aşk, ağır aksak bir yolculukdur

meleklerin sultanı

Yeni Üye
Üye
aşk, ağır aksak bir yolculukdur
Aşk, ağır aksak bir yolculuktur

Modern yüzyılın anlam kaybına uğrattığı en önemli duygulardan biridir aşk. İçini boşaltıp, başka bir duygulanım biçimine çevirdiği kavramlardan biri.

Artık biliyoruz ki, aramızdan biri aşktan söz etmeye başladığı andan itibaren iğreti bir bakışla dinlemeye başlıyoruz. Bunun nedenini ifade etmek biraz güç ama sanırım aşk konulu bütün konuşmaların içeriğinin popüler kültürün sığ hisleriyle doldurulması, bu iğretiliği tetikleyen bir durum. Bir de köşe yazarlarının pazar günlerini aşk yazılarına ayırma durumu var ki, bu minvalde söylenenler vaziyeti daha da zorlaştırıyor. Bu satırların yazarı elan bu durumun açmazı içinde kıvranıyor emin olun.

Meseleye şöyle bir soruyla açılım getirmek ne demek istediğimi biraz açmaya katkı sağlar. Aşk gibi devrimci bir duygu nasıl olur da basit, içeriksiz, tüketime dönük ve yayvan ağızlı bir popçu söylemine dönüşür? Aşk deyince neden dizi filmlerde dönüp duran inandırıcılıktan uzak, yavan duygu ve ifade biçimleri, SMS yoluyla ondan ona iletilen ilkokul düzeyindeki şiir taklidi cümleler, Sevgililer Günü'ne özel tüketim tarzlarından başka bir şey düşünemiyoruz? Bazı yazarların tekelinde duran romanları, aşk gurusu havalarında gezen televizyon programları müdavimleri de bu yapbozun diğer parçalarını oluşturuyor. Böylece aşk denilen olgu, ölçülebilir, hesaplanabilir, kurgulanabilir ve en nihayetinde kolay tüketilebilir bir hale dönüşüyor ki, kapitalizmin hayata saldırısı da tam da böyle bir şey.

Aşk gibi, dinin de, cinsiyetlerin de , ailenin de, çeşitli yaşam ihtiyaçlarının da kolayca tüketilebilir, satışa sunulabilir bir hale dönüştürülmesi kapitalizmin hayata dokunduğu kirli ellerinden çıkıyor. Aşkın kurgusallığı görsel biçimlerde ifadesini buluyor. Şöyle açalım, güzel yüzlü kadınlar, güzel yüzlü erkeklere yakıştırılıyor. Bu görsellik, çeşitli bağlamlarda çoğaltılıp piyasaya sunuluyor. Dizilerde, filmlerde, reklamlarda bu kurgulanmış aşk görsellikleri sunuluyor. Bunların dışına çıkabilmiş bir aşk hikayesi var ki burada değinmeden geçemeyeceğim. Hırsız Polis dizisindeki Aksak'ın, Mavi'ye olan aşkı.

Aksak lakabıyla anılan hırsız Nadir'in, güzel Mavi'ye aşkı. İkisi de hırsız. Ancak senaristler Mavi'nin gönlünü bir başkasına kaptırmasını uygun gördüler; yakışıklı komiser Çınar'a... "Güzel" ile "yakışıklı" aşkı formal bir aşktır. Kapitalizmin resmettiği, kutsadığı, pazarladığı aşk, ancak bu tarzda bir fotoğrafı kaldırıyor. Yoksa güzel Mavi'nin çirkin Aksak'a gönlünü kaptırması pazarlanabilir, satışa sunulabilir bir aşk değildir. Ama gerçek aşık Aksak! Çınar'ın planlanmış, tekdüze aşk söylemine karşılık sahiden aşık olan Aksak'tır.

"Ölmek var, ölmek var...Sen yanımdasın ya, bu ölmek değil ki..." derken, yaşamak, ölmek ve aşk arasındaki anlam bütünlüğünü nasıl da iyi ifade ediyor Aksak. Sevgili yanında olmaksa hayat, artık ölüm yok demektir. "Adamı yapan da, yıkan da kadındır." Bir kadına aşık olmak, yola koyulmakla, sendeleyip düşmek arasında, ağır aksak yürümektir. Bir kadına teslim olmaktır. Bir kadının kalbine... Hasta yatağındaki babasına dertlenirken durumu bütün açıklığıyla bir kez daha ortaya koyuyordu; "O Mavi'yi öyle seviyorum ki baba, Mavi yoksa b
Aşk, ağır aksak bir yolculuktur

Modern yüzyılın anlam kaybına uğrattığı en önemli duygulardan biridir aşk. İçini boşaltıp, başka bir duygulanım biçimine çevirdiği kavramlardan biri.

Artık biliyoruz ki, aramızdan biri aşktan söz etmeye başladığı andan itibaren iğreti bir bakışla dinlemeye başlıyoruz. Bunun nedenini ifade etmek biraz güç ama sanırım aşk konulu bütün konuşmaların içeriğinin popüler kültürün sığ hisleriyle doldurulması, bu iğretiliği tetikleyen bir durum. Bir de köşe yazarlarının pazar günlerini aşk yazılarına ayırma durumu var ki, bu minvalde söylenenler vaziyeti daha da zorlaştırıyor. Bu satırların yazarı elan bu durumun açmazı içinde kıvranıyor emin olun.

Meseleye şöyle bir soruyla açılım getirmek ne demek istediğimi biraz açmaya katkı sağlar. Aşk gibi devrimci bir duygu nasıl olur da basit, içeriksiz, tüketime dönük ve yayvan ağızlı bir popçu söylemine dönüşür? Aşk deyince neden dizi filmlerde dönüp duran inandırıcılıktan uzak, yavan duygu ve ifade biçimleri, SMS yoluyla ondan ona iletilen ilkokul düzeyindeki şiir taklidi cümleler, Sevgililer Günü'ne özel tüketim tarzlarından başka bir şey düşünemiyoruz? Bazı yazarların tekelinde duran romanları, aşk gurusu havalarında gezen televizyon programları müdavimleri de bu yapbozun diğer parçalarını oluşturuyor. Böylece aşk denilen olgu, ölçülebilir, hesaplanabilir, kurgulanabilir ve en nihayetinde kolay tüketilebilir bir hale dönüşüyor ki, kapitalizmin hayata saldırısı da tam da böyle bir şey.

Aşk gibi, dinin de, cinsiyetlerin de , ailenin de, çeşitli yaşam ihtiyaçlarının da kolayca tüketilebilir, satışa sunulabilir bir hale dönüştürülmesi kapitalizmin hayata dokunduğu kirli ellerinden çıkıyor. Aşkın kurgusallığı görsel biçimlerde ifadesini buluyor. Şöyle açalım, güzel yüzlü kadınlar, güzel yüzlü erkeklere yakıştırılıyor. Bu görsellik, çeşitli bağlamlarda çoğaltılıp piyasaya sunuluyor. Dizilerde, filmlerde, reklamlarda bu kurgulanmış aşk görsellikleri sunuluyor. Bunların dışına çıkabilmiş bir aşk hikayesi var ki burada değinmeden geçemeyeceğim. Hırsız Polis dizisindeki Aksak'ın, Mavi'ye olan aşkı.

Aksak lakabıyla anılan hırsız Nadir'in, güzel Mavi'ye aşkı. İkisi de hırsız. Ancak senaristler Mavi'nin gönlünü bir başkasına kaptırmasını uygun gördüler; yakışıklı komiser Çınar'a... "Güzel" ile "yakışıklı" aşkı formal bir aşktır. Kapitalizmin resmettiği, kutsadığı, pazarladığı aşk, ancak bu tarzda bir fotoğrafı kaldırıyor. Yoksa güzel Mavi'nin çirkin Aksak'a gönlünü kaptırması pazarlanabilir, satışa sunulabilir bir aşk değildir. Ama gerçek aşık Aksak! Çınar'ın planlanmış, tekdüze aşk söylemine karşılık sahiden aşık olan Aksak'tır.

"Ölmek var, ölmek var...Sen yanımdasın ya, bu ölmek değil ki..." derken, yaşamak, ölmek ve aşk arasındaki anlam bütünlüğünü nasıl da iyi ifade ediyor Aksak. Sevgili yanında olmaksa hayat, artık ölüm yok demektir. "Adamı yapan da, yıkan da kadındır." Bir kadına aşık olmak, yola koyulmakla, sendeleyip düşmek arasında, ağır aksak yürümektir. Bir kadına teslim olmaktır. Bir kadının kalbine... Hasta yatağındaki babasına dertlenirken durumu bütün açıklığıyla bir kez daha ortaya koyuyordu; "O Mavi'yi öyle seviyorum ki baba, Mavi yoksa ben de yokum..." Aşk, gerçekte Aksak'ın aşkıdır. Aşk, ağır aksak bir yolculuktur çünkü. "- Mavi gelecek mi Aksak abi? - ... Ben de bilmiyorum ki gelecek mi. . geçmiş mi..."

en de yokum..." Aşk, gerçekte Aksak'ın aşkıdır. Aşk, ağır aksak bir yolculuktur çünkü. "- Mavi gelecek mi Aksak abi? - ... Ben de bilmiyorum ki gelecek mi. . geçmiş mi..."
  • alıntı
 
Geri
Üst