Muhabbetullah (Mustafa Demirci)

*MeleK*

♥Ben Aşık Olduğum Adamın Aşık Olduğu Kadınım♥
Muhabbetullah (Mustafa Demirci)
muhabbetullah

aralar.gif

gul_12.jpg

Sevgi, aşk, dost edinmek anlamlarına gelen muhabbet, şiddetli arzudan dolayı kalbin kaynaması, taşması, sevilene ulaşmak için çırpınmasıdır. Sevene muhib, sevgiliye habib ve mahbûb denir.
Cüneyd-i Bağdâdî (k.s) “Muhabbet kalbin meylidir.” demiştir. Bu meyil kulun tabii bir şekilde Allah (c.c)’a ve O’na ait olan şeylere yönelmesidir. Muhabbet, tercihi sevgiliden yana kullanmaktır. Yüce kudret tercih sahiplerine şöyle seslenir:
“De ki; Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım akrabanız, kazandığınız mallar, düşmesinden korktuğunuz ticaretiniz, hoşlandığınız meskenler, size Allah(c.c.)’tan Elçisinden ve O (c.c)’nun yolunda cihad etmekten daha sevgili ise; o halde Allah (c.c) emrini getirinceye kadar gözetleyin! Allah (c.c) yoldan çıkmış topluluğu doğru yola iletmez.!”1 Muhabbetin merkezinde vedûd olan mutlak sevgili yer alır. Çünkü sevginin kaynağı O (c.c)’dur. Bütün sevgiler ilhamını O’ndan alır. Muhabbet mülkünün sultanı olan Rasülullah (s.a.v) da bu muhabbetten husûle gelmiştir. Şairin deyişiyle:
“Muhabbetten Muhammed oldu hâsıl
Muhammed’siz Muhabbetten ne hâsıl”
Allah (c.c)’ın kulunu sevmesi, kulun elçisine uyması şartına bağlanmıştır. Muhabbet sahibi ancak Muhammed (s.a.v)’e ittiba etmekle sevgisinde gerçekçi olabilir. Cenâb-ı Hakk bu hususu Kur’an-ı Kerim’inde şöyle dile getirir:
“De ki; Eğer siz Allah (c.c)’ı seviyorsanız bana uyun ki; Allah (c.c) da sizi sevsin.”2 Kul için bu sevgiyi elde etmenin yolları ilahî emirler çerçevesinde net bir biçimde ortaya konmuştur. Kuru bir iddia değildir sevgi. Seven sevdiğini hoşnud etmelidir. O ne istiyorsa hulûs-i kalp ile yerine getirmeli, sevmenin ve sevilmenin bedelini ödemelidir. Bu bedel Allah (c.c)’a kulluktur. Kulluğun gerektirdiği ne varsa yerine getirmek için azamî gayret sarfetmektir. Hatta bu uğurda herşeyini fedâ edebilecek bir gönle ve bu gönülde köksalmış sarsılmaz bir imana sahip olmaktır.
Muhabbet öyle bir deryadır ki, onun dalgalanmasıyla oluşan halkalar, merkezden muhite doğru yayılan sevgi şualarıdır. Kaynağına ulaşmak isteyenler her bir halkayı yine muhabbetle aşarak halkalar haline gelirler ki, bu onların fenâ halidir. Bu fenâ hali deryada kayboluncaya kadar devam eder. Artık sevilenle sevenler farkedilemez olur. İnanarak güzel amel işleyenlerin gönüllerine bu doyumsuz muhabbetin nüvesi ilahi bir mevhîbe olarak yerleştirilir. “Rahmân, inanıp güzel işler yapanlar için gönüllere bir sevgi koyar”3 ayet-i kerimesi bu manayı teyid etmektedir.
Güzel amellerin neler olacağı hususunda yine bir kudsî hadis bize yol göstermektedir.
“Kulum bana ençok farz ibadetlerle yaklaşır. Kulum nafile ibadetlerle de bana yaklaşmaya devam eder. O kadar yaklaşır ki onun işiten kulağı ben olurum, benimle işitir; gören gözü ben olurum, benimle görür; tutan eli ben olurum, benimle tutar; yürüdüğü ayağı ben olurum, benimle yürür...”4
Böylece O (c.c) onları sever onlar da O (c.c)’nu sever.5 “Allah (c.c)’ın kula sevgisi, ona iyi niyeti takdir etmesi ve onu esirgemesindendir. Kulun Allah (c.c)’a sevgisi mü’minin kalbinde tecelli eden bir haldir, böylece sevgilisinden razı olmayı arzular. Onu görme arzusunda huzursuz, sabırsız olur.”
O’ndan başkasında huzur bulamaz. O’na zikir ile yakınlaşır ve başka her şeyin zikrini terkeder.6 Tasavvuf büyüklerinden aşk insanı kadın sûfî Râbiatü’l-adeviyye böyle bir yakınlaşma sonucu elde ettiği aşk halini şöyle anlatır:
“Birgün Peygamber (s.a.v)’i rüyada gördüm. Bana “Ya Rabia beni sever misin?” diye sordu. Dedim ki; “Ya Rasülullah seni kim sevmez? Fakat Allah sevgisi içimi öyle kapladı ki, dostluk ya da düşmanlık için hiç yer kalmadı. “Sana olan sevgim mâsivâyı bırakıp sadece seni zikretmeme sebep oldu. Sevilmeye layık oluşun, seni görmedikçe, kâinatı görememe durumuna getirdi beni.”7
Muhabbetin dışında anlatılacak her hususta birçok söz vardır. Ancak muhabbet anlatılması güç, ince ve yüce bir haslettir. Muhabbet bir ateştir ki, onun yakıtı sevenlerin ciğerleridir. Korku ateştir, sevgi nurdur. Nursuz beden olmaz.
DİPNOTLAR: 1- Tevbe; 24, 2- Âl-i İmrân; 31, 3- Meryem; 96, 4- Buhari, Rikak, 38, ibn Hanbel, Müsned; 6/ 256, 5- Maide; 54, 6- Hucvurî; Keşfü’l-Mahcûb, 7- Margaret Smith; Rabia, 139.
 
Geri
Üst