Çocukluk Çağında Depresyon

mislinay

Yeni Üye
Üye
Çocukluk Çağında Depresyon
Depresyon bazı durumlarda alışılmamış görünümlere bürünebildiği için ayırıcı tanıda başka durumlarla karışabiliyor; örneğin bu çocuklara bazen Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu, Karşı Olma Karşı Gelme Bozukluğu gibi tanılar konabiliyor.


Depresyon bazı durumlarda alışılmamış görünümlere bürünebildiği için ayırıcı tanıda başka durumlarla karışabiliyor; örneğin bu çocuklara bazen Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu, Karşı Olma Karşı Gelme Bozukluğu gibi tanılar konabiliyor. Ergenlik çağına özgü kimlik karmaşası süreci, depresyon tablosuna bürünebiliyor.
Kişi zamanının çoğunda mutsuzdur, üzgündür, önceden keyifle veya kolaylıkla yapabildiği aktivite veya sorumluluklardan kaçmaya başlar, uyku ve iştah düzeni bozulur, motivasyon azlığı nedeni ile dalgınlık, unutkanlık, dikkatsizlik, üşengeçlik gibi gündelik sıkıntılar sıklaşır, ölüm düşünceleri geçer aklından, ruhsal ve fiziksel huzursuzluğu dışardan bile gözlenebilir, eziklik duygusu veya kendine güvensizlik, hatta yetersizliğin getirdiği suçluluk duyguları yaşanır. Çocuklar da bu belirtileri gösterirler ancak çocuğun gelişim özellikleri ve sosyal ilişkilerine bağlı olarak farklı belirtiler de klinik tabloda görülebilir. Küçük çocuklarda ifade becerisi zayıf olduğu için daha çok davranış problemleri ile karşımıza çıkarlar. Genellikle anne babalarının kontrolü altında olduklarından; klinik öykü de anne babanın bakışı tarafından şekillenir. Ergenlik çağındaki bir çocukta gündelik sorumlulukları savsaklama, okuldan soğuma şeklinde tarifler görülebilir.

Depresyon neden ortaya çıkar?
Çocuğun hayatındaki bu etkenlerin ne kadar çok ve yoğun ise depresyonun ortaya çıkışının da o kadar erken oluyor. En önemli risk etkenlerinin ise anne veya baba ya da yakın akrabalarda depresyon öyküsü bulunması olduğu biyolojik model; depresyon gelişiminde kalıtımsal yatkınlığı vurgular. Yani; bir kişinin birinci derece yakınlarında depresyon gibi mizaç bozuklukları bulunması, o kişide depresyon görülme yatkınlığını arttırır. Bunun dışında geçmiş yıllarda bazı depresyon araştırmalarında vücutta kortizol salgısı ve daha birçok hormon ya da aracı madde düzeyinde, adrenerjik sistem düzeyinde farklılıklar saptanmıştır. Çeşitli görüntüleme çalışmalarında bazı beyin bölgelerinde aktivite ve hacim değişimleri bulunabilmektedir. Yine, sinir hücreleri arasında iletimi sağlayan serotonin, norepinefrin gibi aracı maddelere etkili ilaçların da tedavide yararlılığı iyi bilinir. Depresyonu açıklamaya yönelik en son model ise duyguların doğduğu beyin bölgelerindeki sinir hücre bağlantılarının sağlıksız olduğunu ileri süren modeldir. Bütün bu sonuçlar, depresyon nedenleri arasında biyolojik kökeni desteklemektedir
Depresyonun nedeni olarak gösterilen psikolojik modeller de çok sayıdadır. Sevilen nesnenin kaybı depresyonun nedenidir. Bunun dışında kişinin yaşam değişikliklere uyum becerisinin zayıf olması, kendini ve dünyayı yanlış değerlendirmeye neden olan bilişsel bozukluklar vb bazı psikolojik açıklamalar da depresyonu tetikleyebilecek nedenler olarak ileri sürülmüştür.
Sosyal modeller ise ebeveyn-çocuk ilişkisinde veya çocuğun dış dünyayla ilişkisinde yaşadığı problemlerin depresyonun ortaya çıkışını kolaylaştırdığını ileri sürer

Tedavi mekanizması
Depresyonun biyolojik yaklaşımında öncelik ilaç tedavisindedir. Antidepresan ilaçlar doğrudan depresyonun kendisi ve eşlik eden belirtileriyle başa çıkmaya yöneliktir. Diğer psikiyatrik ilaçlar da gerektiğinde tedaviye eklenebilir.
Depresyonun psikolojik tedavisinde çeşitli psikoterapi teknikleri uygulanır. Hastanın kendisini ve dünyayı algılamasına yönelik bilişsel davranışçı terapi, gelişimsel yönden yaklaşan psikanaliz yönelimli psikoterapiler de bu terapilere verilebilecek belli başlı örnekler. Çocuklarda depresyonun tedavisinde bireysel tedaviyle birlikte çocuğun sosyal destek sistemleri üzerinde de çalışılması gerektiği Aile danışmanlığı ve gerektiğinde aile terapisi yöntemleri ile anne babalar ve tüm aile çalışılır; ailedeki diğer bireylerde var olan ruhsal sorunların da tedavisi planlanır. Çocuğun okul yaşamındaki zorluklarına yönelik olarak okulla işbirliği de tedavide mutlaka düşünülmelidir.
Dr. Ahmet Çevikaslan
 
Geri
Üst