Çocuklara Konferans Vermeyin

Bilge Gökçen

Yeni Üye
Üye
Çocuklara Konferans Vermeyin
ÇOCUKLARA KONFERANS VERMEYİN, OYUNLARLA ÖĞRETİN...


Yazan: Esra Tüzün


Kuma bir yazı yazdıysanız, bir süre sonra yazı uçup gider. Ama bir taşa kazıyarak yazdıysanız kalıcı olur... Çocuğunuzun da kalıcı öğrenmesini sağlamak istiyorsanız, dersini konferans verir gibi anlatmak yerine, oyunlarla renklendirerek öğretin. Çünkü çocuk için en önemli ve en ciddi işi oyundur, konferans değil!..

Çocukların ödevlerine nasıl yardımcı olunabilir?

Aile çocuğa ödev yapmayı sevdirmek için öncelikle çocuğun nasıl bir öğrenme modelinin olduğunu bilmelidir. Bir insanın beş çocuğu varsa, beşinin de öğrenme modeli birbirinden farklı olabilir. Çocuklarımızın öğrenme modelinin ne olduğunu bilirsek, ona göre okuldaki başarılarını arttırmalarına yardımcı olabiliriz. Çocuğu karşımıza alıp konferans verir gibi dersini anlatmak yerine onun öğrenmeyle ilgili alanlarını nasıl harekete geçirebileceğimiz üzerinde düşünmek gerekir.

Kalıcı öğrenme nasıl sağlanır?

Öğrenme bir beyin faaliyetidir ve insanın beyninde sinir bağlantısı oluşturmak demektir. Bir kişi konuşurken karşı taraf onu dinler, söylediklerine inanır ve kabul ederse o anda beyninde bir network, sinir hücreleri arasında bir bağlantı oluşur ve öğrenme gerçekleşir. Ancak bunu anlık belleğe yazmak yeterli değildir. Önemli olan kalıcı öğrenmeyi gerçekleştirebilmektir. Kuma bir yazı yazarsanız, bir süre sonra yazı uçup gider. Ama bir taşa kazıyarak yazdıysanız kalıcı olur. Anne babaların öğretecekleri şeyi, işte böyle taşa yazar gibi, çocuğun beynine yazmaları gerekir.

ÇOCUK MERAK ETMELİ

Anne ve babalar nasıl yöntemler geliştirebilir?

Son yıllarda kalıcı öğrenmeyi sağlamak için, sadece konuyu anlatmak yerine, işin içine çocuğun duygularını da katmak gerektiği ortaya çıktı. Çünkü öğrenmenin yüzde 20 oranında zihinsel, yüzde 80 oranında ise duygusal olduğu bulgulandı. Dolayısıyla duygusal zeka kavramı önem kazandı. Bu nedenle çocuklarında öğrenme bozukluğu olduğunu saptadığımız ailelere ders çalışma ortamını sadece disiplinli değil, hem eğlenceli hem de disiplinli hale getirmelerini öneriyoruz. İlkokul çağındaki çocuk için oyun çok önemlidir. Oyun haline getirilmiş bilgi, çocukta kalıcı hale gelir. Korku duygusunu harekete geçirmek yerine merak ve hayret duygusunu harekete geçirmek çocukların öğrenmesini de, öğrendiklerini kalıcı hale getirmelerini de kolaylaştırır. Kendimizi düşünürsek, yaşadığımız bir olaya çok şaşırdığımız, onu çok önemsediğimiz zaman o şeyi daima hatırladığımızı görürüz. Çocuklar da aynı şekilde konuya ilgi, sempati ve sevgi duyarlarsa öğrendikleri kalıcı olur. Öğrenme esnasında beyindeki sinir hücreleri arasında bir bağlantı oluştuğunu ifade etmiştik. Bu bağlantıyı sağlayan nörokimyasallar ilgi duyulmayan bir konu öğrenilirken damla damla; sevilen, ilgi duyulan bir konu işlenirken sel gibi akar. Bu kimyasalları harekete geçirmek için çocukta merak ve ilgi duygusunu uyandırmak, bunun için de çocuğun beyninin duyguyla ilgili alanlarını işin içine katmak gerekir. Çocuğa bir şey öğretmenin püf noktası budur. Freud çocuğun ruh sağlığını "sevmek ve oynamak" olarak tanımlar. Oyun çocuğun en önemli ve en ciddi işidir. Her şeyi oyun içerisinde öğrenir, oyun içinde öğrendiklerini kendi kendine tekrar eder. Çocuklarımıza ders çalıştırırken, oyundan en etkin biçimde faydalanmanın yolunu bulmalıyız.

FARKLI ZEKA ALANLARI

Farklı öğrenme modellerinden

Eskiden tekil bir kavram olarak düşünülen zekanın, aslında çok boyutlu olduğunun ortaya çıkması ile farklı zeka alanları tespit edildi. Bunlardan bir tanesi, mesela müzik zekasıdır. Müzik zekası gelişkin çocukların illa ki müzikle ilgilenmeleri gerekmez ama çocuk bir şey öğrenirken müzikten faydalanılabilir. Müzik zekası gelişmiş çocuklar sürekli mırıldanır, şarkı söyler, ritim tutarlar. Böyle bir çocuğa ders çalıştırılırken ritmik unsurlar kullanılırsa, çocuk daha kolay öğrenir ve öğrenme kalıcı olur. Sözel zekası üstün olan bir çocuğun duygularını ve düşüncelerini ifade etme yeteneği vardır. Sözel zekası olan çocuklar anlatmaya yatkındırlar. Onları bol bol konuşturmak gerekir. Monologla değil diyalogla öğrenirler. Görsel zekası gelişkin olan çocuklar görsel unsurları kullanarak, şekillerle vs. öğrenirler. Bedensel zekası yüksek gelişkin olan çocuklar kıpır kıpırdırlar. Hareketsiz kalmak zorunda bırakılırlarsa öğrenemezler. İçsel zekası yüksek olan çocuklarsa düşünmeye, felsefeye meyillidirler; kendi kendilerine okuyarak daha rahat öğrenebilirler. Aileler çocuklarının hangi zeka alanında gelişkin olduğunu bilirlerse o alana uygun, daha bilinçli çalışma planları yapıp çocuğun okuldaki başarısının artmasına yardımcı olabilir.

AİLE KURAL KOYMALI

Ödül ve ceza nasıl verilmeli?

Çocuk eğitiminde ödül ve ceza sık sık kullanılan bir yöntemdir. Ancak aslolan olumlu pekiştirme yani ödüldür. Ödül varken ceza uygulamak acelecilik etmek, sabırsız davranmaktır. Bu ayrıca kötü bir model oluşmasına neden olur. Sürekli sert cezalar alan çocuğun kendisi de ileride aynı yöntemi benimseyebilir. Eğitimde ceza son çaredir ve en güzel ceza çocuğu sevdiği bir şeyden mahrum bırakmaktır. Her evde belli kuralların olması çocuğun içsel disiplin mekanizmasını oluşturması açısından önemlidir. Fakat bu tatlı bir disiplin olmalıdır. Örneğin çocuk ödevini yapmıyorsa aileler çocuğu takip etmeli ve günlük olarak ödevini yapıp yapmadığına bakmalıdır. Çocuk ödevini düzenli olarak yapıyorsa ödül, yapmıyorsa televizyon izlememek gibi kişiliğini örselemeyecek cezalar verilmelidir. Aile kural koymalı ve kuralların uygulanmasını sağlamalıdır. Ama bu kurallar uygulanamayacak kurallar olursa, çocuk kurallara uymamayı öğrenir.
 
Geri
Üst