çıkmış, müşrik olmuştur.</strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong>Yarattıkları üzere yegâne tasarruf sahibi olan yalnız Yaratıcıdır, Allah azze ve celle'dir. Yarattıklarının yararına olanı en iyi bilen de sadece O'dur. O'ndan başkası hiç bir şey yaratmamıştır.</strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong>Allah'tan başkası, yaratılmış olduğundan dolayı acizdir, kendinde bile bilmediği sayısız husus vardır. İnsan bunu bile bilmekten âcizken yaratılmışlara uygun ve yararlı olanı nereden bilebilir ki? Bu da gösteriyor ki, insanlar tarafından hayata bir sistem olarak yön vermesi üzere konulan bütün kanun ve düzenler batıldır. Hiçbirisiyle hüküm vermek asla câiz değildir. Hakimiyet ancak Allah'ındır, O'ndan başkasının, kendinden bir hüküm getirme hakkı asla yoktur. (En maddesel konularda bile insan, dün inkar ettiğini bugün ikrar veya dün ikrar ettiğini bugün inkar ediyorsa bu âciz haliyle -Yaratıcısını ve de O'nun hükümlerini inkar ederek- ortaya koyacağı hayat sistemi elbette batıl olacak ve elbette her şeyi ilmiyle kuşatan hiçbir noksanlığı olmayan yüceler yücesi Allah'ın kanunları yegâne, alternatifsiz doğrular olacaktır). Allah'tan başkasının kanunlarına Kur'âni ifadeyle, "Cahiliyye hükümleriyle hükmetme" denilmektedir. Burada Allah azze ve celle, kendi hükmü dışında geçerli veya hayırlı olabilecek bir hükmün olmadığını açık ve kesin olarak bildirmiştir.</strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong>Allah'tan başkasına emretme, yasaklama, helal ve haram kılma, kanun koyma ve hakimiyet hakkını başkasına verme gibi haller tevhidi bozar. Bu konuda Allah Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyuruyor:</strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong>"Hükm/Egemenlik yalnız Allah'a mahsustur. O sadece kendisine kul olmayı emretti. Dosdoğru din ancak budur." (Yusuf, 40)</strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong>Şirkin en büyük biçimi Allah'ın indirmediği ile insanlar arasında hüküm vermektir.</strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong>Tevhidi bilmeyenler, her ne kadar yerin ve göklerin bir sahibi, yağmuru yağdıran, dünyayı yaratan ve yöneten bir ilâhın olduğunu kabul etseler de; hâkimiyet, sosyal hayatın düzenlenmesi, ibâdet, helâl haram (yasak-serbest) gibi konularda kendi hevâlarına veya egemen güçlerin isteklerine ve tâğûtî yasalara uyarlar. Böyle kimseler ve topluluklar, zamanla birtakım varlıkları ve güçleri ilâhlaştırarak, onlara aşırı saygı göstermeye, bazılarının yardımını alabilmek için, bazılarının da kötülüğünden kurtulmak için onlar adına uydurulmuş putlara veya ilkelere tapınırlar. Allah'ın haram kıldığı (yasak dediği) haram, helal kıldığı (serbest dediği) helaldir. Allah'ın helal kıldığı şeyi yasaklayan veya haram kıldığı şeyi serbest bırakan kişi, merci, meclis, konsey gibi kurum ve kuruluşlara tabi olanlar ve itaat edenler, onlara ibadet etmiş olurlar.</strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong>"Allah'ın indirdiği ile hükmetmeyenler kafirlerin ta kendileridir." (Maide, 44)</strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong>Tıpkı Allah'ın eşsiz ve benzersiz olması gibi, O'nun hükmünün de eşi ve benzeri yoktur.</strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong>Kur'ân-ı Kerim, genel olarak bütün beşeri hakimiyetleri her türlüsüyle reddederken, bu hakimiyet anlayışlarının ortaya çıkardığı pratikleri kendisine konu edinerek reddeder. Çünkü hakimiyet anlayışının pratiğe yansıyan yönü, düzenleyici bir takım hükümler koymaktır, bir takım değer yargıları belirlemektir.</strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong>O bakımdan Kur'ân-ı Kerim, Allah'ın izin vermediği her türlü yasamayı, Allah'a ortak koşmak olarak kabul eder. (eş-Şûrâ,42/21) Çünkü yasa koymak, egemenlik anlayışının ve bu anlayışın kullanılmasının açık ifadesidir. Dillerin yalan yere helal ve haram olarak hükümler koyarak eşyaya ilişkin nitelendirmelerini, hem yalan, hem de Allah'a bir iftira olarak değerlendirmektedir. (el- En'âm,6/138-140; en-Nahl,16/116)</strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong>Milletvekili Adayı Olmanın Anlamı:</strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong>Milletvekili adayı olmanın anlamı da şudur: ''Ben sizin adınıza bu maksatla kurulmuş bulunan kurumda gidip teşri yapacağım, her birinizden bir fert olmanız dolayısı ile elinizde bulunan genel hakimiyet yetkisinin birer parçasını bana vekaleten belli bir süre devretmenizi istiyorum. Böylelikle ben yeterli sayıdaki temsil cüzlerini toplayabildiğim taktirde, sizin adınıza egemenlik yetkisini kullanacağım ve teşri (kanun koyma) faaliyetine katılacağım.''</strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong>Seçmen ve milletvekili adayı olmanın anlamları bunlar olduğuna göre, gerek seçmen olarak demokratik sürece katılmayı savunanlara, gerekse böyle bir görevi seçmenlerinden oy isteyerek üstlenmeye yine İslam adına, İslam'a hizmet adına talip olanlara Kur'ân-ı Kerim'de yer alan bazı buyrukları hatırlatmak gerekir.</strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong>Açıklamalarımızdan anlaşıldığı gibi, demokratik süreç içerisinde faaliyetlerin kabul edilmesi, herşeyden önce mevcut demokratik düzenin kabul edilmesi anlamına gelir.</strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong>Kur'ân-ı Kerim'de Allah'tan kaşka kanun koyan ve Allah'tan başka hükmüne başvurulan ya da hükmü kabul edilen herkes ve her kurumun ortak adı bilindiği gibi ''tâğût''tur. Tâğût'un reddi ise, iman edebilmek şerefine nail olmanın ilk basamağıdır.</strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong>''Hak ile Batıl apaçık meydana çıkmıştır. Kim tağutu inkar eder ve Allah'a iman ederse o, muhakkak kopması mümkün olmayan sapasağlam kulpa yapışmış olur.'' (Bakara, 2/256)</strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong>Demokrasi de, hakimiyet hakkını -ifadede dahi olsa- ilahlaştırdığı halka verdiğini ''Hakimiyet kayıtsız şartsız halkındır, ya da milletindir'' diyerek ifade etmekte ve kendine has şirkini böylece formüle bağlamaktadır.</strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong>Zira parti kurarak iktidara adaylık koymak tağutluk talebinde bulunmaktan başka bir şey değildir. Çünkü Allah'ın hükümleri dışında hükümler koyan ve Allah'ın hükümlerinden başka hükümlerle hükmeden bir kişi veya meclis yalnız Allah'ın hakkı olan hüküm verme yetkisini kendi üzerine almış, haddini aşmış ve tağut olmuş olur. Bu iş Allah'ın rızasını kazanmak ve onun dinini hakim kılmak amacıyla yapılsa dahi, her kim oylarıyla veya başka bir yolla bu partilere yardım eder ve onları desteklerse yalnız Allah'a tanınması gereken hüküm verme yetkisini Allah'tan başka bir varlığa tanıdığı için ona ibadet etmiş ve kafir olmuş olur.</strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong>İbni Kesir (r.a): "Cahiliyenin hükmünü mü istiyorlar?" (Maide: 50) ayetinin tefsirinde şöyle diyor:</strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong>"Allah (c.c), her hayrı kapsayıcı ve her şerri yasaklayıcı olan hükümlerinden yüz çevirip bunun yerine cahiliyede olduğu gibi kişilerin görüşlerine, dalalet ve sapıklığı ifade eden değer yargılarına ya da çeşitli dinlerin karışımı ve beşeri görüşlerden meydana gelen Cengiz Han'ın vazettiği Yesak gibi İslam dışı hükümlere yönelenin imanını kabul etmiyor.</strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong>Yesak; Cengiz Han'ın Kur'ân, Tevrat, İncil ve kendi görüşlerine dayanarak ortaya koymuş olduğu kanunları ihtiva eden bir kitaptır. Cengiz Han öldükten sonra yerine geçen çocukları (İslam'a girdiklerini iddia ettikleri halde) bu kitabı bir anayasa kitabı olarak gördüler. Allah (c.c)'ın kitabı ve Rasulullah (s.a.v)'ın sünnetini bir kenara atarak bu kitaptaki hükümlerle Tatarlara hükmetmeye başladılar. İşte böyle davranan kimseler kafirdir. Bunlarla, büyük küçük her meselede yalnız Allah (c.c)'ın hükmüne dönünceye kadar savaşmak farzdır." (İbni Kesir Tefsiri c: 2 s: 67)</strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong>İbni Kesir (r.a) devamla şöyle dedi:</strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong>"Bu yapılanların hepsi Allah (c.c)'ın nebilerine indirdiği şeriate muhaliftir. Kim nebilerin sonuncusu Muhammed (a.s)'e inen şeriatı terk ederek daha önceki nebilere inen mensuh olmuş şeriatlere muhakeme olursa, Allah (c.c)'ın bildirdiği gibi kafir olur. Durum böyleyken Yesak'a (Cengiz Han'ın koyduğu kanunlara) muhakeme olup onu Allah (c.c)'ın şeriatinden önde tutan kişinin hükmü nasıl olur acaba? Her kim böyle yaparsa bütün müslümanların icmaıyla kafirdir.</strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong>İbni Kesir (r.a)'in, neshedilmiş şeriatlere muhakeme olan kişiye nasıl da küfür hükmü verdiğine dikkatle bak!</strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong>Zamanımızda İslam şeriatinin yerine tatbik edilen beşeri kanunlar, neshedilmiş şeriatlerden daha tehlikeli ve bu kanunlara muhakeme olmak, daha büyük küfürdür.</strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong>Taklitde şirk</strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong>Çevrenin etkisinde kalarak düşülen şirk; Ataların bâtıl inanışlarını aynen sürdürmek, bâtıl da olsa atalar dinine inanmak. Hususi olarak beğenip seçtikleri için değil de, atalarından geldiği için bâtıl olduğu halde kabul ettikleri inanç, düşünce ve yaşama biçimi, şirktir. Genellikle insanların çoğu, dinini araştırıp delilleriyle bilerek, bâtılı haktan ayırıp seçerek değil; içinde bulunduğu toplumda o din bulunduğu için, bulduğu saflığı veya yanlışlığıyla birlikte bir dine sahip olur. Bu husus Kur'an-ı Kerim'de müşriklerin ağzından şöyle belirtilir: "Atalarımızı bir din üzerinde bulduk. Biz de onların izlerine uyarız." (43/Zuhruf, 23)</strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong>Duâda Şirk</strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong>Hastalıktan şifa, musibetten afiyet, rızık genişliği vb. gibi ancak Allah'ın kâdir olduğu hususlarda ister Peygamber veya alim olsun, ister salih bir kul olsun mahluklardan medet ummak ya da Allah'a yapılan duâda onlara seslenip aracılar kılmak bu kabildendir. Zira onlar da duâyı yapan gibi yaratan değil amellerini kazanan kullardır. Şifa bulmak veya nazar vs.'den korunmak için muska vb. şeyler edinmek te böyledir, Allah Rasûlü (s.a.v) "şüphesiz, muska ve temîmeler şirktir" ve "Kim boynuna muska takarsa Allah ona afiyet vermesin" buyurmuştur.(Sahihtir. Tirmizi) Duâ ibadettir ve de tüm ibâdetler ancak Allah'a mahsus kılınmalıdır. Allah'a ibâdette hiçbir şey, hiçbir kimse ortak edilemez.</strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong>"De ki: ben, yalnızca sizin gibi bir beşerim. (Şu var ki) bana, ilâh'ınızın sadece bir ilâh olduğu vahyolunuyor. Artık her kim, Rabbine kavuşmayı umuyorsa, salih amel yapsın ve Rabbine ibâdette hiçbir şeyi ortak koşmasın." (Kehf, 18/110)</strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong>"Allah'ı bırakıp ta sana fayda veya zarar vermeyecek şeylere tapma. Eğer bunu yaparsan, o taktirde sen mutlaka zalimlerden (müşriklerden) olursun." (Yûnus, 10/106)</strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong>"Haberin olsun; halis (katıksız) olan din yalnızca Allah'ındır. O'ndan başka veliler edinenler (şöyle derler) "Biz, bunlara bizi Allah'a daha fazla yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz." Elbette Allah, kendi aralarında hakkında ihtilaf ettikleri şeylerden hüküm verecektir. Gerçekten Allah, yalancı, kafir olan kimseyi hidayete erdirmez." (Zümer/3)</strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong>Niyet ve Gâyede Şirk</strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong>Genellikle amellerde ortaya çıkan ve kişinin tümden Allah'a itaattan yüzçevirmesi, uzaklaşması şeklindeki şirktir. Amelini dünyevî çıkarlar için yapan Allah'ın rızasını gözetmeyen kişi bu şirke düşmüş olur, ki bu itikadî bir şirktir.</strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong>"Kim, (yalnız) dünya hayatını ve onun zinetini istemekte ise, onların işlerinin karşılığını orada onlara tam olarak veririz ve onlar orada hiçbir zarara uğratılmazlar. İşte onlar, ahirette kendileri için ateşten başka hiçbir şeyleri olmayan kimselerdir; (dünyada) yaptıkları da boşa gitmiştir, halen yapmakta oldukları şeyler zaten batıldır." (Hûd, 11/15-16)</strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong>Sevgide Şirk</strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong>Başkasını Allah'ı sever gibi ya da O'ndan daha fazla sevmekledir. Bu da şirktir. Sevgi ihlasla boyun eğmenin bir göstergesidir.</strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong>"İnsanlardan bazısı Allah'tan başkasını Allah'a (haşa) eşler ve benzerler edinir de onları, Allah'ı sever gibi severler. İman edenler ise daha çok Allah'ı severler." (Bakara, 2/165)</strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong>Hulûl Şirki</strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong>Birleşme anlamına gelen ittihâd sözcüğü ile de dile getirilen hulûl inancı (Allah'ın -hâşâ!- kulda çözülmesi), tasavvufa sonraları İran ve Hrıstiyan kültürleri ile birlikte yeniplatoncu felsefenin de etkileriyle ve özellikle şii tarikatlar kanalıyla girdi. Aşırı şiiler, Allah'ın önce Ali Radıyallahu anh'a sonra da imamlara ve öteki şiâ ulularına hulûl ettiğini öne sürerler. Bu akımın önemli temsilcilerinden olan (Ben İlâhım) sözünden dolayı idam edilen Hallâc-ı Mansûr, tutkularına hakim olarak nefsini eğiten kimsenin insâni niteliklerden sıyrılarak arınıp saflaşacağını, böylece Allah'ın o kula hulûl edeceğini savunur. Yaygınlaşan ve geniş bir yandaş kitlesince benimsenen bu düşünceler İbn-i Arâbi'nin sistematize ederek hararetle savunduğu Vahdeti Vücûd adı verilen tasavvuf akımının kökleşmesine yol açtı. Bu inançla insan ve Allah'ın bir bütün (?!) olarak değerlendirildiği, Allah'ın -hâşâ!- kulunda çözüleceği böylece aynı vasıflarla muttasıf olabileceği öne sürülmüştür ki, bu da maalesef bir çok tarikat tarafından öğretilegelmiştir. (Bk. Vahdeti Vucûd/Aliyü'l- Kâri)</strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong>Tasarrufta Şirk</strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong>Allah'ın Rububiyeti gereği O'na mahsus olan kâinattaki tasarruf ve tedbiri bir takım salih kimselere nisbet etmek, onların da bu hususta güç sahibi olduğuna inanmaktır. Bu salih insanların elbette diğer insanlardan faziletli yanları olabilir. Ancak bu Allah'a mahsus olan vasıflara nisbet edilmelerine varacak şekilde değildir. Peygamber de olsa bu böyledir. Örneğin mutlak gaybı Allah'tan başka kimse bilemez. Dolayısıyla Allah'tan başkasının gaybı bildiği iddiası kişiye, Allah adına bilmediği bir şeyi söylediği için büyük bir sorumluluk getirir, sahibini küfre götürür. (Allah korusun)</strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong>"...Eğer gaybı bilseydim elbette daha çok hayır yapmak isterdim ve bana hiçbir fenalık dokunmazdı, ben sadece inanan bir kavim için bir uyarıcı ve müjdeleyiciyim." (A'raf: 7/188)</strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong>Korkuda Şirk</strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong>Allah'a ve ahirete olan iman zayıflığının veya batıl inancın bir neticesi olarak kişinin; Allah'tan başkasının fayda ya da zarar verebileceğine inanması, korkuda başkalarını Allah'a denk tutmasıdır. Beşeri sistemlerin baskısından korkarak farzları terketmek de böyledir. Doğrusu insan Allah'tan korkmalı ve bu korkusu onu daha fazla itaâta sevketmelidir.</strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong>Ancak yırtıcı hayvanlardan veya bir zalimden korkmak gibi doğal korkuya gelince şer'an mümkündür ve bu da şirk sayılmaz. Allahu Teâla, Musâ Aleyhisselâm'ı şu ayette bu tür bir korkuyla vasfetmiştir:</strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong>"...Etrafını kollayarak, korkuyla oradan ayrıldı." (Kasas, 28/21)</strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong>Tevekkülde Şirk</strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong>Tevekkül, sebepleri yerine getiren insanın, Allah'ı vekil kılması, O'ndan işinde muvaffakiyet vermesini istemesi ve yalnız O'na güvenmesidir:</strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong>"Sen, ölümsüz ve dâima diri olan Allah'a tevekkül et..." (Furkân,25/ 58)</strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong>Bunun için Allah'tan başkasına veya sebeplere tevekkül etmek caiz değildir.</strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong>Şirk olan tevekkül ise; Ancak Allah'ın kudreti dahilinde olan şeylerde Allah'tan başkasına kalben tevekkül edip bağlanmaktır veya Allah'tan başkasını rızık alıp veren olarak görmektir.</strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong>Küçük şirk konusuna geçmeden önce çokların bilmeden düştüğü bazı önemli ve de hassas noktalara değinmekte yarar var, bunlar:</strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong>Şifayı mutlak sûrette doktor veya ilaca bağlamak. Din ve dünya işlerinde başarılı olmayı Allah'ın yardım ve izni olmaksızın yalnız zekâ, gayret ve çalışmaya bağlamak. Kulların kanun, hüküm koyabileceklerine dair inanış. Ölüm nedenlerini mutlak surette trafik kazalarına veya yanlış ilaç kullanımına vs.'ye bağlamak vb. gibidir. Bu izafetleri mutlak olarak yapmaktan çok sakınmalıdır.</strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong>Kavlî Şirk</strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong>Allah'tan başkasına yemin etmek gibi kişinin lisanıyla işleyebileceği şirk türüdür. "..senin sayende", "-Allah'tan başkası için- hâkimler hâkimi" gibi sözler ve de kişiyi Abdu'n-nebî, Abdu'l-hüseyin gibi isimlerle Allah'tan başkasının kulluğuna nisbet etmek bu kabildendir. "Kur'an evliya çarpsın!", "ekmek mushaf çarpsın!" vb. sözler de bu sınıftandır. Bunların tümünden sakınmalıdır.</strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong>Fiilî Şirk</strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong>Bazı şeyleri uğurlu yahut uğursuz saymak gibi inanışlardır. Bazı hayvanları, kuşları veya günleri uğursuz saymak; uğursuz olduğu inancıyla bazı şeyleri terk etmek, kahinlere gitmek onları tasdik etmek, kayıp şeyleri bulmak üzere onlardan yardım istemek, fal bakmak veya baktırmak, niyet çekmek, türbelere para atmak, ip bağlamak (itîkad edilmemesi koşuluyla!) böyledir.</strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong>"...Sizin uğursuzluğunuz sizinle beraberdir..." (Yâ'sîn, 36/19)</strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong>Rasûlullah (s.a.v), "Uğura inanmak şirktir" buyurmuştur. (Müslim)</strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong>Kalbî Şirk</strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong>Riyâ, şöhret sevgisi, bazı amelleriyle dünya ve dünyalığı ahirete tercih edercesine arzu etmek gibi hususlar kalbî şirktir.</strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong>Bunu dört şekilde inceleyebiliriz;</strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong>1. Dünyevi bir menfaat sağlamak için amel yapmaktır. Böyle bir kişi amelinin ecrini dünyada alır, ahirette ise bir nasibi yoktur. Bu da büyük şirktir.</strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong>2. İnsanların hoşnutluğu için yapılan Allah'ın azabından sakınma hedefi güdülmeyen amellerdir.</strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong>3. Mal edinebilmek, evlenebilmek için hacca gitmek, ganimet için cihâda gitmek veya makam elde etme gayesiyle İslâmi ilimler okumak bu tür şirktendir. Burada da hedef Allah'ın rızası değil, hevâ ve hevestir.</strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong>4. Başkalarının rızasının gözetilmediği halde huşû ve takvâsızlıktan dolayı ifsad edilmiş amellerdir,</strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong>"... "Allah ancak müttakîler (takvâ sahiplerin)'den kabul eder." (Mâide, 5/27)</strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong>Bu amel de kişiye ahirette bir yarar sağlamaz. İyi ve kötü amel birbirine karışmış, kötü olan galip gelmiştir.</strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong>Doğruluklarına kalben itikâd edilmesi halinde bunlar büyük şirke dönüşür ki Allah azze ve celle hepimizi bunlara düşmekten korusun. (Âmin)</strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong>Gizli Şirk</strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong>İbn Abbâs (r.a), "Allah ve sen dilersen" gibi bir sözün "Allah ve falanca dilerse" anlamında olduğunu söylemiş ve bunun gizli şirk olduğunu belirtmiştir. Bu ifadenin yerine "önce Allah, sonra da falanca dilerse" kullanılması gerekir. "Önce Allah, sonra da senin sayende" demeli ve Allah'a hiçbir varlık denk tutulmamalıdır. Buna düşen Yine "Allah'a ve sana güveniyorum" değil, "önce Allah'a, sonra da sana güveniyorum" denmelidir. Zira "ve" edatı eşitliği gerektirir. "Sonra" kullanarak derece farkını ispat etmek şarttır.</strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong>Allah Rasûlü (s.a.v), bunun keffâretini şöyle bildirmiştir:</strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong>"Kim Lât ve Uzza'ya yemin ederse (hemen ardından) "Lâ İlâhe İllallah" desin. Kim arkadaşına, "Gel! bahis -iddialaşmak ve kumar- oynayalım derse, sadaka versin" (Buhari, Müslim)</strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong>Rasûlullah (s.a.v), her tür şirkten şu duâyla Allah'a sığınmamızı bizlere öğretmiştir:</strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong>"Rabbimiz, bilerek sana ortak koşmaktan sana sığınırız, bilmediğimizden de bağışlanmamızı dileriz" (Sahihtir, Ahmed)</strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong>İmana Zarar Veren Ameller</strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong>. Sihir: Kalp ve bedene hastalık, ölüm vb. gibi fiziksel etkiler meydana getirebilen, eşlerin arasını açan ve cinlerle küfre düşmeye karşılık işbirliği içinde bulunan kimselerin bazı muska, üfürük, tılsım vs. ile yaptığı bir fiildir. Bu, ameli küfür olduğu gibi bu işlerle uğraşanlar da kâfirdir. (Bkz. Bakara: 2/102)</strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong>. Kâhinlik: Medyumluk olarak da isimlendirilen kehânet, geleceği bildirme iddiasıdır. Kâhin veya medyum, Allah'tan başka kimsenin bilemeyeceği gaybî şeyleri, geleceği bildiğini iddia eder ki, bu haliyle Allah'ı inkar ederek kafir olmuş olur. Sözlerini doğrulayan da küfre düşer.</strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong>. Sihri çözmek: Sihre maruz kalan kimseyi Allah'ın izniyle kurtarmak biri meşrû diğeri ise haram olmak üzere iki yolla mümkündür:</strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong>a) Sihri, sihirle çözmek; bu küçük küfürdür.</strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong>b) Sihri Kur'ân ve Sünnette sabit olan duâları okuyarak (rukye ile) çözmektir ki, bu câizdir.</strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong>. Falcılık ve astroloji: Bazı yıldız ve burçları, yeryüzünde meydana gelen olaylara etkili kabul etmektir ki, kişi isterse bunun Allah'ın izni ile olabileceğine inansın şirktir. Sahibini İslâmdan çıkarır.</strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong>. Okuma (Rukye): Kur'ân veya Sünnette yer alan; cin ibtilâsı vs. hastalara şifa için okunan zikir ve duâların tümüne verilen addır.</strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong>Rukyenin meşrû olabilmesi için; a) Allah'tan başkasına güvenip ondan medet ummak gibi haram şeyler içermemesi, b) Mânasının anlaşılır olması, c) Arapça olması (bilmeyen şifa için kendi dilinde duâda bulunur), d) Allah'ın izni olmadıkça şifanın hasıl olmayacağına inanılması şeklinde bazı kâideler vardır.</strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong>Şifa için bilezik, ip veya değişik vasıflardaki taş vs. edinmek gibi mezkûr kâidelerin dışında olan rukye, haram olur.</strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong>Zarar ve yarar ancak Allah'ın izniyledir. Allah bütün yaratılmışlar üzerinde tek kuvvet ve kudret sahibidir. Her kim böyle şeylerin hayır ve şerre neden olduğuna inanırsa büyük şirke düşmüş olur.</strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong>Şu an Müslüman diye nitelendirilen ülkelerin, bir çok fitne, felaket, belâya maruz kalması, kanlarının ucuz olması, zillet içinde bulunmalarının başlıca nedeni İslâm topraklarında maalesef her çeşidiyle yaygın olan şirkî unsurlardır. Akidelerinin berraklığını gideren şirkî öğeler ve gerçek tevhid akidesinden yüz çevirmelerinden dolayı Allah'ın üzerlerine boşalttığı türlü azaplara müstehak olmuşlardır.</strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong>İslâm'dan olmadığı halde İslâm zannedilerek rağbet gören bid'at ve hurafeler bunun vecîz bir göstergesidir. Oysa İslâm bunları ve bunlara götüren yolları yıkıp tevhid akidesini ikâme etmeye gelmiştir.</strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong>Şu an yaşadığımız toplum, kendilerinden önceki müşrik kavimler gibi dinlerini oyun ve eğlence edinmiştir.</strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong>Ölü veya diri insanları yüceltmeye, onlar için kurban kesmeye, duâlarında onlardan medet ummaya, kabirlerini bayram yerlerine çevirip onları tavaf etmeye başladılar. Allah Rasûlü (s.a.v)'in, "Allah katında mahlukâtın en şerlileri" olarak tanımladıkları kimseler gibi kabirleri ziyaret etmek için sefer eder, oraları mescide çevirir ve onları takdis eder oldular!</strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong></strong></span></p><p><span style="color: Red"><strong>Tüm bunlardan daha korkunç olan da, Allah'ın indirdiğiyle hükmetmeyi terkettiler!.. Beşerî sistemlerle yaşar onları destekler oldular. Onu sever ve savunur oldular!</strong></span></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="*MeleK*, post: 29327, member: 41"] [IMG]http://www.mumsema.com/forum/images/mumsema.gif[/IMG] [COLOR=Red][B]ŞİRK Hamd, Alemlerin Rabbi Allah'a mahsustur. Salâtü Selâm, Rasûlullah'ın, Ehlinin, Sahabesinin ve de kıyamete kadar, onları dost edinenlerin üzerine olsun... Tevhidin şirkle olan savaşı, Nûh Aleyhisselâm'ın kavmini, putlardan sakındırıp sadece Allah'a ibadete davet ettiği günden beri devam etmektedir. Nûh Aleyhisselâm'dan sonra da Rasüller geldi ve gönderildikleri toplumları yalnız Allah'a ibâdet etmeye davet edip tapınageldikleri şeylerin ibâdete layık olmadıklarını onlara anlattılar. Bu hak batıl mücadelesi, Muhammed (s.a.v) gelinceye kadar da böylece devam etti. Allah Resûlü (s.a.v) kendisine nübüvvet verilmeden önce de çevresinde "sâdıkû'l-emîn/doğru ve güvenilir" olarak bilinmesine rağmen onları tevhide, yalnız Allah'a kul olmaya davet ettiğinde, "yalancılık ve sihirbazlıkla" suçlandı. İşte bu, toplumlarını şirkten arındırarak tevhid inancına çağıran her peygamberin karşılaştığı bir durumdur. Bu mücadele her zaman varolmuştur. "Allah, kendisine ortak koşanları bağışlamaz. Bundan öte dilediğine bağışlar. Her kim Allah'a ortak koşarsa, şüphesiz büyük bir iftirada bulunmuştur." (Nisâ, 4/48) "Şüphesiz kim Allah'a ortak koşarsa, Allah ona cenneti haram kılmıştır ve onun gideceği yer Cehennemdir. Zalimlere orada bir yardımcı da yoktur." (Mâide, 5/72) İnsanın, Allah azze ve celle'ye karşı açıkça isyanı olduğu için şirk, en büyük bir suçtur. Bu hal üzere ölen kimse ebediyen Cehennemde kalacaktır. (Allah korusun) "Şüphesiz kitap ehli ve müşriklerden Kafir olanlar, Cehennem ateşinde ebedi olarak kalacaklardır. Onlar insanların en kötüleridirler." (Beyyine, 98/6) Öyleyse şirk nedir? Şirk; Allah'a zatında, sıfatlarında, hükmünde, ulûhiyet, ibadet veya mülkünde ortağı, dengi bulunduğuna inanmak ve bunu kabul etmektir. Küfür nasıl imanın zıttı ise, şirkte tamamen Tevhidin zıddıdır. Şirkin Çeşitleri: 1. Büyük Şirk Bir şeyi Allah'a denk tutup ona ibadet etmek, İlah'mışcasına ona itaâtte bulunmak, hem onun hem de Allah'ın emirlerini denk görerek ortak koşmak, veya o şeyi Allah hükmünün önüne geçirmektir. Bazı hallerde Allah'ın hükümlerinin geçerli olama-yacağına inanmak ta bu kabildendir. Kişi bu durumda geçerli gördüğü kanunları Allah'ın hükümlerine tercih ettiği için bilerek veya bilmeyerek şirke düşmüş olur. Şüphesiz bu kelimenin tek anlamıyla, şirkin en ağırı olup bu durumdaki kimse İslâm'dan çıkmış ve bu durum üzere ölen kimse de ebedî cehennemde kalmak üzere müşrik olarak ölmüştür. (Allah korusun) Bunun da bazı kısımları vardır; İtaatte Şirk: Hüküm ve egemenlikte şirk Allah'ın hükmünden başkasını kabul etmek, meşrû görmek veya onun Allah'ın hükmünden üstün yönleri olduğuna inanmaktır. Hüküm ve hakimiyet yalnızca Allah'a has bir haktır. (Hiçbir mahlûkun hükme ehliyeti yoktur. İnsan yalnızca Allah'ın hükümlerini uygulamakla memurdur.) "Hüküm yalnız Allah'ındır." (Yûsuf, 12/40) Allah'a isyan olan bir ameli helal görecek kadar alim veya şeyhlerine uyanlar (Allah korusun) bu sınıftadırlar. "(Yahudiler) Allah'ı bırakıp alimlerini (hahamlarını); (hıristiyanlar) da rahiplerini ve Meryem oğlu Mesih'i rabler edindiler." (Tevbe, 9/31) Allah Resûlü (s.a.v) Tirmîzi'de yer alan sahih bir hadiste bu ayeti Adiy b. Hâtim'e, "Hıristiyanlar, alimleri helali haram, haramı da helal kıldıklarında onlara itaât ediyorlardı. Kim Allah'tan başkasına şeriat koyma, (hayata tümüyle yön verme) hakkı iddia ederse Allah'tan indirileni inkar etmiştir" -şeklinde açıklamış, sonra da şu ayeti okumuştur-, "Allah'ın indirdiğiyle hükmetmeyenler, işte onlar kafirlerin ta kendileridirler." (Mâide, 5/44) Emir ve yasaklama hakkı, sadece Allah'ındır: "Bilesiniz ki, yaratmak ta, emretmek te O'na mahsustur." (A'raf, 7/54) "Bilesiniz ki, ...O'na mahsustur" ifâdesi, bu hakkın başkasına asla nisbet edilemeyeceğine açık bir delildir. Ayette görüldüğü üzere yaratma ve emretme hakkını, Allah'tan başkasına nisbet eden kimse İslâm milletinin (dininin) dışına çıkmış, müşrik olmuştur. Yarattıkları üzere yegâne tasarruf sahibi olan yalnız Yaratıcıdır, Allah azze ve celle'dir. Yarattıklarının yararına olanı en iyi bilen de sadece O'dur. O'ndan başkası hiç bir şey yaratmamıştır. Allah'tan başkası, yaratılmış olduğundan dolayı acizdir, kendinde bile bilmediği sayısız husus vardır. İnsan bunu bile bilmekten âcizken yaratılmışlara uygun ve yararlı olanı nereden bilebilir ki? Bu da gösteriyor ki, insanlar tarafından hayata bir sistem olarak yön vermesi üzere konulan bütün kanun ve düzenler batıldır. Hiçbirisiyle hüküm vermek asla câiz değildir. Hakimiyet ancak Allah'ındır, O'ndan başkasının, kendinden bir hüküm getirme hakkı asla yoktur. (En maddesel konularda bile insan, dün inkar ettiğini bugün ikrar veya dün ikrar ettiğini bugün inkar ediyorsa bu âciz haliyle -Yaratıcısını ve de O'nun hükümlerini inkar ederek- ortaya koyacağı hayat sistemi elbette batıl olacak ve elbette her şeyi ilmiyle kuşatan hiçbir noksanlığı olmayan yüceler yücesi Allah'ın kanunları yegâne, alternatifsiz doğrular olacaktır). Allah'tan başkasının kanunlarına Kur'âni ifadeyle, "Cahiliyye hükümleriyle hükmetme" denilmektedir. Burada Allah azze ve celle, kendi hükmü dışında geçerli veya hayırlı olabilecek bir hükmün olmadığını açık ve kesin olarak bildirmiştir. Allah'tan başkasına emretme, yasaklama, helal ve haram kılma, kanun koyma ve hakimiyet hakkını başkasına verme gibi haller tevhidi bozar. Bu konuda Allah Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyuruyor: "Hükm/Egemenlik yalnız Allah'a mahsustur. O sadece kendisine kul olmayı emretti. Dosdoğru din ancak budur." (Yusuf, 40) Şirkin en büyük biçimi Allah'ın indirmediği ile insanlar arasında hüküm vermektir. Tevhidi bilmeyenler, her ne kadar yerin ve göklerin bir sahibi, yağmuru yağdıran, dünyayı yaratan ve yöneten bir ilâhın olduğunu kabul etseler de; hâkimiyet, sosyal hayatın düzenlenmesi, ibâdet, helâl haram (yasak-serbest) gibi konularda kendi hevâlarına veya egemen güçlerin isteklerine ve tâğûtî yasalara uyarlar. Böyle kimseler ve topluluklar, zamanla birtakım varlıkları ve güçleri ilâhlaştırarak, onlara aşırı saygı göstermeye, bazılarının yardımını alabilmek için, bazılarının da kötülüğünden kurtulmak için onlar adına uydurulmuş putlara veya ilkelere tapınırlar. Allah'ın haram kıldığı (yasak dediği) haram, helal kıldığı (serbest dediği) helaldir. Allah'ın helal kıldığı şeyi yasaklayan veya haram kıldığı şeyi serbest bırakan kişi, merci, meclis, konsey gibi kurum ve kuruluşlara tabi olanlar ve itaat edenler, onlara ibadet etmiş olurlar. "Allah'ın indirdiği ile hükmetmeyenler kafirlerin ta kendileridir." (Maide, 44) Tıpkı Allah'ın eşsiz ve benzersiz olması gibi, O'nun hükmünün de eşi ve benzeri yoktur. Kur'ân-ı Kerim, genel olarak bütün beşeri hakimiyetleri her türlüsüyle reddederken, bu hakimiyet anlayışlarının ortaya çıkardığı pratikleri kendisine konu edinerek reddeder. Çünkü hakimiyet anlayışının pratiğe yansıyan yönü, düzenleyici bir takım hükümler koymaktır, bir takım değer yargıları belirlemektir. O bakımdan Kur'ân-ı Kerim, Allah'ın izin vermediği her türlü yasamayı, Allah'a ortak koşmak olarak kabul eder. (eş-Şûrâ,42/21) Çünkü yasa koymak, egemenlik anlayışının ve bu anlayışın kullanılmasının açık ifadesidir. Dillerin yalan yere helal ve haram olarak hükümler koyarak eşyaya ilişkin nitelendirmelerini, hem yalan, hem de Allah'a bir iftira olarak değerlendirmektedir. (el- En'âm,6/138-140; en-Nahl,16/116) Milletvekili Adayı Olmanın Anlamı: Milletvekili adayı olmanın anlamı da şudur: ''Ben sizin adınıza bu maksatla kurulmuş bulunan kurumda gidip teşri yapacağım, her birinizden bir fert olmanız dolayısı ile elinizde bulunan genel hakimiyet yetkisinin birer parçasını bana vekaleten belli bir süre devretmenizi istiyorum. Böylelikle ben yeterli sayıdaki temsil cüzlerini toplayabildiğim taktirde, sizin adınıza egemenlik yetkisini kullanacağım ve teşri (kanun koyma) faaliyetine katılacağım.'' Seçmen ve milletvekili adayı olmanın anlamları bunlar olduğuna göre, gerek seçmen olarak demokratik sürece katılmayı savunanlara, gerekse böyle bir görevi seçmenlerinden oy isteyerek üstlenmeye yine İslam adına, İslam'a hizmet adına talip olanlara Kur'ân-ı Kerim'de yer alan bazı buyrukları hatırlatmak gerekir. Açıklamalarımızdan anlaşıldığı gibi, demokratik süreç içerisinde faaliyetlerin kabul edilmesi, herşeyden önce mevcut demokratik düzenin kabul edilmesi anlamına gelir. Kur'ân-ı Kerim'de Allah'tan kaşka kanun koyan ve Allah'tan başka hükmüne başvurulan ya da hükmü kabul edilen herkes ve her kurumun ortak adı bilindiği gibi ''tâğût''tur. Tâğût'un reddi ise, iman edebilmek şerefine nail olmanın ilk basamağıdır. ''Hak ile Batıl apaçık meydana çıkmıştır. Kim tağutu inkar eder ve Allah'a iman ederse o, muhakkak kopması mümkün olmayan sapasağlam kulpa yapışmış olur.'' (Bakara, 2/256) Demokrasi de, hakimiyet hakkını -ifadede dahi olsa- ilahlaştırdığı halka verdiğini ''Hakimiyet kayıtsız şartsız halkındır, ya da milletindir'' diyerek ifade etmekte ve kendine has şirkini böylece formüle bağlamaktadır. Zira parti kurarak iktidara adaylık koymak tağutluk talebinde bulunmaktan başka bir şey değildir. Çünkü Allah'ın hükümleri dışında hükümler koyan ve Allah'ın hükümlerinden başka hükümlerle hükmeden bir kişi veya meclis yalnız Allah'ın hakkı olan hüküm verme yetkisini kendi üzerine almış, haddini aşmış ve tağut olmuş olur. Bu iş Allah'ın rızasını kazanmak ve onun dinini hakim kılmak amacıyla yapılsa dahi, her kim oylarıyla veya başka bir yolla bu partilere yardım eder ve onları desteklerse yalnız Allah'a tanınması gereken hüküm verme yetkisini Allah'tan başka bir varlığa tanıdığı için ona ibadet etmiş ve kafir olmuş olur. İbni Kesir (r.a): "Cahiliyenin hükmünü mü istiyorlar?" (Maide: 50) ayetinin tefsirinde şöyle diyor: "Allah (c.c), her hayrı kapsayıcı ve her şerri yasaklayıcı olan hükümlerinden yüz çevirip bunun yerine cahiliyede olduğu gibi kişilerin görüşlerine, dalalet ve sapıklığı ifade eden değer yargılarına ya da çeşitli dinlerin karışımı ve beşeri görüşlerden meydana gelen Cengiz Han'ın vazettiği Yesak gibi İslam dışı hükümlere yönelenin imanını kabul etmiyor. Yesak; Cengiz Han'ın Kur'ân, Tevrat, İncil ve kendi görüşlerine dayanarak ortaya koymuş olduğu kanunları ihtiva eden bir kitaptır. Cengiz Han öldükten sonra yerine geçen çocukları (İslam'a girdiklerini iddia ettikleri halde) bu kitabı bir anayasa kitabı olarak gördüler. Allah (c.c)'ın kitabı ve Rasulullah (s.a.v)'ın sünnetini bir kenara atarak bu kitaptaki hükümlerle Tatarlara hükmetmeye başladılar. İşte böyle davranan kimseler kafirdir. Bunlarla, büyük küçük her meselede yalnız Allah (c.c)'ın hükmüne dönünceye kadar savaşmak farzdır." (İbni Kesir Tefsiri c: 2 s: 67) İbni Kesir (r.a) devamla şöyle dedi: "Bu yapılanların hepsi Allah (c.c)'ın nebilerine indirdiği şeriate muhaliftir. Kim nebilerin sonuncusu Muhammed (a.s)'e inen şeriatı terk ederek daha önceki nebilere inen mensuh olmuş şeriatlere muhakeme olursa, Allah (c.c)'ın bildirdiği gibi kafir olur. Durum böyleyken Yesak'a (Cengiz Han'ın koyduğu kanunlara) muhakeme olup onu Allah (c.c)'ın şeriatinden önde tutan kişinin hükmü nasıl olur acaba? Her kim böyle yaparsa bütün müslümanların icmaıyla kafirdir. İbni Kesir (r.a)'in, neshedilmiş şeriatlere muhakeme olan kişiye nasıl da küfür hükmü verdiğine dikkatle bak! Zamanımızda İslam şeriatinin yerine tatbik edilen beşeri kanunlar, neshedilmiş şeriatlerden daha tehlikeli ve bu kanunlara muhakeme olmak, daha büyük küfürdür. Taklitde şirk Çevrenin etkisinde kalarak düşülen şirk; Ataların bâtıl inanışlarını aynen sürdürmek, bâtıl da olsa atalar dinine inanmak. Hususi olarak beğenip seçtikleri için değil de, atalarından geldiği için bâtıl olduğu halde kabul ettikleri inanç, düşünce ve yaşama biçimi, şirktir. Genellikle insanların çoğu, dinini araştırıp delilleriyle bilerek, bâtılı haktan ayırıp seçerek değil; içinde bulunduğu toplumda o din bulunduğu için, bulduğu saflığı veya yanlışlığıyla birlikte bir dine sahip olur. Bu husus Kur'an-ı Kerim'de müşriklerin ağzından şöyle belirtilir: "Atalarımızı bir din üzerinde bulduk. Biz de onların izlerine uyarız." (43/Zuhruf, 23) Duâda Şirk Hastalıktan şifa, musibetten afiyet, rızık genişliği vb. gibi ancak Allah'ın kâdir olduğu hususlarda ister Peygamber veya alim olsun, ister salih bir kul olsun mahluklardan medet ummak ya da Allah'a yapılan duâda onlara seslenip aracılar kılmak bu kabildendir. Zira onlar da duâyı yapan gibi yaratan değil amellerini kazanan kullardır. Şifa bulmak veya nazar vs.'den korunmak için muska vb. şeyler edinmek te böyledir, Allah Rasûlü (s.a.v) "şüphesiz, muska ve temîmeler şirktir" ve "Kim boynuna muska takarsa Allah ona afiyet vermesin" buyurmuştur.(Sahihtir. Tirmizi) Duâ ibadettir ve de tüm ibâdetler ancak Allah'a mahsus kılınmalıdır. Allah'a ibâdette hiçbir şey, hiçbir kimse ortak edilemez. "De ki: ben, yalnızca sizin gibi bir beşerim. (Şu var ki) bana, ilâh'ınızın sadece bir ilâh olduğu vahyolunuyor. Artık her kim, Rabbine kavuşmayı umuyorsa, salih amel yapsın ve Rabbine ibâdette hiçbir şeyi ortak koşmasın." (Kehf, 18/110) "Allah'ı bırakıp ta sana fayda veya zarar vermeyecek şeylere tapma. Eğer bunu yaparsan, o taktirde sen mutlaka zalimlerden (müşriklerden) olursun." (Yûnus, 10/106) "Haberin olsun; halis (katıksız) olan din yalnızca Allah'ındır. O'ndan başka veliler edinenler (şöyle derler) "Biz, bunlara bizi Allah'a daha fazla yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz." Elbette Allah, kendi aralarında hakkında ihtilaf ettikleri şeylerden hüküm verecektir. Gerçekten Allah, yalancı, kafir olan kimseyi hidayete erdirmez." (Zümer/3) Niyet ve Gâyede Şirk Genellikle amellerde ortaya çıkan ve kişinin tümden Allah'a itaattan yüzçevirmesi, uzaklaşması şeklindeki şirktir. Amelini dünyevî çıkarlar için yapan Allah'ın rızasını gözetmeyen kişi bu şirke düşmüş olur, ki bu itikadî bir şirktir. "Kim, (yalnız) dünya hayatını ve onun zinetini istemekte ise, onların işlerinin karşılığını orada onlara tam olarak veririz ve onlar orada hiçbir zarara uğratılmazlar. İşte onlar, ahirette kendileri için ateşten başka hiçbir şeyleri olmayan kimselerdir; (dünyada) yaptıkları da boşa gitmiştir, halen yapmakta oldukları şeyler zaten batıldır." (Hûd, 11/15-16) Sevgide Şirk Başkasını Allah'ı sever gibi ya da O'ndan daha fazla sevmekledir. Bu da şirktir. Sevgi ihlasla boyun eğmenin bir göstergesidir. "İnsanlardan bazısı Allah'tan başkasını Allah'a (haşa) eşler ve benzerler edinir de onları, Allah'ı sever gibi severler. İman edenler ise daha çok Allah'ı severler." (Bakara, 2/165) Hulûl Şirki Birleşme anlamına gelen ittihâd sözcüğü ile de dile getirilen hulûl inancı (Allah'ın -hâşâ!- kulda çözülmesi), tasavvufa sonraları İran ve Hrıstiyan kültürleri ile birlikte yeniplatoncu felsefenin de etkileriyle ve özellikle şii tarikatlar kanalıyla girdi. Aşırı şiiler, Allah'ın önce Ali Radıyallahu anh'a sonra da imamlara ve öteki şiâ ulularına hulûl ettiğini öne sürerler. Bu akımın önemli temsilcilerinden olan (Ben İlâhım) sözünden dolayı idam edilen Hallâc-ı Mansûr, tutkularına hakim olarak nefsini eğiten kimsenin insâni niteliklerden sıyrılarak arınıp saflaşacağını, böylece Allah'ın o kula hulûl edeceğini savunur. Yaygınlaşan ve geniş bir yandaş kitlesince benimsenen bu düşünceler İbn-i Arâbi'nin sistematize ederek hararetle savunduğu Vahdeti Vücûd adı verilen tasavvuf akımının kökleşmesine yol açtı. Bu inançla insan ve Allah'ın bir bütün (?!) olarak değerlendirildiği, Allah'ın -hâşâ!- kulunda çözüleceği böylece aynı vasıflarla muttasıf olabileceği öne sürülmüştür ki, bu da maalesef bir çok tarikat tarafından öğretilegelmiştir. (Bk. Vahdeti Vucûd/Aliyü'l- Kâri) Tasarrufta Şirk Allah'ın Rububiyeti gereği O'na mahsus olan kâinattaki tasarruf ve tedbiri bir takım salih kimselere nisbet etmek, onların da bu hususta güç sahibi olduğuna inanmaktır. Bu salih insanların elbette diğer insanlardan faziletli yanları olabilir. Ancak bu Allah'a mahsus olan vasıflara nisbet edilmelerine varacak şekilde değildir. Peygamber de olsa bu böyledir. Örneğin mutlak gaybı Allah'tan başka kimse bilemez. Dolayısıyla Allah'tan başkasının gaybı bildiği iddiası kişiye, Allah adına bilmediği bir şeyi söylediği için büyük bir sorumluluk getirir, sahibini küfre götürür. (Allah korusun) "...Eğer gaybı bilseydim elbette daha çok hayır yapmak isterdim ve bana hiçbir fenalık dokunmazdı, ben sadece inanan bir kavim için bir uyarıcı ve müjdeleyiciyim." (A'raf: 7/188) Korkuda Şirk Allah'a ve ahirete olan iman zayıflığının veya batıl inancın bir neticesi olarak kişinin; Allah'tan başkasının fayda ya da zarar verebileceğine inanması, korkuda başkalarını Allah'a denk tutmasıdır. Beşeri sistemlerin baskısından korkarak farzları terketmek de böyledir. Doğrusu insan Allah'tan korkmalı ve bu korkusu onu daha fazla itaâta sevketmelidir. Ancak yırtıcı hayvanlardan veya bir zalimden korkmak gibi doğal korkuya gelince şer'an mümkündür ve bu da şirk sayılmaz. Allahu Teâla, Musâ Aleyhisselâm'ı şu ayette bu tür bir korkuyla vasfetmiştir: "...Etrafını kollayarak, korkuyla oradan ayrıldı." (Kasas, 28/21) Tevekkülde Şirk Tevekkül, sebepleri yerine getiren insanın, Allah'ı vekil kılması, O'ndan işinde muvaffakiyet vermesini istemesi ve yalnız O'na güvenmesidir: "Sen, ölümsüz ve dâima diri olan Allah'a tevekkül et..." (Furkân,25/ 58) Bunun için Allah'tan başkasına veya sebeplere tevekkül etmek caiz değildir. Şirk olan tevekkül ise; Ancak Allah'ın kudreti dahilinde olan şeylerde Allah'tan başkasına kalben tevekkül edip bağlanmaktır veya Allah'tan başkasını rızık alıp veren olarak görmektir. Küçük şirk konusuna geçmeden önce çokların bilmeden düştüğü bazı önemli ve de hassas noktalara değinmekte yarar var, bunlar: Şifayı mutlak sûrette doktor veya ilaca bağlamak. Din ve dünya işlerinde başarılı olmayı Allah'ın yardım ve izni olmaksızın yalnız zekâ, gayret ve çalışmaya bağlamak. Kulların kanun, hüküm koyabileceklerine dair inanış. Ölüm nedenlerini mutlak surette trafik kazalarına veya yanlış ilaç kullanımına vs.'ye bağlamak vb. gibidir. Bu izafetleri mutlak olarak yapmaktan çok sakınmalıdır. Kavlî Şirk Allah'tan başkasına yemin etmek gibi kişinin lisanıyla işleyebileceği şirk türüdür. "..senin sayende", "-Allah'tan başkası için- hâkimler hâkimi" gibi sözler ve de kişiyi Abdu'n-nebî, Abdu'l-hüseyin gibi isimlerle Allah'tan başkasının kulluğuna nisbet etmek bu kabildendir. "Kur'an evliya çarpsın!", "ekmek mushaf çarpsın!" vb. sözler de bu sınıftandır. Bunların tümünden sakınmalıdır. Fiilî Şirk Bazı şeyleri uğurlu yahut uğursuz saymak gibi inanışlardır. Bazı hayvanları, kuşları veya günleri uğursuz saymak; uğursuz olduğu inancıyla bazı şeyleri terk etmek, kahinlere gitmek onları tasdik etmek, kayıp şeyleri bulmak üzere onlardan yardım istemek, fal bakmak veya baktırmak, niyet çekmek, türbelere para atmak, ip bağlamak (itîkad edilmemesi koşuluyla!) böyledir. "...Sizin uğursuzluğunuz sizinle beraberdir..." (Yâ'sîn, 36/19) Rasûlullah (s.a.v), "Uğura inanmak şirktir" buyurmuştur. (Müslim) Kalbî Şirk Riyâ, şöhret sevgisi, bazı amelleriyle dünya ve dünyalığı ahirete tercih edercesine arzu etmek gibi hususlar kalbî şirktir. Bunu dört şekilde inceleyebiliriz; 1. Dünyevi bir menfaat sağlamak için amel yapmaktır. Böyle bir kişi amelinin ecrini dünyada alır, ahirette ise bir nasibi yoktur. Bu da büyük şirktir. 2. İnsanların hoşnutluğu için yapılan Allah'ın azabından sakınma hedefi güdülmeyen amellerdir. 3. Mal edinebilmek, evlenebilmek için hacca gitmek, ganimet için cihâda gitmek veya makam elde etme gayesiyle İslâmi ilimler okumak bu tür şirktendir. Burada da hedef Allah'ın rızası değil, hevâ ve hevestir. 4. Başkalarının rızasının gözetilmediği halde huşû ve takvâsızlıktan dolayı ifsad edilmiş amellerdir, "... "Allah ancak müttakîler (takvâ sahiplerin)'den kabul eder." (Mâide, 5/27) Bu amel de kişiye ahirette bir yarar sağlamaz. İyi ve kötü amel birbirine karışmış, kötü olan galip gelmiştir. Doğruluklarına kalben itikâd edilmesi halinde bunlar büyük şirke dönüşür ki Allah azze ve celle hepimizi bunlara düşmekten korusun. (Âmin) Gizli Şirk İbn Abbâs (r.a), "Allah ve sen dilersen" gibi bir sözün "Allah ve falanca dilerse" anlamında olduğunu söylemiş ve bunun gizli şirk olduğunu belirtmiştir. Bu ifadenin yerine "önce Allah, sonra da falanca dilerse" kullanılması gerekir. "Önce Allah, sonra da senin sayende" demeli ve Allah'a hiçbir varlık denk tutulmamalıdır. Buna düşen Yine "Allah'a ve sana güveniyorum" değil, "önce Allah'a, sonra da sana güveniyorum" denmelidir. Zira "ve" edatı eşitliği gerektirir. "Sonra" kullanarak derece farkını ispat etmek şarttır. Allah Rasûlü (s.a.v), bunun keffâretini şöyle bildirmiştir: "Kim Lât ve Uzza'ya yemin ederse (hemen ardından) "Lâ İlâhe İllallah" desin. Kim arkadaşına, "Gel! bahis -iddialaşmak ve kumar- oynayalım derse, sadaka versin" (Buhari, Müslim) Rasûlullah (s.a.v), her tür şirkten şu duâyla Allah'a sığınmamızı bizlere öğretmiştir: "Rabbimiz, bilerek sana ortak koşmaktan sana sığınırız, bilmediğimizden de bağışlanmamızı dileriz" (Sahihtir, Ahmed) İmana Zarar Veren Ameller . Sihir: Kalp ve bedene hastalık, ölüm vb. gibi fiziksel etkiler meydana getirebilen, eşlerin arasını açan ve cinlerle küfre düşmeye karşılık işbirliği içinde bulunan kimselerin bazı muska, üfürük, tılsım vs. ile yaptığı bir fiildir. Bu, ameli küfür olduğu gibi bu işlerle uğraşanlar da kâfirdir. (Bkz. Bakara: 2/102) . Kâhinlik: Medyumluk olarak da isimlendirilen kehânet, geleceği bildirme iddiasıdır. Kâhin veya medyum, Allah'tan başka kimsenin bilemeyeceği gaybî şeyleri, geleceği bildiğini iddia eder ki, bu haliyle Allah'ı inkar ederek kafir olmuş olur. Sözlerini doğrulayan da küfre düşer. . Sihri çözmek: Sihre maruz kalan kimseyi Allah'ın izniyle kurtarmak biri meşrû diğeri ise haram olmak üzere iki yolla mümkündür: a) Sihri, sihirle çözmek; bu küçük küfürdür. b) Sihri Kur'ân ve Sünnette sabit olan duâları okuyarak (rukye ile) çözmektir ki, bu câizdir. . Falcılık ve astroloji: Bazı yıldız ve burçları, yeryüzünde meydana gelen olaylara etkili kabul etmektir ki, kişi isterse bunun Allah'ın izni ile olabileceğine inansın şirktir. Sahibini İslâmdan çıkarır. . Okuma (Rukye): Kur'ân veya Sünnette yer alan; cin ibtilâsı vs. hastalara şifa için okunan zikir ve duâların tümüne verilen addır. Rukyenin meşrû olabilmesi için; a) Allah'tan başkasına güvenip ondan medet ummak gibi haram şeyler içermemesi, b) Mânasının anlaşılır olması, c) Arapça olması (bilmeyen şifa için kendi dilinde duâda bulunur), d) Allah'ın izni olmadıkça şifanın hasıl olmayacağına inanılması şeklinde bazı kâideler vardır. Şifa için bilezik, ip veya değişik vasıflardaki taş vs. edinmek gibi mezkûr kâidelerin dışında olan rukye, haram olur. Zarar ve yarar ancak Allah'ın izniyledir. Allah bütün yaratılmışlar üzerinde tek kuvvet ve kudret sahibidir. Her kim böyle şeylerin hayır ve şerre neden olduğuna inanırsa büyük şirke düşmüş olur. Şu an Müslüman diye nitelendirilen ülkelerin, bir çok fitne, felaket, belâya maruz kalması, kanlarının ucuz olması, zillet içinde bulunmalarının başlıca nedeni İslâm topraklarında maalesef her çeşidiyle yaygın olan şirkî unsurlardır. Akidelerinin berraklığını gideren şirkî öğeler ve gerçek tevhid akidesinden yüz çevirmelerinden dolayı Allah'ın üzerlerine boşalttığı türlü azaplara müstehak olmuşlardır. İslâm'dan olmadığı halde İslâm zannedilerek rağbet gören bid'at ve hurafeler bunun vecîz bir göstergesidir. Oysa İslâm bunları ve bunlara götüren yolları yıkıp tevhid akidesini ikâme etmeye gelmiştir. Şu an yaşadığımız toplum, kendilerinden önceki müşrik kavimler gibi dinlerini oyun ve eğlence edinmiştir. Ölü veya diri insanları yüceltmeye, onlar için kurban kesmeye, duâlarında onlardan medet ummaya, kabirlerini bayram yerlerine çevirip onları tavaf etmeye başladılar. Allah Rasûlü (s.a.v)'in, "Allah katında mahlukâtın en şerlileri" olarak tanımladıkları kimseler gibi kabirleri ziyaret etmek için sefer eder, oraları mescide çevirir ve onları takdis eder oldular! Tüm bunlardan daha korkunç olan da, Allah'ın indirdiğiyle hükmetmeyi terkettiler!.. Beşerî sistemlerle yaşar onları destekler oldular. Onu sever ve savunur oldular![/B][/COLOR] [/QUOTE]
Alıntı ekle…
Adı
İnsan doğrulaması
Bilmece bildirmece dil üstünde kaydırmaca dondurma repliği hangi rahmetli sanatçımıza aittir ( küçük harflerle yazınız örnek kemal sunal )
Cevap yaz
Melekler Mekanı
Dini Mekan
Tüm İslami Bilgiler
Kadın Ve İslam
İslam ve İnsan
Allah c.c tarafindan affedilmeyecek tek sey.
Üst