Tatlı Haberler Bülteni

Bilge Gökçen

Yeni Üye
Üye
Tatlı Haberler Bülteni
Ne zaman “devrim!” diye tanımlanan bir haber duysanız, ya şimdilik sizi ilgilendirmiyordur ya da muhtemelen abartıldığı için kredisini hemen bitiriveriyordur. Kimi gazete köşelerini süsleyen “çerez tavsiyeleri” ise bir dudak bükümünde harcayıveriyorsunuzdur. Şimdilik, bunları unutun da, hekimlik sıfatımın da kredisiyle, sizi sahiden ve yakından ilgilendiren bazı tatlı haberler vereyim. Aşağıda okuyacağınız tıbbî haberler, devrim niteliği taşımıyor ve böyle sunulmayı da hak etmiyor. Ama zaman içinde hayatınızda devrim olabilecek bir büyük değişimin kıvılcımı olabilir.

Kalp kırma!

Bir yakınınız kalp krizi geçirmişse, duygusal anlamda da kalbini kırmamaya çalışın. Heart dergisine göre, yakın bir dostluk ikinci kalp krizi riskini, hatta ilk kalp krizi riskini bile, azaltabilir. Manchester Royal Infirmary’den araştırmacılar kalp krizi teşhisiyle hastaneye yatırılmış, yaklaşık 60 yaşlarında, 583 kadın ve erkek hasta üzerinde çalışarak bu sonuca varmışlar. İlk ziyaret sırasında, hastaların duygu durumlarını, sosyal çevrelerini soruşturan araştırmacılar, yaklaşık bir yıl sonra hastaları tekrar ziyaret etmişler. Yakın kişisel dostlukları olan hastaların bir yıl içinde ikinci bir kalp krizi riskinin yüzde 50 daha az olduğunu görmüşler. Dostlukları zayıf olan, çevresinden duygusal destek göremeyen hastalar ise daha ağır kalp krizleri geçirmişler ve kalp krizine bağlı sorunları daha sık olmuş.

“Yâr yaraya merhem olur!”

Dostluk ve yakınlığa dair bir haber de Ohio State University’den. Araştırma sonuçları, stresin insanlarda ve hayvanlarda yara iyileşmesini geciktirdiğini, sosyal temasın ve yakın ilişkilerin bu gecikmeyi ortadan kaldırdığını ortaya koydu. Courtney DeVries’in yönettiği çalışmada, yaralı hamsterlerden bir grup diğerleriyle birlikte olabileceği bir ortama bırakılırken, diğer grupta her biri yalnız başına bırakılmış. Daha sosyal bir grup içinde olan hamsterlerin yaraları daha kısa süre içinde iyileşmiş. Araştırmacılar, bu sonuçların insanlara uyarlanabileceğini belirtiyorlar.

“Çocuğuna dokun!”

İngiltere’de 1000 kadar ilköğretim okulunda uygulanan MISP (Okullarda Masaj Uygulaması) programı şaşırtıcı sonuçlar vermiş. Programa göre çocuklar çiftler halinde gruplanıyor ve 10 dakika süreyle birbirlerinin kafasına, boynuna, omuzlarına ve sırtına masaj yapıyorlar. Masaj sırasında arkadaşlarından izin alıyorlar, canlarının yanıp yanmadığını soruyorlar. MISP programının koordinatörlüğünü yapan Carol Tower, “izin isteme inceliği masajın kendisi kadar önemli” diyor. “Çocuk böylece etkinliğe katılıp katılmamayı tercih edebiliyor ki, bu, bir çocuğun okul içinde yaşamasına pek izin verilmeyen bir deneyimdir. Bu, çocuğun güvenini pekiştiriyor ve hayatın diğer alanlarında da kendine güven duymasını sağlıyor.” Masaj uygulamasına katılan çocukların kendilerini çok daha mutlu hissettikleri, daha çok arkadaşları olduğu, daha sıkı çalıştıkları, ilişkilerinde daha az sorun yaşadıkları, daha iyi konsantre oldukları izlenmiş. Sonuçta, psikolojik danışman ve rehberlere başvuru sayısı ciddi oranda azalmış. Miami Üniversitesi Dokunma Enstitüsü direktörü Dr. Tiffany Field ise olup bitenleri şöyle açıklıyor: “Masaj vagus sinirini uyarıyor, vagus da merkezi sinir sistemini yavaşlatıp gevşetiyor. Bu da kalp hızını yavaşlatıyor, stres hormonu salınımını azaltıyor. Beyinden gevşeme ve dikkatin arttığına dair EEG bulguları alınıyor. Serotonin ve dopamin düzeylerinin artışı da duygu durumunu iyileştiriyor.”

“Hayâl et, mutlu ol!”

Akıl hastalıklarının tedavisinde imge yoluyla olumlu duygular oluşturmak hayli etkili bir yöntem. Önde gelen psikologların katıldığı bir toplantıda (Royal College of Psychiatrists) hayal kurma becerisi yüksek insanların psikolojik sorunlarının tedavisinin daha kolay olabileceği söylendi. Psikologlara göre, bu beceri, zihinde düşünceyle önemli mekanizmaların başlatılabileceğinin habercisi. Buradan hareketle, duygu-durumu değişiklikleri kasıtlı olarak inşa edilebilir, negatif duygular pozitif duygulara dönüştürülebilir. Mutlu olmanın temelinde duygularını kolayca yönlendirebilme yeteneğinin yattığını vurgulayan bilim adamları, bu yetenekle kişinin beynindeki dopamin miktarını belirleyebileceğini belirtiyorlar. Mutluluk için bir başka önemli sistem ise, huzur ve esenlikte bulunma, kendi kendini sakinleştirebilme yeteneği. İyi bir ana-baba olmanın yöntemi, sakinleşebilme yeteneğini çocuklara verebilmek, böylece evrenin güvenli bir yer olduğu duygusunu sağlamak. Bu sistem yeterince çalışmadığında, hayat son derece çekilmez hale geliyor, korku ve endişelerin ağır basmasıyla, insanlar kendilerini eleştirme alışkanlığı kazanıyor, utanç duygusuna boğuluyor, “üzüleceğime mutlu olayım bari” diyerek saldırgan davranışlar geliştiriyor. Bu tür bir yetiştirme boşluğu olan insanlar kendi kendilerine “ana-baba” olmayı deneyerek, duygularını olumlu yönde değiştirebilmeyi öğrendiklerinde, zihinsel rahatsızlıklarla daha kolay başa çıkabiliyorlar.

Senai Demirci
 
Geri
Üst