sende kaldım...

*MeleK*

♥Ben Aşık Olduğum Adamın Aşık Olduğu Kadınım♥
sende kaldım...
Ah be sevdiğim, ah... Söylemediler sevda ateşinin bu kadar acımasızca yaktığını.. Söylemediler kor ateşin hiç küllenmeyeceğini, ateşin gün be gün ruhumu eriteceğini... Söylemediler bedenim buzlar içinde kalmışcasına donarken yokluğunda, ruhumun her daim sensizlikle kavrulup, kokumun buram buram ''sen'' olacağını... Kokumun kendi burnumu sızlatacağını söylemediler... Geç anladım geç; azmış sevdalara yazılan, çizilen anlatılanlar, azmış efsaneler, en kolayıymış okumak, en kolayıymış dinlemek... Seyretmek ne kadar basitmiş; ama ya yaşamak?... Yaşamak dayanılmazmış. Yaşamak, ah yaşamak... ''Yaşamamak''mış...
Hangi ayını yaşıyoruz mevsiminlerin? Geçti mi sarı sıcaklar, kara kışlar kapılarda mı yoksa? Sahi, baharlar vardı değil mi aralarda, ne zaman tükendi? Hangi günündeyiz ay denen kısırdöngünün? Saatler kaçtan kaça koşuyor? Hangi şehirin, hangi dam altında dökülüyorum ben bu gözyaşlarımı? Bilmiyorum... Bilsem kaç yazar ki, bilsem ne değişir ki... Mevsimler de, aylar da, saatler de, ayrılık anında takılı kalmış... Bilsem ne olur ki?
Ah be sevdiğim, ah... Keder yağmurlarına tutulmuş ruhum, ruhum sensizlik fırtınalarında kaybolmuş gitmiş.. Ruhum savrulmuş bilinmez diyarlara, bulamıyorum... Kederlerde kaderim... Kaderim ağlıyor. Kaybettiği mutluluklarına ağlıyor delicesine... Kahkahalarına, en kocamanından yaşama sevinçlerine ağlıyor. Kaybettiği kendine ağlıyor. Özlemlerini özlüyor bu yürek ve sevenlerini... Ve sevdiklerini... Anlasana,a nlasana artık; seni özlüyor... Sende kalan beni özlüyor. Sende kalan çocukluğumu,gençliğimi, benliğimi özlüyor. Renklerimi, kokularımı, hayallerimi.. Beni ben yapan herşeyi özlüyor. Eksiğim, eksik ve eksilerdeyim... Çeyrek çeyrek yaşanmıyor be sevdiğim, kırıntı nefeslerle doyulmuyor...
Nasıl bir hortumdu bu be sevdiğim, nasıl bir güçtü? Nasıl kökünden söküp, en bulunmaz, bulunamaz izbe yerlere fırlatıp attı bizi? Nasıl oldu da bir yudum su bulup filizlenemedik? Nasıl oldu da kuruyup yokluğa karışmamıza müsade ettik? Kabullenemiyorum tükenmişliği, tükenmişliğin sularında yıkanmak, senden arınmak zorunda bırakılmayı kabullenemiyorum! Biliyorum sevdiğim, biliyorum; sana ait ne varsa, senden bana geçen ne varsa bir gün yok olacak. Zaman denen hırsız gelecek, alıp götürecek. Biliyorum hiç bir güç bir daha geri getiremeyecek... Götürecek ve hayali değirmenlerde ağır ağır öğütecek, un haline getirecek... Sadece seyretmek zorunda kalacağım; tıpkı sensizliği seyrettiğim gibi, tıpkı sessizliğini dinlediğim gibi... Nasıl dayanılır bu acılara, nasıl boyun eğilir, nasıl sessizce razı gelinir? Nasıl,nasıl...
Yaşlanıyorum be sevdiğim, yaşlanıyorum, yaşlanıyoruz... Saçıma başıma sensizlik renkleri düştü, kar etmiyor hiçbir boya. Kar etmiyor hiçbir krem; yüzüme yerleşen sensizlik kırışıklıkları geçmiyor... Zangoçlar almış eline tokmakları, çanlar çalmaya başladı ruhumda sevdiğim... Ruhum can çekişiyor... Ruhum ölüyor sevdiğim! Ruhum yoğun bakım köşelerinde... Kabul etmiyor ''gelecek'' adı verilen iğneleri serumları; kar etmiyor ''yarın'' masajları.. Yattığı yatak sen iken, üzerinde ki çarşaflarda adın yazılıyken, tüm beyazlar seninle grileşmişken, hangi ''hayal'', hangi ''umut'', hangi ''yarınlar'' suni tenefüs yapabilecek ki?
Yoruldum artık uçlarda yaşamaktan, nasıl yoruldum anlatamam, nasıl yoruldum anlayamazsın... Ağlamak-gülmek arasında gidip gelmekten yorgun düştüm sevdiğim... Bitap düştüm... Senin ekseninde dönüp durmak, adımsız adımlarla koşmak, dokunamamak yok ediyor beni, yok oluyorum... Şu köşede duran boynu bükük menekşe gibiyim, kuruyorum, gün be gün soluyorum. Tatsız, tutsuz.. Yokluğunla doldurulmuş, yokluğunda dondurulmuş... Güneşsiz kaldım
sevdiğim, ışıksız, susuz, havasız kaldım... Bunlar olmadan nasıl yaşanır, nasıl can olunur, nasıl canlı olunur? Olunmuyor işte, olunmuyor.. Anlamsızım, anlatımsızım; öylesine bir yokluğum sadece. Varlık adına yaratılan herşeye hasret kaldım. Sende kaldım be sevdiğim, sensizliğin de esir kaldım...
Sende kaldım...
 
Geri
Üst