Dünyayı Sarsan 10 Büyük Güç!!

M

Misafir

Forum Okuru
Dünyayı Sarsan 10 Büyük Güç!!
world1.jpg
Thomas Friedman, ABD’nin önde gelen yazarlarından… Son dönemde yazdığı “The World is Flat” (Dünya Düzleşti) adlı kitabı müthiş bir ilgi gördü. Bu ilginin arkasında, dünyadaki değişimi çok iyi analiz etmesi, yeni düzeni her sektörü yakından ilgilendirecek şekilde ortaya koyması var. Şirket CEO’larından dünyanın dört bir yanındaki ülkenin liderlerine kadar herkesin baş ucu kitabı haline gelen “The World is Flat”i farklı kılan 10 temel güç ve getireceklerini bu -uzun- yazıda bulabilirsiniz.

1. BERLİN’DE YIKILAN SADECE DUVAR DEĞİLDİ

Berlin Duvarı’nın yıkılması ve İkiz Kuleler’e yapılan saldırıların tarihlerindeki ilginç rastlantı (11/9-9/11) gerçekten şaşırtıcı. Soğuk savaş, iki ekonomik düzen -kapitalizm ve komünizm- arasındaki çekişmeydi ve Berlin Duvarı’nın yıkılmasıyla birlikte geride tek bir sistem kaldı. Herkes o ya da bu şekilde kendini buna uydurmak zorundaydı. Komünizm insanları eşit seviyede yoksullaştırmanın en iyi yoluydu. Kapitalizm ise zenginlikte eşitsizliği getirdi. Duvarın yıkılması kimileri için belirsizlik mânâsına gelirken pek çoğu için ise kurtuluş oldu. Bu sebepledir ki bu olay sadece Berlin’i ve Almanya’yı etkilemekle kalmayıp bunun yankısı çok geniş bir alana yayıldı ve bu olay dünyayı düzleştiren olayların başında yer aldı.

Berlin Duvarı sadece insanların yolunun üzerindeki bir beton yığını değil, görüş alanını da kapatan bir engeldi. 1989’dan önce sadece bir Doğu ya da Batı politikanız vardı ve küresel bir politikadan söz etmek hayaldi. Nobel ödüllü Hintli ekonomist Amartya Sen, Berlin Duvarı’nın sadece insanları Doğu Almanya’nın içinde tutmakla kalmadığını, geleceğimizle ilgili global bir bakış açısını da engellediğini düşünüyor. Sen’e göre, duvar ayaktayken dünyayı bir bütün olarak düşünmenin imkanı yoktu. Sadece Avrupa’da bile Avrupa Birliği’nin genişlemesinde önemli rol oynayarak topluluğun üye sayısının 15’ten 25’e çıkmasında etkili oldu.

Duvarın yıkılmasına zemin hazırlayan gelişmelerin başında ise yine bilginin daha yoğun paylaşılmaya başlanması geliyor. 80’lerin başında ve ortalarında gelişen bilgi çağı; faksın, telefonun ve diğer modern iletişim araçlarının yaygın kullanılmasının başlamasını sağladı ve demir perdenin arasından daha çok bilgi akmaya başladı. IBM PC’lerin ve Windows işletim sisteminin yoğun bir biçimde kullanımının başlamasıyla beraber komünizmin tabutuna çakılan çivi sayısı da giderek artıyordu. IBM firmasının ürettiği ilk PC 1981’de piyasadaki yerini aldı. Windows işletim sisteminin ilk versiyonu ise pazara 1985’te girdi. Ancak, asıl atılım Windows 3.0’ın piyasaya sürüldüğü Mayıs 1990’dan sonra gerçekleşti. Artık bilim adamları dışındaki sıradan insanlar da birer PC alıp Windows işletim sistemini yüklettiğinde ve bir de modem sahibi olduğunda birbirlerine e-postalar gönderebiliyordu.

Duvar yıkıldı, Pencereler (Windows) açıldı ve artık dünya o güne dek hiç olmadığı kadar düzleşmişti.

2. NETSCAPE’İN HALKA ARZI

Bütün dünyada 90’ların ortasında PC-Windows devrimi yaşanıyordu. Ancak, zaman geçtikçe, değişim sınırları zorluyor, devrimin yeni bir aşamaya geçmesi gerekiyordu. Efsane yatırımcı John Doerr’e göre, Netscape’in halka arzı, dünyaya internete uyanması için çalınan bir boru sesi oldu. Çünkü, o zamana kadar internet gerçekten çok küçük bir kesimin farkında olduğu bir dünyaydı. Bugün mânâsı herkes tarafından bilinen www’nun açılımı olan World Wide Web konsepti, belgelerin kolaylıkla okunabilmesi için oluşturulması, organize edilmesi ve birbirine bağlanması mânâsına geliyor.

İngiliz bilgisayar uzmanı Tim-Berners Lee, 1991 yılında ilk Web sitesini oluşturdu. Ancak, kamuya yönelik ilk Web tarama kültürü California’da kurulu Netscape adında küçük bir şirket tarafından başlatıldı. Netscape 9 Ağustos 1995’te halka açıldı ve dünya artık hiçbir zaman eskisi gibi olmayacaktı. Netscape’in hazırladığı browser (tarayıcı) interneti yaşayan bir oluşum haline getirmekle kalmayarak Web dünyasını 5 yaşındakilerden 85 yaşındakilere kadar herkesin erişebileceği bir alana dönüştürdü. Üstelik giderek insanların internet üzerinden yapmak istediği şeylerin sayısı da artıyordu. Yazı, müzik, veri ve fotoğrafların internet üzerinden bir yerden bir yere taşınması yönünde yoğun bir talep ve buna yönelik sayısız girişim vardı.

Bu talebi sonunda ateşleyici bir olay kabul edilen Windows 95’in piyasaya sürülmesi karşıladı. Windows 95, Netscape halka açıldıktan bir hafta sonra kullanıcıların hizmetindeydi. Tarayıcı teknolojisi bugün modern tarihteki en önemli buluşlardan biri olarak kabul ediliyor. Netscape’in yaptığı ilk tarayıcılardan Mosaic browser işe 1993 yılında sadece 12 kullanıcıyla başladı. O dönem toplam 50 civarında Web sitesi vardı ve bunların büyük bölümü tek sayfadan oluşan web siteleriydi. Netscape’in eski CEO’su Jim Barksdale dahil browserı kullanan herkesin ilk tepkisi şu oluyordu: Wow!

Mosaic 1994’te Fortune dergisinin her yaz yaptığı en popüler 25 şirket sıralamasına girdi. Netscape’in IBM PC’de, Apple Macintosh’da veya Unix bilgisayarlarda çalışan ilk ticari browserı Aralık 1994’te piyasadaydı. Barksdale, çok sayıda insanın browserı 3 aylık deneme kullanımı için indirmeye başladığını ve o güne kadar hiç böyle bir şeye şahit olmadığını söylüyor. O’na göre, bu gerçek bir devrimdi ve o günlerde dediler ki “Bu şey sadece büyüyecek, büyüyecek ve büyüyecek.”

Bu durumu hiçbir şey durduramadı. Netscape’in bu kadar büyük ve önemli bir düzleştirici etkiye sahip olmasının bir başka sebebi de internete gerçekten kendi içinde işler bir nitelik kazandırmasıydı. Herkes buna o kadar hızlı alıştı ki aradan on yıl geçti ve bugün internette 800 milyon insan dolaşıyor.

3. İNTERNET ARAMA MOTORLARI

Arama motorları dünyayı düzleştiren 10 önemli güçten biri. Google’ın kullanıcılarına çok fazla dil seçeneği sunması, onun dünyada en popüler arama motoru olmasını sağlıyor. Google şu anda 100 ayrı dilde herkese, her istediği bilgiye ulaşma imkânı sağlıyor. Google’dan bugün her gün ortalama 1 milyar insan işlem yapıyor. Bu rakam sadece 3 yıl önce 150 milyonun üzerindeydi. Thomas Friedman, bu konuda şu tespitleri yapıyor:

* Gezegenlerin tarihinde daha önce hiçbir zaman diliminde insanlar, bu kadar fazla konu hakkında, bu kadar bilgiye her yerden ulaşma şansına sahip olmamışlardı.

* Google’ın insanlar üzerinde bu kadar etkili olmasının sebebi, dünyanın bilgisini her yerde, herkese sadece parmaklar kullanılarak ulaştıran çok düzleştirici bir fikri ortaya koydu.

* Bir bilgiye ulaşmaya çalışanlara olağan üstü çeşitlilikler sunuyor. Çok fazla dil seçeneği olması, Google’ı diğer arama motorları içinde çok daha düzleştirici bir güç haline getiriyor.

* Google’ın ismini duyan herkes, beraberinde “her şey” ve “herkes” kelimelerini de birlikte duyuyorlar.

* Bir hayal kuracak olursak, bir gün bir iPod aracılığıyla sadece sesimizi kullanarak Google’dan istediğimiz bilgilere ulaşabileceğiz. Bilgisayar olmadan da bilgiler elimizin altında olacak.

* Google’ın da popülaritesinin inanılmazlığı Yahoo ve Microsoft’u da tahrik ediyor. Bu web sitelerinin aynı zamanda güçlü ve ünlü arama motorları haline gelmesini destekliyor.

* Google 2004’den sonra Michigan Üniversitesi ve Stanford Üniversitesi’nin kütüphanelerini tarayıp herkesin kullanımına açmayı planladığını duyurdu. Böylece binlerce kitabı online ulaşılabilir hale getirecek.

* Google’ın kurucuları 1990’dan sonra şunu anladılar ki her gün binlerce web sitesi kuruluyor, binlerce yeni sayfa internet ağına ekleniyor. İstenilen sayfalara çok uzun gezinmeler sonucunda ulaşılmamalı. Stanford Üniversitesi’nde bilgisayar bölümünde öğrenci olan Brin ve Page’in 1995 yılında geliştirdikleri bir matematik formülünü kullandılar. Bu formülle bir internet sayfası açıldığında, kaç tane daha internet sitesinin sırada olduğunu gösteren, PageRank (sayfa sıralaması) teknolojisini kullanmaya başladı. Bu teknolojiyi kullanan ilk arama motoru oldu.

* Arama motorları televizyon ve radyo gibi iletişim araçlarından farklı olarak, insanlar tam olarak neyi öğrenmek istiyorlar ise onu sunuyorlar.

* Artık insanlar her hangi bir konuda kendisiyle aynı yaklaşımda olan diğer insanlarla işbirliğine gitmek istiyorlar. Yahoo Gourps da bunun iyi bir örneği. Bu gurubun yaklaşık 300 milyon kullanıcısı var.

4.OUTSOURCING VE HİNDİSTAN ETKİSİ


Hindistan, 15 Ağustos 1947’de bağımsızlığını ilan edene kadar pek çok iniş çıkışlar yaşadı. 20’inci yüzyılın sonlarında ise tarihe en şanslı ülkelerden biri olarak geçti.

1951 yılında Hindistan’ın ilk başbakanı Jawarharlal Nehru, ülkenin ilk teknik üniversitelerini açtı. IIT (Indian Institutes of Technology, Hindistan Teknik Üniversiteleri) adı verilen bu üniversitelere girmek için 50 yıl boyunca binlerce Hindistanlı birbirleriyle yarıştı. Bunlara girmek, Harvard ya da MIT’ye girmekten daha zordu.

1 milyar nüfusuyla Hindistan’da bu yarış, bambaşka bir fenomen oluşturdu. IIT’ler, dünyaya en donanımlı mühendisleri, en iyi yazılımcıları ve en iyi bilgisayarcıları üreten fabrikalar haline geldi. Ancak, 90’ların ortalarına kadar Hindistan, yetenekli mühendislerine iş bulmakta zorlandı. Amerika, bu sayede Hindistan’ın beyin göçünün “ikinci alıcı”sı oldu. Hindistan üretiyor, ekmeğini Amerika yiyordu. Akıllı, eğitimli bir Hindistanlıysanız, potansiyelinizi değerlendirmek için tek yol ülkeyi terk etmek ve ideal olarak, 1953 yılından bu yana 25 bin mezunun yerleştiği ABD’ye gitmekti.

Ailesi IIT mezunu olan ve ABD’ye yerleşen Wall Street’in genç fon yöneticisi Dinakar Singh, o zamanlardan bugüne değişimi şöyle anlatıyor:

“Hindistan’ın ne kaynağı ne de altyapısı vardı. Nitelikli ve nicelikli insan yetiştiriyordu. Ama her biri Hindistan’ın hallerindeki sebzeler gibiydi. Sadece bazıları gemilere binip dışarı çıkabiliyordu. Ama artık okyanusu geçen fiber optik kablolar var. Şimdi artık dünyaya Hindistan’dan bağlanabiliyorsunuz. Yale’de master yapmanıza ya da Goldman Sachs’da çalışmanıza gerek yok”

Hintli yazılım devi Wipro’nun genel müdürü Vivek Paul, Hindistan’daki gelişimi bir hatırasında şöyle anlatıyor:

“Hindistan’ın bilgi teknolojileri devrimi ve outsourcing hizmeti vermeye başlaması, General Electric’in gelmesiyle başladı. 90’ların başlarından söz ediyorum. GE’nin CEO’su Jack Welch, 1989 yılında Hindistan’a geldi. Hindistan’da müthiş bir yetenek havuzu olduğunu düşünüyordu. ‘Yazılım için çok para harcıyoruz, neden IT departmanımızın işlerinin bir bölümünü burada yapmıyoruz’ diyerek Hindistan’a gelmişti. Hintli şirketler ise o sıralar pazarını IBM gibi yabancı teknoloji şirketlerine yaklaştırmış, kendi PC’lerini, sunucularını üreten fabrikalar kurmuşlardı. Welch kendileri için yapıyorlarsa bizim için de yapabilirler diye düşünmüştü. Welch ABD’ye döndükten sonra bir ekip gönderdi. Ekibin hazırladığı bütçe sonrasında GE, Wipro ile anlaşmasını imzaladı.”

90’lı yıllara gelindiğinde “bayan şans”, Hindistan’ın üzerinde iki açıdan parlıyordu. Birincisi, Hindistan ile ABD’yi birbirine bağlayan fiber optik balonu sönmeye başlamış ve Y2K krizi ufukta belirmişti. Y2K, ABD için müthiş bir iş yükü denemekti. Her şeyi yedeklemek gerekiyordu ve bunun için de çok sayıda yazılım mühendisine ihtiyaç vardı. Burada da imdada Hindistan’daki yazılım mühendisleri yetişti.

PC, internet ve fiber optik kablonun bileşkesi olan yepyeni işler geliştirildi, işbirliğinin pek çok yeni biçimi bulundu. Çağrı merkezinden iş destek operasyonlarına kadar her türlü hizmet en ucuz, en akıllıca ve en etkin şekilde Hindistan’dan alınabiliyordu. Bütün bu sebeplerden dolayı Y2K’nın Hindistan'ın 15 Ağustos'u gibi, ikinci bir bağımsızlık günü ilan edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Hindistan’ın Batılı şirketlerle işbirliğine imkan veren ve fiber optik kablolarla sağlanan bağımsızlık, çok sayıda Hindistanlıya kim için, nasıl ve nerede çalışacaklarına dair gerçek bir özgürlük tanıdı.

5. OFFSHORING VE ÇİN GERÇEĞİ

11 Aralık 2001’de Çin, Dünya Ticaret Organizasyonu’na (WTO) resmi olarak katıldı. Bu, Pekin’in dünyadaki pek çok ülke ile aynı ithalat, ihracat ve yatırım kurallarını izlemesi mânâsına geliyordu. Çin’de otomobil yedek parçaları üreten Amerikan şirketi ASIMCO Technologies’in CEO’su Jack Perkowski, fabrikasının girişine şu Afrika atasözünü asmıştı:

“Afrika’da her sabah bir ceylan uyanır
En hızlı, aslandan daha hızlı koşması gerektiğini, koşmazsa öldürüleceğini bilir.
Her sabah bir aslan uyanır.
En yavaş ceylandan daha hızlı koşması gerektiğini, koşmazsa ölüme mahkum olduğunu bilir.
Aslan ya da ceylandan hangisi olduğunuz önemli değildir.
Gün ağardığında koşmak en iyisidir.”


Kimin aslan, kimin ceylan olduğunu bilmiyorum. Ama şunu iyi biliyorum ki, Çin, WTO’ya girdiğinden itibaren, hem Çin hem de dünyanın geri kalanı daha hızlı koşmak zorunda kaldı. Çin’in WTO’ya girmesi, işbirliğinin yeni bir biçimini gündeme getirdi. Offshoring kavramı gerçek mânasını buldu.

Offshoring, outsourcing’den farklıdır. Outsourcing, bir şirketin kendi bünyesinde gerçekleştirdiği, araştırma, çağrı merkezi gibi bir takım belirli ve sınırlı fonksiyonları, bir başka şirkette aynı şekilde gerçekleştirmesi için vermesi ve yeniden şirketin bünyesine geri döndürmesi mânâsına gelir. Offshoring ise, bir şirketin bir fabrikasını, örneğin tamamen Çin Canton’a taşıması mânâsına gelir. Burada aynı ürünü, aynı şekilde, sadece daha ucuz iş gücü, daha düşük vergilere, daha az enerji maliyetine ve daha düşük sağlık masrafına yapar.

Çin, kapalı ekonomisini ilk kez açtığında, sanayileşmiş ülkeler ihracat için inanılmaz yeni bir pazar gördüler. Burada mağazalar açıp ürünlerini satmaya başladılar. Zaman içerisinde 1 milyardan fazla nüfusuyla 160 şehri olan Çin bir offshoring merkezi haline geldi. Doğudan batıya tüm şehirleri ayrı bir üretim merkezi oldu.

2003’de Daimler Chrysler 10. yılını kutlarken, ilk kez Almanya dışında üretim yapacağını açıkladı. Tuscaloosa, Alabama’da 600 milyon dolarlık bir fabrika yatırımı yaptı ve yeni fabrikada, yeni iş gücü ile yeni modelini üretmeye başladı. Böylece tüm dünyaya Almaya dışında da başarılı “made by Mercedes” otomobiller üretebileceğini göstermiş oldu. Daimler Chrysler’ın yaklaşımı, tedarikçisi ASIMCO’nun da Çin’deki yatırımlarının artmasına sebep oldu. ABD gibi Avrupa da Çin’in düzleştirici gücünü keşfetti.

Morgan Stanley’nin araştırmasına göre, 90’lı yıllardan bu yana Çin’den ucuza ithalat, ABD’li tüketicilere 600 milyar tasarruf sağlamış.

Önümüzdeki 30 yıl içerisinde “Çin’de satıldı” yerine “Çin’de yapıldı”, “Çin’de tasarlandı” değil “Çin’de hayal edildi” kavramına geçmiş olacağız. Dünya çapındaki üreticiler de Çin’i sadece düşük maliyet avantajı için değil, yüksek kalite, hiper etkinlikte bir iş ortağı olduğu için tercih edecekler.

ASIMCO’nun CEO’su Perkowski’nin de söylediği gibi bugün Çin’de üretim yapmanın sağladığı faydalar inkar edilemez seviyede. Bu sebeple ya siz düzeleşeceksiniz ya da Çin sizi düzleştirecek. Bugün hâla ABD’de de oturup Çin’i nasıl keşfetmek gerektiğini düşünmüyorsanız, bundan 15 yıl sonra global bir lider olamayacaksınız demektir.

6. AÇIK-KAYNAK KULLANIMI

Günümüzde bir takım akıllı insanlar internet üzerinde buluşarak sanal gruplar oluşturuyorlar. Bu sanal gruplar son derece gelişmiş yazılımlar ve bilgi kaynakları geliştirebiliyor. “Linux” ve “Apache” adlı yazılımlar bu konuda en bilinen, güçlü örnekler. Üstelik bu yazılımları isteyen herkese internet üzerinden “ücretsiz” olarak sunuyorlar.

Microsoft, Oracle ve Sun gibi şirketler kendi yazılımlarının kodlarını herkese açmıyor ve adeta birer mücevher gibi saklıyor. Oysa “Linux” ve “Apache” gibi yazılımların ana kodları herkese açık. Bunların öyküleri de son derece etkileyici… İnternet üzerinde aldığı hitlerle Britannica gibi geleneksel bir ansiklopediyi sollayan Wikipedia da benzer bir anlayışla geliştirilen bir ansiklopedi. Thomas Friedman’ın bu konudaki değerlendirmeleri ise şöyle:

“* Bu yazılımları geliştirenler gerçekten zeki insanlar. Ben ‘Apache’nin geliştirilmesine liderlik eden Brian Behlendorf ile tanışma fırsatı buldum. Anne ve babası IBM’de çalışan, Güney Kaliforniya’da bilim ve teknoloji kokan bir ortamda yetişmiş çok etkileyici biriydi.

* Bu insanlar bilgiyi paylaşarak çoğaltmak ve ne kadar zeki olduklarını ortaya koymak gibi ‘naif’ sebeplerle bu açık kaynak kodlu yazılımları geliştiriyor. Bu işten keyif alıyorlar.

* Microsoft’un bu konudaki görüşlerini sorduğumda aldığım cevap benim için sürpriz olmadı. Açık kaynak yazılımlarının kendi işlerini baltaladığını düşünüyorlar. Yazılım geliştirme işinin çok masraflı bir iş olduğunu söylüyorlar. ‘Açık kodlu yazılım kullanmak büyük bir şirket için çok daha maliyetli olabilir. Bu yazılımları için destek olmak zor. Kendi bünyelerine uyarlamak için ise önemli paralar harcamaları gerek’ yorumunu yapıyorlar.

* Ancak, ben internet üzerinde ücretsiz olarak sunulan yazılım, ansiklopedi ve benzeri açık kaynakların dünyayı değiştirecek önemli unsurlardan biri olduğuna inanıyorum.

* Thesourceforge.com adlı sitede buluşan binlerce programcı şu anda 86 bin farklı ücretsiz yazılım geliştiriyor.

* Çünkü, Microsoft Office yazılımı için verecek 350 dolarınız veya Adobe için 600 dolarınız yoksa ücretsiz edinebileceğiniz oldukça iyi alternatifler var. Bu pek çok insan için önem taşıyor.”

7. YENİ TEDARİK ZİNCİRİ YÖNETİMİ

Dünyanın en büyük perakendecisi olan ve yılda mağazalarına 2-3 milyar ürün giren Wal-Mart temelde üç noktaya odaklanıyor. Birinci sırada “üreticilerle çalışıp fiyatları mümkün olduğunca düşürmek” yer alıyor. İkinci noktayı, “dünyanın neresinde olursa olsun doğrudan üreticilerden ürünleri almak” oluşturuyor. Üçüncüsü ise “Bilgi sistemini durmaksızın geliştirmek”.

Wal Mart gerçekten de yeni teknolojileri kendine adapte etmek konusunda rakiplerinden daha zeki ve hızlı. Özellikle bilgi sistemindeki yaptığı yenilikler sayesinde müşterisinin tam olarak hangi ürünleri ne zaman ve ne sıklıkta aldığını biliyor. Bu bilgiyi üreticiyle paylaşıyor ve ihtiyaç duyulan ürünler raflarda hiçbir zaman eksik olmuyor.

Wal-Mart, 2004 yılında 260 milyar dolar değerinde ürün satışı gerekleştirdi. Bunu da 108 distribötür merkezi üzerinden ve 3 bin mağazasına ulaştırarak yaptı. Bu dev süreci yönetirken en önemli etkiyi ise distribütörlük merkezi yapıyor. Bu distribütör merkezini kurmanın Wal-Mart’a olan ekstra maliyeti ise sadece yüzde 3. Ancak, doğrudan üreticilerden satın almak Wal-Mart’a ortalama yüzde 5 getiri sağladı. Bu da şirketin fiyatlarını yüzde 2 indirmesini beraberinde getirdi.

Wal-Mart, tedarik zincirini farklılaştıran milyonlarca küçük operasyonel yenilik yaptı. İşte bunlardan biri:

-Mağaza birkaç yıl öncesine kadar paletleri kullanan şoförlere yazılı bir talimat kağıdı veriyordu. O talimat kağıdına göre şoförler paletleri nereye çekeceklerini, hangi kamyonu alacaklarını bilirlerdi. Sonra, bu şoförlere birer kulaklık verildi. Artık bilgisayarlara bağlı bu kulaklıktan gelen sakin bir ses onlara ne yapması gerektiğini söylüyor. Wal Mart Yürütme Kurulu Başkanı Rollin Ford, bu yöntemle verimliliğin önemli derecede artırıldığını söylüyor.

-Wal-Mart’ın diğer bir önemli başarısı da tedarikçileriyle birlikte ortak değer oluşturmak.

Bunu, onları sürekli yeni teknolojilerle tanıştırarak ve müşteriden edindiği bilgileri paylaşarak gerçekleştiriyor.

-Wal-Mart sürekli olarak müşterileriyle birlikte çalışmanın da yeni yollarını arıyor. Örneğin son olarak bankacılık işine de girdi.

-Wal_Mart aynı zamanda şirketlerin Çin’i olarak görülüyor. Herhangi bir tedarikçi üzerinde baskı kurma ve hatta onu ezme gücü var. Bu gücü yerli ya da yabancı tedarikçilerini birbirine düşürmek için kullanmak konusunda da tereddüt etmiyor.

8. İÇ KAYNAK RÜZGARINA DİKKAT

UPS, sadece paketleri ulaştırmıyor, küçük ve büyük şirketler için global tedarik zinciri senkronizasyonu yapıyor. Şirket hala 36 milyar dolarlık satışını, bir günde 13.5 milyondan daha fazla paketi bir noktadan diğer noktaya ulaştırarak yapıyor. Fakat bu aldatıcı görüntünün ötesinde, Seattle’da 1907 yılında bir mesaj servisi olarak kurulan UPS, artık dinamik bir tedarik zinciri yönetimi şirketi.

Bir örnek vermek gerekirse. Bir Toshiba laptop’unuz var. Bu laptop bir gün bozuluyor ve siz tamir etmesi için Toshiba’yı arıyorsunuz. Toshiba bu durumda size laptop’u bir Toshiba binasına gönderilmek üzere UPS mağazasına bırakmanızı isteyecek. Tamir edildikten sonra da size tekrar geri göndereceğini söyleyecek. Ancak, burada Toshiba’nın size söylemediği bir şey var: UPS sadece Toshiba laptop’u alıp ulaştırma işlemini yapmıyor. UPS bilgisayarı kendisi tamir ediyor. Üstelik bunu yalnızca bir gün içinde gerçekleştiriyor. Aynı şekilde Avrupa ve Latin Amerika’da bozulan HP yazıcılar da UPS tarafından tamir ediliyor. Fakat bu da UPS’in bugün yaptığı işlerden sadece küçük bir parça.

Kanada’dan biri, Florida’daki Segrest Farms’dan tropikal balık siparişi verdiğinde, bunu kapıya getirecek kişi de yine bir UPS çalışanı. UPS şirketlerle çalışarak onların özel paketlemelerini yapıyor.

UPS’in yaptığı bu işi “insourcing”, yani “iç kaynak” olarak tanımlıyorum. İşbirliğinin ve yatay değer oluşturmanın bu yeni formu, düz dünya ve hatta bu dünyanın daha da düzleştirilmesiyle mümkün oldu. 1996 yılında UPS senkronize ticari çözümler işine girdi. O günden itibaren de düz dünyada bir noktadan diğerine neredeyse tüm tedarik zincirlerine servis verebilmek için 25 farklı global lojistik ve nakliye şirketi satın aldı ve bunun için de toplam 1 milyar dolar harcadı. İş 2000 yılında canlandı.

Burada “iç kaynak” kelimesinden hoşlanıyorum. Çünkü, UPS mühendisleri şirketlerden geliyor ve üretimlerini, ambalajlarını ve ulaştırma sürecini analiz ediyor. Ve daha sonra tasarım, yeniden tasarım ve tüm global tedarik zincirini yönetiyorlar. Eğer gerek duyuluyorsa da bu işin finansmanını da üstleniyorlar.

UPS fabrikadan imalathaneye ve müşteriden tamire kadar ürünün bütün yolculuğunu takip ediyor. Hatta yine ihtiyaç duyulduğunda parayı müşterilerden topluyor.

“Bizim müşteri ve partnerlerimizin büyük çoğunluğunun kimlerden oluştuğunu biliyor musunuz? Küçük işletmeler,” diyor UPS Yönetim Kurulu Başkanı ve CEO’su Mike Eskew. “Evet, bizden onları global pazarlara taşımamızı istiyorlar. Biz de onların büyüklerle eşitliğe ulaşmasına yardımcı oluyoruz.”

Amerikan Müşteri Servisi ile çalışan UPS, müşterilerinin gönderilerinin nereye gittiğini görmesini sağlayan yazılım programı geliştirdi. Bu da işin takibini aynı zamanda çok kolaylaştıran bir sistem.

UPS aynı zamanda dünyadaki en büyük özel kablosuz teknoloji kullanıcısı. Sadece UPS şoförleri bir günde 1 milyonun üzerinde telefon konuşması yapıyorlar.

UPS şoförlerinin “Şoför Ulaştırma Bilgi Kazanım Aygıtı” var. Bu aygıt her zaman UPS şoförlerinin yanında bulunuyor. Bu sayede her bir şoför paketlerin nerelere bırakılacağını, her bir rafta nerede yer alacağını biliyor. Her türlü yanlışlığı önleyen sistem müşterilerin online ortamda şoförün nerede olduğunu bilmelerine de imkan sağlıyor.

9. KABLOSUZ İLETİŞİM VE STEROİDLER

Kablosuz teknolojiler dünyada son derece önemli. Kızılötesi ya da Bluetooth aracılığıyla artık dünyanın her yerinde internete bağlanmak, veri, ses ve görüntü transferi yapmak mümkün. Thomas Friedman, kablosuz iletişim ve geleceği konusunda şu tespitleri yapıyor:

-Amerika, öyle ya da böyle kablosuz teknolojilerde dünyayı yakalayacak ve bu gerçekleşmeye başladı. Ancak, dokuzuncu düzleştirici sadece kablosuz teknolojilerle ilgili değil. Bu benim “steroid”ler adını verdiğim şeyle ilgili.

-Ben belirli yeni teknolojilere steroid diyorum, çünkü bu teknolojiler tüm diğer düzleştiricileri genişletiyor ve güçlendiriyor. Outsourcing, offshoring, tedarik zinciri, iç kaynak ve iç yapılanma gibi tüm işbirliklerini alıyor ve her birinin, HP eski CEO’su Carly Fiorina’nın dediği gibi, dijital, mobil, sanal ve kişisel olarak gerçekleştirilmesini mümküm kılıyor. Tüm bunları geliştiriyor ve dünyayı her geçen gün daha da düzleştiriyor.

-Herhangi bir seviyede işlem yapmanın basit bir yolu onun üç şeyden oluştuğunu bilmektir: “İşlem yapabilirlik, depolayabilirlik ve girdi/çıktı ilişkisi”. Bu karşılıklı işlem bir steroidi oluşturur. Sonuç olarak biz yıllardır daha fazla kelimeyi, müziği, veriyi ve eğlenceyi dijitalleştirebiliyor, şekillendirebiliyor ve sıkıştırabiliyoruz.

-Fiber optiklerdeki gelişmeler yakın zamanda tek bir fiberin saniyede 1 terabit taşımasına imkan sağlayacak. Bir kabloda yer alan 48 fiber ile saniyede 48 terabit transfer yapılabilecek.

-İnternetten giderek daha bağımsız hale gelebileceğiz. Çünkü, önümüzdeki birkaç yıl içinde depolama gereçleri geliştikçe ve daha da minyatür bir hal aldıkça, istediğiniz çoklukta filmi cebinizde taşıyabilmenizi sağlayacak cihazları satın alabileceksiniz.

-Bir diğer donanım steroidi de dosya paylaşımı. Örneğin, Napster üzerinden bu gerçekleştirilebiliyor.

-Son steroid de çok amaçlı cihazlar. Bu cihazlar tüketiciler için herşeyi bir araya getiriyor. Daha küçük ve güçlü laptoplar, cep telefonları, randevularınızı takip eden, arama yapan, e-mail gönderen, fotoğraf çeken ve hatta video kamera görevi gören küçük cihazlar buna örnek olarak verilebilir.

-VoIP, telekomünikasyon endüstrisinde devrim yapacak. Bu teknoloji şirketlerin sizden ne kadar uzun mesafeye ne kadar uzun süreli arama yaptığınıza bakarak ücret almasına dayanıyor. Tüketicilere daha fazla VoIP seçeneği sunuldukça rekabet öyle bir hal alacak ki, Telekom şirketleri zaman ve uzaklık üzerinden ücret alamamaya başlayacaklar. Ses bedava olacak. Telefon şirketleri ek hizmetlerden para alacak.

-Şirketler SoIP (İnternet üzerinden sunulan hizmetler) ile rekabet edecekler. Laptop, PDA ya da bilgisayar üzerinden konuşurken kim en iyi hizmeti sunuyor, kim siz biriyle konuşurken üçüncü ya da dördüncü kişiyi de kolaylıkla davet etmenizi sağlıyor, kim siz konuşurken aynı zamanda dosya değiştirip yazılı mesaj göndermenize imkan sağlıyor gibi konular önem kazanacak.

-Videokonferans konusunda yaşanacak büyük gelişmeler de başka bir steroid olarak öne çıkacak.

-Bugün tüketiciler her yerde kullanılamayan kablosuz teknolojilerle donatılmış durumdalar. Ama mobil devrim tamamlandığında dünyanın her yerinde rahatça hareket edebileceksiniz. Bu tamamen yayıldığında tüm düzleştirici etkisi de ortaya çıkacak. İnsanlar herhangi bir yerden herhangi bir başka yer ile, herhangi bir şeyi kullanarak iletişim kurma ve çalışma şansına sahip olacaklar.

10- BİRBİRİYLE KONUŞAN YAZILIMLAR

Başlangıçta, iş akışı, satış departmanınızın siparişi kağıt üzerinde alması ve bu dokümanı sizin deponuza veya dağıtım departmanınıza iletmesinden ibaretti. Sonra dağıtım departmanından biri elinde “teslim alındı” belgesi ile muhasebeye gelir ve müşterinin adresine bir fatura gönderilmesini isterdi. Günümüzde ise iş akışı yazılımları büyük ilerlemeler kaydetti. Artık satış departmanınız siparişi elektronik ortamda alabiliyor, e-mail ile dağıtım departmanına bildirebiliyor ve ürün otomatik gönderilirken, bir yandan da faturası hazırlanıyor. İş süreçlerinin elektronik ortamda akışı verimliliği artıyor ve hataları azaltıyor. “Teslim alındı” belgesi kaybolduğu için müşteriye fatura gönderme işi gecikmiyor artık.

Satış departmanları iş akışı yazılımları ve teknolojinin nimetleri sayesinde tedarikçilerin stoklarını anında görebiliyor ve buna göre planlama yapabiliyor. 1990’larda yazılım endüstrisi tüketicilerin isteklerine kulak vermeye başladı. XML ve SOAP gibi yazılımlara teknik temel oluşturan standartları benimsediler. Böylece web üzerinde çeşitli yazılımların birbiriyle aynı dilden konuşabilmesi mümkün oldu.

Tüketiciler farklı yazılım programlarını kullanıyor olsalar bile dijital müzik, resim ve dokümanları birbiriyle paylaşabilir hale geldi.

Her geçen gün daha çok yazılımcı ve şirket bu ortak teknik temel üzerinde çeşitli iş akışı yazılımları geliştirmeye başladı. Arkadaşım Scott Hyten, bu sayede film ve animasyon stüdyosunu çok daha verimli kılabiliyor. Yazarlar ABD’nin dört bir yanındaki evlerinden çalışıyor. Çekimler artistlerin yaşadığı New York veya Los Angeles’ta yapılıyor. Animasyonlar ise Bangalore’da hazırlanabiliyor. Bütün bu insanlar birbiriyle uyumlu yazılımlar kullanarak çalışıyorlar. Yaptıkları işi birbirleriyle paylaşabiliyorlar.
 
Geri
Üst