sözümü tut(a)madım. Ve biliyorum ki sözünü tutmayan sadece ben değilim.
Gelmeyecektin
geldin ve hiç gitmemiş gibi sessizliğime nasıl da karıştın.
İzlerini silmek için bu kadar uğraşma
sessizliğin en az benimki kadar gürültülü...
Ruhunu al(a)madın yanına giderken değil mi?
Savaşım seni yenmek içindi
kendime yenildim. Adlandıramadığım
anlamlandıramadığım ne varsa
hepsi içimde öyle bir güç olmuş ki
Ben tek başıma hiçbirşey yapamıyorum.
"Sana" rağmen
bu yenilgi üzmüyor beni
yıkmıyor
"Sana" rağmen
sesim
yüzüm
düşüm kırık ama küsmüyorum
"Sana" rağmen düşüyorum uçurumlardan ama ölmüyorum
"Sana" rağmen eksilmiyorum
çoğaldıkça daha çok yeniliyorum kendime
"Sana" rağmen
"seni" göğsümdeki sıcaklıkta saklıyorum "Sana" rağmen "Sana"
Üzülürsün diye "Bana"
Kıyamıyorum...
Herşeyi inkar etmek varken "itiraf etmek"
Senin lügatında
beni tanımlayan hangi kötü kelimenin geniş anlamında siler yüzümü?
Doğrumu kaçıncı köyünden kovarsın bu kez?
Yapamadıkların mı yoksa yapamadıklarım mı yargılar beni?
Ötesi berisi yok işte.
Ne yaparsan yap...
Canım köşen çok ama çook güzel emeklerine sağlık hergün uğramaya çalışıyorum.. Aşk kokan hersey benim hoşuma gider... ellerin dert görmesin yüreğine sağlık canımcım... benden sana kocaman bir rep kuzum 😀 aşk kokan bir rep amaa 😀
titriyor ve kendine geliyor şehir.. Gün ortası oluyor gece yarısı.. Sen gelince gidiyor yalnızlığım
umutsuzluk terk ediyor yüreğimi.. İçimi kaplıyor çocuksu bir sevinç.. Sokağımın adı “Mutluluk “ oluyor ------------
SEN GÜLÜNCE... gülüyor şehir.. Tüm sevinçleri kucaklayıp bana armağan ediyor.. Dağılıveriyor hüzünlü bulutlar bir çırpıda.. Derin bir huzur kaplıyor sokakları .. Ve hareketleniyor yüreğim uçacakmışçasına.. Utanıyor şehrin asık yüzü sana bakıp.. Tebessümler art arda diziliyor dudaklarımda.. Sen gülünce;ben de gülüyorum..
----------
SEN KONUŞUNCA... susuyor
Çıtı çıkmıyor hüzünlerin.. Koşar adım uzaklaşıyor ulaşılmaz hayallerim.. Susuyor vadesi dolmuş suskunluğum sen konuşurken.. Sözlerine sarılarak uyuyorum
sessizliğin yerine.
---------
SEN SUSUNCA... susuyor tüm şehir.. Gel-gitlerim bitmiyor kendi içimde.. Gidiyorum ama gelemiyorum.. Sen susunca..sesler susuyor
ben susuyorum... Bu koca şehir susuyor... Susuyoruz
yollarına düşüyor peşin sıra.. Gölgen görülmez oluyor saçlarımda.. Ve ben öylece kalakalıyorum koca bir boşlukta.. Tıpkı annesinin elini bırakıp kaybolmuş bir çocuk gibi.. Öksüz ve yetim.. Sen Gelince... Sen Gülünce... Sen konuşunca... Sen susunca... Sen gidince... Vaz geçemiyorum iki nokta arasındaki gel-gitlerden.. Ya gel.. Ya git.. Yanıyor bu şehir içimdeki yangınımla.. Söndürmek mi? Ne çare.. Yanmakta Güzeldir Bazen.. Yakan değerliyse.
Pelinsu yaa senin yüzünden büssüürüü ağladım ben yaaa.. Çok duygu yuklu yazılar bunlarr canım benim bünyee bugunlerde pek kaldırmıyor bu yazıları .. off offf çoook dertlendim birdennnn... 🙁
susuyorum artık.... Ne keyifle okuduğum siirler ezberimde, ne de bağıra çağıra söylediğim sarkiların sözleri. Dalgın gözlerle yürüdüğüm caddelerde kayboluyorum...
Sonsuz bir inatla sarıldığım radyodan gelen o harika melodilerin de tadı yok? Peki ya o yağmurda iliklerime kadar ıslanmalarımı kim çaldı benden? Bilmiyorum!
Susuyorum artık... Sustukça susuyorum. Sustukça, üzerime gelen insanlardan kurtarmak için ruhumu, suskunluğuma sarılıyorum. Ama yine de saplanıyor yüreğime bazı kelimeler. Bazıları da acıtıyor üstelik…
Sessiz geceler benim için sığınılan bir liman sanki. Kendimi bulup bulup kaybettiğim karanlıkta, şöyle bir uğradığım kelime hazinem de bir anlam ifade etmiyor. Düşünüyorum da bu güne kadar hep; gibi yazmışım, gibi okumuşum, gibi söylemişim ve en önemlisi; gibi sevmişim...
Elbette hiçbir şey, ben ol deyince olmaz. Bunu biliyorum ama zaman da geçiyor hızla. Tükenmez sandığım bütün sözler bitiyor ve ben de yavaş yavaş tükeniyorum...
Onca yıldan sonra; hayata dair ne kaldı ki elimde? Kocaman bir hiç! Öyleyse neden bunca çaba, neye bunca isyan…
Öyle anlamsızki yaşadığım hayat. Her şey az sonra gerçekleşecekmiş gibi duruyor, elimi uzatıyorum tutmak için, kayboluyor. Benim dışımda kopuyor bütün kıyametler ve ben kendime uyan bir kıyamet beğenmiyorum…
Kalbime bir kurşun sıkacak gönüllü katilimi arıyorum ya da yüreğime su serpecek elin sahibini... Toprağa ateşi düşürecek, denizi yakamozlarla süsleyecek sesini sahibini… Artık basit şeyler bekliyorum yaşamdan. Örneğin, kimselerin bilmediği sırlarım olmalı ölürken... Kimselerin gitmediği sokaklarım olmalı... İçimi kanatan özlemlerle yaşlanıp, sonra da sessizce gitmeliyim bu dünyadan.
İşte yine susuyorum; siyah bir geceye dönüyor her anım ve okuduğum her şiir kanatıyor yaralarımı. İçimdeki çocuk ölüyor... Yalancı gülümseyişlerle beni ciddiyete çağıran insanları da önemsemiyorum. Elimden kayıp gidenlerden korkmadığımı bilmiyor ki hiç biri…