Malazgirt Kesinlikle Anadolu’nun Fethi Değildir

*MeleK*

♥Ben Aşık Olduğum Adamın Aşık Olduğu Kadınım♥
Malazgirt Kesinlikle Anadolu’nun Fethi Değildir
malazgirt savaşı öncesi anadolunun siyasi ve ekonomik durumu malatyanın fethi malazgirt savaşı öncesi anadolu nun siyasi ve ekonomik durumu
Malazgirt Savaşı kesinlikle Anadolu’nun fetih savaşı değildir. Ancak Muhteşem bir Türk zaferidir.

Çünkü Millattan önceki dönemlerdeki Turan’i kavimleri bir kenara bırakalım sadece Millattan sonra ki dönemlere kısaca bir göz atalım mı?

Hunlar
M.S. 395’de Hunlar iki koldan hareketle;

  • Hunların bir bölümü Trakya’dan ilerleyerek Büyükçekmece’ye
  • Diğer ikinci kol ise Kafkaslar üzerinden Erzurum, Kilikya (bugünkü Çukurova),

Urfa, Antakya, ?????, Kudüs’e dönüşde ise Kayseri ve Ankara dolaylarınıda Basık ve Kursık idaresinde gelecekte Türklere yer beğenmek için adeta keşif hareketi yaptılar.

Sabirler
Kısaca Sibirya’ya adını veren Sakar, Savir, Sabir Türkleri M.S. 508 tarihinden itibaren Kafkaslardan Anadolu’ya girerek Kastamonu, Kayseri, Ankara, Konya, Çukurova dolaylarına kadar ilerledikleri bilinmektedir. Sabirlerin büyük savaş gücü ve bilhassa harp malzemesi tekniği Doğu Roma’da hayret uyandırmıştı.

Malatya’nın Fethi
İslam Tarihi’nde dört halife döneminin son halifesi Hz. Ali (656-661) döneminde 659 yılında Malatya islâm orduları tarafından feth edilmişti. Hatta Malatya’nın alınmasından sonra Şam Valisi Muaviye Malatya’ya giderek askerlerin durumunu incelemiştir.
Yani Malatya’nın doğusunda bulunan Elazığ, Bingöl, Muş, Malazgirt ve Adıyaman’da bizim olmuştu.

276 Yıl Sonra
Malatya ve çevresi 659 yılından 934 yılına kadar tam 276 yıl islâm’ın elinde kalmıştır. 934 yılında güçlenen Doğu Roma bölgeyi yeniden 124 yıl boyunca topraklarına katmasına rağmen Malazgirt savaşından önce 1058 yeniden Türklerin eline geçmiştir.

Malazgirt Öncesi
Malazgirt Savaşını ise İslâm kaynaklarından takip edelim:

* Bundâri’ye göre: İsfahan’lı olan yazar Suriye’ye gelerek Eyyubilerin hizmetine girmiştir. Hemşehrisi İsfahan’lı İmadü’d-Dig’in eserinden kısaltmış.

Malazgirt Savaşı öncesi Doğu Roma’nın Rus kumandanını 20 bin atlı ile Ahlat üzerine göndermesini Bundâri’nin ifadesiyle:

“Bunlar bela getirerek yağma ve esir ederek Ahlat yöresine girdiler Türk Sandak’ın (1) kumandasındaki Ahlat askeri bunlara karşı çıktı. Sandak, tozların meydana getirdiği geceyi sabahın aklığı yaptı; yanan ve parlayan ateşler içinden sür’atle geçerek şan ve şerefe ulaştı. Doğu Romalılardan pek çok kimseyi öldürdü ve kumandanlarını da tutsak (esir) alarak bağlı ve üzüntülü bir şekilde getirdi.”(2) s.19

İBNÜ’L-ADİM’de bu olayla ilgili:
“20 bin zırhlı cesur askerden oluşan öncesi kuvvet, Ahlat’a ulaşıp orada yağma ve tutsak almak ile meşgul iken Türk Sandak, Doğu Roma kumandanını yendi ve tutsak aldı. Sultan, ele geçirilen büyük haç’ı veziri Nizamül-Mülk’e süratle gönderdi ve ona, bu haç’ı zaferin müjdecisi olarak Bağdat’a yollamasını emretti.” (3) s. 51-52

1- SANDAK, Emir Sandık, Afyon’un Sandıklı’ya adı verilen Türk kumandanı
2- İslam kaynaklarına göre Malazgirt Savaşı (çev. Prof. Dr. Faruk Sümer ve Prof. Dr. Ali Sevim) TTK, Ank. 1971, s. 19
3- a.g.e; s. 51-52

Elçiler
* İbnül-Erzak’da Sultan Alparslan’la Romanos Diyojen arasındaki görüşmeleri şöyle anlatır;
“D. Roma İmparatorunun yanında sayısız adam vardı. İbnü’l-Mahleban Sultanın elçisi olarak Roma imparatoruna gitti. İmparator ondan ülkenin durumu hakkında soru sorup şöyle söyledi: “İsfahan mı, yoksa Hemadan mı iyidir” Elçi de “İsfahan” dedi. İmparator: “Hemedan’ın şiddetli soğuğu olduğu bana söylendi” deyince elçi: “Evet öyledir” cevabını verdi.

Bunun üzerine Doğu Roma İmparatoru:
- “Biz İsfahan’da kışlarız, binitlerimiz (hayvanlarımız)’de Hemedan’da” dedi.

Bundan sonra elçi İbnü’l-Mahleban
- Binitleriniz gerçekten Hemedan’da kışlayacak, fakat seni bilmem” imparatorun yanından ayrıldı. (4)

4) a.g.e; s. 4

Ahbârü’d-Devleti’s Selçukiyye’den;
“Doğu Roma İmparatoru, Rum, Ermeni, Rus, Peçenek, Guz ve Frenç kavimlerinden azgın ve adi kimseleri toplamıştı.”

Sultan Alparslan; Veziri Nizamü’l Mülk’e haber gönderdi: “Ben yanımda bulunan askerlerle düşmana karşı yürüyorum. Sağ kalımsam bu, Ulu Tanrının bir lûtfudur, eğer şehid düşersem rahmet de ondandır. Bu takdirde oğlum Melikşah’ı benim yerime geçiriniz.”

Abbasi halife el-Kaim Biemrillah minberde dua edilmesini emrettiği gibi kendisi de bizzat bir dua metni hazırlayıp hatiplere gönderdi. Bu dua metnini Muslâyâ-oğlu Ebu Said yazmıştı. Bu dua metni şöyle idi.

“Ey Tanrım, sen islamın sancağını yükselt ve ona yardım et!.. Şirk’in boynunu vurmak ve kökünü kazımak suretiyle yok et!.. Sana itaat için canlarını feda edip kanlarını sana bağlanarak akıtan yolunun mücahitlerini, onları kuvvetlendirerek, yurtlarını güvenlik ve zaferle dolduran yardımlarını esirgeme!.. Müminlerin emirinin burhanı olan Sultan Alp-Arslan’a bayraklarını nurlandıran ve gayesine ulaştıran yardımından uzak tutma!.. Dinini şerefli kılmak için onu, lütufkâr, her zaman devamlı tesir icra eden desteğinden mahrum etme!.. diye uzayıp gidiyordu...

Bir Alperen İmam
Sultan’ın azmi, düşmanla karşılaşmaya yönelmiş ve vuruşmaya hazırdı. Bu esnada Sultan’ın fakih ve imamı Buhara’lı Hanefi Abdülmelik oğlu Ebû Nasr Muhammed: “Sen, Tanrının yardım vaadettiği dini için savaşacaksın. Bu sebeple Cuma günü halkın minberlerde senin için dua ettiği öğleden sonra düşmanla karşılaş” dedi. (s. 20)

Sultan Alparslan
Sultan Alp-Arslan henüz bir çarpışmaya başlamadan Cuma günü askerleri toplayarak atından indi ve secdeye kapanarak Allah’a niyazda bulundu:

“Yarabbi! Senin azametin karşısında yüzümü yere sürüyor; seni kendime vekil yaparak senin uğrunda cihad ediyorum. Ey Tanrım! Niyetim halistir; bana yardım et; sözlerimde hilaf varsa beni kahret!” sözleri ile Sultan Alp-Arslan’daki derin imanın icabını yaptı ve başın secdeden kaldırdı. Bu müteakip de beylerine ve askerlerine bu inanç ve kahramanlığının yüceliğini gösteren şu hitabede bulundu:

“Burada Allah’tan başka Sultan yoktur; her emir ve kader tamamiyle onun elindedir. Bu sebeple benimle birlikte savaşmakta ve savaşmamak için uzaklaşmakta serbestsiniz” dedi...

5) Turan, Prof. Dr. Osman, Selçuklular Zamanında Türkiye, Boğaziçi Yayınları, İst. 1999, VII. Baskı, s. 28

Sultan beyaz elbiseleri giydi; atının kolanlarını sıktı; bir eski Türk âdetine göre de atının kuyruğunu bağladı...

Alp Arslan bu esnada son vasiyetini bildiren şu hitabede bulundu:

“Ey askerlerim! Eğer şehit olursam bu beyaz elbise kefenim olsun. O zaman ruhum göklere çıkacaktır. Bu takdirde Melikşah’ı benim yerime tahta çıkarınız ve ona bağlı kalınız. Zaferi kazanırsak önümüzde çok hayırlı günler olacaktır” dedi...

Türk ordusu ilk çarpışmada kadim askeri savaş taktiği olan Bozkır veya Turan taktiğini uygulayarak sahte ricat hareketi ile düşmanı içeri çekiyor. Ve pusuda bekleyen Türk kıtaları arkadan ani bir hücumla düşmanı şaşgınlığa uğratmış başarı yolunu açmışlardı...

Şâmâni Türk-Müslümanın Yanına - Gagauzlar

Doğu Roma ordusunun kanatlarında bulunan Şâmâni Türklerden Peçenek ve Uz (Oğuz) süvarileri, evvelce kararlaştırdıkları ve ırkdaşlarına bildikleri üzere derhal Selçukluların yani Alp-Arslan’ın tarafına geçtiler.

Doğu Romalı tarihçi Attaliates, İstik adıy zikrettiği Oğuz ve Peçeneklerin şekilce Selçuklular’a benzediğini kaydetmektedir ki bu sözler her iki topluluğun Uluğ Türkistan’dan getirdikleri milli kıyafetlerini muhafaza ettiklerini göstermektedir. Adı geçen Doğu Romalı tarihçi Oğuz ve Peçenekler’den bir kısmının, başları TAMIŞ ile birlikte savaştan önce Türk ordusu saflarına geçtiğini yazar. Urfalı Mateos ise bunun Attaliates’in yazdığı gibi, kısmi bir geçiş değil, toptan bir katılma olduğunu bildirir.

Oğuz ve Peçeneklerin soydaşlarının saflarına geçmelerinde kavmiyetçilik şuurunun galibiyeti ve daha önce ince zekâ ile yapılan çalışmalarının ürünüdür.

Sonuç
Türk ordusunun zaferlerinden birisi belki de en muhteşemi olan savaş Sultan Alp-Arslan’ın galibiyetiyle sonuçlanmış. Doğu Roma imparatoru esir edilmiş. Sultan Alp-Arslan:
“Bir kavmin büyüğü zelil olduğu zaman ona merhamet ediniz” atasözü gereği Türk’e yaraşır şekilde davranmıştır.
26 Ağustos 1071 kazanılan bu zafer kendinden asgari beş kat fazla olan düşmanı yemen ruha bakınız...
Anadolu'da yapılan kazı çalışmalarında Türkler'in Anadolu'ya 12500 sene önce geldiği kesin sonuç kazanmıştır. Örnekler ve ıspatlar çok, öğrenmek ve bilmek isteyenlere sunabilirim fakat konu dağılmasın diye şimdilik gerek duymuyorum.
Türkler'in Anadolu'ya 1071 yılında değil de doğum'dan (milat'dan) 10.500 sene önce geldiğini millet olarak kabul etmemiz lâzım. Bu bilgileri batı kabul etmediği için Türk bilim adamları da kabul etmiyor. Batı kabul etse zaten ne büyük Ermenistan hayali ne Pontus hayali ne de kurdistan hayali olabilir. Kafamızı batı'ya ayarlamaktan vazgeçmeliyiz. Atatürk'den sonra bu gerçeği yılmadan ve bıkmadan savunan Kazım Mirşsan olmuştur. Darısı diğer sözde tarihçiler'in başına.
 
Geri
Üst