Basın Hukuku

M

Misafir

Forum Okuru
Basın Hukuku
I.GAZETECİ VE HAKLARI

1966 yılında Birleşmiş Milletler “Vatandaşlık ve Siyasi Haklar için Uluslararası Sözleşme” ve 1978 yılında Unesco “Kitle İletişim Araçlarına İlişkin Temel İlkeler Bildirgesi” ni kabul ederek evrensel kuralı koymuştur. Buna Göre; “kamunun bilgi edinebilmesini güvence altına almak, kamunun kullanacaği bilgi kaynak ve araçlarının çeşitliliği ile olur. Böylece, her bireyin gerçeklerin doğruluğunu araştırabilmesi ve olayları yansız olarak değerlendirebilmesi sağlanır. Bu yüzden gazetecilerin haber verme özgürlüğü ve bilgi toplayabilmek için her türlü olanakları bulunmalıdır”.

Gazetecinin hakları konusunda bizdeki temel hukuki kural Anayasanın 28. maddesinde bulunmaktadır. Buna göre “basın hürdür, sansür edilemez...Devlet, basın ve haber alma hürriyetlerini sağlayacak tedbirleri alır”.

Bu düzenlemeden ilk hak ortaya çıkmaktadır. Bu, “haber alma hakkı”dır.

Haber alma hakkı, haberin yanısıra düşünceleri de serbestçe öğrenebilmek ve toplayabilmeyi içermektedir. Haber alma hakkı iki yönlüdür. Bir yanında medya çalışanlarının öğrenme hakkı, diğer yanında vatandaşların öğrenme hakkı bulunmaktadır. Anayasa, ayrıca Devlet’e haber alma hakkı üzerindeki engelleri kaldırma görevi vermiştir. Ama Anayasa, temel hak ve hürriyetleri sınırlayan ve durduran 13. ve 15. maddelerinde “kamu düzeni, genel asayiş, kamu yararı, genel ahlakın korunması ve olağanüstü hal” gibi ne yöne çeksen, o yöne gelecek kavramlar kullanmıştır. Bu elastik düzenlemelerle kötüniyetli kişi yada Devlet görevlileri hakları yok etme imkanına kavuşmuşlardır. Düzenlemedeki ”genel ve özel sınırlamalar demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olamaz” cümlesi dahi bu kötü niyetleri önleyemez. Allah, Anayasa Mahkeme’mizin yardımcısı olsun . Çünkü bu muğlak kavramları o değerlendirecektir.

Haber alma özgürlüğü konusunda Devlet’e gerekli tedbirleri alma bir görev olarak verilmişken, bu alandaki engelleme yukarıdaki genel sınırlama dışında ayrıca, “memurların bilgi ve demeç verme yasağı” ile yine Devlet’ten gelmektedir. Devlet, eğer haber kaynaklarına yasak koyarsa vetandaşın yöneticileri denetlemesi nasıl gerçekleşecektir. Vatandaş istiareye mi yatacaktır. Bu düzenleme, akla “Devlet’in gizleyecek birşeyleri mi olmaktadır ki yasak koyuyor” sorusunu getirmektedir. Derin Devlet kavramının yanında birde Gizlenen Devlet ortaya çıkmaktadır. Bırakın yasak koymayı, “konusu suç olan veya hukuka ve insan haklarına aykırı bir eylem ve işlemi öğrenen kamu görevlisinin bunu 24 saat içinde yetkili makamlara bildirmemesi ve bu konuda Medya’dan gelen kişilere doğru bilgi vermemesi” cezalandırma konusu olmalıdır. Devleti en iyi bilen onun çalışanlarıdır. Devlet Memurları Kanunu ile bu yasağı koymak vatandaşın haber alma hakkına ve Anayasa’ya aykırıdır.

Haber alma hakkını sağlayan yollardan biri de Basın araçlarının çeşitliliğinin Devlet’çe sağlanmasıdır. Devlet bu alana kişilerin girmesini, yatırım yapmasını engelleyecek bir tutumda olmamalıdır. Tekelleşmeyi engellemelidir. Yoksa tek yönlü ve yanlı bir bilgilendirme olur. Toplumu oluşturan her ses ve renk Basın da kendini ifade edebilmelidir. Aksi takdirde çoğunluğun azınlığı yanlış bilgilendirmesi söz konusu olur. Bu ise demokrasi değil, yarı otoriter bir rejimdir.

İkinci hak, Anayasa’nın 25 ve 26. maddesindeki “düşünme” ve bunun ayrılmaz parçası olan “haber ve düşünceleri serbestçe açıklayabilmek hakkı”dır. İşte Medya ve çalışanları da diğer vatandaşlar gibi, olaylar üzerinde düşünürler ve bu düşüncelerini diğer insanlara açıklarlar. Bazıları “yayma”yı bir üçüncü hak olarak görmekteyselerde, “açıklama”nın içinde “yayma” da olduğundan işi uzatmaya gerek yok.

Bu hakların yanısıra özellikle belirtmemiz gereken bir konu daha var. Bu, Medya’nın “haber vermeme hakkı” dır. Medya, “aman Devlet’i kızdırmayalım, reklam verenle ters düşmeyelim, bu kişi benim hanımın arkadaşı” gibi sebeplerle bilgi sahibi olduğu konu ve olayı gizleyemez. Yani haber vermeme hakkı yoktur. 2

İşte bu haklar, Gazeteciler tarafından hazırlık ve yayın aşamalarında kullanılmaktadır. Ayrıca, Basın çalışanları aşağıda bahsedeceğimiz kişilik haklarına da sahiptirler elbette. Ancak bu haklar diğer kişilerin haklarının başladığı noktada sona erecektir.



II.KAMU YARARI VE DEVLET AÇISINDAN SINIRLAMALAR VE YASAKLAR .

Anayasa, herşeyden önce yukarıda açıkladığımız şekilde Basın’ın ve vatandaşların kişilik haklarını saymıştır. Birinin başladığı çizgide diğeri sona ermektedir. Anayasa, daha sonra bu “temel hak ve özgürlüklerin; Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünün, milli egemenliğin, Cumhuriyetin, milli güvenliğin, kamu düzeninin, genel asayişin, kamu yararının, genel ahlakın ve sağlığın korunması amacı ile ve Anayasa’nın ilgili maddelerinde öngörülen özel sebeplerle, Anayasa’nın sözüne ve ruhuna uygun olarak kanunla sınırlanabileceğini” söylemiştir. Bu sınırlamalar ise demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olamaz.

Temel hak ve hürriyetlerin; bölücülük, ırkçılık, şeriatçılık, Cumhuriyeti yok etme amaçlarıyla kötüye kullanılması ise, Anayasanın 14. maddesi ile yasaklanmıştır.

Bu haklar; savaş, sıkıyönetim, seferberlik ve olağanüstü hal sebebiyle evrensel kurallara uyularak, durumun gerektirdiği ölçüde ve geçici olarak kısmen ve tamamen durdurulabilir.

Bu genel sınırlamaların dışında sadece yazılı basına yönelik sınırlamalara çeşitli kanunlarda rastlanmaktadır. Kısaca bunlar hakkında bilgi verelim.



Basın Kanunu’ndaki Sınırlamalar ve Yasaklar

Basın Kanunu’nun 30. maddesi ile, “ceza kovuşturmalarına ait talep ve iddianamelerle, kararların ve diğer her türlü vesika ve evrakın aleni duruşmada okunmasından, hazırlık ve ilk soruşturmalarda takipsizlik veya yargılamanın men’i, tatil veya düşmesi kararı verilmesinden önce yayınlanması” yasaklanmıştır. Yine bu maddeyle, “ceza kovuşturmasının başlaması ile hüküm kesinleşinceye kadar hakim ve mahkemenin hüküm, karar ve işlemleri hakkında mütalaa yayınlamak” yasaktır. Bu suçları işleyen kişiler Ceza Kanunu’nda hapisle cezalandırıldırılır ve yayın organı gazete ya da dergi ise üç günden bir aya kadar kapatılır. Kapatma kararına uymayanlar da bir aydan altı aya kadar hapsedilir. Yayın yasağı askeri mahkemeler için de sözkonusu olabilir. Ek olarak belirtelim, Ceza Muhakemeleri Usul Kanunu 377. maddesi de, gizli veya yasak konulan duruşmalarda yayın yasağına uymamayı altı milyon liraya kadar para ile cezalandırmaktadır. Haklısınız, parayı nasıl olsa siz ödemiyorsunuz, ama ben kanunlara uyarım masalını da kimse yutmaz sonra.

Basın Kanunu’nun 32. maddesi, intiharlar hakkında haber çerçevesini aşan ve okuyanları etki altında bırakabilecek nitelikte olan ayrıntılı yazılar ve olaya ilişkin resimlerin yayınını yasaklamıştır. Cezası küçük bir miktar para olup, düşündüğünüz gibi caydırıcılıktan uzaktır.

Aynı Kanun 33. maddesinde ise, homolar ve lezbiyenlerle, evlenmeleri yasaklanmış diğer kişilerin cinsel ilişkilerine dair haber yayını, 18 yaşından küçük suçlu ve mağdurların kimliğini açık edecek yazı ve resim yayını ile Türk Ceza Kanunu’ndaki, 15 yaşından küçükleri kaçırma, alıkoyma, ırzına geçme yada saldırı, onlarla cinsel ilişki, Evlenme vaadiyle kızlık bozma (alcam seni kız demedinmi ?), kadın kaçırma ve alıkoyma, kız yada erkek farketmez laf atma ve sarkıntılık yapma, zina yapma, fuhuşa teşvik, kadın satma ve :):):):):):):):)lik hakkındaki haber ve yorumlarda mağdurların kimliklerini açıklayıcı bilgi ve resimlerin yayınlanmasını yasaklamıştır. Bu yasağa uymayanlar para ve üç aya kadar hapisle cezalandırılırlar.

Basın Kanunu 31. maddesi ile de, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, milli egemenliğe, Cumhuriyetin varlığına, milli güvenliğe, kamu düzenine, genel asayişe, kamu yararına, genel ahlaka ve sağlığa aykırı olup, yabancı memleketlerde basılmış eserlerin Türkiye’ye sokulması ve dağıtılması Bakanlar Kurulu kararıyla yasaklanabilir” hükmünü getirmiştir. Cezası küçük bir miktar para ama yanında okkalısından üç aydan bir yıla kadar hapis. Bizim Vedat Duru böyle durumlarda, “aman abi...şişşşt” der ve konuyu kapar.

Basın Kanunu’nun 15. maddesine aykırı olarak, özel çaba sonucu elde edilen haber ve resimlerin yayın sahibinin rızası alınmadan yayınlanması halinde fail küçük bir miktar para cezasına çarptırılır.

Aynı kanun, hükmün ilanı şeklindeki mahkeme kararlarını gazetelerde üç gün içinde ve dergilerde çıkacak ilk nüshada yayınlamayanlar her nüsha için yirmibin ile ellibin lira arasında para cezasına, cevap ve düzeltmeleri belirtildiği şekilde veya hiç yayınlamayanlara da üç milyon ile yirmi milyon arasında para cezası verilir. Bu paranın beşyüzbin tirajlı bir gazete için komik olduğunu görünce sanırım, cevap ve düzeltmelerin niçin gazetelerde yayınlanmadığını veya kargacık burgacık yayınlandığını anlamışsınızdır. Bu işte hapis cezası yoktur.

Ayrıca Anayasa 28. maddesinde, basılmış eser, yani ilan, kitap, gazete ve dergilerin toplatılması, el koyulması ve zaptına dair hükümler de getirmiş ve bu konular Basın Kanunu’nda ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.

Basın Kanunu Ek Madde 1’de; Devlet’in iç ve dış güvenliğini, bütünlüğünü tehdit eden veya suç işlemeye, ayaklanmaya yahut isyana teşvik eden ve Devlet’e ait gizli bilgileri içeren basılmış eserlerin dağıtımının savcılıklarca önleneceği, bu suçların yanısıra müstehcen yayın suçu, Atatürk aleyhine yayın ile vicdan ve toplanma hürriyeti aleyhine suçların işlenmesi halinde savcılık yada sulh ceza hakimliğince yayınların toplatılacağı düzenlenmiştir.Bu maddeye göre ayrıca basım araçları müsadere edilir.



Türkçeden Başka Dillerde Yapılacak Yayınlarda İlgili Kanun’daki Yasaklar

Bu Kanun’a göre, eğer Türkiye tarafından tanınmış bir ülkenin birinci resmi dili değilse

veya Türkçeden başka bir dilin yayılması ve anadil olarak kullanılmasına yönelikse yahut toplantı ve gösteri yürüyüşünde; bu kanunla yasaklanmış bir dil kullanılıyorsa yayınlar mahallin mülki amiri veya sulh ceza hakimi tarafından toplatılır.

Türk Ceza Kanunu’ndaki Yasaklar

Türk Ceza Kanunu, 125 ve 127. maddelerinde; bölücülük, savaş açma ve vatan hainliği amacıyla yayın yapmayı suç saymıştır. Bu yönde yayın yapanlara üç yıldan başlayan hapis ve en ağır suç için ölüm cezası verilir. Yemin ederim, açın bakın Vallahi.

Milli bayrak ve diğer sembollere saldırı amacıyla yayın yapanlar 145. madde gereği bir yıldan başlamak üzere hapsedilir.

Ülke güvenliğini tehlikeye düşürecek olan ve halkı askerlikten soğutma amacı güden yayınları yapanlar ise, 155. maddede para cezası ve iki aydan iki yıla kadar hapis cezasına çarptırılır. Mehmet Ali Birand son anda yırtmışsa da, HBB Televizyonu’nda yayın yapan iki kişinin bu suç nedeniyle yıldırım çarpmışa döndüğünü Medya ile ilgilenenler hatırlamaktadır.

Bunların yanısıra; 153. madde ile askerleri kanunlara aykırı davranmaya teşvik edenler bir seneden beş seneye kadar hapsedilir.

T.C.K.’nun 158. maddesinde, Cumhurbaşkanına hakaret eden, 159. maddesinde ise, Türklüğü, Cumhuriyeti, Meclisi, Hükümetin manevi kişiliğini , askeri ve emniyet güçlerini, Yargı’nın manevi şahsiyetini hakarete uğratan yayınlar için, yayıncıların onbeş günden altı seneye kadar çeşitli sürelerde hapisle cezalandırılacağı belirtilmiştir.

Savaş sırasında halkın moralini bozan abartılı ve gerçek dışı yayın yapanlar 161. maddeye göre, beş seneden başlayan hapisle cezalandırılır.

Dinen kutsal şeyleri kınayan ve hakaret eden yayıncılar 175. madde sonucu altı ay iki yıl arası hapisle karşılaşır.

“Şunu yada bunu vermezsen yayınlarım”, şeklinde tehdit edenler 192. madde gereğince bir yıldan dört yıla kadar hapis ve para cezasına uğrar.

Siyasi partiler, Kızılay veya Birleşmiş Milletler Dünya Sağlık Kurulunun işaretlerini izinsiz basımda veya yayında kullananlar 253. madde gereğince üç aydan başlayan hapis ve para cezaları ile cezalandırılır.

T.C.K.’nun 266. maddesine göre, resmi heyetlere, görevlilere ve hakime söven veya hakaret edenler, iki aydan başlayan hapis ve para cezalarına maruz kalırlar.

Bir suçun işlenmesini tahrik edenler yani “yağmalayın, saldırın, izinsiz gösteri yapın” şeklinde yayın yapanlar, 311 ve 312. maddeleri gereğince üç aydan başlamak üzere hapis ve para cezası ile cezalandırılır.

Sıkılmayın bunlar faydalı bilgiler, yazmasaydım hapiste beni yad ederdiniz.

Ticarette hile ve pazar ya da borsalarda fiyatların artışına yayınla sebep olanlar 358. maddeye göre , üç aydan üç seneye kadar hapis ve para zezasına çarptırılır.

Gerekli bildirim ve izine sahip olamadan matbaacılık yapanlar aynı Kanun’un 533., yetkili makamdan izin almadan ilan, broşür dağıtanlar 534. ve halka açık yerlerde basılı şeyleri halkın huzur ve rahatını kaçıracak şekilde bağararak satan yada dağıtanlar 535. maddelere göre para ve bir aydan başlayan hapis cezalarıyla cezalandırılırlar. Size söylemiştim, bu bilgileri başka kitaplarda bulamazsınız.Teşekkür mü, paranızı helal ettiniz mi ? Acaba bunları size yazmasam da, hapse girdiğiniz zaman beni avukat olarak tutsanız, daha mı çok paranızı alırdım? Neyse, yazdık artık.



Askeri Ceza Kanunu’ndaki Yasaklar

Askeri Ceza Kanunu’na göre; halkı askerlikten soğutan yayınlar yapmak, vatana ya da savaşta ihaneti teşvik etmek, amirlere ya da emirlere itaatsizliğe yönlendirmek ayrıca hapis cezasını gerektiren suçlardır. Aman askeri mahkemelere dikkat, oradan naklen yayın da yaptırmıyorlar. Ne olduğunuzu anlayamadan ve kimseyi ayağa kaldıramadan köy sandığına gidersiniz.



Sıkıyönetim Kanunu’ndaki Sınırlama ve Yasaklar

1402 sayılı Kanun gereği, sıkıyönetim komutanları gerekli gördüğünde her türlü kitle iletişim aracıyla yapılan yayına sansür koymak, sınırlamak, durdurmak ve bunlardan yararlanmak yetkisine sahiptirler. Bu yetkilere haberleşmeyi ve yayınları kontrol etmek, toplatmak ve imha etmeyi de ekleyebiliriz. Ayrıca sıkıyönetim bölgesinde telaş ve heyacan doğuracak şekilde asılsız, abartılmış haber yapan ve nakledenler ikiyıla kadar hapis ve bir miktar para cezasına maruz kalırlar. Arzederim .Emret Komutanım!



Olağanüstü Hal Kanunu’ndaki Sınırlama ve Yasaklar

Bu Kanun ise, genel güvenlik, asayiş ve kamu düzenini korumak, şiddet olaylarının yaygınlaşmasını önlemek amacıyla, gazete, dergi, broşür, kitap, el ve duvar ilanı ve benzerlerinin basımını, dağıtılmasını, bölgeye sokulmasını yasaklamak ya da izne bağlamak ve toplatmak, sözlü ve görüntülü yayını denetlemek, sınırlamak ve yasaklamak yetkisini, il ve bölge valilerine vermiştir. Aynı Kanun, gerçeğe ve kişilik haklarına aykırı haberlerin yayınlanması halinde otuz milyondan yüz milyon liraya kadar para cezası verileceğini belirtmiştir. Ayrıca, özel amaçla kamunun telaş ve heyecanını doğuracak mahiyette asılsız ve abartılı yayın yapanlar para cezasının yanısıra altı aydan iki yıla kadar hapisle cezalandırılır. Bu ve benzer konudaki kararlar TRT’de ücretsiz yayınlanır.



Terörle Mücadele Kanunu'ndaki Yasaklar

Terörle Mücadele Kanunu ise daha ağır cezalar içermektedir. Suçla ilgili bilgileri haber verenler ile terörle mücadele görevlilerinin ya da muhbirlerin hüviyetlerini açıklamak ya da yayınlamak suretiyle hedef gösterenler, örgütlerin bildiri ve açıklamalarını yayınlayanlar beş milyondan on milyona kadar para cezasına, yayın organının gazete ve dergi olması halinde elli milyondan az olmamak üzere aylık satış tutarının yüzde doksanı oranında yani milyarlarca lira para cezasına çarptırılırlar. Sorumlu müdürlere cezanın yarısı uygulanır. Örgütle ilgili veya devletin bölünmezliği aleyhine propaganda yapan kitap, gazete yada dergilere yüz milyondan aşağı olmamak üzere aylık satış ortalamasının yüzde doksanı oranında para cezası verilir. Sorumlu müdürler yarı oranında para cezası alırlar ancak ayrıca altı aydan iki yıla kadar hapsedilirler.



Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kanunu’ndaki Yasaklar

Bu Kanun’a göre, onsekiz yaşından küçüklerin maneviyatı üzerinde muzır (ne demekse, sanırım zararlı demek istiyor) tesir yapacağı Muzır Kurulu’nca belirlenen tüm basılmış eserler “küçüklere zararlıdır” ibaresini taşıyan içi görünmez poşetlerde satılır.Bunların reklamı yapılmaz. Bu kurallara uymuyanlara satılan ürün bedeliyle orantılı iki milyon liradan başlayan para cezaları verilir.



Çocuk Mahkemelerinin Kuruluşu, Görevleri ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’a Göre Sınırlamalar

Bu Kanun’da ise, suç işlemiş onbeş yaşından küçüklerin yargılanmaları ile ilgili yayın yasağı bulunmaktadır. Bu yasağa ilk uymamada küçük bir para cezası, tekrarında ise üç aydan altı aya kadar hapis cezası verilir.



Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanunu’ndaki Yasaklar

Kanun’un 9. maddesi gereğince, mal bildirimlerindeki bilgiler ve kayıtlar esas alınarak içeriği hakkında yayında bulunulamaz. Aksi takdirde dörtbuçuk aydan birbuçuk yıla kadar hapis cezası söz konusudur. Ayrıca, rüşvet, yolsuzluk ihbarlarında dava açılıncaya kadar bilgi vermek ve yayın yapmak yasaktır. Yaparsanız ne olur? Hiç. Çünkü, Kanun yapılırken aksi davranışa ceza düzenlenmesi unutulmuştur herhalde. Tarifsiz acaip bir durum.



Adli Sicil Kanunu’ndaki Yasak

Kanun’a göre; adli sicilde tutulan bilgiler gizlidir. Bu bilgiler görevlilerce ve talep üzerine verilen kişiler ve kurumlarca açıklanamaz. Bu bilgileri açıklayanlara altı aydan bir yıla kadar hapis ve beşyüz binliradan on milyon liraya kadar para cezası verilir.



Bankalar Kanunu’ndaki Yasak

Bankalar Kanunu 84. maddeye göre, bir bankanın itibarını kırabilecek ya da şöhretine ya da servetine zarar verebilecek bir konuya kasten sebep olan veya bu yolda asılsız haberler yayanlar için altı aydan üç yıla kadar hapis ve para cezası verilir.



Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’daki Sınırlama ve Yasaklar

Gazete ve dergi çalışanları açısından dikkat edilmesi gereken bir kanundur. Kanun’un 16. maddesi gereğince ticari reklam ve ilanların yasalara, genel ahlaka uygun, dürüst ve doğru olmaları esastır. Tüketiciyi aldatıcı, yanıltıcı, suistimal edici, güvenliğini ve sağlığını bozan, siddet ve suçu özendirici reklamlar yasaktır. Bu Kanun’a göre, hukuka aykırı reklam için Sanayi ve Ticaret Bakanlığı ve Reklam Kurulu, ortaklaşa reklamı durdurmak, düzeltmek yetkisine sahip olduğu gibi ayrıca yayın kuruluşuna ikiyüz milyondan iki milyara kadar para cezası verir. Reklamlarla ilgili olarak ayrıca haksız rekabet yapılması halinde Borçlar Kanunu ve Türk Ticaret Kanun’larına göre, reklamın durdurulması, maddi ve manevi tazminat davalarının yanısıra yayıcılar bir aydan bir yıla kadar hapis cezası ile karşılaşırlar .



III.YAYINA KONU OLAN KİŞİ VE HAKLARI

Herkes kendi kaderini yaşamaktadır. Bu kadere dışardan gelecek müdahaleler de kaderci bir anlayışa göre Allah’ın takdiridir. Ancak, benlik duygumuz bu müdahaleleri ortadan kaldırmaktan yana olup, arzularımızı yaşamayı gerektirmedir. Bu arzularımız bir hak olarak dışarıya “istiyorum, bana ait” şeklinde çıkmaktadır. Fakat toplu yaşamak zorunluluğu, arzularımız ile diğerlerinin arzularının çatışmasını önlemek için, bir uzlaşma zemini oluşturmuştur. “Olmazsa olmaz” arzu ve gereksinimlerimiz “hak” adını almış, buna karşılık diğer kişilerinde arzularına saygılı olmak tarafımızdan kabul edilmiştir. Bunların çatışmasını önlemek için herkesin sınırları çizilmiştir. Eğer biri diğerinin sınırını aşarsa bu, “Hukuk” ve “Yargı” sisteminde cezalandırılacaktır.

Bu arada kişilerin sınırları içinde arzularını gerçekleştirebilmeleri için, fırsat eşitliği gereklidir. “Doğallık” yada “güçlü olan yaşar” kuralı yanında vahşeti de getirdiğinden, toplu yaşam geleneğince yumuşatılmıştır. İnsanlar eşit yapıdaki aileler içinde ve eşit fiziksel güç ve kabiliyetlerle doğmadıklarından, toplumsal kurallar olan “Hukuk”, “Ahlak” ve “Din” güçlüleri engelleyici ve zayıfları koruyucu kurallar getirmiştir.

Daha teknik olarak ifade edersek; vücudu, organları, yaşamı, düşünceleri, onuru, saygınlığı, sırları, dini, ailesi, malları gibi kişinin sahip olduğu bütünün her bir parçasına “hak” adı verilmiştir. Din ve ahlak gibi toplumsal düzeni oluşturan “Hukuk” da, kişilere ait bu hakları korumaktadır.

Hukuk kurallarının en üstünde yer alan Anayasa’nın 12. maddesi, “herkes kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahiptir” demektedir. Bu temel düzenlemeyi hayata geçirmek için kanun, yönetmelik ve idari kararlar gibi diğer alt kurallar yapılıp, hepimizin hakları korunmaktadır. Bu hakların neler olduğuna bakalım.



1.Maddi Haklar

Maddi hakları bedensel haklar ve mülkiyet hakları diye ayırarak iki başlık altında inceleyeceğiz. İsim ve resim de kimi zaman maddi haklara konu olmakta iseler de, uygulamada çoğunlukla manevi açıdan saldırıya uğradığından manevi haklar başlığında incelenecektir.



A.Bedensel Haklar

Anayasa, öncelikle kişinin yaşama hakkını en temel hak olarak almıştır. Kişinin beden bütünlüğüne dokunulamaz. Kimseye eziyet yapılamaz. Herkes kişi hürriyetine ve güvenliğine sahiptir.

Bu hakkın sonucu olarak herkesin bedensel bütünlüğünü ve sağlığını koruma hakkı vardır. Bu haklara kitle iletişim araçlarında yapılan yayınlar sebebiyle zarar verilmişse, yayıncı ve sorumlular bu zararı telafi etmek ve Türk Ceza Kanunu’na göre adam öldürme ve müessir fiil adını verdiğimiz yaralamaya sebep olmuşlarsa bu suçun cezasını çekmek zorundadırlar. Yine Medeni Kanun ve Borçlar Kanunları gereğince, bu bedensel zararlara ve ölümlere ilişkin maddi ve manevi tazminat ödemek durumundadırlar. Özellikle Borçlar Kanunu’nu 47. maddesi fiziki varlığın zarar görmesi durumunda tazminat sorumluluğunu düzenlemiştir.



B.Mülkiyet Hakları

“Dünya malı dünyada kalır”. “Mal sahibi, mülk sahibi nerde bunun ilk sahibi”. Bu sözlerle mülkiyetin belirleyici olmadığı bana göre doğru olarak söylenmişse de Hukuk, mülkiyet hakkını temel haklardan biri olarak düzenlemiştir. Herkesin mülkiyet hakkına sahip olduğu Anayasa kuralıdır. Mülkiyet hakkını oluşturmak amacıyla da insanlar dilediği alanda çalışma ve sözleşme hakkına sahiptir. Kamu hizmetlerine çalışmak için girme hakkı vardır.

“Ölüm hak, miras helal” herkesin bildiği bir sözdür. Kişinin miras yoluyla kazandığı ya da kendi çalışması ile satın aldığı yahut kendisine bağışlanmış olan araba, mücevher, kıyafet, mobilya gibi menkul (taşınır) yada arsa, arazi, ev, işyeri gibi gayrımenkul (taşınmaz) malları da Hukuk tarafından korunmaktadır. Bu malların, gazete ve dergilerdeki yazı ve haberler tarafından doğrudan yok edilme olanağı bulunmamakla beraber, dolaylı olarak bir yayın sonucu zarara uğraması olanak dahilindedir.

Bu malvarlığı haklarınız dışında size geçim, para ve malvarlığı sağlayan ticari işletmeniz ve mesleğiniz de Hukuk’un koruması altındadır. Bir gazete haberi ile halkı galeyana getirip, işyerinin işgali ya da yağmalanmasına neden olmak hukuka aykırıdır. Yine bir yayınla bir firmanın mallarının ya da markasının boykotunu yapmak veya bir kuruluşu sürekli kötüleyerek ona kredi verilmesine engel olmak mesleki ve ticari haklara yapılan saldırılardır.

Türk Ticaret Kanunu’nun 56. maddesinden itibaren haksız rekabet düzenlenmiştir. 57. maddeye göre; başkalarını, onların mallarını, ürünlerini, faaliyetlerini, ticari işlerini yanlış ve gereksiz sözlerle kötülemek, onların ahlaki ve mali yeterliliği hakkında gerçeğe aykırı bilgi vermek veya kendisi hakkında yukarıdaki konularda yanlış ve yanıltıcı bilgi vermek, imalat ve ticari sırları elde etmek ve açıklamak, sır konularından haksız faydalanmak ve başkalarına açıklamak ekonomik açıdan haksız rekabettir. Bu konuda yayın yapılıp, haber ya da reklam yoluyla, bir kişinin adı, firma adı veya ürünü kötülenirse veya kendi ürünü hakkında yanlış bilgi verilirse haksızlığın tespiti, rekabetin önlenmesi, yanlış bilgilerin düzeltilmesi, maddi ve manevi tazminat ile ceza davaları açılabilir.

Yapılan yayın ile, bir kişinin mesleki ya da bilimsel kişilik hakkına ağır ve yersiz eleştiriler yöneltmek, gerçek dışı söylenti ve suçlamalarla toplum içindeki ekonomik ve manevi yerini sarsmak, onun ticari varlığına zarar vermektir.

Ticari kuruluşlar, şirketler ve bankalar için de, gerçek dışı olması kaydıyla, batıyor, kara para aklıyor, ürettiği ürün dayanıksız gibi nitelemeler hukuka aykırıdır.

Gazetecinin kalemi nasıl kutsalsa, şirketlerin yada meslek sırları da o kadar kutsaldır. Bu yüzden meslek ve ticari sırlar mülkiyetle ilgili kişilik haklarındandır. Bir şirketin, işadamının ya da meslek mensubunun ürün araştırmaları, kayıt ve belgeleri, hesapları, defterleri, üretim ve yönetime ilişkin plan ve düzenlemeleri, müşteri liste ve adresleri mesleki ve ticari gizleridir.

Bir haber için bunların fotoğrafını çekmek, planları ya da listelerin fotokopisini çekmek, görüntülemek, yayınlamak hem tazminat hem de hapis cezasını gerektirebilir. Bu kuralın istisnaları vardır. Bir banka, leasing ve faktoring kuruluşunun kredi için istihbarat ve bilgi toplaması hukuka uygundur. Basının haber verme hakkı kapsamında bir suçun işlendiğini, ahlaka yahut sağlığa aykırı bir üretim yapıldığını, küçüklerin çalıştırıldığını söylemek de istisnalardandır.

Toplumda belli ölçüde tanınmış olan politikacı, sanatçı, manken yada sporcular için isim yada resminin bir ticari yarar için izin alınmadan bir ürün veya kuruluş için kullanılması onların mesleki ve ticari haklarına saldırıdır. Zira, bu kişilerin isim ya da resimleri bir marka haline gelmiştir. Bunların isim yada resmi para ve mülkiyet hakkı oluşturmaktadır. Naim Süleymanoğlu, Hülya Avşar, Ali Kırca, Mesut Yılmaz’ın adı ya da fotoğrafının bir ciklet reklamında yahut kredi kartı reklamında kullanılması, ürünün içine bu kişilerin resminin koyulması onların ticari haklarına bir saldırı doğurur.

Mülkiyet haklarından biri de fikir, sanat, müzik ve edebiyat eserlerine ilişkin yaratıcının, mali hakları ondan devralanın ve komşu hak sahibi denilen yapımcı, icracı ve yayıncıların haklarıdır. Bir kişi, şirket veya topluluk bu tür bir eser yaratırsa, bu eserin şüphesiz parasal bir getirisi olur. Edebiyat eseriyse basılır, telif parası alırsınız. Oyuna veya filme konu olur para kazanırsınız. Bir tablo yaparsınız satarsınız, bir kitabın kapağında kullanılması için para karşılığı izin verirsiniz. Reprodiksiyon bastırtıp gene köşe olursunuz. Sonuç olarak fikir, sanat, müzik ve edebiyat eserleri maddi ve mülkiyet hakkı konusudurlar. Sizden izin alınmadan bu eserleriniz kopyalanır, çoğaltılır, kamuya gösterilir, yayınlanır ve bu gibi ticari amaçla kullanılır ve ya elde tutulursa, Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’na göre bu hakkınıza yapılan saldırının durdurulmasını ve uğradığınız maddi ve manevi zararın tazmin edilmesini isteyebilirsiniz. Ayrıca bu hırsızları hapislerde süründürebilirsiniz. Cezası üç aydan üç yıla kadar olabiliyor.



2.Manevi Haklar

Manevi haklar dediğimizde Anayasa’da manevi varlığını geliştirme özgürlüğü, din ve vicdan özgürlüğü, haberleşme özgürlüğü, özel yaşamın gizliliği akla gelmektedir.

Bu haklar başkalarının saldırılarına karşı olduğu gibi, kişilerin bizzat kendilerinden kaynaklanan vazgeçmelere karşı korunmuştur. Medeni Kanun’un 23. maddesi, “kimse hürriyetinden vazgeçemeyeceği gibi, kanuna veya genel ahlaka karşı biçimde sınırlayamaz” demektedir.

Ancak uygulamada manevi haklara gazete ve dergilerden gelen saldırılar çoğunlukla, isim, resim, onur ve saygınlık ile özel hayatın gizliliğine karşı yapılmaktadır. Bu sebeple incelememizi bu başlıklar altında yoğunlaştırıyorum.

A.İsim

İsim ya da ad, kişi haklarının konusuna girer. İsim kişinin toplumsal ilişkilerinden kaynaklanan bir değerdir. Sadece gerçek anlamdaki isim değil, kişiyi ve ailesini toplum içinde tanıtmaya yarayan öz ad, göbek adı, lakap, takma isim, ünvan, ün, simgeler, arma, rozet gibi değerler de kişi haklarındandır.

Eğer bir kişinin ismini gerçek dışı bir yayında kullanırsak, onun kişilik haklarından manevi değerlerine zarar vermiş oluruz. Bir örnek verelim.

Davacılar, davalı gazetenin ... nüshasında “sahte kimlikle yakalandı, arkasından dinsel örgüt çıktı . Ankara‘da yakalanan 9 kişinin Mesih İmanlılar Örgütüne mensup oldukları, ayrıca çeşitli soygun, gasp ve hırsızlık olaylarına karıştıkları belirlendi” başlığı ile verilen haberde gerçeğe aykırı olarak isimleri de zikredilmek suretiyle kendilerinin çeşitli soygun ve hırsızlık olayları faili olarak gösterildiklerini bu suretle kişilik haklarına saldırıda bulunulduğunu bildirerek manevi tazminata karar verilmesini talep etmişlerdir.

Haberi hukuka uygun kılan nadanlerden biri de, haberin gerçeklere uygun olarak verilmiş olmasıdır. Oysa davacıların herhangi bir soygun , gasp ve hırsızlık olaylarına karışması söz konusu değildir. Davalı gazetenin gerçeklere aykırı olarak davacıları adı geçen suçların faili olarak göstermesi haberi hukuka aykırı kılmıştır. Haber niteliği itibariyle davacıların kişilik haklarını zedeleyici bulunmaktadır.(Yar.4.H.D. 14.6.1988 E.2485/K.595

Bunun gibi bir yayından dolayı haberde adı geçen, işini kaybetmiş veya ismin yanlış kullanılması sonucu bir ticari kuruluşun kredisi kesilmiş, müşterileri azalmış olabilir. Bu durumlarda ilgili maddi tazminat davaları açabilir. A adlı şirketin naylon fatura ile yakalandığını söyleyen haberde aceleden veya yanlışlıkla B adlı kuruluş suçlu gibi tanıtılabilir. Netice olarak dikkatli olmak gerekir.

İsim veya ilgili tanıtma işaretlerinin ticari amaçla Basın’da izinsiz kullanımı da hukuka aykırıdır. Mesela, Sabancı’nın adını bir gömlekte izinsiz kullanıp reklam yapamazsınız. Veya Sa ekini bir ürüne isim olarak verip bu tanınmış markayı taklit ederek reklam filimleri hazırlayamazsınız. Bunu hem kullanan firma hem de reklamı yayınlayan Basın kuruluşu cezalandırılır. İzinli kullanıma örnek olarak Sabancı’nın gömlek reklamında görünmesini veya Ajda Pekkan’ın adının yatak çarşafına desen olarak verilmesini gösterebiliriz.

İsimle ilgili bazı manevi haklar da Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nda bulunmaktadır. Bir fikir, sanat, edebiyat veya müzik eseri üretmeniz veya üretimine katkıda bulunmanız halinde bu eser sizinle özdeşleşmiştir. Sizin evladınız gibidir. Evlada nasıl babasının adını sorarlarsa, eseri de sizin adınızla anarlar. Ancak, bazı kötüniyetli kişiler, bireysel ya da toplu eserlerde sizin adınızı yok ederler ve kendileri yahut başkasına malederlerse haklarınıza tecavüz edilir. Yine yarattığınız eserin orjinalliğini bozup, değiştirirlerse gene eserle ilgili manevi haklarınıza saldırmış olurlar. Sizin henüz yayınlanmamış bir eserinizi izinsiz yayınlarlarsa gene saldırıda bulunmuş olurlar. İşte Kanun, eserlerle ilgili olarak, isim ve diğer manevi haklara saldırılar için saldırının durdurulması, manevi tazminat ve ceza davaları açılabileceğini düzenleyerek bunları korumuştur.

B.Resim

Resim, bir kimseyi başkaları için tanınır kılan her çeşit görünümdür. Fotoğraf, tablo, karikatür, heykel, görüntü resim olarak kabul edilir. Fotoğraf ve filim kayıtları dışında, fırça, kalem ya da farklı malzemelerle yapılanlar ile bilgisayar çizimleri kişilik hakkına saldırıya konu veya araç olur.3

Medeni ve Borçlar Kanunu ile Fikir ve Sanat Eserleri Kanunları resim üzerindeki koruma sağlayan kuraları içermektedir. Kişinin izni olmayan durumlarda, resminin ya da resmini içeren görüntüsünün çekilmesi, yapılması, basılması, çoğaltılması, dağıtılması ve sergilenmesi de hukuka aykırıdır.

Yayından önce ilgiliden izin alınmasına rağmen de bazı durumlar saldırı söz konusu olabilir. Eğer yayın esnasında; bir takım eklemelerle, yazılarla ya da bilgisayar teknikleri ile, o kişiye deli, suçlu, özürlü, hasta, hor görülen kişi nitelemeleri yapılırsa, yahut böyle tanınan bir kişi yerine sizin resminiz koyulursa manevi haklar çiğnenmiş olur.

Medeni Kanun ve Borçlar Kanunu’nda resimle ilgili özel düzenleme bulunmamakla beraber, resim kişilik haklarından biri olduğundan, bu kapsamda saldırılara karşı korunur. Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nda ise resimle ilgili özel düzenlemeler vardır. Kanun’un 86. maddesine göre; resim ve portreler sahibi veya mirasçılarının izni olmadan, sahibinin ölümünden on yıl geçmeden neşir ve kamuya sunulamazlar. Ülkenin siyasi ve sosyal hayatında yer alan kimselerin resimleri, katıldıkları resmi tören ve genel toplantılar, günlük olaylarla sınırlı olarak gazete ve dergi haberleri için kişinin izni alınmadan kullanılabilir.

Bu kurala göre, eğer tanınmış bir sanatçının ya da herhangi bir kişinin resmini haber değil de reklam amacı ile kullanırsanız manevi hakkın yanısıra malvarlığı ile ilgili hakka da zarar vermiş olursunuz. İşte size bir örnek.

Davaya konu, davacılara ait ve Anıtkabir içinde çekilmiş resim, davalıya ait derginin reklamlarında kullanılmıştır. Kullanılmanın izinsiz ve ticari amaçla olduğu tartışmasızdır. Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun 86. maddesinde, açıkça “resim ve portrelerin izinsiz yayınlanması” yasaklanmıştır. Bu nedenle sorumluluk için resim çekmenin amacı önemli değildir. Davacıların dış görünüşleri resimde yeraldığına göre eylemin yasanın emredici kuralına açıkça aykırı olduğu kabul edilmelidir. Davacıların dış görünüşünün resim için ikinci planda kalıp kalmaması da önemli değildir. Asıl olan kişinin dış görünüşünün yayınlanan resimde yer almış olmasıdır.

.. Bir kişinin bir rastlantı sonucu , ayrıntı olarak içinde bulunduğu bir fotoğrafın bir sergide veya sanatla ilgili yayınlarda umuma arz edilmesi halinde, resmi kullanılan tarafından izin alınmadığının öne sürülmesi, “hakkın kötüye kullanılması“ olarak nitelendirilebilir (M.K.m.2/2). Ancak, kişinin dış görünüşünün ayrıntı olarak da olsa içinde bulunduğu fotoğrafın “ticari amaçlarla, reklam yoluyla” kamuya sunulmasında izin alınmaması hukuka aykırılığı oluşturmaktadır. İznin alınmadığını ileri sürme, hakkın kötüye kullanılması olarak nitelendirilemez.

Olayımızda davacıların da içinde bulunduğu resim, poşet içinde satılan dergiler dahil çeşitli basın organlarında, duvar panolarında ticari amaçları gerçekleştirmek için reklam aracı olarak kullanılmıştır. Bu nedenle resmin izinsiz olarak ve ticari amaçlarla yayınlanması kişilik hakkına hukuka aykırı olarak bir saldırı niteliğindedir.(Yar.H.G.K. 3.10.1990 E. 4-275 K.459)

Bir kişinin diğer kişilerden gizlediği duvarlarla çevrili evinde ya da yatak odasındaki özel hayatını yahut ticari bir sırrını da gizlice resim kullanarak açıklamak, maddi ve manevi haklara resim yolu ile zarar vermektir.

Yine bölgedeki rakip bir milletvekilinin mecliste uyurken resmini çekip, seçim kampanyası esnasında “ o sizi ancak, rüyasında temsil ediyor” deyip kampanya yapmak veya “altın kızlar” gibi yatak, yorgan reklamlarında kullanmak kişi hakkına tecavüz örneğidir.

Ancak topluma malolmuş yada malolmamış kişilerin resmi, bir haber çerçevesinde kullanılıyorsa bu sefer kişi hakkı sona erip, haber verme ya da düşünceyi açıklama hakkı başlar. Ve yayın hukuka uygun olur. Çoğu bilim adamının Tanrı kelamı gibi yapışıp savunduğu, kamuoyunun ilgisi olan, tanınmış kişilerin iznini almadan ve ortada haber de yokken, magazin dergilerinde sadece “aman, kamuoyu bunları görmek istiyor, kamu bunlarla ilgilidir” deyip, resim yayınını kabul edemiyorum. Bu iletişim özgürlüğünü kişi haklarının üstüne çıkarmak için bir bahanedir.

Kamu düzeni ve güvenliğini sağlamak amacıyla resim çekilebilir, yayınlanabilir, basılıp, dağıtılabilir. Örneğin, yağmaya yada kanunsuz bir gösteriye katılanlar videoya çekilebilir. Bu kişileri yakalamak amacıyla yayın yapılabilir. Ya da suçlu olanları aramak amacıyla resimleri dağıtılır veya asılır. Burada hukuka aykırılık yoktur.

Yine aynı amaçla yayıncılar; sokakta kavga edenlerin, çevreyi kirletenlerin, bir suç işleyenlerin, işyerlerine gösteri esnasında zarar verenlerin, trafik kurallarını çiğneyenlerin, haksız kazanç elde edenlerin resmi yada görüntüsünü yayınlayabilir. Ama bu işi yapan yerine hiç ilgisiz birinin resmini yayınlarsanız, hukuka aykırı olur.

Kişilerin katıldıkları törenler ve toplantılar hakkında, özel ve sınırlanmış olmamak kaydıyla, resim ve görüntü haber amacıyla yayınlanabilir. Yahut belirli bir manzara, bina, meydan yada ev resmi çekilirken, görüntüsü alınırken genel görünüm içinde ve ikinci planda kalmak kaydı ile bazı kişilerin resmi yayınlanabilir. Bu halde özel bir saldırı amacı yoksa yayın hukuka uygundur.

C.Onur ve Saygınlık

İnsanlar iç dünyalarında kendilerini değerli hissetmelerini sağlayan şeref yada onur’a sahiptir. Bu his bir başkasının eylemi sonucu yok olur ya da azalırsa, insan kendini değersiz hissedip, yaşama ve kendini geliştirmesinin itici gücünü kaybeder. Zira, vicdan adını verdiğimiz iç dünya jandarmamız sürekli onur katsayımızı ölçer.

Toplum ya da aile içinde ise, onlardan gelecek davranışlar ve bizim eylemlerimize verilen tepkiler sonucu kendimizi önemli ve iyi hissetmemiz “saygınlık” diye ifade edilir. Bizim dışımızdaki diğerlerinden duyacağımız kötü bir söz, yahut bir ayıplama hareketi veya önemsenmeme bizi üzer, kırar veya canımızı yakar.

Gerçekdışı haberlerle, asılsız suçlama ve iftiralarla, sövme veya belli bir olayı esas alıp hakaret yoluyla, aşağılayıcı fotomontajla ve karikatürle , küçük düşürücü eleştiri ve yorumlarla onur ve saygınlığınıza saldırabilir.

İşte, bir kısmı gerçek olmakla beraber, gerçek dışı kısmı ile bir kadının onuruna saldıran gazete haberi ve örnek kararımız.

Hürriyet gazetesinin 11.3.1989 günlü nüshasında “Çalıntı Çekle Vurguna Suçüstü” başlıklı yayınlanan haberde “sahte çeklerle piyasayı dolandıran Necip ... adlı şahısla kendisine yardımcı olan sevgilisi davacı Emine ..’nin yakalandığı” bildirilerek davacının resmi basılmış ve altına yine bu şahsın sevgilisi olduğu yazılmıştır.

Davacı , yayının gerçek olmadığını ileri sürerek bu yayın nedeniyle kişisel haklarının ihlal edildiğini bildirerek manevi tazminat istemiştir.

Davalı yayınlanan haberin mali şube müdürlüğünden kendilerine bildirildiğini, haberin verildiği ana göre doğru olduğunu bildirerek davanın reddini istemiştir. O halde üzerinde durulması gereken konu haberin verildiği anda gerçek olup olmadığıdır. Gerçekten olay sanığı Necip ... tarafından kandırılan davacı, sahte çek ile alınan araçı iade için araç sahibinin Necip’e vereceği parayı almaya buluşma yerine gitmiş ve önceden buluşma yerinde tertibat alan polislerce yakalanmıştır. Haberin verildiği anda olayın oluş biçimine göre bu husus doğrudur. Ancak, İzmir Cumhuriyet Savcılığında yapılan soruşturma sonucunda davacının bilerek Necip’e yardımcı olmadığı, kandırıldığı anlaşılmakla davacı hakkında takipsizlik kararı verilmiştir. Dosya içerisinde bulunan İzmir Emniyet Müdürlüğü Mali Şube Müdürlüğü’nün Savcılığa gönderdiği olayla ilgili ... fezlekenin tetkikinden, davacının Necip’le haberde bahsedildiği gibi bir ilişkisinden söz edilmediği görülmektedir. Bu nedenle tanık olarak dinlenen üç muhabirin bu yöndeki ifadelerine itibar edilmek imkanı görülmemiş, davacının Necip ile ilişkisi olduğu yolundaki bilginin polis tarafından verildiğine ilişkin savunmalarının doğruluğuna katılmak mümkün olmamış ve bu savunma da ispatlanamamıştır.

Davacı bir devlet dairesinde çalışan evli bir kadındır. Gerçek olmadığı halde bir erkeğin sevgilisi olduğunun yazılması kişilik haklarını ihlal eden ağır bir savsamadır. Bu biçimde yapılan bir yayın davacının gerek özel gerekse sosyal hayatını altüst edecek ağırlıktadır. Gazetecinin böyle bir haberi yayınlamadan önce kendinden beklenen özeni gösterip , haberin ne ölçüde doğru olduğunu araştırması mesleğinin sosyal önemi ve gazete haberinin kamuoyunda yaratacağı derin tepkiler dolayısıyla ödevlerindendir.

Açıklanan bu fiili ve hukuki esaslar karşısında eylemin onur ve saygınlık gibi kişisel değerlere saldırı teşkil etmektedir. ( Yar.4.H.D. 12.3.1992 E.2465/K.3245 )

Gerek tek tek insanlar, gerekse bunların bir araya gelerek oluşturdukları tüzel kişiler olan şirketler, dernekler ve partiler de onur ve saygınlığa sahiptirler. Bu onur ve saygınlığa karşı yapılacak kötüleme ve aşağılamalar gerçek yada tüzel kişinin manevi dünyasında zararlara yol açar. Kişi ya da kuruluşun bir örümcek ağı gibi yıllarca uğraşarak oluşturduğu manevi kişiliği birden sarsılır. Saçı dökülür, kalp krizi geçirir, ülser olur, sokağa çıkamaz, dostları terkeder, iş hayatı bozulur, müşteriler gelmez, ürün kimse tarafından satın alınmaz, derneğe kimse uğramaz, oy verilmez . Neticede bir insansa kendini kötü hisseder, kuruluşsa sonu gelir. İşte Basın’ın bu zararı doğurması sonucu, yayıncılar kişi ve kuruluşların zararlarını tazmin etmek ve bu bir hakaret yada sövme suçu ise cezasını çekmek durumunda olurlar.

D.Özel Hayatın Gizliliği

Basın ile kişilerin hakları karşı karşıya geldiğinde en çok sorun çıkan alan özel hayat ve sır dünyasıdır.

Teknolojinin de gelişmesi sonucu kişilerin özel hayatı sürekli bir tehdit altındadır. Gece gören enfaruj dürbün ve kameraları, toplu iğne başı büyüklüğünde mercek ve mikrofonlar, uzaktan en küçük sesleri bile kaydeden antenler, teleobjektifler kötü niyetli kişilerin ekmeğine yağ sürmektedirler. Halbuki, gizli ses ve görüntü kaydı sisteminin yerleşmesi ile toplum içinde yaratılacak olan korku ve güvensizlik, toplumsal ilişkileri asgariye indirecek ve kişinin maddi ve manevi varlığını geliştirme hakkını engelleyen zehirli bir ortam yaratacaktır.4

Özellikle paparazzi türü basın mensupları “kamunun ilgisi var” diyerek kişilerin özel hayatlarını gözetlemektedirler. Eskiden röntgencilik olarak kınanan davranışlar bugün bazı gazeteciler tarafından iş haline getirilmiştir. Bazı uyanık arkadaşların da komşunun karısını gözetlerken boynuna bir fotoğraf makinesi asıp ağaçlara tünediği kulağıma geliyor. Eskiden bütün mahalleli bir araya gelip, eşek sudan gelinceye kadar bunları döver rahatlardı. Şimdi boynundaki makineyi görünce “Aman, adam kamu görevi yapıyor, ilişmeyelim” diye yürüyüp geçmektedir. Tabi bu arada arkadaşın ağzından akan suları kimse görmemektedir.

İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 12. maddesinde, kişilerin gizli alanlarına saygı gösterilmesi düzenlenmiştir. Anayasa’mız da 20. maddesinde “herkes özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz ” denmektedir. Özel hayatın gerçekleşme alanı olan konut dokunulmazlığı da önemli bir yasak alandır. Bunun yanısıra haberleşmenin gizliliği özel hayatı koruyan bir sigortadır. Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu, Medeni Kanun, Borçlar Kanunu, Türk Ceza Kanunu gibi hukuk kuralları ile özel hayatın gizliliği koruma altına alınmıştır.

Kişinin özel yaşamı , “kamuya açık alan” ve “sır alanı” olarak ikiye ayrılabilir.

Kamuya açık alanda kişi özel hayatını yaşarken bunu gizleme gereğini duymamaktadır. Fakat bu alan yayıncıların rahatlıkla müdahale edebileceği bir alan değildir. Bu alana çok sınırlı olarak müdahale edilebilir. Bu alan ile ilgili olarak; kişinin alışverişe çıkmasını, çocuğu ile maça gitmesini, sinemaya gitmesini, lokantada yemek yemesini, dostlarıyla bir çaybahçesinde veya gece barda birşeyler içmesini, oturduğu sitede denize veya havuza girmesini örnek verebiliriz. Bu alandaki faaliyetler ve davranışlar sürekli olarak izlenemez. İzlendiği zaman ilgili kişi rahatsız ediliyorsa yahut izni alınmadan kaydediliyorsa, fotoğrafları çekiliyorsa hukuka aykırı olur. İşte örnek.

Davacı vekili ... dilekçesi ile, Alem Gazetesinde 11 Mayıs 1994 tarihinde “Paparazzi”sayfasında “bir güzelden diğerine, hızlı çapkın kesilen Serdar Bilgili şimdi de kendisi gibi gece hayatını seven İmre Gül Gencer ile beraber yaşıyor” başlığı altında bir haber yazısı ile, müvekkiline uzaktan yakından benzemeyen bir kadın ile bir erkeğin otomobile binerken resminin yayınlandığını, yine aynı gazetenin 18 Mayıs 1994 tarihinde “Duy da inanma” sayfasında , “bu kıza ayak uydurmak zor “ başlığı altında bir haber yazısı ile, yine müvekkiline hiç benzemeyen ve elinde bir bira kutusu tutan bir kadın ile bir erkeğin resminin yayınlandığını, müvekkilinin sıksık kadın değiştiren, hızlı gece hayatı olan bir kişi olarak kamu oyuna tanıtılarak, teşhir edildiğini , oysa müvekkilinin Global Menkul Değerler isimli borsa aracı kurumunun yurt dışı ve yurt içi yüksek mevduat sahibi hatırlı müşterilerinin portföylerini yöneten bir üst düzey yönetici olduğunu, asılsız haber yüzünden iş yerinde ve müşterileri arasında üzücü diyaloglara sebep olunduğunu,... müvekkilinin uğradığı manevi zararın çok büyük olduğundan bahisle 2.000.000.000 TL manevi tazminatın yayın tarihinden itibaren işleyecek kanuni faizi ile birlikte davalılardan tahsiline, masraf ve vekalet ücretinin davalılara tahmiline , mahkeme kararının tirajı yüksek iki gazetede masrafın davalılardan alınarak ilanına karar verilmesini istemiştir.

... Taraf vekilleri delil ve belgelerini ibraz etmişler , ... celp ve incelenen Şişli 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 1994/780 sayılı neşir yoluyla hakaret davasının 16.7.1996 tarihinde TCK.nun 480/4 maddesi gereğince sanık ... Demirkaya ‘nın 6 ay müddetle hapsine, 3.000.000 TL ağır para cezasıyla cezalandırılmasına dair verilen kararın, 16.8.1996 tarihinde kesinleştiği görülmüştür. Dinlenen davacı tanığı Cem Cantaş, davacının bir borsa aracı kurumunda yurt dışı işlemleri yürüten bir görev ifa ettiğini, bar, restoran, tiyatro gibi yerlere gittiğini ancak gazetede yayınlandığı gibi sık sık sevgili değiştiren ve ahlak dışı yaşantısı olan bir kimse olmayıp mazbut bir yaşam sürdüğünü , adının da bir dedikoduya karışmadığını beyan etmiş , davalı vekili ise verilen mehillere rağmen ara kararını yerine getirmediğinden davalı tanığın dinlenmesinden vazgeçilmiştir.

Davaya konu edilen gazeteler, tarafların iddia ve savunmaları, tanık beyanı, kesinleşen Ceza Mahkemesi kararı, tarafların mali ve içtimai durumları ile yayınların toplum üzerindeki etkisi değerlendirildiğinde, M.K. ‘nun 24 ve 24/a ve B.K. ‘nun 49. maddeleri gereğince davanın ... kabulüne ve kararın ilanına karar vermek suretiyle hüküm tesis edilmiştir. ( Şişli 5.Asliye Hukuk Mahkemesi 1.4.1997 E.490 K.379 )

Ancak bu kuralın istisnaları vardır. Yayıncılık açısından bu istisna, kişinin davranışlarının haber değeri taşıması veya izninin bulunması halinde mümkündür. Eğer kişi gazetecileri davet ediyorsa, fotoğrafı çekilirken el sallayıp, gülümsüyorsa izin verilmesi hali vardır. Ancak burada verilen izin kadar çekim yapılması ya da görüntü alınması söz konusudur. Bir kere izin verdi diye bu kişiyi sürekli izlemek onun özel hayatını yaşamasına engel olur ve hukuka aykırı düşer.

Özel yaşama Basın’ın müdahale edebileceği bir diğer alan da, yayına konu olan kişinin hukuka aykırı davranışlarda bulunmasıdır. Basın mensupları bu tür olaylarla karşılaştıklarında haber ve eleştiri amacıyla bunları yayınlayabilirler. Bu arada, hukuka aykırılık kavramını daha da genişleten bilimadamları ve düşünürler olabilir. Basın’ın, ahlaka ve dine aykırı davranışları yorumla.net da haber yapabileceğini savunabilirler. Ben bu görüşe katılmıyorum. Bugün ahlaka aykırı olan yarın olmayabilir. Bana göre ahlaka aykırı bir davranış sana göre olmayabilir. Ahlak kurallarının zaten herkes tarafından kabul edilen ve uzun zamandır uygulananları hukuk kuralı haline gelmiştir. Din ise kişilerle Tanrı arasında bir hesaplaşma ve anlaşma olduğundan üçüncü kişileri ilgilendirmez diye düşünüyorum.

Kişinin sır alanı ise, diğer kişilerin bilgileri dışında tutulan alandır. Aile hayatı, özel dostluklar, ikili ilişkiler, duygusal ve cinsel yaşantı bu alana girer. Bu alanda mektuplar, anılar, fotoğraflar, filmler gibi çeşitli araçlar kullanılmış olabilir. Çoğu insan bir fantezi gerçekleştirmek ve yatak odalarını renklendirmek amacıyla fotoğraf ve film bile çekmektedirler. Hasbelkader bunlardan biri sizin elinize geçmiş olabilir. Aman, hemen ilgilisine iade edin. Yoksa hır çıkar, arkadaşlarınızı mahvedersiniz. Tekrar ediyorum, aile, duygusal ve cinsel alan ve bu alanda yer alan malzemelerin gizliliğine her türlü müdahale hukuka aykırıdır. Aile, cinsellik ya da duygusal ilişki taraflarından birinin “bana şunu yaptı, böyle davrandı” şeklindeki şikayeti hariç.

Kişi bu alanda yaşanan olayları yazılmamak kaydıyla basın mensuplarına anlatabilir. Veya bir kaç dostla bu alanı beraber yaşayabilir. Yatak odasından bahsetmiyorum. Ailevi ve duygusal alanda. Bu kişilerin de kendilerine anlatılan yahut şahit oldukları olayları üçüncü kişilere aktarmaları yasaklanmıştır. Yine basın ve yayın organları çalışanları bir başka olayı araştırırken tesadüfen özel hayat ile ilgili bilgilere ulaşabilirler. Ya da kimliklerini gizleyerek bu bilgileri ele geçirebilirler. Hangi yolla olursa olsun elde edilmiş bulunan bu bilgilerin hukuka aykırı bir olayın duyurulması amaçları dışında toplanması, çekilmesi ve yayınlanması yasaktır.

Kişi haklarından özel yaşama giren bir başka bölüm de konuşmaları, yazıları, mektupları ve anılarıdır. Yargı kararlarına göre, mektup, anı ve sırlar mutlak nitelik taşıyan subjektif haklardır. Bunların, yazanın izni olmadan yayınlanması kişilik haklarına saldırı oluşturur. 5

Medeni Kanunda bu tip kişilik hakları ile ilgili olarak açık bir düzenleme bulunmamakla beraber, Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu 85. maddede gerekli kural bulunmaktadır. Buna göre, eser niteliğinde bulunmasa bile mektuplar, anılar ya da bunlara benzer yazılar yazanların veya mirasçılarının izni olmadıkça veya ölümünden itibaren on yıl geçmedikçe yayınlanamaz. Mektuplar hakkında yayınlanabilmeleri için ayrıca mektubu gönderen kişinin, ölmüşse yakınlarının izni gerekir. Bunun da koruma süresi on yıldır. Basın mensuplarının bu kurallara uymaması halinde ilgililer tazminat davası açabilirler. Ek olarak, ilgililerin şikayeti üzerine savcılıkça açılabilecek davada Ceza Kanunu’nun 197 ve 199. maddelerine göre yargılanır. Fakat cezası küçük bir miktar para olduğundan bu yargılama caydırıcı değildir
 
Geri
Üst